Luca'nın hesabı

BELKİ de hiçbir maça böylesine isteksiz adımlarla gitmedim. Gazı kaçmış bir gazoza benzetiyordum bu maçı. Tatsız ve tuzsuz... Hani, bir yudum iç sonra fırlat at...

Oysa, bilmediğim bazı şeyler gizliymiş bu maçta. Lucescu, Sergen'in de Samsun'a gelmesini istemiş. Zago'yu ve Ronaldo'yu tutup Karadeniz'e sürüklemiş.

Amacı, Samsun maçını kazanıp, 85 puana ulaşmak... Yani, hiçbir teknik adamın toplayamadığı 85 puana ulaşarak, Beşiktaş tarihine damgasını vurmayı hedeflemiş sevgili Luca...

* * *

Kimi zaman kolayca eleştirdiğimiz isimler, oynamadıkları maçlarda hemen aranıyor. Ya da akıllara gelip hatırlanıyor.

İbrahim'in oyuna gireceği dakikaları iple çektim. İlhan Mansız'ı, Ahmet Dursun'u düşünürken, genç Ali Cansun'un attığı ilk goldeki dikkati ve fırsatçılığı ile tekrar maça döndüm.

Ve Yasin'in ikinci Beşiktaş golünde Ali Cansun'a hazırladığı nefis pozisyonu herkes gibi keyifle izledim. Ve Ali Cansun'da da son vuruşu yaparken bir golcüde gerekli becerinin tüm pırıltılarını hemen fark ettim.

* * *

Diğerleri mi? Savunmada Ali Eren, Ronaldo ve Zago üçlüsü... Orta sahada Tayfur ve Giunti'nin iş ahlakı-oyun disiplini gibi kavramlara bu son maçta da sıkı sıkı sarılmalarına hem şaşırdım, hem alkışladım.

Gözüm bir ara kulübedeki Lucescu'ya kaydı. Oyunun her anında ayaktaydı ve heyecanla sanki bir derbi maçı yönetiyordu. Benzeri bir heyecanı Sinan Engin de yaşıyordu. O da ayaktaydı ve sağa sola direktifler veriyordu.

Dün Beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıyan tüm değerleri, hani o gazozuna dediğimiz bir maçta bile hiç eksiksiz bir kez daha gördüm.

Ve Beşiktaş'ın neden şampiyon olduğunu daha iyi anladım.
Yazarın Tüm Yazıları