Bu plaklar içinde bahsi geçtiğinde ve “Bende var o albüm” dediğinizde karşınızdaki vatandaşın yüzündeki aydınlanmayı, içine bir miktar kıskançlık (“Keşke benim olsa!”) karışan saygı ifadesini görürsünüz.
Erol Pekcan, Tuna Ötenel ve Kudret Öztoprak’ın bundan 38 yıl önce, 1978’de yayınlanan ve kısaca “Memleketin ilk caz albümü” olarak anılan harikulade albümleri “Jazz Semai” bu bahiste koşunun ön sıralarında yer alır.
Kendince iyi bir plak toplayıcısı olarak zamanında çok az sayıda basılmış olan bu plağı aramakla geçti, geçiyor ömrüm derken arşivden diriliverdi “Jazz Semai”...
Albüm kaydedildiğinde Tuna Ötenel 31 yaşında, Kudret Öztoprak ise 30. Ağabey durumunda olan ve albüm projesini tetikleyen Erol Pekcan ise 45 yaşında o sıralar.
Beyoğlu Sahaflar Festivali, bu yıl onuncu kez düzenleniyor; onuncu yılında dördüncü farklı mekâna çağırıyor kitapseverleri.
Galata, Gezi Parkı, Tepebaşı’nda TRT’nin yanındaki alan derken bu yıl da Taksim Meydanı’ndalar.
Hem kitaplara bakıyorum hem de kimini 20 yıldır tanıdığım sahaf dostlarımla, büyüklerimle muhabbet ediyorum. “Memnun musunuz yeni yerden?” diye soruyorum.
Önce iyimser cevapları vereyim...
Gücünün sınırlarını test edebileceği, lig sıralamasında zirveden başka bir yer düşünmediğini göstereceği türden bir karşılaşma.
Liderlik koltuğunda oturan rakip Başakşehir, henüz deplasmanda gol yememiş; taş gibi takım. Hal böyleyken, maçın ilk 15 dakikası “Bir köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi” şeklinde gelişti.
Bu süreçte Galatasaray’ın dönem dönem topu göremediğini, rakibini çözemediğini, topu elde etmek, korumak veya oyunu rakip sahaya taşımak için hamlesi bulunmadığını gördük. Daha sonra en azından ‘tehlikelimsi’ diyebileceğimiz ataklar görmeye başladık karşılıklı olarak. Galatasaray, kazandığı bir duran topu Sneijder, “Sinan vuramazsa De Jong vurur” diyerek kullandı, ilk tahmini doğru çıktı. Ancak gol sevinci uzun sürmedi. Uğur’un kestiği topu Mehmet Batdal gole çevirdi. Bu gol fotoğrafını, Sabri ve Mehmet’in boy eşleşmesi üzerinden karikatür gibi de düşünebilir, rahatça gülebilirsiniz. 2. yarıda G.Saray açısından olaylar yine bildik şekilde gelişti. Atak yapmaya hazırlanırken helak oldu, kritik top kaybı konusunda kendine ait rekoru zorladı.
TEBRiKLER AVCI
Aynı zamanda çocuk hekimi olan hassas bir vatandaş, refüje yaslanmış uyuyan kız çocuğunun fotoğrafını bu notla paylaştı sosyal medya hesabında.
Ve “Yürekleri dağlayan fotoğraf...” diye haberleştirildi.
Suriyeli çocukların yaşadıkları problemleri görünür kılacağı için hem hassas vatandaşımıza hem de haberleştiren gazetelere teşekkür borçluyuz ama...
Ama bu “Şok şok şok” tavrını anlamak zor...
18 kişilik liste uzayıp gidiyor; “gözaltına alınanlar ve hakkında arama kararı verilenler” listesi...
Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarından oluşan bu listedekilerin kapıları “FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla çalındı.
FETÖ’nün belki de en çok dava açtığı, cemaatle ilgili yazı dizisinden dolayı Cumhuriyet’in yayınını durdurttuğu Hikmet Çetinkaya mesela...
Adana’dan alınacak bir galibiyet geçen haftaki kazanın hasarını azaltmayı sağlayacaktı. Sneijder’in yokluğunda gollerle dönerek moralini yükseltmiş Podolski girmişti yeni fotoğrafa; bir de Semih vardı elbette, unutmayalım.
İlk 10, belki 15 dakika bunun için çabaladı, pozisyonlara girdi, hatta “Ha attı, ha atacak” dedirtti ama sonra... Adanaspor ilk “taarruzu” hasar almadan savuşturduktan sonra daha sakin, rakibini pozisyon hazırlığındayken durdurabilen, kalesinde ciddi bir tehdit oluşmasına izin vermeyen bir kimliğe kavuştu.
- PODOLSKİ’nin varlığıyla yokluğunun bir olduğu günüydü.
Eren arkadaşlarından yeterli derecede beslenemedi ama kendisi de avcı gününde değildi pek.
14 yaşındaki bir kız çocuğuna sanal ortamda cinsel içerikli görseller yollamış sapık...
“Seni s... istiyorum küçük o...” gibi cümleler kurmuş sapık...
Bunu defalarca yapmış sapık...
Nihayetinde çocuğun ailesi durumu fark edince soluğu savcılıkta almış.
Ölümden, baskıdan, savaştan, zulümden kaçanların hayallerinin peşinde çıktıkları yolculuğun son hamlesi için vardıkları kamp Fransa’nın kuzeybatısında Calais’dedir.
Hayal, Manş Denizi’ni aşıp Britanya’ya varmaktır.
1990’lar sona ererken Calais’de başlayan küçük kamplar zaman içinde yıkılmıştır, yakılmıştır ama yeniden kurulmuştur.
Şu anda Fransız polisinin boşalttığı kamp kimilerine göre 7 bin, kimilerine göre 10 bin mültecinin yaşadığı bir umutsuz umutlular kentidir.