Paylaş
İsviçre’nin Basel kentinde dolaşırken, binlerce Türk ile karşılaştım. Dikkat ettim, hemen hemen hepsinin refleksleri aynı. Bir işaretle heyecanlar doruğa çıkıveriyor. Sevgi gösterisi sınırsız. Kızıldığı zaman ise, kimse yanlarına yaklaşmamalı.
Baktım da, toplum olarak günlük hayatımızdasergilediğimiz reflekslerin hemen hemen tamamını, şu Avrupa kupası sırasında, sahalarda da izledik.
- MORAL BOZULUVERİYOR:
Günlük yaşamımızdaki hastalığı, futbol’da da izledik. Portekiz’e yenilince moraller sıfıra indi. Sadece bununla da kalınmadı, hemen idam sehpaları kuruldu. Aynen, günlük yaşamımızda olduğu gibi, sorumlu arayıp kelle uçurma heyecanına kapıldık. Siyasette olsun, günlük ilişkilerimizde olsun hep böyle davranmaz mıyız ? Toplum olarak bir şeye kızdığımızda, mutlaka kelle koparmak istemez miyiz ?
- İLETİŞİM EKSİKLİĞİ:
Genel olarak konsantrasyonumuz eksiktir. Kendimizi belirli bir olaya odaklayamayız. Kafalar karışık ve daha da önemlisi, iletişim özürlüyüzdür. Bu durumu oynadığımız futbolda da görmedik mi ? Millilerimizi, oynadıkları her maçın ilk yarısında darmadağın ve karmaşa içinde gördük. Sonra, ikinci yarıda, birden bire bambaşka bir takımla karşılaştık.Hele iletişim konusu, Millilerimizin arasında da en önemli sorunlardan biriydi.
- ŞİMDİNİN İŞİNİ SONRAYA BIRAKMAK:
En büyük hastalığımız, yeşil sahalarda da kendini gösteriyor : Hemen yapılması gereken işleri son dakikaya bırakmak. Hemen, maçın başında atılması gereken golleri son dakikaya bırakma alışkanlığımı diyelim, yoksa tamamen şans eseri mi oldu diyelim, bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa, günlük yaşamımızda da, daima bugünün işini yarına bırakmaktan hoşlanırız. Bu alışkanlığımızı adeta, yaşamımızın bir parçası yapmışızdır.
- KIZINCA, SONUCU DÜŞÜNMEDEN TEPKİ GÖSTERMEK:
Nasıl sevinince yeri göğü birbirine katarsak, sokaklara fırlayıp, başkalarına zarar vereceğimizi düşünmeden silahları ateşlersek, kızdığımızda da kontrolümüz kalmaz. Günlük yaşamımızda bu olayları fazlasıyla yaşarız. İşte aynı durumu Milli maçlarda da görmedik mi ? Volkan’ın kırmızı kart görmesini başka türlü nasıl izah edersiniz ki…
Ne yapalım, bizler böyleyiz.
Bu saatten sonra değişebilir miyiz ?
Değişiriz tabii..
Bu toplum, 40 yıl önce böyle değildi. Refleksleri de daha farklıydı. Galiba 40 yıl daha beklememiz gerekiyor (!)
* * *
FRANSIZ SAĞDUYUSU NİHAYET KENDİNİ GÖSTERDİ
Sarkozy’nin Türkiye’ye yaklaşımını izledikçe, kendi kendime “Olamaz, Fransa gibi büyük bir ülke bu kadar küçük hesaplarla, sırtını Türkiye’ye dönemez. Bunda mantık yok”diyordum. Ancak öte yandan da, Sarkozy’nin ısrarlı tutumundan dolayı yavaş yavaş hayal kırıklığım artıyordu.
Gerçekten de olamazdı...
Fransızlar sizi rahatsız edebilirler. Sinirlendirebilirler, ancak Fransızların sağlam bir mantık yapıları vardır. Genel gidişe ters düşseler dahi, söylediklerinin içinde daima doğrular bulabilirsiniz. Son derece düzeyli düşünürleri vardır. Uzun vadeli bakışı olan, dünyaya farklı pencereden dahi olsa yine de sağlıklı yaklaşırlar.
Sarkozy’nin Anayasa değişikliğinde, adımızı vermeden (bizi ve ilerde de Ukrayna’yı düşünerek) AB üyeliğimizi otomatik referanduma bağlayan bir madde koyması, benim de “Fransa’nın genel kaliteleri ve değer yargılarında acaba değişiklik mi oldu” sorusunu sormama yol açmıştı.
Nihayet rahatladım.
Fransız senatosu, 7’ye karşı 297 oyla, Millet Meclisinde kabul edilen bu maddeyi reddetti.
Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın. Bu sonuç, Fransız siyaset dünyasının sağduyusunu kaybetmediğini göstermektedir. Üstelik, Sarkozy’nin partisinin çoğunlukta olduğu bir ortamda reddedilmesinin anlamı daha da önemlidir.
Bu sonucu sakın ola ki, “Sarkozy’nin yenilgisi veya Sarkozy’e tokat”filan gibilerinden sloganlarla yorumlamayalım. Bu yaklaşım hem yanlış olur ( zira diretirse Sarkozy istediğini yine elde edebilir.) hem de Fransız C.Başkanı’nın tahrik etmekten başka işe yaramaz.
İyisi mi, sağduyuyu alkışlamakla yetinelim ve kendi işimize bakalım. Reformları yeniden hareketlendirelim.
Bu vesileyle her zaman yazdığımı yeniden tekrarlamak isterim.
Bu tip gelişmelerle hep karşılaşacağız. Nice Sarkozy’ler, Merkel’ler gelip geçecek . Daha derin krizler de yaşayacağız. Hiç takmayın. Biz reformlarımıza bakalım, diğerlerine takılmayalım. Reformları tamamladığımız ve kapının önüne geldiğimiz zaman emin olun, Türkiye’yibüyük bir Uluslararası krizi göze almadan durdurabilmek imkansız denecek kadar zor olacaktır.
Paylaş