Kanat Atkaya

Gitti klip; şimdi sen düşün Putin!

3 Aralık 2015
HEM gururluyum hem bir çeşit hayal kırıklığı yaşıyorum.

Bir yanım bayrağı filan kapıp “Yaşasın Türk sanatçısı!” diye bağırarak caddelerde, meydanlarda koşup coşmak istiyor, bir yanım ellerinden kayıp giden sanat eseri için ağlıyor.
Türkücü Aydın Aydın, Rusya’yı protesto etmek için son şarkısı “Senin Ne Mal Olduğunu Bir Ben Bilirim”e çektiği klibi, düzenlediği bir basın toplantısında yakarak imha etmiş.
Bir hayranı olarak çok üzüldüm, öfkeyle kapıları çarptım, yastıkları yumruklayarak ağlayacak vaziyete geldim eyy okur!
Ama bir yandan da “Şimdi sen düşün Rusya! Sen düşün Putin!” diyerek milli hislerle dolup dolup taştım!
Aydın Aydın’ı yıllar önce saykodelik türkü diyebileceğimiz özgün bir tarzdaki çalışması “Su Sesi/Water Sound” veya diğer adıyla “Şıp Şıp Song” ile tanımıştım.
Bütün Aydın Aydın çalışmaları gibi uzun süre bünyeden atılamayan, çarpıcı, devirici, dinleyenin üstünde tepinecek kalibrede bir parçaydı.
Aydın Aydın hayranlarının yakından bildiği çevreye duyarlı şarkılarındandı.

Yazının Devamını Oku

Çekirdek avcılarını tanıyalım

1 Aralık 2015
ÇEKİRDEĞE ulaşırsak cinayet aydınlanacakmış.

Çekirdek, Baro Başkanı Tahir Elçi’yi Diyarbakır’ın orta yerinde, güpegündüz öldüren merminin çekirdeği...

Kaçanın mı, kovalayanın mı, fırsat gözleyenin mi silahından çıktığı belli olmayan ama Elçi’nin canına kıyan merminin çekirdeği...

Hendeğe saklı terör örgütü silahından mı çıkmıştır, güvenlik güçlerine ait silahtan mı bilemediğimiz merminin çekirdeği...

İşte o çekirdek bulunursa aydınlanırmış ancak cinayet.

O çekirdek Tahir Elçi’nin canına kıyalı iki günü geçmişti bu yazıya oturduğumda.

Çekirdek henüz bulunamamıştı.

Onu geçtim, çekirdeğin bulunmasını sağlayacak inceleme doğru dürüst yapılamıyordu.

Aralarında bakanlığın görevlendirdiği müfettişlerin de bulunduğu yetkililer, cinayetin işlendiği yere yaklaşınca silahlar patlamaya başlıyordu.

Yazının Devamını Oku

Ne yapayım ben böyleyim

30 Kasım 2015
GALATASARAY yeni teknik direktörüyle çıktığı ilk maçta kendisini bütün yönleriyle sergileyerek dürüst davrandı.

“Ne yapayım ben böyleyim” diyerek yeni patronuna iyi huyunu da kötü huyunu da gösterdi.

Dalgın, kırılgan, isteksiz, tembel, ruhunu yitirmiş, yavaş, yorgun Galatasaray’ı görmüş oldu Mustafa Denizli ilk maçında.


Bununla birlikte yetenekli, “özünde iyi”, hırslı, hızlı, iştahlı Galatasaray’ın flaş çakması gibi belirip hızla yok olduğu zamanları da gördü. 13’üncü dakikada Sneijder-Podolski hattı üzerinden kendisine ulaşan topu Burak Yılmaz’ın gole çevirdiği an, iyi ve umut verici bir andı mesela. Rakip Kasımpaşaspor’un atakları altında maç boyu titreyen, sarsılan ve eli ayağına dolaşıp duran Galatasaray da sıkça sahne aldı doğrusu.


Mustafa Denizli, 1980’lerin ikinci yarısında hem Galatasaray’ın hem de Türkiye’deki futbolun kabuk değiştirdiği hareketin merkezindeyken ben de tribünde maç seyreden bir ergendim. Yıllar sonra tanışma şansına eriştiğimde çok kalender, bilgili, tecrübeli, babacan birini buldum karşımda.


Yazının Devamını Oku

Hakikat gücüyle  çalışan kalem

29 Kasım 2015
JAMES Bond filmlerine meraklı olanların bildikleri ve sanırım benim gibi çok sevdikleri bir tür ritüel vardır.

007, maceradan maceraya atılmadan önce muhakkak Q’yu ziyaret eder.

İngiliz Gizli Servisi’nin teknoloji harikası otomobillerini, silahlarını, türlü türlü cihazlarını gururla tanıtır Q.
Zaten abartılıdır aletler ama ben biraz daha abartayım...
Uçağa dönüşen çakı...
Kapağını açınca denizaltı olan kalem...
Roketatar olarak da kullanılabilen kürdan...
Dünyanın en meşhur kurgusal casusu, sağlanan bu alet edevat sayesinde mucizelere imza atmayı başarır, hedefine ulaşır.

Yazının Devamını Oku

Ruhtaki pranga

26 Kasım 2015
BUNDAN 10 gün kadar önce Türkiye’de, “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” kitabının yazarı Simon Kuper, geniş bir Atlecio Madrid analizi-röportajı yayınladı.

Ben de tesadüf eseri yazısını okudum.Kuper’in röportajında Fernando Torres’in bugün daha da çarpıcı olan bir tespiti vardı. Diyordu ki Torres, “Bizim takımımız adam başı 4 milyon Euro’dan fazla para kazanan 23 oyuncuya sahip değil. Barcelona ve Real Madrid ile rekabet edebilmek için ortaya başka bir şey koymamız gerekiyor. Yani daha fazla konsantrasyonla oynamız gerekiyor.” Torres’in bu cümlelerini Galatasaray için de bir düşünürsek, ortaya şöyle bir manzara çıkıyor: Galatasaray, dezavantajlarını sadece sıradışı efor göstererek, çaba harcayarak ve kazanmayı çok isteyerek başarılı olabilir Şampiyonlar Ligi gibi turnuvalarda. Dün akşam Atletico Madrid karşısında neredeyse kaybetmeye konsantre olmuş bir takım vardı! Beraberliği bile aklından geçirmeyen, neredeyse mağlup olmaya yemin etmiş bir takım görüntüsü vardı.İlk yarı yediği golden hemen önce Sneijder ile bulduğu pozisyonu saymazsak, yarı sahayı bile geçemedi Galatasaray!Özetle utanç vericiydi. 

 

DENiZLi’NiN iŞi ZOR OLACAK

 

Mustafa Denizli, Galatasaray’a tecrübesi ve futbol bilgisiyle muhakkak katkıda bulunacaktır. Ancak Mustafa Hoca da emenim görmüştür, bu takımın öncelikle ruhundaki prangalardan kurtulması gerekiyor. Bu seviyede futbol oynayan bir futbolcu fiziksel olarak veya futbol bilgisi olarak yeterlidir, böyle düşünmek gerekir. Ama bir hedefi yoksa Messi bile olsa, fayda sağlayamaz. Şampiyonlar Ligi macerası noktalandı Galatasaray için ama futbol açısından bu kadar hazin bir manzarayı hak etmiyordu taraftarları. Mustafa Hoca’ya hayırlı olsun. İşi bence sandığından da zor olacak.

Yazının Devamını Oku

Primat ortamı bu belli olmaz

24 Kasım 2015
CELÂL Şengör’ün Armağan Çağlayan’a verdiği röportajı okudum.Kenan Evren’in “her yaptığını” onaylamasıyla ilgili cevabını, “İnsanlara dışkı yedirmek işkence değil” şeklindeki cevabını ve diğer akıllara seza cevaplarını okudum.

Sözleri karşısında köşe yazarlarının tepkilerini, sosyal medya çalkantılarını elden geldiğince takip ettim.Şengör’ün marjinalizm duvarından aşmış, çayır çeşme şaşmış zihniyetini eleştirmek, ayıplamak, kendi haline bırakmak -en azından benim için- doğru olan yaklaşım.Ancak söylediklerinin toplumda alıcısı, destekleyicisi bir kitle de var.

*

Şengör’ün “ego patlamasına bağlı ırkçı, militarist zihniyet sendromu”ndan mustarip olduğunu söyledik geçtik diyelim.Onu eleştiren yazarların makalelerinin altında Şengör’e sahip çıkayım derken “nelere nelere” sahip çıkan yorumlar döşenenlere nasıl anlatacağız bu zihniyetin yanlışlığını?Celâl Şengör iyi eğitim almış, ödüllü ve jeoloji alanında uluslararası ölçekte tanınan bir profesör.Ama eğitimin, ödüllerin, unvan listelerinin boyasını şöyle bir kazıyınca altından neler çıkıveriyor işte.Kemal Sunal’dan Deniz Gezmiş’e herkesi yerden yere vurmuş.Tamam, çok demokratız diyelim, öyle davranalım; “Saçmalamış işte, benden uzak dursun” diyelim.Kenan Evren’i pek severmiş, her yaptığına kefilmiş, oligarşinin gözünü yiyesi varmış...Bahsi geçtiğinde cuntaperver, darbeci güzeli deyip geçelim.Dediklerine bari bundan böyle bayılmış taklidi yaparak cevap verilsin.

*

Ama...Ama o “Dışkı yedirmek işkence değildir” var ya...1989’da Cizre, Yeşilyurt’ta köylülere dışkı yedirilmesini haber yapmış olan Celal Başlangıç’a sormuşlar Şengör’ün demecini.Gereken cevabı Celal Ağabey vermiş:“Zorla dışkı yedirilen insanların durumuna çok yakından tanık oldum. Onlar anlatırken ben utandım. Onlar da anlatırken çok utandı. Kimseyi bir daha o durumda görmek istemem. Buna Celâl Şengör de dahildir...” 

*

Ben de küçük bir hatırlatma yapayım.Celâl Bey, dışkı yedirmenin işkence olmadığını, kendisinin de bal gibi yiyeceğini, bir hayvanat bahçesinde gorillerin birbirlerine dışkı ikram ettiklerini gördüğünü söylemiş.Primatlar üzerinden, koprofili notları düşerek filan gelmek iyi de...Primat ortamının neresinden geleceği belli olmaz. Gorile niyet eder insan, “bonobo” ortamına düşer alimallah; o da primat...Bilenler bilmeyenlere anlatsın bonobo ortamının ne olduğunu, çoluk çocuk da okur şimdi, biz burada bahsetmeyelim...Evlerden ırak...

Yazının Devamını Oku

Kaybeden kimdir?

22 Kasım 2015
G.SARAY dün, taktik verilmiş takımdan çok, kas refleksine kuvvet sahaya salınmış bir ekip görüntüsündeydi.

Canımız ciğerimiz Taffarel’in emeğine haksızlık etmiş olmayayım, teknik ekip işlerini layıkıyla yapmıştır bu zor süreçte. Ama takım belli ki belirsizlikten etkilenmiş; kafaları toplu halde karışmış vaziyette.

Antalya karşısında maçın başında Yasin’in gole dönüşen “İsviçre çakısı” gibi çok yönlü/marifetli vuruşuyla öne geçmesi olabilecek en iyi başlangıç senaryosuydu.


GÜZEL HİKAYE


Vücudu sahada, aklı kim bilir nerede olan bu takımın başına iş açmadan maçı tamamlaması mümkün olamazdı. Nitekim bir süre Muslera aracılığıyla direnen G.Saray, etkisiz oyununun cezasını yediği golle ödedi. Bağıra çağıra gelen bu golde hatasıyla ön plana çıkan Rodriguez’in ıslıklanmaya başladığı süreçte Podolski’ye yaptığı asist de futbolun güzel hikayeleri arasına girer. Genç bir oyuncuyu yıkmak tribünün görevleri arasında olmamalı. Yediği gole kısa sürede cevap vermenin rüzgârıyla biraz kendine gelen G.Saray, bu ikinci uyanıştan da beslenemedi ve yeniden yakalandı rakibine: 2-2.


Yazının Devamını Oku

Şileli Sünger Bob’u seviniz

22 Kasım 2015
ARKADAŞIMIZ Ali Aksoyer’in “Sünger Bob’a benzetilen Şile Kalesi ziyaretçilerin uğrak noktası” başlıklı haberi dikkatinizi çekmiş miydi?

Şileli Sünger Bob hadisesi bir yerde özel ilgi alanım sayılır.Konuya hâkim olmayanlar için kısa bir özet geçeyim.Şile’de tarihi Cenevizlilere dayandırılan, büyük imparatorlukların gelip geçişini seyretmiş bir kale var: Şile Kalesi.Zamana yenik düşmüş, ilgisizlikten içinden dışından dökülecek hale gelene kadar kimse yüzüne bakmamış.Şile Belediyesi de Kocaeli Üniversitesi ile anlaşıp kaleyi restore ettirmeye karar vermiş.Buraya kadar iyi geldik fakat tahmin edebileceğiniz üzere işler karışmak üzere.Kaledeki restorasyon tamamlandığında ortaya çıkan görüntünün sosyal medyada meşhur çizgi film karakteri “Sünger Bob”a benzetilmesi için birkaç dakika yetti.Hakikaten de Şile Kalesi’ni dev boyutta bir Sünger Bob’a benzetmemek pek mümkün değildi.

*

Eleştirilerin ve “alaycı yorumların” hız kazanarak artmasının ardından projenin bir danışmanı teknik bilgiler içeren bir açıklama paylaştı kamuoyuyla.Söylemiştim, Şileli Sünger Bob haberlerine meraklı olduğumdan o açıklamayı da dikkatle okumuştum.Projenin iyi niyetle yürütüldüğüne, yapılan açıklamadaki yöntem ve uygulamaların gerekliliğine ikna olsam da, olmasam da gerçek değişmiyordu.Evet, Şile Kalesi bildiğin Sünger Bob’a benziyordu...Ayrıca “Cenevizliler aslında Bikini Adası’ndan göçmüş. Mimari benzerlik o yüzden, eserin orijinali Sünger Bob’du. Yapılan kazılarda Bay Yengeç’e benzerliği dikkat çekici seviyede olan bir testi bile bulduk” deseler daha kolay ikna olurdum.Neyse...

*

CNN Türk’ün web sayfasında “Tarihi Şile Kalesi rant için mi restore edildi” başlıklı bir haber var. Arama motorlarına başlığı yazınca bulabilirsiniz.MHP Şile İlçe Örgütü’nün protesto eylemini konu alan kısa haberde bir görevliyi de Sünger Bob kıyafetiyle görüyoruz.Bu noktada gözlerimize inanamayıp bir daha bakıyoruz ve aynı şeyi görüyoruz!Eylülün ilk günlerinde, o sıcaklarda o kostümü giymek ayrı bir dava inancını işaret eder, bu noktayı da dikkatinize sunmak isterim!Ancak “Dokunmasanız o kale 1000 yıl daha yaşardı” şeklinde gerçekçi olmasa da duygusal yapısıyla öne çıkan pankartların taşındığı o eylemde başka bir husus dikkatimi çekti.Şile Kalesi, eyleme katılan arkadaştan daha çok benziyordu Sünger Bob’a.Bu da restorasyonun artı hanesine yazılmalıdır diye not düşüyorum.

*

Hürriyet’teki son habere göre ziyaretçilerin uğrak noktası olmuş ya...Sevindim. Zamanla sempati duymaya başladım haberlerinin peşinde gezerken...Neticede kalenin suçu mu? Sünger Bob’u ne tanısın kale? Birileri onararak, sıvayarak filan iyice benzetmiş işte Sünger Bob’a.Olan olmuş, kale kendi karikatürüne dönüşmüş.Biz de uzun mu uzun restorasyon kurbanı eserler listesine adını üst sıralardan yazıp yaşatırız...Dışlayacak halimiz yok. Sünger Bob Kalesi diye severiz, tanıtırız, ne yapacaksın?

Yazının Devamını Oku