Paylaş
İnternetteki arama motorlarına “Türkiye İngilizceden sınıfta kaldı” yazdığınızda karşınıza 320 bin sonuç çıkıyor ki; ‘Gugıllamaya’ da gerek yok.
Yabancı dil eğitiminde (sanki fizik, matematik vesairede çok iyiyiz!) ne kadar berbat vaziyette olduğumuzu milli eğitim bakanları da farklı dönemlerde itiraf etti.
Niye böyleyiz? Kendinizi veya çocuğunuzu hiç suçlamayın.
Çocukların 5-6 yaşlarına kadar öğrenmeye başladıkları yabancı dili ‘anadili’ gibi benimsedikleri bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçekken, biz ergenlik çağına gelmiş evlatlarımıza haftada 2 saatle dil öğretebileceğimizi düşünüyoruz.
Uzmanlar dil eğitimine hem geç hem yanlış yöntemlerle başlandığını, okutulan kitaplarda bir mantık dizisi bulunmadığını vb söylüyor.
ÖĞRETMEYELİM DESEK...
Öğrensin diye değil de öğrenmesin diye uğraşsak bu kadar başarılı olabilirdik.
Hak yemiş olmayalım... Eğitime bütçeden ayrılan pay yükseldi ama o bütçenin öğrenciyi ve belki daha öncelikli olarak öğretmeni eğitmekte kullandığı söylenemez.
Öğretmenin eğitimi demişken...
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılan ve ‘9’uncu sınıflara İngilizce dersi verecek öğretmenler için’ hazırlanmış olan ‘Power Up’ adlı kitabı gördünüz mü?
Kitabın kapağında ‘öğretmen’ anlamına gelen ‘teacher’ kelimesi ‘theacher’ olarak yazılmış!
Bu konudaki ‘ciddi’ yaklaşımımızı New York Üniversitesi’nde derslerine devam eden ve yazılarını Hürriyet’te okuma şansı yakaladığımız Selçuk Şirin sayesinde görmüş olduk.
Selçuk Şirin kitabın kapağını şu notla paylaştı sosyal medyada:
“ ‘Theacher’ değil, ‘Teacher’. Kapakta kitabın adı yanlış olursa insan içerikten korkuyor. Bakanlık basmış, bir kişi de fark etmeden dağıtılmış...”
Hata (zorlarsanız) küçük görülebilir ama ciddiyet seviyesini belirlemek konusunda bir fikir veriyor işte...
“Tiyçır pırt derse, öğrenci ne der?” siz hesaplayın lütfen. Cevaplarken renkli kalem kullanabilirsiniz, soruyu neresinden tutarsanız orasından başlayabilirsiniz ‘darlings’!
HEDEFLER VE TARZANCA
Sürekli şişirdiğimiz, bünyelerimize hamasi nutuklar aracılığıyla yüklediğimiz küresel hedeflere ‘Tarzanca’ ile ulaşamayacağımız ortada.
Milli Eğitim Bakanlığı da en azından ‘söylemde’ konunun öneminin farkında. Pilot sınıf denemeleri yapıldığını duyuruyor vesaire...
Dün bu ‘pilot sınıf’ konusunda Cumhuriyet’te Deniz Ülkütekim imzasıyla yayınlanan bir haber okudum:
“Üsküdar’daki Küçüksü Rasathane Ortaokulu’nda pilot sınıf uygulaması adı altında velilerden öğretim yılı başında okul aile birliğine bağış olarak bin ila 2 bin 500 lira ücret isteniyor...”
Toplanan parayla okula ‘ekstra’ öğretmen getirilecek, o parayı karşılayabilen veliler böylece çocuklarının haftada 15 saat yabancı dil (İngilizce) eğitim almasını sağlayacak.
Ya diğerleri? Haftada dört saat!
POLLYANNA HESABIYLA
Küçük bir hesap yapalım...
Türkiye’de an itibarıyla örgün eğitimde 17.5 milyon öğrenci bulunuyor.
Özel okulları eleyelim, ortaokul ve liselerde okuyanlar için de “artık çok geç olabileceğini” bir zahmet kabul edelim...
Okul öncesi eğitimde 1 milyon, ilkokulda da 5 milyon civarında evladımız var. Toplam 6 milyon çocuk için henüz geç değil demektir.
Sınıflarda da 25 kişi olduğunu hesaplayalım gayet Pollyanna’ca bir tavırla. 6 milyon bölü 25, eşittir 240 bin sınıfa sığıyor bu kuzular...
Madem ‘1000’ TL’ye öğretmen bulunabiliyor, bu yıl bütçesi 100 milyar TL olan Milli Eğitim Bakanlığı kabaca 250 milyon TL gibi bir para ayırarak miniklere İngilizce eğitimini sübvanse edebilir.
Biraz bakkal/çakkal hesabı oldu sanki değil mi? Bu iş böyle çözülmez sanki...
Farkındayım...
Benim hesabım yanlıştır, kabul ederim hemen ve peşinen...
Ama öğretecek olanın kitabına, öğretecek olanın mesleğini yanlış yazdığımız kitapla da bu müfredatla da bu yaklaşımla da tutmuyor hesap.
Ciddiyet, mantık, planlama gibi bizde pek rastlanmayan özellikler, çabalar gerektiriyor bu işler korkarım...
Yoksa “Ay lav yu tiyçır” yani, hem de “veri maç”...
Paylaş