Libya’ya yönelik askeri konular ile ilgili olarak, olayın içindeki her ülkenin açıklamasını dinliyorum ve kafa karışıklığım daha da artıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor ve temel hedeflerdeki belirsizlikler sürüyor.
NATO’un hedefi ne?
Kaddafi’yi devirmek mi?
Washington, bir gün “evet” diyor, ertesi gün “halka yardım için” orada olduklarını söylüyor. Obama, mahcup bir savaşçı gibi davranıyor. Net bir tutumu yok. Türkiye “olmaz öyle şey” diye karşı çıkıyor.
Zekeriya Öz’ün bugüne kadar nasıl kelle koltukta çalıştığını, nasıl riskler aldığını çok iyi tahmin ediyorum. Ancak, ne kadar doğruları yapmış, Türkiye’de bir devrim niteliğindeki bu davayı yüklenmiş olursa olsun, kamuoyunun önemli bir kesiminin gözünde, Ergenekon davasını artık taşıyamaz noktaya gelmişti.
Tekrar ediyorum, Öz gerçekten kimselerin el atamayacağı, atmak istemeyeceği işlere imza attı. Ancak kamuoyunun vicdanı, aynı davanın genişletilmesinden tutun da, uygulamalara kadar yaşanan sayısız olayı kaldıramadı. Kabul etmedi.
Zekeriya Öz’ün aslında, tepedeki bazı isimler dışında, Ak Parti iktidarında da pek bir desteği yoktu. Savcılardan bu konuda neler yaşandığını dinlediğim için biliyorum. Nitekim Öz, daha önce de bu davadan çekilmek istenmiş, ancak son anda başını kurtarabilmişti.
Bütün bunlar artık geride kaldı.
Başından beri, bu ziyaretin “tarihi niteliğini” sık sık tekrarlıyorum.
Salı günü Kuzey Irak’ta yaşananlar, olayın tarihi vurgusunu dahi geride bıraktı.
Irak Kürdistan’ın başkenti Erbil’de yaşananlar, Türk- Kürt ilişkilerinin ne kadar şaşırtıcı bir hızla geliştiğini gösterdi.
Fazla gerilere gitmeyin. 2008 yılında dahi, Kuzey Irak sınırımızdaki “Welcome to Kurdistan” levhası, Kürt bayraklarının uçuşması, hepimizi sinirlendirirdi. İlişkiler çok gergindi . Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulacağı ve bizim Kürtlerin de bu hevesle bağımsızlıklarını ilan edip, ileride Büyük Kürdistan’ı oluşturacaklarına inanılırdı.
Ergenekon davasıyla ilgili olarak, başından bu yana yaşanan gelişmeleri alt alta koyunca, insanın karşısına son derece dramatik bir manzara çıkıyor.
Ergenekon neydi?
Benim algıladığım, seçimle gelmiş düzeni yıpratmak veya yıkmak için, devletle de ilişkileri olan, yasadışı guruplaşmalar ve çetelerin yargılanmasıydı.
Ergenekon¸ demokrasiye karşı duranlardan hesap sorulmasıydı.
İlk defa, askeriyle, para-militer örgütleriyle, derin devlet unsurlarının yargılanması; yani “darbeci mantığın” sonuydu.
İmamın Ordusu kitabı hakkındaki soruşturma, öylesine bir karmaşa yarattı ki, kimse işin içinden çıkamıyor.
Anlaşılır veya mantığa sığacak hiçbir yanı yok.
Dışarıdan baktığınızda, medya haberlerine göre, bu işe ilk polis el atıyor. Bulgularını savcılara bildiriyor. Onlar da büyük bir altın madeni bulmuşçasına, dünya literatürüne geçecek bir örnek yaratarak, daha taslak halindeki bir kitaba soruşturma başlatmakla kalmıyor, taslak kopyalarını toplattığı gibi, bilgisayarlar disklerindekileri de imha ettiriyor.
Her yazışımda gülesim tutuyor.
Bir Türk Başbakanı, ilk defa Irak Kürdistanı’nın başkentini ziyaret edecek.
Önümüzdeki hafta, bu açıdan tarihi bir gelişme yaşanmış olacak.
Son derece önemsenmesi gereken bir gösteri.
Türkiye, Irak Kürdistan Yönetimini, dolaylı şekilde tanıdığını gösterecek. Bağdat’a resmi bir ziyaret sonrasında Erbil’e uğrayarak, Irak’ın toprak bütünlüğüne dikkat ettiğinin sinyalini de verecek.
Libya olayı sırasındaki Türkiye’nin tutumu, daha önceki yaklaşımlarıyla yan yana getirilmiş ve birçok çevrede “eksen kayması” tartışmasına yeni bir örnek olarak gösterilmişti.
Ak Parti iktidarının verdiği izlenim, Türkiye’yi iki seçenekten birine doğru yönlendirdiği şeklindeydi:
- Türkiye giderek, daha fazla bir Orta Doğu ülkesi gibi davranacak. Batı cephesine arkasını dönecek ve sesini yükseltecek.
- Veya Orta Doğu’daki bir Avrupa ülkesi konumuna girecek. Orta Doğu’ nun sorunlarını “daha iyi anlayan” bir ülke olarak batı cephesinde bu duyarlıkları savunacak.
İran’
İleride bu konuya tekrar geleceğim, ancak bugün ilk izlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
TÜSİAD, içinde bulunduğumuz ortamda, sorumlu bir sivil toplum örgütünün yapması gerekeni yaptı. Yeni bir anayasanın nasıl olması gerektiği ile ilgili görüşlerini, ilkelerini ortaya koydu.
Korkmadı. “İktidar ile ters düşmeyelim, bırakın siyasiler yapsın, biz tepki gösterelim, eleştirelim” demedi.
Nereden nereye…