Mehmet Ali Birand

Bir grup subay ile sohbet...

3 Temmuz 2008
Daha önce hiç karşılaşmamıştık. Bir arkadaşımın davetinde tanıştık. İçlerinde iki Harp okulu öğrencisi ve dört teğmen vardı. Söz ister istemez Ergenekon tutuklamalarına geldi. Genç subalar çok gergindiler. Onlara “TSK’da bu gelişmeler nasıl algılanıyor?” diye sordum. Birbirlerine bakıştılar.

Önce çekimser davrandılar, sonra “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye topu bana attılar. Bir saatlik  sohbet sonunda, genç subayların  kafalarının bizler kadar karışık olduğunu gördüm.

 

Bizde aramızda tartışıyoruz ve bu işin sonunun nereye varacağını göremiyoruz” cümlesi sık sık tekrar edildi.

 

Karşımdakiler, bir kesimimizin “böyle giderse genç subaylar darbe yapar” dediği, bir kesimimizin ise “Genelkurmay genç subayların baskısı altında. TSK fokur fokur kaynıyor” diye sözünü ettiği askerlerdendiler.

 

Birkaç genç asker ile konuşup  TSK’nın nabzını anlamak  tabii ki imkansızdır. Ancak yine de bir fikir veriyor. Bana söylenenleri kabaca şu şekilde özetleyebilirim:

 

Yazının Devamını Oku

Hesaplaşma günleri yaşanıyor

2 Temmuz 2008
Kim ne yapmak istiyorsa istesin, kamu oyunun kafasında bu gelişmeler, güçler çatışması olarak nitelendiriliyor. Herkesin farklı bir açıklaması var. Öylesine garip tesadüfler yaşanıyor ki, insanlar şaşkınlık içindeler. Aynı gün, bir yanda Yargıtay Başsavcıyı Anayasa Mahkemesine AKP’yi kapatmanın gerekçelerini anlatırken, öte yanda 20 küsur kişinin tutuklanması manidar karşılandı. Garip bir durumla karşı karşıyayız.

Çok garip bir süreçten geçiyoruz. Daha uzunca bir süre de, bu durumun devam edeceği anlaşılıyor. Kamuoyundaki genel izlenim, ülkemizde büyük bir hesaplaşmanın yaşandığı şeklinde.

 

Öylesine rastlantılarla karşı karşıya kalındı ki, komplo teorisyenlerine gün doğdu.

           

Düşünün, Salı sabahı Yargıtay Başsavcısı, Anayasa Mahkemesinde, AKP’nin neden kapatılması gerektiğini anlatıyordu. Bütün dikkatler bu duruşma üzerine yoğunlaşmıştı ki, işte aynı saatlerde bomba patladı.

           

Tam 13 aydan beri soruşturulan ve iddianamesi bir türlü hazırlanamayan Ergenekon davasında 6 ıncı gözaltı dalgası yaşandı. Tutuklananlar arasındaki isimlerin büyük bölümünü hepimiz tanıyoruz. Hepimizin bu kişiler hakkında bir fikri vardır. Bundan dolayı da, hayret edenlerin sayısı epey yüksek.

           

Yazının Devamını Oku

Casillas Kupayı kazanınca içim sızladı...

30 Haziran 2008
Şimdi yazacaklarımın futbolla ilgisi yok. Tamamen hislerin hakim olduğu, ancak içimden geldiği gibi yazılmış bir yazı. İspanyol takımının kaptanı ve aynı zamanda kalecisi o kupayı kaldırdığında eminin keyfinden havalara uçmuştur. Emin olun, staddaki birkaç yüz Türk seyirci de onun kadar keyifliydi. Almanya’ya kızmıştık bir defa...

 

 Final seyretmek bambaşka birşey.

           

Son derece görkemli, son derece eğlenceli ve tabii heyecanlı.

           

Hele Coca Cola’nın şanslı davetlilerinden biriyseniz, hayatınız son derece kolaylaşıyor. Bundan önceki bir dünya kupası, bir de Yunanlıların kazandıkları Lizbon’daki Avrupa kupasına da davet etmişlerdi. Aynı şekilde çok eğlenmiştik. Zaten yıllardır hemen hemen aynı kişiler katıldığından dolayı, adeta özel bir gurup oluştu. Üç gün bol bol gülüp geri döndük... Darısı 2010 Dünya Kupası’nın başına.

           

Pazar akşamı çok içim yandı. Daha önce de yazmıştım ya, neler kaçırdığımızın farkında olmadığımıza dikkat çekmiştim.

Yazının Devamını Oku

Hala kendime gelebilmiş değilim...

28 Haziran 2008
Emin olun çok uğraşıyorum. İyi niyetli şekilde çaba harcıyorum ancak başaramıyorum. Almanya’ya 3-2 yenilip eve dönmemizi hazmedemiyorum. “Yeter canım, sende bu kadar uzatma” diyeceksiniz belki, ancak nelerin parmaklarımızın ucundan kaçtığını tahmin edemezsiniz.

Yine eski hastalığımız depreşti.

 

Uluslararası basın bizi övdü, yabancı uzmanlar ne kadar başarılı olduğumuzu yazdılar ya, herşeyi unutmaya hazırız.

 

Gururumuz okşandı diye, yabancılardan üç alkış aldık diye, elimizden kaçan fırsatı unuttuk gitti bile... Biraz sırtımızı sıvazladılar ya, kupayı gidip elimizle adamlara vermemizi  sorgulayan yok.

 

Sevgili dostlar;

Yazının Devamını Oku

Mucizeyi bu defa Almanlar gerçekleştirdi

27 Haziran 2008
BASEL<br><br>Ah ne kadar büyük ümitlerle gelmiş ve Viyana’da finali oynamaya nasıl hazırlanmıştık... İnanılır gibi değil... Üstelik bulutlar üzerinde de yürümüyorduk. Hatta bu defa ilk golü atan takım da bizdik. Almanları öylesine kötü bir günlerinde yakalamıştık ki, inanılır gibi değildi. Mucize kuşu bu defa bir geldi, yokladı, ancak sonra bize fazla yüz verdiğini düşünmüş olacak ki, sırtını döndü ve uçup Almanların başına kondu. Ne yapalım, yine de helal olsun. Çok keyifli bir kupa yaşadık.

Bu satırları Almanya maçından hemen sonra yazıyorum. Sabah erkenden İstanbul’a hareket edeceğim. Oysa tüm uçuşlarımı ayarlamıştım. Buradan Viyana’ya gidecektim. Ana haberi de oradan yapacaktım. Hislerimin beni bu kadar yanılttığına hiç rastlamadım. Kazanacağımıza ve kupayı alacağımıza inanmıştım.

 

Evet mehtabı ele geçirmek için yola çıktık ancak, birkaç yıldızla yetinmek zorunda kaldık.

 

Şu anda kendimi adeta attan düşmüş gibi hissediyorum.

 

Belki yarın biraz daha düzelirim. Yaralarım daha taze olduğundan dolayı, belki heyecana kapılıp kantarın topuzunu biraz kaçırabilirim.

 

Yazının Devamını Oku

Her şeyimiz, oynadığımız futbola benziyor

26 Haziran 2008
Basel sokaklarında dolaştığınızda gördüklerinizle, İstanbul veya başka bir şehrimizdeki günlük yaşamda sergilediğimiz tutumlar ile Avrupa kupasında oynadığımız futbol arasında müthiş bir benzerlik var. Hiç abartmıyorum. Toplumumuzun genel tutumu ile birkaç haftadır yeşil sahalarda seyrettiğimiz Millilerimizin tutumları tıpatıp aynı. Bakın,nasıl ve neler yaşandı.

İsviçre’nin Basel kentinde dolaşırken, binlerce Türk ile karşılaştım. Dikkat ettim, hemen hemen hepsinin refleksleri aynı. Bir işaretle heyecanlar doruğa çıkıveriyor. Sevgi gösterisi sınırsız. Kızıldığı zaman ise, kimse yanlarına yaklaşmamalı.

           

Baktım da, toplum olarak günlük hayatımızda  sergilediğimiz reflekslerin hemen hemen tamamını, şu Avrupa kupası sırasında, sahalarda da izledik.

 

-         MORAL BOZULUVERİYOR:

Günlük yaşamımızdaki hastalığı, futbol’da da izledik. Portekiz’e yenilince moraller sıfıra indi. Sadece bununla da kalınmadı, hemen idam sehpaları kuruldu. Aynen, günlük yaşamımızda olduğu gibi, sorumlu arayıp kelle uçurma heyecanına kapıldık. Siyasette olsun, günlük ilişkilerimizde olsun hep böyle davranmaz mıyız ? Toplum olarak bir şeye kızdığımızda, mutlaka kelle koparmak istemez miyiz ?

 

-        

Yazının Devamını Oku

Bu gece, göreceksiniz, yine yeneceğiz…

25 Haziran 2008
Emin olun bu gece de galip geleceğiz. Nefesinizi tutun ve TV’lerinizin karşısına geçin. Ben de Basel’de olacağım. Belki de ben kamera önünde, siz ekran karşısındayken karşılaşabiliriz ve birlikte havalara fırlarız. Eğer yenilsek dahi aldırmayın. Bu noktaya gelebilmekte onurlu bir şeydir. Elenen takımlara bir baksanıza. Euro 2008 ünlü ve güçlü takımların mezarlığına döndü.

Uzun zamandır böylesine bir futbol maratonu yaşamadık.

           

Bir defa Dünya Kupasında 3 üncülüğe kadar çıkmış ve havalara fırlamıştık, o kadar. Ancak bu defaki çok farklı oldu…

           

Eminim hatırlayacaksınız, Portekiz ile yaptığımız ilk maçın skoru hepimizi mahvetmişti.  

Üstelik, direklerden dönen şutlar da sayılırsa, o maçı 5-0 dahi kaybedebilirdik.

Yazının Devamını Oku

Vakit AKP’ye zarar veriyor…

24 Haziran 2008
Hiçbir gazetenin kapanmasını istemem. Sansüre ve özellikle kapatma eylemlerine karşıyımdır. İnsanların görüşlerini açıkça belirtmelerinden yanayımdır. Bu yazıyı da, birilerine gözdağı vermek veya tahrik etmek için yazmıyorum. Sadece bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hiçbir gazetenin kapanmasını istemem. Sansüre ve özellikle kapatma eylemlerine karşıyımdır. İnsanların görüşlerini açıkça belirtmelerinden yanayımdır. Bu yazıyı da, birilerine gözdağı vermek veya tahrik etmek için yazmıyorum. Sadece bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

VAKİT 30.000 tirajlı küçük bir gazetedir. Büyük bölümünüz belki adını dahi duymamışsınızdır. Daha önceleri de marjinal görüşleriyle dikkati çeker, ancak üstünde pek durulmazdı. Ne zaman ki AKP iktidar oldu, yavaş yavaş ön plana çıktı.

Bu gazete Ak Parti’nin görüşlerini paylaşmaz. İleri derecede Dinci- İslamcı bir yaklaşımı vardır. AKP’nin bir çok yönden ötesindedir ve bu partiyi yeterince dindar olmamakla veya yeterince dincilik yapmamakla sert biçimde eleştirir .

Vakit açıkça, Türkiye’nin laik sistemini değiştirmek ve yerine bir Din Devleti kurmak ister. Bunu da hiç saklamaz. Olabilir. Görüşlerini hiçbir şekilde paylaşmasam dahi, fikirlerini savunmaları haklarıdır.

Benim dikkatimi çeken, kamuoyunun büyük bölümünün, Vakit ile Akp arasında büyük bir fark olduğunu bilmemesi veya böyle bir izlenim almadığından dolayı, Vakit’in görüşleriyle Akp’yi aynı küfeye koymasıdır. Bu durum eskiden belki pek önemsenmezdi.  Ancak, türban tartışmaları ve ardından da kapatma davasının gelmesi, yanlış dahi olsa, Akp’nin politikaları ile Vakit’in aşırı İslamcı, hatta Siyasal İslamcılığı çağırıştıran manşet veya yazıları özdeşleştirme izlenimini yaygınlaştırdı. Sanki Vakit  Akp’nin yayın organıymış veya bu partiyi destekleyen, parti liderinden işaret alan bir gazeteymiş gibi görülüyor.

Durum böyle olunca da,Vakit ‘in Silahlı Kuvvetlerle ilgili yayınları olsun, adeta köktendinci söylemi, zaman zaman son derece kışkırtıcı manşetleri, Akp’ye faturalanıyor. Bu partinin de Vakit’in zihnindeki gibi, şeriat yasalarının geçerli olduğu, kadınların zorla kapatıldığı, karanlık bir Türkiye yaratmayı hedeflediği izlenimi artıyor.

Bizzat biliyorum, Akp’ye tamamen başka nedenlerle oy vermiş, nice laik-liberal insan, Vakit’in yazdıklarına baktıkça Akp’ den kaygılanıyor. Zaten korkuların yaygınlaştığı ortamda, durum daha da körükleniyor. Akp ‘den kaçış artıyor. “ Aman kardeşim baksana şunlara. İyisi mi kapatsınlar da kurtulalım” diyenlerin sayısı artıyor.

Akp

Yazının Devamını Oku