Mehmet Ali Birand

CHP türbanlı aday seçse ne olurdu?

14 Nisan 2011
Hemen kaşlarınızı kaldırıp, “Olur mu öyle şey?” demeyin. Gelin bir tartışalım, bakalım böyle bir adım atsa bu parti ne kazanıp, neler kaybedebilirdi? Kılıçdaroğlu, türban sorununu en kolay CHP’ nin çözeceğini ve toplumun bütün kesimlerine açılacağını söylerken, böyle bir adımın hesabını acaba yaptı mı?

Bugün CHP’lilerle, kafamdaki bir soryu tartışmak istiyorum.
 
Soracağım soru son derece basit:
 
Parti, türbanlı bir aday gösterse ne olurdu?
 
Hemen kaşlarınızı kaldırıp, “Olur mu öyle şey?” demeyin.

Yazının Devamını Oku

Seçim heyecanı nihayet başladı…

13 Nisan 2011
Tatsız, heyecansız bir genel seçime gideceğimizi sanıyorduk, ancak adayların açıklanmasıyla, ortalık birden bire değişti. Tabii, kampanya’nın başlamasıyla hava daha da değişecek. Şu anda karşı karşıya kaldığımız durum, özellikle üç parti’nin Ak Parti, CHP ve BDP’nin önemli değişikliklerle karşımıza çıkacaklarını gösteriyor.

ERDOĞAN,  CESUR DAVRANDI ...

Ak Parti, bir iktidar partisinden beklenmeyecek kadar cesur bir adım attı ve milletvekili kadrosunun yarısını değiştirdi. Genelde, iktidarlar hele üçüncü seçimlerinde böyle riskler almak istemezler. Dengelerin bozulmamasına çalışılar. Dikkat edecek olursanız, Başbakan yeni adayları açıklarken, aday olamayanların  uzun uzun gönüllerini almaya çalıştı. Bu konuda büyük bir sorunla karşı karşıya kalacağını da sanmıyorum.
 
Biraz sürpriz etkisi yapan , partinin Büyük Abilerini koruyup kollaması oldu . Galiba Başbakan, dengelerle o kadar da çok oynanmasını istemedi. Partinin tepesinde rotasyonu tercih etti.
 
Geneline baktığınızda, Erdoğan’ın yine de cesur bir adım atıp, gelecek dönem için son derece homojen ve profesyonellere öncelik veren bir kadro kurmaya çalıştığı, kadınlara, gençlere ve engellilere verdiği sözleri tutmuş gibi görünüyor.
 

Yazının Devamını Oku

Bunları okuyun ve Kürt sorunu neden bu noktaya geldi anlayın…

12 Nisan 2011
Son haftalarda birbirinden önemli iki araştırma yayınlandı. Okuduğunuz zaman, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürt Sorununu neden bugünkü noktalara kadar taşıdığını çok daha iyi anlıyorsunuz. Başlıca nedeni, kararsızlık. Ne yapmak istediğini saptayamamak veya saptadıklarını da uygulayamamak. Boşu boşuna binlerce insanımızın hayatını kaybettiklerini düşündükçe, isyan ediyorsunuz.

TÜRKİYE’NİN, KÜRT SORUNUNA ŞAŞI BAKIŞININ BELGESİ...

Kürt sorunu hakkında çok inceleme okudum. Hepsi de değerli çalışmalardı. Son çalışma SETA’nın ( www.setav.org) yayınladığı “Türkiye’in Kürt Sorununun Hafızası”. Kitabın yazarı Hüseyin Yayman. Çalışma Kürt sorununun Şark meselesinden Demokratik Açılıma kadarki tüm sürecini kapsıyor.

Bu  kitap, araştırmacılar için bir hazine gibi.
 
 Türkiye’de devlet mekanizmalarınca hazırlanan, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin bugüne kadar yazdığı Kürt raporlarını teker teker incelemiş ve son derece değerli sonuçlara varmış. Daha doğrusu, Türkiye’ nin Kürt sorununa nasıl şaşı baktığını ortaya dökmüş.
 
En önemlisi, bugüne kadar, Kürtler ne istemiş ve ne kadarını elde etmiş?

Yazının Devamını Oku

Yanılmışım, TSK değişime pek niyetli değilmiş…

9 Nisan 2011
Org. Koşaner’in Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genel tutumu konusunda, son derece önemli bir ince ayar yaptığını ve gerekmedikçe kimseleri konuşturmadığını yazdığım gün, TSK’dan yargıyı eleştiren sert bir açıklama geldi. Demek ki, ya ben yanlış nabız tutmuşum ya da Genelkurmay’ın böyle bir tepki göstermesinin altında farklı ve önemli nedenler var...

Bir gazeteci için herhalde en rahatsız edici şey, bir durum tespiti yaptığınız gün, ileri sürdüğünüz görüşün tam tersine bir gelişmeyle karşılaşmaktır.

Bu tip yol kazaları herkesin başına gelebilir. Başkası olursa, pek aldırmaz ve “iyi okuyamamış” diye hafif alaycı şekilde yorumlarsınız. Ancak sizin başınıza gelince, kıpkırmızı “ben nerede, ne hata ettim?” diye sorarsınız.

Ben de bu durumdayım.           

Önceki gün, Org. Koşaner’in TSK’nın genel yaklaşımında son derece önemli bir ince ayar yaptığını, yeni bir çalışma düzeni kurduğunu yazmıştım. Ne kendi konuşuyor, ne de komutanlarını konuşturuyor, siyasi konularda açıklamalar yaptırmıyordu. Böylece, TSK ile sivil iktidar arasındaki eski gerilimlerin geride bırakılmak istendiğine dikkat çekmiştim. Tabii ki, bunlar benim dışardan yaptığım gözlemlerdi.
       
Aynı gün Genelkurmay, yargıyı karşısına alarak “Bu yargıya herşeyi anlattık, hala askerlerimizi tutuklu tutuyor” diye, tepeden bakan, “sizin ne haddinize” anlamına gelecek zehir zemberek bir açıklama yaptı.          

Neden?           

Yazının Devamını Oku

Wikileaks belgeseli çok şey öğretiyor

8 Nisan 2011
TARAF Gazetesi’ndeki yayına ben Wikileaks Belgeseli adını taktım. Her bölümü, sadece ABD diplomatlarının çalışmalarındaki titizliği değil, aynı zamanda bazı değerlendirmelerin, yerli uzmanlardan daha derinlemesine yapıldığını da gösteriyor.

TARAF'ın hergün yayınladığı Wikileaks'lerine ben  belgesel dizisi adını koydum. Her şeyin başında, herkesten önce böyle bir anlaşma yapıp, bizleri ilgilendiren yazışmaları yayınlayarak, sadece gazetecilik açısından son derece başarılı bir iş yapmakla kalmadı, Türk-Amerikan ilişkilerine ve Amerikan diplomasisinin nasıl çalıştığından başlayarak, Türkiye'nin içine ayna tuttu.

 

En dikkatimi çeken, belgelerin çeviri dili. Son derece dikkatli ve yayınlanan belgenin hangi kontekst içinde okunması gerektiği de yorumlarla anlatılıyor. Yani sizin önünüze bir çuval belge atıp, işte istediğinizi okuyun, denmiyor. Gereksiz bölümler temizlenmiş, spekülasyona yol açacak ve ihbarcı gibi yorumlanabilecek isimler silinmiş.

 

Okuyucuya özünün özü veriliyor.

           

Son derece sorumlu ve yapıcı bir yayın. Üstelik seçilen belgeler de, yakın tarihte yaşadığımız birçok olayı aydınlatıyor. Her gelişmeyi, Amerikan komplosuna bağlayanları da hayal kırıklığına uğratıyor.

           

Yazının Devamını Oku

Zorlu maratonun galibi kuşkusuz Erdoğan'dır

7 Nisan 2011
Tam dört yıldır, yani 2007 Temmuz seçiminden bugüne kadarki sürecin bir bilançosunu yaptığımız zaman, karşımıza çıkan manzara son derece net.

Başbakan Erdoğan, inanılmayacak bir performans gösterdi.

Şimdiye kadar hep birlikte liderleri izledik, ancak Erdoğan  kadar olağandışı çalışanına rastlamadık. Zaman zaman hastalanma ve zorunlu şekilde yatakta tutulma pahasına, sadece içeride değil, dış gezileri de eklediğimizde, bu maraton yarışının ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliyoruz.

Erdoğan, hemen her haftasonu bir başka kentte konuştu, temaslar yaptı, nabız yokladı. İşi orada bırakmadı, yurt dışı gezilerine çıktı. Her biri diğerine oranla, uzun ve yorucu gezilerdi bunlar.

Gayet tabii, Başbakan olmanın verdiği zorunluklar ve elindeki olanakları kullanma konusundaki avantajlarının da bu bilançoyu etkilediğini söylememiz gerekir.

Yazının Devamını Oku

Libya olayı TSK'yı ön plana çıkarıyor

6 Nisan 2011
Türkiye, gelişmeler karşısında, doğal olarak sıkışıyor.Libya' da, zaten Kaddafi cephesi çoktandır, Ankara'dan ümidini kesti.

Ancak şu sıralarda, direnişçiler de çeşitli gösterilerde, Türkiye aleyhtarı sloganlar atmaya "Erdoğan beklentilerimizi karşılamıyor, bizi hayal kırılığına uğratıyor..." demeye başladılar.
 
İstedikleri çok açık: Silah.
 
Türkiye'nin, kendilerine silah verilmesini ve Kaddafi  kuvvetlerinin bombalanmasını engellediği gibi genel bir izlenim var. Ankara, arada kalmış durumda. Savaşı mümkün olduğunca Libya'ya yaymamaya çalışırken, kimseye yaranamıyor. Buna karşılık, insani yardım konusuna ağırlık veriyor. Yüzlerce yaralıyı getiren Türk gemisinin, hem Libya halkında, hem de uluslararası kamuoyunda yarattığı olumlu izlenim bu çerçevede çok başarılı bir operasyondu.

TSK İNSANİ YARDIMDA ÇOK BAŞARILI...

Bölgedeki genel gelişmelere baktığımızda, Silahlı Kuvvetler'in giderek önemini arttırdığını görüyoruz.

Yazının Devamını Oku

Dış görünüşe kanmayın, AB Ankara'ya farklı bakıyor

5 Nisan 2011
Libya krizi tüm taraflar açısından derslerle doluydu.

Türkiye, bu tip olaylarda AB ve ABD olmaksızın tek başına hareket edecek güçte olmadığını; Avrupa da, Türkiye olmadan bazı bölgelerde etkin politika yapamayacağını çok açık şekilde gördü.

Son Libya olaylarını gazete ve TV’lerden izleyen Türk halkının çıkardığı manzara, son derece olumsuz. AB ile ilişkilerin, Libya nedeniyle yine sürtüşmeye girdiği görüntüsü var.

Baksanıza, Erdoğan konuşmalarıyla Fransa’yı yerden yere vurdu. Sarkozy’e etmediği lafı bırakmadı.

Sarkozy de, Türkiye’yi devre dışı bırakmak için elinden geleni yaptı.

Yazının Devamını Oku