Malum, bilim insanları bu gibi durumlarda “buluntuya” istedikleri isimleri vermekte (etik açıdan kriz yaratmayacak şekilde) özgür.
Sıkı bir rock müzik dinleyicisi olan profesör Eriksson, yüz milyonlarca yıllık fosillerden birine heavy metal ikonu King Diamond’dan hareketle “Kingnites Diamondi”, diğerine de geçen yıl kaybettiğimiz efsane şahsiyet Lemmy Kilmister’den hareketle “Kalloprion Kilmisteri” adını verdi.
PUNK ÖLMEDİ DEMİŞTİK
İş, 2013’ün sonlarında fosillerin sergilenmesi aşamasına geldiğinde medyanın ve kamuoyunun ilgisi serginin adını “Heavy Metal ve Punk Fosilleri”ne çevirmeye ve Sex Pistols’dan The Ramones’a yeni fosil adlandırmalarına kadar varmıştı.
Kendini sıkı kahveci olarak görenlerdenim... Çay değil (kahvaltıda içerim sadece) kahve diyenlerdenim. Sabah tek göz açık vaziyette, sürünerek de olsa ilk ulaştığım yer kahve makinesidir.
Öğrenci evinde granül kahveye insanlık dışı muamele ettiğimiz günlerde bile bitmemiş, tükenmemiş bir tür aşk diyeyim özetle ki; hiçbir kahve formatı o tarzda muameleyi hak etmemiştir; buradan kendimi ve o evlerde kalmış arkadaşlarımı gecikerek de olsa şiddetle kınıyorum!
Hal böyleyken...
İstanbul’da Beyoğlu, Kadıköy, Nişantaşı gibi semtlerde yürürken olmasa da Instagram’da ‘trend belirleyicileri’nin paylaşımlarında, gazetelerin ekonomi sayfalarına ara sıra sıkışan haberler sayesinde olmasa da bir dostunuz sayesinde fark etmiş olmalısınız.
Bakın Erdoğan ne diyordu birkaç gün önce:
“Adalet, adalet, adalet! Adalet mülkün esasıdır. Adalet varsa devlet vardır, yoksa yoktur.”
Bakın Başbakan Yıldırım ne diyordu yine geçen hafta içinde iki farklı platformda:
“Bizim adalet sistemimizde de bir sıkıntı var... Böyle bir yargı sistemiyle biz bir yere varamayız.”
Bilimkurgu kitaplarına, filmlerine, TV dizilerine vb biraz meraklı olanlarımız bilir, uzaylıların Dünyamızla bir derdi vardır.
İlla bir istila edecekler Dünya’yı.
PEKİ NİYE?
“Barış görüşmeleri” için çağırılan Osmanlı heyetinin “Bizi Almanlar bulaştırdı bu işe, İttihat ve Terakki Komitesi’nin beceriksizliğinin kurbanıyız. Bütün suçu, günahı bize yüklemeyin” şeklindeki yaklaşımına Fransa Başvekili Georges Clemenceau’nun imzasıyla verilen cevap Batı’nın bakış açısının özetidir.
TÜRKİYE’Yİ TÜRKLERDEN KURTARMAK
17 Haziran 1919’da gelen cevapta şunlar yazmaktadır:
“Heyet, Türklerin yüksek faziletleri arasında yabancı milletleri idare kabiliyetinin bulunduğuna kani değildir.
İnternetteki arama motorlarına “Türkiye İngilizceden sınıfta kaldı” yazdığınızda karşınıza 320 bin sonuç çıkıyor ki; ‘Gugıllamaya’ da gerek yok.
Yabancı dil eğitiminde (sanki fizik, matematik vesairede çok iyiyiz!) ne kadar berbat vaziyette olduğumuzu milli eğitim bakanları da farklı dönemlerde itiraf etti.
Niye böyleyiz? Kendinizi veya çocuğunuzu hiç suçlamayın.
Çocukların 5-6 yaşlarına kadar öğrenmeye başladıkları yabancı dili ‘anadili’ gibi benimsedikleri bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçekken, biz ergenlik çağına gelmiş evlatlarımıza haftada 2 saatle dil öğretebileceğimizi düşünüyoruz.
Ali’nin eğitimine bu paradan 4 TL (yazıyla dört TeLe) düşüyor.
Ailesinin her 100 lirasından eğitimine yaklaşık 40 kuruş düşen Ali’nin elbette hayalleri var.
Veli’nin ailesi (2015’te) ayda ortalama 7151 TL harcama yapıyor.
Veli’nin eğitimine bu paradan 343 TL düşüyor.
Maça tribün desteğiyle birlikte hızlı başlangıç yapmaya çalışan Beşiktaş’tı ancak planını başarıyla uygulayan G.Saray oldu. İki takımın iki Portekizlisinin, Bruma ve Quaresma’nın “soldan soldan gelecekleri” bir maç olacağı ilk dakikalarda belli oldu.
Bu süreçte G.Saray çalışkanlığı üstünde olan orta sahası sayesinde rakibini “sallantılı” defansından uzak tuttu ve hızlı çıkışlarla Beşiktaş defansını hırpalamaya başladı.
BASKIN ÜSTÜNE BASKIN
Sneijder’in köşe vuruşu Yasin ve direk üzerinden Eren Derdiyok’a ulaşınca maçın hemen başında öne geçmeyi de başardı. Galatasaray hem üst üste köşe vuruşlarıyla, hem de Beşiktaş’ı çıkarken bozarak kazandığı toplarla baskın üstüne baskın verdi, skoru lehine geliştirebilecek epeyce pozisyon da yakaladı.