23 Nisan için söylenirdi, ancak biz geçmiş yıllarda 19 Mayıs törenlerini de ilgiyle izler ve “Çocuklar gibi şenlenirdik”. Hele Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerinin stadyumun ortasına kurdukları 4 katlı kulelere hayranlık duyardık. Zamanla, askeri düzen içindeki geçit törenleri albenisini kaybetti.
Yeni düzenlemeyi bu açıdan daha çok seviyorum. Şişli Belediye Başkanı Sarıgül’ ün “Bayrağını al gel” çağrısı çok hoş. Samsun’daki gösteri nefis.
Nedeni de, herkesin katılabilmesi.
Bırakalım artık stadları ve sokaklarda kutlayalım. 19 Mayıs’ın önemine inananların bir araya gelmesi, sokakları doldurması güzel değil mi?ORDUEVLERİ NORMALE DÖNDÜ...
Mutlaka okumuşsunuzdur. Amerikan Wall Street Journal gazetesindeki bir haber hepimizi rahatsız etti. Konu, Uludere katliamıyla ilgili ve Pentagon’ un bir raporuna dayandırılıyor.
Bu rapora göre, 28 Aralık gecesi Amerikan insansız hava araçları, yani predatörler sınırın Irak tarafında Türkiye' ye doğru ilerleyen bir konvoyu tespit etti. Ama konvoydakilerin terörist mi yoksa sivil mi olduklarına karar veremedi... Türkiye' ye predatörlerin konvoya yaklaşmasını teklif etti. Gazetedeki habere göre Ankara kabul etmedi. Aksine predatörün daha da uzak bir noktaya yönlendirilmesini istedi ve operasyon kararı verildi. Sonuçta uçaklar, Uludere' de 34 kişiyi bombaladı. Sonradan, ölenlerin terörist değil kaçakçı olduğu anlaşıldı.
Ankara ölenlerin ailelerine tazminat ödedi. Diyarbakır Özel Yetkili Başsavcılığı da soruşturma açtı. Meclis’ te de soruşturma komisyonu kuruldu ama şu ana kadar sorumlular bulunamadı…
Şimdi soru sorma sırası bize ait. Ne oluyor? Neden susuluyor?
Bu yılın en kazançlı kulübü Galatasaray oldu. Hem yönetim hem de teknik ekipte bambaşka bir hava esiyor. Bu değişim içinde benim dikkatimi çeken kişileri ve tutumları şöyle topladım:
ÜNAL AYSAL:
Spor dünyası dışından geldiği için, kulübe farklı bir hava getirdi. Eski başkanların aksine,
GS' nin bütçesindeki çarpıklıkların düzeltilmesine öncelik verdi. İş hayatının verdiği deneyimle, her işe karışmayan ve gerekmedikçe konuşmayan bir başkan oldu. Görev dağılımı yaptı ve sorumluluğu bıraktığı kişilere karışmadı. Dikkatinizi çekmiştir, maçlar sonrasında yönetim adına sadece Ali Dürüst ve Fatih Terim konuşuyor. En çarpıcı örneği, şampiyonluk gecesi. Kupa ile kulübe gidişte dahi sahne çalmadı. Futbolcuları ve teknik heyeti tek başına bıraktı. Emeklerini paylaşmadı. Bu kupa Ünal Aysal' ın hem önünü açtı hem de başkanlık süresini uzattı. Aysal, tüm camianın gözünde başkanlık koltuğuna tam anlamıyla oturmuş oldu.
FATİH TERİM:
Pazartesi akşamı Kanal D Ana Haber çok ilginç bir tartışmaya sahne oldu. FB İkinci Başkanı Nihat Özdemir ile GS Başkanı Ünal Aysal konuğumuzdu.
Nihat Özdemir saydığım bir insandır. Soğukkanlı ve kibardır. Fanatik yönetici hiç değildir. Nitekim, söyleşinin başında çok ağırbaşlı ve mantıklı açıklamalar yaptı. Havayı yumuşattı.
Ünal Aysal da bu sözleri sempatiyle karşıladı ve FB yönetiminin gelişmelerden sorumlu tutulmaması gerektiğini belirtti.
Program tam bitiyordu ki, Nihat Özdemir birden bire atağa kalktı. Şampiyonluğu kaçırmanın tepkisiyle dolu taraftarının gazını almak istemiş olacak ki, Ünal Aysal' a çok ağır ithamlarda bulundu. Bu arada ben de, 32.GÜN programında kullandığım bir sözden dolayı eleştirilerden payıma düşeni aldım.
Sadece Nihat Özdemir değil, bugünkü gazeteleri ve FB' li dostların açıklamalarını okuyunca, olaylardan kimlerin sorumlu olduğu ortaya çıkıverdi. Meğer bakın, o güzelim stadın mahvedilmesine yol açanlar, FB' li taraftarlar değil, GS' lilermiş!!!!!
KUPA :
GS'nin kupayı Kadıköy' de almakta ısrar etmesi, tahrik edici unsurların başında sayılıyor. GS yönetiminin maçtan önce (Resmi olmayan şekilde) TFF nin yapmış olduğu "Takımların kupayı ertesi gün kendi stadlarında almaları" önerisini reddetmiş olmasının FB' liler arasında gerginlik yarattığı belirtiliyor.
GS ise, kupanın maç sonunda stadda alınmasının bir kural olduğunu, yönetim kurulu ve Federasyon’ un bu konuda baştan itibaren kararlı davrandığını ve bu kararlarının maçtan üç dört gün önce açıkça basında da zaten yayınlandığını hatırlatıyor.
Dünkü gazetelerde benim en çok dikkatimi çeken iki Köşe vardı .
Biri Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'teki yazısıydı. Yılların Genel Yayın Yönetmenliği ve birikimi sayesinde, bir olayı böylesine çok yönlü ele alabilme becerisini kıskanarak okudum.
Diğeri de Aziz Üstel'in Star gazetesindeki "Başbakan olmadan bir kupa dahi veremiyorsunuz yahu..." başlıklı yazısıydı .
Son derece doğru bir saptama yapmış .
Bu akşam, uzun süredir görülmemiş bir final yaşanacak.
Şimdiye kadar, lig süresince kazanılan puanlar şampiyonu saptardı. Kimin birinci olacağı önceden anlaşılır ve taraftar da bu sonucu zaman içinde benimser, yavaş yavaş hazmederdi. Şampiyonun kim olacağı, çok nadiren son maçlara kalırdı.
Bu defa tam aksi durumla karşı karşıyayız.
Bu akşam ya GS, ya FB kazanacak ve kupayı alacak. İspanya' daki Barcelona-Real Madrid finaline benzeyecek. Ancak ne yazık ki, bizler İspanyol değiliz.
Biz olayı bambaşka görüyoruz. Gerilim büyük ölçüde arttı. Tam anlamıyla, kulüpler arası bir savaşa dönüştü. Futbol ile “Şike” olayı birbirine karıştı. Sanki bir ölüm-kalım mücadelesi yaşanacakmış gibi bir hava var.
Düşündükçe tüylerim diken diken oluyor.
FB'nin yenildiği ve Kadiköy' de GS' nin kupayı kaldırdığı anda tribünlerden gelecek tepkiler herkesi korkutuyor.
GS' nin yenilip, FB' nin kazanması durumunda da sokakların nasıl karışacağı gözlerimin önüne geliyor ve herkes gibi korkuyorum.
Ben, bu ülkede önceden iyi hazırlanılmış, plan ve programı yapılan stratejilerin uygulamaya konulduğuna çok az rastlamışımdır. Genelde, koşullar bazı kararların alınmasına yol açar. İktidarların kafasında bazı fikirler vardır, ancak uygun ortamın oluşmasını beklerler.
Acaba başından itibaren, Ak Parti' nin Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili bir stratejisi vardı da, adım adım bu politikalar uygulanmaya mı konuldu, yoksa onlar da koşulların oluşmasını mı beklediler?
Benim 2003'ten beri izlediğim Ak Parti-TSK ilişkileri, çok iniş çıkışlı geçti. Eğer Genelkurmay, özellikle ilk yıllarında Ak Parti'yi bu kadar hırpalamasa, sıkıştırmasa, son derece sert uyarılar yapmasa, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve sonrasındaki kavgaya bizzat katılmasaydı, bugünkü noktaya gelinmezdi izlenimindeyim. Ak Parti, asker ile sürtüşmek, kavga etmek istemiyordu. Kafasında bir hesaplaşma vardı ancak; bu kadar hızla yürüneceği tahmin edilmiyordu.
Genelkurmay eski alışkanlıklarından kurtulamayınca, iş çığrından çıktı.
Özellikle Anayasa Mahkemesi’ nin Ak Parti'yi kapatmayı reddetmesinden sonra, bu parti kolları sıvadı ve hesaplaşma süreci başladı.
Ak Parti'nin kafasında bir strateji var. Bunun yazılı ve ayrıntıları üzerinde çalışılmış bir politika olup olmadığının tek örneği, aylar önce parti sözcüsü Hüseyin Çelik'in Radikal Gazetesi’ ne verdiği demeçtir. Her ne kadar söylediklerinin kendi görüşleri olduğunu belirtmese de bu; yol haritasını gösteriyor.
Bakın Çelik neler dedi, hangileri gerçekleşti ve hangileri sıra bekliyor:
- 35. madde (Askere müdahale hakkı verdiği ileri sürülen iç hizmet yasası) kaldırılmalı. (Hazırlıklar var)
Başkanlık sistemi tekrar gündemimize girdi.
Yine aynı lafları dinleyeceğiz.
Güçlü bir liderliği özleyenler, koalisyon dönemlerinde istikrarsızlığa düşeceğimizden korkanlar için çok cazip bir sistem. Aslına bakılacak olursa, bugün de bir nevi başkanlık sistemi içindeyiz. Erdoğan tam bir başkan gibi davranıyor. Daha ötesi, bir ABD başkanı kadar da denetime uğramadan, istediğini bir emirle yaptırabiliyor.
Benim başkanlık sistemine itirazlarımın başında, örneğin Köşk' te Erdoğan veya bir başkası otururken, Meclis' te muhalif bir partinin çoğunluğu alması geliyor. Bizim siyaset kültürümüzde, Fransa veya ABD' de olduğu gibi, uzlaşı alışkanlığı yok ki... Uzlaşı, bizim için ödün vermektir. O zaman da sistem kilitlenir.
Koalisyonlara da artık alışmamız gerekiyor.
Demokrasi, koalisyonlarla yaşamayı gerektirir.
Bütün bunlara karşılık, başkanlık sistemini neden tartışmak istemiyoruz, anlayabilmiş değilim. Başbakan' ın yaklaşımının itiraz edilecek nesi var?
Eğer Ak Parti' nin böyle bir değişiklik yapma niyeti varsa, zaten şu veya bu şekilde gündeme sokacaktır. Bari tartışalım da hiç değilse parti içinde kuşku duyanlar biraz daha aydınlansınlar (!)