Paylaş
Ölümden, baskıdan, savaştan, zulümden kaçanların hayallerinin peşinde çıktıkları yolculuğun son hamlesi için vardıkları kamp Fransa’nın kuzeybatısında Calais’dedir.
Hayal, Manş Denizi’ni aşıp Britanya’ya varmaktır.
1990’lar sona ererken Calais’de başlayan küçük kamplar zaman içinde yıkılmıştır, yakılmıştır ama yeniden kurulmuştur.
Şu anda Fransız polisinin boşalttığı kamp kimilerine göre 7 bin, kimilerine göre 10 bin mültecinin yaşadığı bir umutsuz umutlular kentidir.
Açlık vardır. “Hayrına” günde bir kez çıkarılan sıcak yemeğe ulaşabilmek şanstır.
Ölüm vardır. Sağlık hizmeti yarım yamalak bile denilemeyecek şekilde verilir. Yerel hastane mülteci hastayı kabul etmemek için elinden geleni yapar. Hastalığın oluşması ve yayılması için gerekli bütün kötü şartlar “itinayla” oluşturulmuştur.
Şiddet vardır. “Cangıl”daki farklı grupların, çetelerin besle(n)diği şiddet ortamına polis tuz eker, aşırı sağcı, ırkçı, faşist milisler de biber...
Irkçılık vardır. Bakkalı çakkalı, manavı, süpermarketi “mültecilere” satış yapmaz, lokantasına, barına, kahvesine, bistrosuna sokmaz. “Calais’yi Kurtar” adı altında gruplaşan faşist milisler mültecileri döver, yaralar, kaldıkları yeri kundaklar; devlet uzaktan izler.
Duvar vardır, tel vardır, köpek vardır. Bir kilometre uzunluğunda duvar yapılmıştır, 5 metre yükseklikte tel örgü çekilmiştir, yetmemiş, teknolojinin son harikası dikenli teller eklenmiştir. Kampın civarında devriye gezen saldırgan köpeklerin sayısı arttırılmıştır.
Fransa “Cangıl”ı dağıtmak, yaşayanları “başka kamplara” dağıtmak için harekete geçti yine.
Koşullar “insani” değilmiş...
O şartları kim oluşturdu, kim göz yumdu acaba?
Daha önceleri, başka “mülteci müdahaleleri” sırasında ameliyat maskesi, plastik eldiven, galoş taktığını bildiğimiz “hijyenik Fransız polisi” bu kez mültecileri taşımak için ayarladığı otobüslerin koltuklarına plastik torba geçirmiş.
Maksat, otobüs koltuklarını “pislik”ten, “pislikler”den korumak!
Hangi pislikten?
Sömürgecilik günahlarının sıçrattığı pislikten olabilir mi?
“Cangıl”da Eritre’den gelenler ve Pakistanlılar çoğunlukta.
Pakistanlılar... Hani şu Büyük Britanya’nın yıllarca karıştırarak, bölerek, kan dökerek veya dökülmesine zemin sağlayarak sömüren Pakistan’ın vatandaşları.
Sömürürken iyi, kapına geldi mi kötü yani. “Fransız polisi taşıyor, Britanya ne alaka?” demeyin; mültecileri Britanya’dan uzak tutmak için Fransa’yla çok yakın çalışıyor Londra’dakiler.
Hangi pislikten?
İkiyüzlülük çamuru değmiş olabilir sentetik vicdanlarına...
İnsan haklarından yana görünüp, toplama kamplarını aratmayan ortamlarda baskıyla, şiddetle, ayrımcılıkla, aşağılamayla insan ezen yüzlerini görmüşlerdir belki.
Hangi pislikten?
Kendi ırkçı suretlerini görüp o irin dolu ifadenin lekesinden çekinmiş olabilirler mi?
Gelecekte muhakkak “Vay faşolar!” diye anılacaklarını bilmenin tetiklediği leş duyguya mı takıldılar yoksa?
Mültecileri taşıdıkları otobüslerin koltuklarına plastik kılıf geçirmeleri iyi olmuş o zaman...
Böylece mülteciler ikiyüzlülük, ırkçılık, zalimlik gibi pek çok pislikten korunmuş olacak.
Pislik kimdir tanıyoruz neyse ki...
Mazlumlar değil, ikiyüzlü zalimlerdir pislik...
Tarih boyunca karıştırdığı uzaklar kapısına gelince içindeki faşist zihniyeti üstüne salanlardır pislik.
Pislikler!..
Paylaş