Korkut Göze

Şımarmasın yeter

15 Temmuz 2008
Sarı kırmızılı takıma Kartalspor’dan geldi. Farklı özelliklerle donatılmış 19 yaşında bir genç. Ancak, biraz dilli ve bazı değerlerin henüz farkında değil. HERHALDE, G.Saray Yönetimi tüyoyu sağlam yerden aldı. Kimsenin aklına gelmeyen genç Yaser’i bir yıl boyunca izlediler, kolladılar ve sezon bitmeden işini bitirdiler.

Servis arkadaşlarım "Transfer’in Gözdeleri"ne onu da yaz dedikleri an biraz düşündüm. Yeteri kadar tanımıyordum Yaser’i. Çocuk denecek yaştaydı ve gözlerden uzak bir ligde oynuyordu.

Hemen bazı dostlara yöneldim. Sorup, soruşturdum. Beşiktaş alt yapı ürünü bir genç çıktı Yaser...

Öyleyse, Cem Çıkın’a sorabilirdim bu çocuğu. Çıkın, bir dönem Beşiktaş alt yapı futbolcu izleme komitesinde görevliydi.

Tam adamına sormuşum. Seceresini okudu Yaser’in. Bakın neler konuştuk...

Sevgili Cem, kısa bir tarifini yapar mısın Yaser’in?

Trabzonspor’a giden Gökhan Ünal’ın bir benzeri diyebilirim.

Demek ki, iyi bir genç?

Evet, henüz 19 yaşında. Daha da iyi olacak.

Özellikleri?

Fuleli bir stili var. Topu atıp giden futbolculardan.

Fiziği nasıl?

O da Gökhan’a benziyor.

Evet sevgili Cem, başka?

Kanatlarda oynar. 4-4-2’de çift santrfora da koyabilirsin.

Tekniği nasıl?

Onu söyleyecektim. Vuruş tekniği mükemmel.

Bir soru daha. G.Saray’da oynar mı?

Şans versinler ve inansınlar. Zorlar kadroyu.

YİNE Cem Çıkın’ın söylediğine göre, Beşiktaş’ta iki sezon kalmış Yaser Yıldız. İkinci sezonda PAF’ın en çok gol atan futbolcusu unvanını yakalamış.

Peki, huyu-suyu nedir bu gencin?

Doğrusunu söylemem gerekirse, daha çocuk.

Nasıl yani?

Söylediğim gibi. Bazı taşlar yerli yerine oturmamış.

Biraz daha açar mısın?

Açıkçası, biraz şımarıktır. Biraz da ukala...

Eyvah!

Yoo, zamanla aşar bunları. Alt yapılardaki otorite noksanlığından kaynaklanan bir şey bu. Daha doğrusu kulüplerin alt yapılara ilgi eksikliği bazı gençlerde mental sıkıntılar yaratıyor. Yaser de aşar bunu.

Genç Yaser, Beşiktaş’tan sonra bazı Anadolu takımlarında oynadı. Denizli, Mersin İdmanyurdu, Uşakspor gibi.

Denizlispor’da Giray Bulak ona A takımda şans verdi. Ancak, gerçek patlamayı Kartalspor’da gerçekleştirdi.

Yine de olaylı ayrıldı Kartalspor’dan. Geçen sezon ilk yarı mükemmel bir performans yakaladı. Yaser’in başarısı Kartalspor’un sıralamadaki yerini de etkiledi.

Ve devre arasında ipler koptu. Kartal Yönetimi, Yaser ile sözleşme yenilemek istedi, genç futbolcu sıcak bakmadı bu işe.

Ve Yaser kadro dışı kaldı!

Sonrası mı? G.Saray onu gözhapsine almıştı. Sezon biter bitmez, kapıp götürdü Florya’ya!

ONU bir de sevgili meslektaşım ve dostum, 2. Ligi avucunun içi gibi bilen ve izleyen Tunç Kayacı’dan dinleyin...

Özellikle özgüven dolu bir genç.
Tuncay Şanlı ve Serhat Akın karışımı bir tip. Hücum oyuncusu, kanat ve forvet arkası oynayacak özellikleri var. Topla giderken mükemmel vuruyor.

Sevgili Tunç, G.Saray iyi bir transfer mi yaptı?

Yüzde yüz iyi bir transfer.

G.Saray’da kendine bir yer bulur mu?

Genç bir jenerasyon var G.Saray’da. Bu da onların arasına katılabilir.

Ve Kayacı sözlerini şöyle noktaladı...

G.Saray’da Skibbe gibi gençleri önemseyen bir hoca, Yaser için en büyük şans.

Yani, G.Saray’da kaynayıp gitmez değil mi sevgili Tunç?

Göreceksin, müthiş bir patlama yapacak. Geçen sezon aynı şeyleri Gökhan Gönül için söylemiştim. Doğru çıktı değil mi?

Gerçekten de doğru çıktı sevgili Tunç. Sen ısrarla, "Bu da sağın Roberto Carlos’u" demiştin.

Ama sen yazmaktan çekindin!

Doğrusu korkmuştum. Belki de Carlos’un adı ürküttü beni...

Öyleyse bunu yazabilirsin... Biraz özen gösterilsin ve biraz da sabır. Göreceksin, kimleri kulübeye itecek...

Bir şey soracağım. Bir arkadaşım onun değerlerini anlattı ama biraz dillidir

dedi. Doğru mu?

Yani, biraz şımarık mı?

Evet, aynen öyle...

Doğru söylemiş. Ama bunu da büyükleri düzeltecek. Yine de bu çocuğu iyi izleyin. Farklı bir futbolcu ve değişik özellikleri var.

Gündeme

oturdu

Yaser Yıldız’a geleceğin yıldızı gözü ile bakanlar, onun en çok çocuksu davranışlarını eleştiriyorlar. Bir G.Saray idmanında Lincoln ile tartışarak gündem yaratan Yaser,VFB Homberg maçındaki performansı ile bir kez daha adını duyurdu.
Yazının Devamını Oku

Kızdı Beşiktaşlı oldu

14 Temmuz 2008
14 YAŞINDA, her çocuk gibi gol atmanın dayanılmaz coşkusu ile doluydu. Altay alt yapısına da böyle duygularla gitti. Attığı her gol tribünleri ayağa kaldıracak, adı dillerde dolaşacaktı. Bir süre forvet oynadı. Daha sonra çalıştığı hocalarının ortak görüşü onu forvetten alıp, savunmanın göbeğine çekti.

Bu çocuktan iyi stoper-libero olur!

Hocaların kararına ses çıkarmadı. Ve hülyaları da kursağında kaldı. Artık bir savunma adamıydı. Biraz da sert bir savunmacı... Belki, öfkesini forvetlerden alıyordu...

Tuna’nın, Altay’dan, Gençlerbirliği Kulübü’ne transferinde ilginç bir olay yaşanır. Gençlerbirliği futbolcu izleme komitesinden menajer Cem Onuk, Tuna için kalkıp İzmir’e gider.

Ancak, Tuna maçın 50. dakikasında oyundan atılır!

Yine de Cem Onuk "Okey"i basar. 50 dakika onun için yeterlidir. Ve Tuna Üzümcü artık Gençler’in adamıdır.

STOPER oynar, gerekirse sağ kanatta da görev yapar. Hava toplarında etkilidir. İki ayağını da kullanır.

Topu oyuna sokmakta fazla zorlanmaz. Tekniği bir savunma adamı için yeterlidir.

Zaman zaman ataklara katılır, bir forvet gibi gol arar. Geçen sezon 4 gol attı. Biri, günlerce konuşuldu.

Türkiye Kupası rövanş maçında Ali Sami Yen’de röveşata ile Galatasaray’a attığı gol, Tuna’nın deyimi ile hayatının golüdür!

Gençlerbirliği’nden biraz kırgın ayrıldı. Sözleşmesini uzatma teklifine soğuk davranması Gençlerbirliği ile iplerin kopmasını hızlandırdı.

Hele bir yöneticinin konuşması Tuna’yı iyice çileden çıkardı...

"Aklı sıra fiyatını yükseltmek istiyor. Bırakın, nereye giderse gitsin!"

Ve bu sözlerden sonra Beşiktaş ile el sıkıştı, sözleşme imzaladı.

* * *

İYİ bir huyu vardır. Yedek soyunduğu maçlarda moralini hiç bozmaz. Üstelik yerine oynayacak arkadaşını motive etmek için çaba gösterir. Kesinlikle küsüp kenara çekilmez.

Espriye bayılır. Çevresine pozitif enerji yayar. Bilgisayarsız yapamaz. Yaşamının önemli bir bölümü bilgisayarın başında geçer.

Bozulan bir bilgisayarı onaracak kadar da beceriklidir. Kamplarda arkadaşlarının bu konudaki sorunlarına her fırsatta yardımcı olmuştur. Ve bilgisayarı bozulan her arkadaşı da onun kapısını çalmıştır.

3 yıldır evli... Duygusaldır. Ancak, beklenmedik bir anda patlayan ve kısa sürede yatışan yapısı herkesi şaşırtır.

Saçları mı... Onun için özeldir.

Sekiz-dokuz yıl önce uzun saça heveslendi sonra hiç kestirmedi. Bakımı zor da olsa, bu çileye katlanır.

KAMPLARDA oda arkadaşı kaleci Recep onun play-station oyunundaki en büyük rakibidir. Eşleri de iyi anlaştığı için hep birlikte dolaşırlar.

Müzik dinlemeyi sever. Özellikle Sagopa Kajmer Grubu’nu...

Ama Sezen Aksu’nun yeri başkadır. Belki de İzmirli oluşu, bu hayranlığın kaynağıdır. Özellikle arabası Sezen’in kasetleri ile doludur.

Babası Hasan Üzümcü eski bir futbolcu. Turgutlu- spor’da forma giydi.

Oğlunun hep iyi bir futbolcu olmasını istedi. Ancak, Tuna’yı bu işe heveslendiren ve yönlendiren beden eğitimi öğretmeni Şinası Kamberler’dir... Onu her fırsatta saygı ile anar.

* * *

VE minik bir hikaye... Tuna Üzümcü nişanlı olduğu dönemlerde şimdiki eşine bir kutu çikolata gönderir. Ancak, kutudaki her çikolatanın yarısı yenmiş. Ve kutunun bir köşesine sıkıştırılmış bir pusula. Şunlar yazılı...

Sevgilim her çikolatanın yarısını yiyip tadına baktım. Ama senden tatlısını bulamadım. Sevgilerimle!
Yazının Devamını Oku

Lütfen oğlumu eleyin

13 Temmuz 2008
Trabzonspor’un, Gençlerbirliği Oftaş’tan transfer ettiği Giray Kaçar çocukluk yıllarında İngilizlerin yıldızı David Beckham hayranıydı. Daha sonra Galatasaraylı Bülent Korkmaz’ı idol olarak seçti. HEVESLE Euro 2008’e hazırlanıyordu... Ligin bitimine 4 hafta kala Kayserisporlu İglesias’ın dirseği ile çenesi kırıldı.

Doktorlar sezonu kapadığını söyleyince oturup ağlamaya başladı. Oysa o, bambaşka duygularla doluydu.

Fatih Terim, onu özel bir maç için A Milli Takım aday kadrosuna çağırmıştı.

Ve o çağrı, Giray’a sanki yeni bir dünya yaratmıştı.

Euro 2008’e gidecekti... A Milli Takım’da oynayacaktı... Ve daha sonra Dört Büyükler’den birine transfer olarak hedefine ulaşacaktı.

Kısmet değilmiş. Euro 2008’e gidemedi ama bir büyüğe kapağı attı!

BİRAZ gerilere dönüyorum. Ve Giray’ın çocukluk dönemini ve hobilerini sevgili meslektaşım Özgür Şahiner’in anlatımı ile aktarıyorum...

Bir mahalle maçında arkadaşının üzerinde bir forma gördü. Renklerini beğendi bu formanın. Ve gidip G.Birliği Futbol Okulu’na yazıldı.

Tam 15 yıl Beştepe’den hiç ayrılmadı. Önce İlhan Cavcav’ın pilot takımı Asaş’ta ardından da doğal uzantısı G.Birliği Oftaş’ta oynadı.

Çocukluk yıllarında David Beckham hayranıydı!

Onun gibi ayağının içi ile kavisli ortalar yapmaya bayılırdı. Ve orta sahada oynardı.

Daha sonra hocaları, Giray’ın savunmada daha başarı sağlayacağını düşündüler. Ve defansın ortasına çektiler.

Giray için yeni bir dönem başladı. Oysa, öğretmen annesi onun futbol oynamasını hiç istemiyordu. Okuyacak ve kariyer sahibi olacaktı.

Bir gün seçmelerde, annesinin Gençlerbirliği Alt Yapı Sorumlusu Ahmet Canatan’ı arayıp, rica ettiği de söylenir...

Oğlum Giray’ı lütfen eleyin. Futbolcu olmasını istemiyorum!

SAVUNMADAKİ idolü G.Saraylı eski futbolcu Bülent Korkmaz’dır. Onun gibi hırslı ve arzuludur. Üstelik gözü kara...

Bir stoperde gereken özelliklerin çoğu vardır Giray’da... Dinamik yapısı ile bir oyun süresince hep boğuşur ve hava toplarına egemendir.

Sezgileri güçlüdür. Topu oyuna gerektiği gibi sokmak için özel çalışmalar yapar ve bu yönünü geliştirmeye özen gösterir.

İki sezon önce Ersun Yanal G.Birliği’ne dönerken Başkan İlhan Cavcav’a bazı isteklerde bulundu

Oftaş’ta üç futbolcu var. Bunları G.Birliği’ne istiyorum!

Bu üç futbolcudan biri de Giray Kaçar’dır. Ancak, Cavcav’dan olumsuz yanıt gelir. Ve Ersun Yanal da imza atmasına karşın bir-iki gün sonra G.Birliği’nden ayrılır.

Şimdi Trabzonspor’un en hassas bölgesini ona teslim etmeye hazırlanıyor Yanal...

GİRAY Kaçar’ın ilginç yönlerini yine sevgili meslektaşım Özgür Şahiner’in anlatımı ile sunmaya çalışacağım...

O, gerçek anlamda bir sporcudur.

Kırmızı-siyah kuşak sahibi bir tekvandocudur. Aynı zamanda lisanslı bir yüzücü...

Okul takımlarında yarışmalara katılan bir atlet. Kurtuluş İlköğretim Okulu’nda Türkiye şampiyonluğunu kazanan hentbol takımının kalecisidir.

Ve halen Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Antrenörlük Bölümü son sınıf öğrencisidir.

Ve Oftaş’taki teknik direktörü Osman Özdemir’den birkaç kelime...

Adam gibi adamdır. Çok zekidir. Kültürlü bir aileden gelir. Karakteri sağlamdır. Trabzonspor iyi bir transfer gerçekleştirdi. Uzun yıllar milli takıma hizmet edeceğini düşünüyorum.

EVET, Giray Trabzonspor’a transferiyle bir arzusunu gerçekleştirdi. Ancak, gelecek yıllarda bir başka hedefe koşacağına inanıyorum.

İngiltere liglerinde oynamak için can atıyor. Bunu da Trabzonspor’daki performansı belirleyecek.

Özel yaşamı mı?

Arkadaş canlısıdır. Yaz tatillerinde 7-8 kişilik arkadaş grubu ile seyahate çıkar. Cafe hastasıdır. Saatlerce otursa, kalk diyen çıkmazsa, yerinden kımıldamaz.

İşte böyle bir genç transfer etti Trabzonspor. Daha doğrusu, Ersun Yanal iki sezon önce G.Birliği için istediği Giray’a Trabzonspor’da kavuştu.

Yarın: TUNA
Yazının Devamını Oku

Bu dede kül yutmaz

12 Temmuz 2008
17 Haziran salı günü İspanya’nın 2.5 milyon trajlı Marca gazetesi ilk sayfasını ve manşetini Luis Aragones’e ayırdı. Aragones’in koca bir portresi tüm sayfayı kaplıyordu. Ve haberi flaş bir başlıkla sunuyordu. LUİS SE VA A TURQUİA.

"Luis Türkiye’ye gidiyor"/images/100/0x0/55eaa22df018fbb8f88ccae1

Haberde, İspanyol hocanın F.Bahçe ile anlaştığı ve açıklamanın Avrupa Şampiyonası sonrası yapılacağı yazıyordu.

Marca’nın internet sitesi de F.Bahçe’nin İspanyol hocaya 2 yıl için 9 milyon Euro ödeyeceği haberini servise sokuyordu.

İş bitmişti. Ancak, geçen günlerde fiskoscular hiç boş durmadı. Bir yığın teknik adam ismi ortaya atıldı.

Alman Löw gündeme geldi. Lüxemburgo dillerden hiç düşmedi. Hayallerini geniş tutanlar Fatih Terim’e bile Fener forması giydirdi.

Ve F.Bahçe, Euro 2008’in bitimini beklemeden 25 Haziran çarşamba günü resmi internet sitesinde Aragones ile anlaştıklarını açıkladı.

Herkes bir nefes aldı. Hemen sonra İspanyol hocanın kariyeri satırlara döküldü. Ve 70 yaşındaki bir teknik direktörün F.Bahçe’ye neler verebileceği tartışması gündem yarattı. Israrla soruyorlardı...

Aragones, F.Bahçe’nin aradığı teknik adam mı?

Bu soru gündemi bulandırırken, İspanya Euro 2008’i kazandı. Ve sataşmalar yumuşadı, başlıklar övgüye dönüştü...

Öp Dede’nin elini!

Haziran ayı böyle geçti. Şimdi biraz gerilere dönüyorum. Ve Şampiyon Dede’nin kariyerinden kısa notlar sunarak bir Aragones portresi çiziyorum...

Aragones, 35 yıldır bu işi yapıyor. Hocalık kariyerine A.Madrid’de başladı. 6 yılda 3 Kral, 1 İspanya Kupası ve bir de lig şampiyonluğu kazandı. Bir de Barcelona macerası yaşadı Aragones. Sadece bir sezon... Ve Kral Kupası’nı müzesine götürdü.

İspanya’da tam 9 takımın hocalığını yaptı. Hep La Liga’da kaldı. Avrupa’ya hiç çıkmadı. F.Bahçe çalıştıracağı ilk Avrupa takımı...

Aragones, 4 yıl önce İspanya Ulusal Takımının patronluğuna soyundu. Ve Euro 2008’de "Şampiyon Dede" unvanı ile milli forma kariyerini noktaladı.

EVET, hiç bir Avrupa takımı çalıştırmadı Aragones. Bu nedenle İspanyol teknik adamın F.Bahçe’de göstereceği performans şimdiden tartışılıyor.

Zico için de böyle olmuştu!

Neler yazıldı neler... Stajyer antrenör damgası yedi. Japonya’dan dışarı çıkmadığı söylendi. F.Bahçe’nin perişan olacağı ileri sürüldü.

Sonuç, hiç de öyle olmadı. Ve Zico, F.Bahçe’den cebinde bir teşekkür mektubu ile ayrıldı!

Şimdi benzeri şüpheler Aragones’e yöneltildi. İspanyollar, Avrupa’da takım çalıştırmadığı için Aragones’in başarı şansını yüzde 35’lerde görüyor. Ve yaşını da hesaplayarak F.Bahçe’ye gidişini geç verilmiş bir karar gibi algılıyorlar.

***

LUİS ARAGONES ilginç bir kişilik. Her an manşetlere taşacak, ortalığı birbirine katabilecek bir karakter...

Sevgili meslektaşım Mehmet Çiftçi onun için lafını hiç esirgemez diyor. Bu huyunu hiç beklenmedik anlarda bir bomba gibi kamuoyunun önüne atar.

Örneğin, Henry için kullandığı ırkçı sözlerle ortalığı karıştırdı. Ve ırkçı damgası yedi. Oysa, böyle işlerle hiç ilgisi yoktur.

Sadece, sivri dilinin cezasını çekti Aragones!

Euro 2008 kadrosuna ünlü golcü Raul’u almayarak herkesi şaşırttı. Ama hiç bir şey Aragones’in kişiliğini etkilemedi. Ne huyunu değiştirdi, ne de yolunu...

Yine Mehmet Çiftçi’nin söylediklerine göre, futbolcusu ile her an tartışabilir. Ancak, tartıştığı aynı futbolcuyu bir başka konuda koruyacak kadar delikanlıdır.

Bir kez karakteri ile çelişkiye düştü Aragones... 2006 Dünya Şampiyonası’nda gruptaki ilk 3 maçını kazanan İspanya milli takımının yarı final oynayacağını iddia etti. Ve kariyerini ortaya attı...

İspanya yarı final oynamazsa istifa ederim!

İspanya, ikinci turda Fransa’ya 3-1 yenildi. Aragones hiç oralı olmadı. Ve "İstifa" kelimesini ağzına bile almadı.

Bazı inançları vardır Aragones’in...Sarı rengin uğursuzluğuna inanır. Ve çalıştırdığı takımlara sarı forma giydirmemek için her yolu dener!

Hadi, çık işin içinden Sarı’sız F.Bahçe olur mu?

Dahası var. 6 çocuğundan hiç birine sarı renkli bir tişort giydirmedi Aragones, şimdi de 11 torunu için aynı baskıyı sürdürüyor.

İSPANYOL hocanın oyun felsefinde ilk hedef karşı kaledir. Planını saldırıya yönelik düzenler ve hücum hevesini tüm takıma aşılar.

Düşünce ve kararlarından kesinlikle ödün vermez. Disipline sırt çeviren futbolcu Aragones’in çalıştığı kulüpten içeri adım atamaz.

Sistemi futbolcuların özelliklerine göre kurar. Ve her bir futbolcudan rolünü ezberlemesini ister.

Geçmiş yıllarda onun için "Maymun iştahlı" diyenler çıktı. Kadro ile fazla oynaması, her an takımda bazı değişikliklere yönelik tavırları zaman zaman eleştirildi. Ancak geçen yıllar, onda da değişiklikler yaptı. Ve daha gerçekci bir yapıya yöneldi.

Yine de, disiplin konusunda katı tutumunu hiç ödün vermeden sürdürüyor. Bir yönü yanlış anlaşılmıştır Aragones’in.

O bir şöhret düşmanı değildir!

Sadece şöhretli futbolcunun şımarıklığına dayanamaz...

Ve vurur makası. Pardon, makas az gelir. Vurur baltayı!

Bu bir... Bir başka dedikodu daha var... Aragones’in Brezilyalı futbolculara da pek sıcak bakmadığı söylenir.

Hoppala! F.Bahçe’de tam 5 Brezilyalı var. Nasıl olacak bu iş?

Bal gibi olacak. Öncelikle Aragones, laf dinleyen, disipline uyan her futbolcuyla samimi bir diyalog kurar. Ve her futbolcuya aynı mesafededir. Bunun için saygı ve sevgi ile anılır.

Ancak, Brezilyalı futbolcuların aşırı disiplinden hoşlanmadığı düşüncesi de onda yer etmiştir. Hepsi bu...

F.BAHÇE, Zico ile ilişkisini kestikten sonra seçeceği teknik adam için ince eleyip sık dokudu... Ancak, F.Bahçe İspanyol hocada karar kıldı. Bunun bazı nedenleri vardı.

En önemlisi, Aragones’in Avrupa kupalarında başarıyı amaçlayan iddialı sözleriydi. İspanyol hoca, Avrupa’da kesin başarı vadediyordu...

***

Aragones’in meslek yaşamında iki olayın ayrı bir yeri vardır. Biri 1958 yılında Real Madrid’e transferi. Diğeri 1987 yılında Barcelona’da teknik direktörlüğe soyunması.

Her iki olay da müthiş bir heyecan yaratmıştır Aragones’de... Acaba F.Bahçe’ye transferi yaşlı kurtu ne ölçüde etkileyecek. Hala başarıyı kovalıyorsa, deneyimi ve kariyeri ile F.Bahçe çok şeyler kazanacaktır.

Ancak, başka düşünceler içindeyse, İspanya’daki bazı internet sitelerindeki yorumlarda yazılanlar gibi...

Deniz kıyısında paralı bir tatile kim hayır diyebilir!

160 golü herkes atamaz!

ŞİMDİ çok eskilere döneceğim. Ve bir kaç satır da Aragones’in futbolcu kişiliğinden ve anılarından sözedeceğim...

Meslek yaşamında tam 160 golü var Aragones’in... Bir orta saha oyuncusu için bir hayli çok...

Bu 160 golün 123’ünü Atletico Madrid’de attı. Lakabı "Büyük Ayaklar" idi. Real Madrid’de oynarken efsane başkan Santiago Bernabeu, onun için ilginç bir yorum yaptı. Ve dedi ki...

"Bu büyük ayaklı çocuğun toplara nasıl böyle vurduğunu bir türlü anlayamıyorum!"

Bernabeu’nun bu sözlerinden sonra herkes onu "Büyük Ayaklar" diye çağırmaya başladı. Teknik direktörlük dönemindeki lakabı ise "El Sabio", yani, "Bilge Adam!"

YARIN: YUSUF ŞİMŞEK
Yazının Devamını Oku

Rus ruleti

11 Temmuz 2008
Avustralyalı Harry Kewell saygıyı hak eden bir futbolcu. Ancak, Liverpool ondan 18 ay yararlanamadı. Kronik sakatlığı futbol yaşamında daha iyi yerlere gelmesini engelledi. ANKETLER ve internet sitelerinden çıkan ortak sonuç, Harry Kewel’in G.Saray’a transferini büyük bir ekseriyetle onayladı.

Yüzde 85’lere varan bu orana karşın, yüzde 15’lik bir taraftar grubu Kewell’in transferini gereksiz buldu./images/100/0x0/55ea9a98f018fbb8f88ad074

Neden gereksiz gördüklerini bilmiyorum. Ancak, şöyle bir düşünce kafaları kurcalıyor...

Kronik sakatlığı nedeni ile Liverpool’un 18 ay kullanamadığı Kewell’in G.Saray’a yararı ne olabilir?

Yoksa, istatistiklerden fışkıran rakamlar Harry Kewell’i bir dünya yıldızı gibi tanımlıyor.

Üstelik, Liverpool taraftarları arasında onu hala övgü ile ananların sayısı da bir hayli kabarık. Diyorlar ki...

Kewell’in yedek soyunması bile Liverpool için bir güçtü!

Ve sakatlıklar sonrası Rafael Benitez’in gözüne giremese de, ünlü teknik adamın söylediği sözler, Kewell’in değerini açıkca anlatıyor...

O saygıyı hak eden bir isim.

VE yanıt arayan bir soru...Kewell neden G.Saray’a geldi?

Sık sık sakatlanmasından dem vurarak, varsayımlar üreterek işi uzatmayalım...

Liverpool, Portsmouth ve Roma’nın teklifleri G.Saray’ın yazdığı çekin çok altında kaldı. Bu nedenle Harry Kewell, 13 yıllık İngiltere macerasını noktalayıp, G.Saray’a koştu. Üstelik bonservisi de elinde olunca Galatasaray’ın işi kolaylaştı.

Açıkcası paraya geldi. Başka bir şekilde de gelmezdi!

Kaç paraya mı?

Doğru rakamı kimseden alamazsınız. Derin iştir, fazla kurcalamayın...

Kewell için bomba transfer diyorlar?

Gerçekten ses getirecek bir transfer. Özelliklerinden bir kaçını anlatayım...

H Çakılı oynayan klasik bir futbolcu değil.

H Topla fantastik hareketler yapıyor.

H Her iki kanatta da oynuyor.

H
Gerektiğinde orta sahadan oyun kuruyor.

H Aynı zamanda partner forvet görevi üstlenebiliyor. .

H
Her koşulda öncelikle rakip kaleyi hedefliyor. Vuruş tekniği mükemmel.

H Bir özelliği çok önemli... Zor ve tehlikeli pozisyonlara korkusuzca kafasını sokarak, müthiş kafa golleri atıyor.

DAHASI VAR... Çok çabuk ve hareketli. Onu anlayabilmek için oyunu pür dikkat izlemek gerekiyor. En azından gözleriniz hep üzerinde olacak.

Söylendiği gibi fantastik bir oyun stili var!

Zaman zaman attığı ters çalımlar ve dribling ustalığı Avustralyalı futbolcunun diğer özellikleri...

Ah bir de şu sakatlıklar olmasa!

Kewell, Liverpool’un 2005 yılında İstanbul’da Milan’ı penaltı golleri ile yenerek Şampiyonlar Ligi’ni kazandığı maçta ilk onbirde sahaya çıktı.

Ancak, 22.dakikada sakatlandı ve oyunu bıraktı.

İşte bu olay, Kewell’in kariyerini önemli ölçüde etkiledi.

Bu sakatlıktan sonra kasığında bir ödem oluştu. Yine de pes etmedi ve 2006 Dünya Kupası’nda Hiddink’li Avustralya’da yer aldı.

Kötü talih orada da yakaladı Kewell’i!

Yine sakatlandı ve 7 ay sahalardan uzak kaldı. Ve sakatlıklar sürüp gitti. Yukarıda da yazdığım gibi Liverpool tam 18 ay kullanamadı bu klas adamı...

Peki, G.Saray onun kronik sakatlığından korkmadan nasıl böyle bir transfere kalktı?

Tepeden tırnağa bir sağlık kontrolünden geçirdi. Hem de öyle böyle değil...

Ve sağlam raporu aldı. Hem de sapasağlam!


KEWELL,
kariyerinin en parlak dönemini Leeds United’de yaşadı. G.Saray’da da böyle dönem geçirir mi?

Öncelikle İngiltere’den daha rahat bir mücadele ortamı bulacak Harry Kewell...

Zaman zaman haftada 3 maç oynanan Premier League yerine sadece bir maç ile yetinen Süper Ligimizde daha diri ve dinç kalacak.

Tek sorun, Süper Lig’in sert mizacı, ona yeni bir sakatlık getirebilir mi?

Eğer bir sağlık sorunu yaşamazsa, G.Saray’da yeni bir döneme başlayacak. Ve bu döneme damgasını vuracak. Belki, Kewell sevgisi Lincoln’ün de önüne geçecek.

Ve şimdi kapış kapış giden 19 numaralı Kewell formaları rekor düzeye ulaşacak.

Özel yaşamı mı?

Komplekslerden uzak, güleryüzlü, sıcak bir adam. Kolay diyalog kurar hemen anlaşır ve kaynaşır.

2003 yılında Sheree Murphy ile evlendi 3 çocuğu var. Eşi, bir TV yıldızı.

Unutmadan söyleyeyim... Biraz da batıl inançlar taşıyor. G.Saray ona 7 numaralı formayı verdi. O, 7 numarayı istemedi. Nedenini sordular...

"Uğurdur" dedi...

Bu arada G.Saray’ı hemen benimsedi Kewell. İngiliz kanalı SkySports ile yaptığı bir söyleşide G.Saray-Leeds United arasında oynanan olaylı maçı hatırlatan spikere ilginç bir yanıt verdi ünlü futbolcu...

Yanlışsınız. 8 yıl önceki bir olay için 1905’den bugüne yaşayan bir kulübü suçlayamazsınız.

15 Yaşındaki harika çocuk

HARRY KEWELL’in kariyeri geçirdiği sakatlıklara karşın başarılarla dolu. Avustralya futbolunu kalkındırmak amacı ile Sydney’de kurulan bir akademinin en yetenekli çocuğu seçilirken daha 15 yaşındaydı.

Leeds United hemen alıp İngiltere’ye getirdi Harry Kewell’i. 17 yaşında Middlesbrough maçı ile İngiltere Premier League’ne ayak bastı.

Ve 1996’ın baharında Şili karşısında ilk kez Avusturalya Milli Takımı’nda forma giydi.

Leeds United’ta 8 sezonda 181 maç oynadı ve 45 gol attı. 2004-2005 sezonunda Liverpool’a gitti. 5 sezonda 93 resmi maçta yer aldı. Attığı gol adedi 16...

1978 Sydney doğumlu Kewell 36 kez Avustralya Ulusal Takımı’nda oynadı. Ve 11 gol attı.

Evet şimdi 29 yaşında Kewell. Ama o bu yaşı hiç kabullenmez. Ve hemen bir espri ile karşılık verir...

Ben attığım her golden sonra gençleşirim!

YARIN: LUİS ARAGONES
Yazının Devamını Oku

Eto'yu da solladı

10 Temmuz 2008
LA LİGA gibi dünyanın en belalı liglerinden birinde gol kralı unvanına ulaşan bir isim Daniel Guiza. 2008 sezonunda 37 maçta attığı 27 golle La Liga’yı ayağa kaldırdı. Bu rakamlar Luis Aragones’i bile etkiledi... Ve Euro 2008’de ünlü Raul’u bir kenara itip, Guiza’yı İspanya Ulusal takımına aldı.

Şimdi de baba-oğul kolkola Fener’e geldiler!
/images/100/0x0/55ea1a8ef018fbb8f86b7640
Bak şu işe! Bu Dede var ya... Bir zamanlar Guiza’yı Mallorca’dan gönderen teknik adamın ta kendisi!

Guiza değişik kulüplerde oynadı. Ve hiç bir kulüp sıradan bir golcü gözü ile bakmadı Guiza’ya. Yine de yeteneklerini gerektiği gibi yansıtamadı.

Ancak, geçen sezon Mallorca forması ile attığı 27 gol, onun gerçek kimliğinin bir belgesiydi.

Bir dönemler Mallorca’da oynayan ünlü Eto bile bu başarıya ulaşamadı!

Samuel Eto
21 golde kalırken, Guiza 27 golle Mallorca tarihinin en golcü futbolcusu unvanı ile arşivlere yazıldı.

Guiza 28 yaşında. Bu yaşına karşın onun hala başarıya aç bir futbolcu olduğunu söylüyorlar.

Ve İspanya’da bunu bir avantaj gibi yorumlayanlar, Guiza’nın F.Bahçe’de tavan yapacağı görüşünde birleşiyorlar.

Bir kesim de Daniel Guiza için zor günlerin başladığını söylüyor. Ve Kral’ın önüne iki yol çiziyorlar.

1- Uyum sürecini çabuk atlatır başarılı olursa, F.Bahçe’den yeni pazarlara açılır.

2- Ya da yakaladığı değeri F.Bahçe’de yitirir.







DANİEL GUİZA
’nın bir özelliği kariyerini de etkiliyor, oynadığı takımı da... Kapris nedir bilmez Guiza!

Bir teknik adam onu her sistemde, her düzende kullanabilir. Bir çok takımda oynadı. Bir çok teknik adamla çalıştı. Değişik sistemlerde sorumluluk aldı. Ve sayısız futbolcu tanıdı.

Bunların her biri deneyim kazandırdı Guiza’ya. Ve görüp yaşadıklarını gerektiği gibi değerlendirerek müthiş bir golcü kimliği yakaladı. Ve bir soru...

F.Bahçe’de ne yapar Guiza?

Öncelikle Aragones F.Bahçe’yi hangi sistem ve diziliş düzeyinde oynatırsa oynatsın, Guiza pek sıkıntı yaşamıyacak.

İster tek, isterse çift santrforlu bir dizilişe hatta üçlü bir forvete bile uyum sağlıyacak özelliklerle donatılmış bir futbolcu.

Hele, Alex ve Emre Belözoğlu gibi iki kalite adamın attığı paslarla oynayacak, Sağdan Gökhan Gönül, soldan Carlos’un taşıyacağı toplarla beslenecek Guiza’nın F.Bahçe’ye önemli katkılar sağlayacağı düşünülebilir.

















GUİZA
’nın özelliklerinden bir kaç pasaj sunmak istiyorum... Öncelikle sezgileri güçlüdür. Nereden ve ne zaman vuracağını iyi kestirir. Bu nedenle gol şansı da fazladır.

Özellikle ceza sahası çevresinden attığı plase şutlar çok tehlikelidir. Ancak, en önemli özelliği güçlü fiziğidir.

Bu gücü kullanarak rakip defans üzerinde bir baskı kurar. Rakibe üstünlük sağlar.

Kalabalık bir savunmayı açmanın en kolay yolu Guiza’yı onların üzerine göndermektir!

Yani, ceza sahası çevresinden plase ve teknik vuruşlar yapan Guiza, gerektiğinde hırçın bir savaşçıdır. Ve gücünü kabul ettirene kadar rakibe yüklenir, rahatsız eder.

Guiza’nın noksanları nedir?

Ondan çalım atarak veya dripling yaparak oyuncu geçmeyi veya eksiltmeyi beklemeyin.

Biraz ağır olduğunu kendisi de bilir. Ve bu nedenle topla fazla oyalanmaz. O rakip defansın üzerine çöken bir karabulut gibidir. Ve ne zaman ne yapacağı belli olmaz!







GUİZA, Atletico Madrid’in eski futbolcularından Kiko’nun koyu bir hayranı... Attığı her golden sonra Kiko’nun da yaptığı hareketi tekrarlar.

Yani, ok atan bir savaşçı gibi poz verir!

Herhalde F.Bahçe’de de atacağı her golden sonra onu aynı pozda göreceğiz. Özel yaşamı mı?

İspanya’da sık sık gündeme gelen bir özel yaşamı vardı. Birlikte yaşadığı Nuria Bermudez İspanya’da ünlü bir isim.

Nuria aktris, foto model ve İspanya Federasyonuna kayıtlı FiFA lisanslı bir menajer.

Guiza’nın, Nuria’dan iki çocuğu var. Ülkemizde de özellikle magazin sayfalarında gereken ilgiyi görecek!

Ve bir soru... Guiza’nın yanında kim oynar. Semih mi, Kezman mı?

Bunu herkes merak ediyor. Elbette karar Aragones’in...

Ama Semih diyenler bir hayli çok...

F.Bahçe seyircisi onu izlemek için sabırsızlanıyor. Hem de özlemle... Sevgili Nihat Kahveci’nin bir yorumu, bu bekleyişi daha da alevlendiriyor...

La Liga’da penaltı atmadan kral olmak kolay iş değil. Bana göre o bir dünya yıldızı!

Öyleyse, faturası da pahalı olacak Kral’ın. Mallorca’ya 17.4 milyon Euro. Guiza’ya da 4 yıllık sözleşme karşılığı toplam 12 milyon Euro.

Tanrı, ödeyene kolaylıklar versin.

İşte F.Bahçe’ye böyle bir kral geliyor. Güle güle kullansınlar!

YARIN: HARRY KEWELL (G.SARAY)
Yazının Devamını Oku

Buz adam

9 Temmuz 2008
Sahada soğukkanlı ve dengeli. Özel yaşamında ölçülü ve dikkatli. Genç yaşına karşın Sparta Prag’da kaptanlık yapması önemli bir olgu olarak yorumlanıyor. ÇEK futbolcular için yaygın bir söylem vardır. Derler ki...

Beklenenden fazlasını vermezler. Ancak, hayal kırıklığı da yaratmazlar!

Oysa, Beşiktaş tribünleri yıllardır içine sindireceği, gönlünce alkışlayacağı bir yabancı transferin özlemi ile yanıp tutuşuyor.

Bunun için bir Amokachi’yi hala hasretle anıyor.Bir Pascal Nouma’yı hala aklından atamıyor. Ve onlardan sonra gelen her yabancıyı ince eleyip sık dokuyor. Kolay beğenmiyor ve sevgide mesafeli davranıyor.

Sivok için ön yargılı değilim. Dilerim, Beşiktaş aradığı yabancıya onun kimliğinde kavuşur.

Ben sadece işimi yapacağım. Aldığım bilgiler doğrultusunda huyunu-suyunu anlatarak ve kariyerini hatırlatarak bir Sivok Portresi çizeceğim. Beğenip- beğenmemek Beşiktaşlı taraftarlara kalıyor.

Sivok, öncelikle iyi bir profesyonel. Mesleğine saygı duyan ve işini ciddiye alan bir karekter.

Özel yaşamı sakin ve renksiz ...Bir-iki kaçamak için adını ve kişiliğine laf getirecek tiplerden değil.

Zaten, uzatmalı bir sevgilisi var.Yaşamının her dakikasını onunla paylaşıyor. Beşiktaş, bu bakımdan bir sıkıntı çekmeyecek.

Madalyonun diğer yüzüne gelince... Beşiktaş formasını giyip oynayana kadar endişeler hiç eksilmeyecek.

Ve bir soru kafaları hep kurcalayacak...

Sivok, Beşiktaş savunmasına güç katacak kariyerde mi?

SİNAN Engin
ve Ertuğrul Sağlam’a sorarsanız, her ikisi de Sivok’a kefil. Nesine kefiller, özel yaşamına ve adamlığına mı...

Her yönüne!

Özellikle Sinan Engin... Anlatırken ağzından bal akıyor sanki. Ve israrla aradıkları tipte bir savunma adamı transfer ettiklerini söylüyor.

Ona, Sivok nasıl bir futbolcu diye soranlar ilk ağızdan şöyle bir yanıt alırlar...

Kemik gibi!

Başka?

Hava toplarında etkili.

Sonra?

İyi kesici ve topu oyuna iyi sokuyor.

Bir özelliği de, önde ve arkada oynaması...Yani, hem savunmada hem de ön libero’da aynı performansı gösteriyor.

Özellikle ilk toplara girer, rakibin pozisyonunu bozmayı amaçlar. Yine de dengeli ve dikkatlidir. Kolay dağılmaz. Üstelik soğukkanlıdır. Buz adam gibi...

Anlatımlarda ve kelimelerde bayağı iyi bir futbolcu Sivok. Daha doğrusu kağıt üzerinde bir sorun yok. Söylenenler de bunun doğrultusunda...

İŞİN bir de İtalya cephesi var... İtalya’dan ulaşan bilgiler ise, daha farklı.

Udinesse’ye Sparta Prag’dan geldi. Ancak, seri A’da beklenen performansı yakalayamadı. Çok az sayıda maç oynadı.

13 karşılaşmanın 4’ünde ilk onbirde forma giydi. Diğerlerinde kenarda bekledi ve daha sonra oyuna girdi.

Geçirdiği sakatlık, Sivok’un İtalya macerasını önemli ölçüde etkiledi. Ve bu sakatlıktan daha da acı bir olay yaşadı Sivok...

Oynadığı mevkiye bir Türk oyuncu transfer edildi. Ve Sivok yedekler kulübesini boyladı!

Daha sonra ülkesine döndü. Eski kulübü Sparta Prag’a kiralandı. Buradaki performansı beklenenin üzerindeydi. Ve bu nedenle genç yaşına karşın takım kaptanlığına getirildi.

Onu bir de Hürriyet İtalya temsilcisi sevgili Reha Erus’tan dinleyelim...

Oyun zekası iyi. İki ayağını da kullanıyor. Orta saha ile diyaloğu mükemmel.

Peki, Udinesse bunu neden gözden çıkardı?

Yabancı sayısı fazlaydı. Tekrar eski kulübüne kiraladı.

Daha neler söyleyeceksin Sivok için?

Adam adama oynamayı sevmez. Beceremez de. Ama alan savunmasını eksiksiz yapıyor.Kademe anlayışı da iyi.Fuleli bir oyun stili var. Bir savunma adamı için olumlu pas yüzdesi bayağı yüksek...

Bunlar da Reha Erus’un söyledikleri.Hiç de kötü bir karne değil!

SİVOK’
un gençliği en büyük avantajı. Henüz 25 yaşında. Beklenen performansı yakalarsa, Beşiktaş ile uzun bir beraberlik yaşayabilir.

Az daha unutuyordum. Irkçılığa karşıdır Sivok. Hatta bu konuda aktif rol de almıştır. Ve herkesle tartışacak kadar bilgi yüklüdür.

Sivok, İtalya’nın dünyaca ünlü kulübü Milan’ın da transfer listesine girdi. 2003 yılında başarılı bir dönem geçiren Sivok’un Milan’a transferini geçirdiği sakatlık önledi.

Milan’ın kapısından dönen Çek futbolcu, bunu meslek yaşamındaki en şansız olay olarak adlandırır.

Ve dostlarına anlatırken,üzüntüsü yüz hatlarına yansır!

Bu transfer Beşiktaş’a kaça patladı? Sağlam yerden aldığı rakamlara göre Beşiktaş, 4.5 milyon Euro’luk bonservis bedelini 4 yıl gibi uzun bir zaman diliminde ödeyecek.

İlk yıl 300 bin, diğer yıllar 1.4’er milyon Euro. Sivok da 800 bin Euro alacak!

Çek futbolcu, İstanbul’u biraz da olsa tanıdığını söylüyor. Sparta Prag forması ile Kadiköy’de F.Bahçe’ye karşı oynayan Sivok, kısa bir İstanbul turu yapma fırsatı da bulmuş. İstanbul için tek kelime söylüyor...

Büyüleyici!

Çek milli takımının 23 kişilik Euro 2008 kadrosunda yer alan Sivok, yazımın başında da söylediğim gibi Beşiktaş formasını giyip sahaya çıkana kadar hep kafaları kurcalayacak.

Ve Beşiktaş taraftarı, bu süreçte sürekli aynı soruya bir yanıt arayacak...

Sivok, acaba Beşiktaş’ın aradığı yabancı mı!

YARIN: Daniel Güiza
Yazının Devamını Oku

Kaderin oyunu!

8 Temmuz 2008
GÖKHAN ÜNAL: Onun için "Süper Lig’de kalabalık savunmayı delecek en etkili santrfor" diyorlar. Defans arasında sıkışıp kalmaz. Nereye koşacağını, nerede duracağını iyi bilir. KAFASI hep dolu doludur. Ya değiştireceği yeni bir arabaya takar kafayı... Ya da dökülmeye yüz tutan saçlarına... Özel şampuanlar kullanır ve kalanları kurtarmak için her şeyi dener.

Hatta, yakın zamanda saç ektirdiği de doğrudur. Futbolculuğunu diğer satırlara bırakıyorum. Şanı-şöhreti biliniyor. Oynadığı futbol yıllardır izleniyor...

Öyleyse, değişik bir yerden yakalamalıyım Gökhan Ünal’ı... Sevgili arkadaşım Kayseri muhabiri Oktay Ensari’den bir şeyler kapabilir miyim... Açtım telefonu ve başladık konuşmaya...

Sevgili Oktay, Gökhan için neler biliyorsun?

Abiciğim, Gökhan bizden çıktı. Artık Trabzonsporlu. Hiçbir şey söyleyemem.

İyi de Kayserispor’daki Gökhan’ı anlatacaksın.

Benim ağzımdan sadece şunu yazabilirsin...

Neyi yazabilirim?

Ersun Yanal 4 yıl önce beğenmediği Gökhan Ünal’a 4 yıl sonra kucak açtı.

Nasıl, anlayamadım.

Gökhan, G.Birliği’nin Nevşehir kampına geldi. Ersun Hoca beğenmeyip geri gönderdi.

Ne yapacaksın, kader böyleymiş...

Kader de diyebilirsin, futbolun cilvesi de... Ama biraz pahalıya patladı...

Her neyse başka neler söyleyeceksin?

Kayserispor yönetimi Gökhan’a hizmetleri için teşekkür etti. Helalleşip ayrıldılar.

Başka?

Camiaya göre, Gökhan, Kayserispor’a daha fazlasını verebilirdi. En azından gol kralı olabilirdi. Ve Kayserispor’a artı puanlar getirebilirdi. Sık sık sakatlanmasaydı... Evet, camianın düşüncesi de bu... Başka tek kelime söylemem.

Sağol, bu da yeter.

YAKIN çevresi heveslerini ve hedeflerini iyi bilir Gökhan’ın. Fransa ve İtalya’da oynamak vazgeçilmez bir tutkuydu Gökhan Ünal için...

Peki, niye oralara gitmedi?

Bazı ikilemler yaşadı. Daha doğrusu hep kafasını karıştırdılar Gökhan’ın... Kim karıştırdı?

Menajerler!

Kimi şurası dedi, kimi burası. Ama yurt içinde en çok G.Saray’ın teklifinden etkilendi. Kayseri yönetimi de inat etti. Vermedi, satmadı Gökhan’ı...

İnadın nedenini biliyor musunuz?

Sezon içinde G.Saray’ın Gökhan ile ilgilenmesine... İstanbul’a çağırmalarına ve Adnan Polat’ın Yeşilköy’e araba gönderip, aldırtmasına bozuldular.

Gökhan’ın, G.Saray için Rusya’dan gelen okkalı bir transfer teklifine sırt çevirdiği ve Rubin Kazan’ın ısrarına aldırmadığı da söylenir...

Gökhan Ünal, bir ara F.Bahçe’nin de gönlüne düştü. Hatta, imza için gün sayanlar bile çıktı. Daha sonra Trabzonspor girdi kuyruğa...

Ve yağdan kıl çeker gibi çekip aldı Gökhan’ı!

iŞE
bak! Bu transfer yıllar sonra iki eski dostu Trabzonspor’da buluşturdu. 1996-97 sezonunda Petrolofis’te Umut Bulut ile birlikte oynayan Gökhan Ünal, şimdi Trabzonspor’da onunla yine kader birliği yapacak.

Gökhan, böyle bir ortamın psikolojik yönden yarar sağlayacağını söylüyor. Ve birlikte güçlü bir ikili oluşturacaklarını da ısrarla vurguluyor.

Brezilyalı Ronaldo ve Fransız Henry... Bu iki futbolcu her zaman etkilemiştir Gökhan’ı. Özelliklerine ve stillerine hayrandır.

İdmanları pek sevmez. Ancak maçlarda farklıdır. Elinde-eteğinde ne varsa döker ortaya. Oyuna asılır, kazanma duyguları depreşir ve bir hırs küpüne dönüşür.

Kayserispor’da Gökhan Ünal ile bir sezon geçiren eski hocası Hikmet Karaman

ile bir telefon görüşmesi yaptım. Bakın neler söyledi...

Hocam nasıl bir futbolcudur Gökhan Ünal?

Kişiliği, karakteri 10 numara.

Sahadaki Gökhan Ünal?

Süper Lig’de dörtlü defans oynayan savunmaları delecek en etkili adam Gökhan Ünal’dır. Stoperler arasında asla sıkışıp kalmaz. Nerede duracağını, nereye koşacağını çok iyi bilir.

Başka hocam?

Driplingleri, plaseleri, kafa vuruşları mükemmeldir. Nerelerden nerelere geldi...

Nasıl geldi hocam?

Beraber çalışırken, Ali Sami Yen’de Kayserispor’un G.Saray’a farklı yenildiği bir maç var. O maçı hiç unutmam. Herhalde Gökhan da unutmamıştır. Top sürerken yere düştü. Topu ayağından kaçırdı, pozisyonu yitirdi. Ertesi gün gazetelerde ne yazılar çıktı. Eleştirilerin bini bir para... O Gökhan çalıştı çabaladı ve bugünlere geldi. Herkesi peşinden koşturdu...

Üzerinde emeğiniz çok değil mi hocam?

Lütfen onu Gökhan’a sorun!

VE Gökhan Ünal yıllar sonra Trabzonspor’da tekrar Ersun Yanal ile buluştu. Ama ben yıllar öncesinden bir hikayeyi anlatacağım. Gökhan, Kayseri’de oynarken, G.Birliği Kulübü’nden çok sevdiği bir yöneticiye telefon açar. Ve der ki... Abiciğim, bugünkü maçta beni dikkatle izle. İyi bir sürprizim var. Birilerine bir ders vereceğim.

Maç oynanır ve Kayserispor, Manisa’yı 7-2 gibi farklı bir skorla yener. Gökhan da tam 4 gol atar.

Kayserispor’un yendiği takımın başındaki teknik direktör Ersun Yanal’dır. Şimdi bu ikili kol kola Trabzonspor’un başarısı için ter dökecek.

Her ikisine de iyi sezonlar...

YARIN: SİVOK(BEŞİKTAŞ)
Yazının Devamını Oku