Birbirine benzer özelliklere sahip iki takımın ilk yarıdaki mücadelesi hakemin sertlik filtresini biraz geniş tutmasıyla gerilim filminden hallice geçti.
Topa sahip olan, oyunu yönlendiren, baskılı oynayan taraf harikulade taraftar desteğiyle birlikte Galatasaray’dı; ancak bu plan rakibin önlemleri sayesinde net gol pozisyonu üretmeye yetmedi.
FRENİ MARIANO BOŞALTTI!İkinci yarı başladığında da manzara büyük ölçüde aynıydı. Galatasaray, Başakşehir surlarında gedik açmak için sürekli el yükseltti, rakibin gardını düşürmek için fırsat kolladı. Başakşehir’in çektiği el frenini boşaltmak Mariano Ferreira’ya nasip oldu. Kelimenin tam anlamıyla ekmeğini taştan çıkartan Mariano pozisyonu tuttu, pişirdi ve sürpriz şekilde sol ayağıyla yaptığı mükemmel vuruşla da afiyetle yedi.
Gol sonrasında Abdullah Avcı’nın kart sahibi oyuncularını sahneden çekmesine, hücum hattını dengelemesine şahitlik ettik. Fatih Terim de ‘unvanına yaraşır’ doğru hamlelerle karşılık verdi. Geriye düşünce birden açılıveren rakibi zorlayan Galatasaray galibiyeti perçinleyen golü perde kapanırken buldu.
G.Saray’ın oyunun savunma yönünde pek gösteremediği başarıyı ve yüksek konsantrasyonu bu maçta göstermiş olması kalan maçlar için de umut vericiydi.
Bundan sonra ipler yeniden sarı kırmızıların elinde. Kayıpsız yürürse adı “Hedef 21” olarak koyulmuş zafere ulaşacaktır.
Fatih Terim’in geçen haftaki yıkıcı mağlubiyetin ardından yaptığı yorumu “modifiye” ederek tekrarlayalım: Bir maç kazanıldı, şampiyonluk değil...
MAÇIN ADAMI: MARIANO
Bu yıl 25’inci kez düzenlenen müzikseverlerin gözbebeği, sloganını “25 Yıldır Caz ve Daha Fazlası” olarak belirlemiş.
İKSV Genel Müdürü Görgün Taner ve İstanbul Caz Festivali Direktörü Pelin Opcin konuşurken slogana ve 25 yılı özetleyen filme dalıp gidiyorum...
İçimde “Gençliğim eyvah!” hissi de dolaşıyor elbette neredeyse hepsini izlediğim konserlerden alınmış görüntüler akarken...
“The Festival” ile kişisel bağı Caz Festivali’nin İstanbul Festivali’nden koparak bağımsızlığını ilan ettiği 1994’ten de önceye uzananlardanım...
‘CAZ VE DAHA FAZLASI’
1980’li yıllarda “ergen irisi” bir lise öğrencisi olarak sızıverdiğim Herbie Hancock konseriyle başlayan ve hızla büyük bir aşka dönen ilişkimizin belleği sayısız hatırayla dolu...
“Caz ve Daha Fazlası” sloganını Santana’dan B.B. King’e, Bob Dylan’dan Chick Korea’ya, Patti Smith’ten Wayne Shorter’a müziğin farklı kulvarlarından yüzlerce büyük sanatçıyı ağırladığı için “Festival sadece caz müziği ile sınırlı değil” şeklinde okumak doğru olur.
Ama sanırım daha doğru okuma, 1973’te rahmetli Dr.
Lig sıralamasının zirvesini de, dibini de etkileyecek maça Ankara rakibi kadrosu elverdiğince değişiklik yaparak, bir nevi, “Allah’ını seven defansa koşsun” taktiğiyle çıkmıştı.
Ümit Özat’ın attığı zarın tutuğunu, Galatasaray’ı kilitlediğini, silikleştirdiğini ve biri çok net gol pozisyonu olmak üzere daha çok tehlike yarattığını belirtelim.
Selçuk’un, Hopf tarafından savuşturulan şutunu saymazsak Galatasaray kilidi açacak anahtarı bulamadı, rakip kaleyi yıkmak bir yana doğru dürüst omuz atmayı bile beceremedi ilk yarı boyunca. Sarı kırmızılılar heba ettikleri ilk 45 dakikanın ardından ikinci yarıya “görece” bir baskıyla başladı, oyunu rakip sahaya yığdı ama nafile...
Galatasaraylılar heyecanlanmak için 55’inci dakikada Gomis’in şutunu bekledi; o dakikaya kadar yaprak bile kıpırdamadı desek yeridir.
PANiK ATAK!
Maçın 75’inci dakikasına ulaştığımızda, istatistikler Galatasaray’ın 450 pasına karşılık Gençlerbirliği’nin 100 pas bile yapmadığını gösteriyordu. Özetle Gençlerbirliği topu rakibe verdi ama oynatmadı; buna karşılık Galatasaray kadar, hatta daha da fazla etkili olabilecek atak geliştirdi...
Vakit ilerledikçe, “panik atak sistemine” geçiş yaptı bir klasik olarak ancak pek işlemediği bilinen bu sistem de ilaç olmadı. Ve bildik kural bir kez daha belirdi: Atamayana atarlar canım kardeşim...
Neticede Galatasaray bir düğün havasında gittiği Ankara’dan cenaze evi gibi bir havayla döndü evine.
‘Bilmiyorum’ deyince cevabını kendisi verdi ve ‘Marilyn Monroe’ dedi. Sonra, ‘Kennedy’nin karısı kocasının onu aldattığını öğrendiğinde ne tepki verdi?’ sorusunu yöneltti. Bu sorular karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadım, cevap vermedim.
Mülakatı geçemediğim için işime son verildi. Kültür biriminde çalışmama rağmen, beni park, bahçeler ile temizlik biriminde görevlendirdiler. Bütün verilen işleri en iyi şekilde yaptım. Kadro beklerken işimden oldum. İtirazda bulundum.”
Diyarbakır Bismil’de 11 ay önce taşeron işçi olarak göreve başlayan Gülcan Öztürk, kadroya alınmak için girdiği sözlü sınavı geçen hafta böyle anlatıyordu.
NEREDE BU HAVAALANI?
5 kişilik sınav komisyonunun başkanlığını da üstlenen Bismil Kaymakamı ve Belediye Başkanvekili Turgay Gülenç de Habertürk’ten Mehmet Kayahan’a konuştu:
“Kendisine ‘John Kennedy kimdir? John Kennedy Havalimanı nerededir?’ gibi sorular sorduk. ‘Havalimanı İstanbul’dadır’ diye cevap verdi. Haliyle sınavı geçemedi...
... Mülakatta başarısız olunca intikam hırsıyla iftira atıyor. Hakkında gerekli yasal işlemi yapacağız. Bir arkadaşımızın tavsiyesi ile işe almıştık. Yaptığı hiçbir iş yoktu, karıştırıyordu, sorunluydu, sıkıntılıydı. Mülakatta ona göre biraz zor soru sorduk ama çok da zor sorular değildi...”
Sözlü mülakatta adaylara
Daha çok Afgan maalesef, yani İran’ın daha doğusundan... Şöyle bir endişemiz de var. Sanki Türkiye’ye doğru göçlerine İran devleti de yardımcı oluyor demeyeyim de, göz yumuyor gibi. Sadece 2016’da Iğdır ve Ağrı illerimizden izinsiz geçiş yapmak isteyen tam 30 bin mülteci girdi...”
Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, bundan tam bir yıl önce Afganistan’dan kaçan, çoğu Avrupa’ya ulaşmak için Türkiye’yi bir köprü olarak gören milyonlarca kişiyi işaret ediyordu.
Kaynak “2016’da tam 30 bin kişi” diyordu ya, dün Hürriyet’ten Banu Şen, “Afgan akını” başlıklı haberinde yılın ilk üç ayında 20 binin üzerinde Afgan’ın kaçak giriş yaptığını vurguluyordu.
Bu rakamın “resmi” olduğunu, gerçeği tam olarak yansıtmadığını hatırda tutmak gerekiyor.
Virgül sanırım şair olur,
Neden derseniz, hep havada biter şiirleri,
Sanki direğin tepesindeki elektrikçi
Düşerken havada durmuş biraz,
Şöyle bir çevresine bakınmış gibi”
ÜLKÜ Tamer’i kaybettiğimizi öğrenince, başka sevenleri gibi ben de bir fotoğrafını paylaştım sosyal medyada, “Virgül Şiir Yazıyor” adlı şiirinden yukarıdaki alıntıyı da ekleyerek...
Ülkü Tamer şairdi, gazeteciydi, çevirmendi, yayıncıydı, tiyatrodan sinemaya sanatın her dalına değmiş, birikimlerini cömertçe paylaşmıştı.
Gaziantep’ten yola çıkmış, gencecik yaşında dergilerdeki performansıyla adını duyurmuştu...
İlk yarıda Galatasaray skoru geliştirebilecek fırsatlara daha yakın taraftı ama olmadı, perde 1-0 ile kapandı.
İlk yarıyı hızlı geçmekte bir sıkıntı yok, çünkü asıl hikâye ikinci 45 dakikada yaşandı...
Trabzonspor soyunma odasında ince ayarlarını yapmış vaziyette belirdi sahada. Galatasaray’ın zaaflarını sezmiş, golü ha buldu ha bulacak kıvama getirmeye başlamıştı.
Rıza Çalımbay 56’ıncı dakikada sarı kartı da bulunan Hubocan’ı çıkartırken, hücum hattına N’Doye ile takviye yapıyordu.
KARAKTERİN ÖNEMİ
Galatasaray cephesinde hücum planı tutukluk yapmışken, pas hataları-top kayıpları artarken, rakip gol için vitesi yükseltmişken sahneye Gomis çıktı.
Tek başına bir savaşa girişti, yoktan pozisyon var etti, rakibi Okay’dan topu söktü, ilerledi ve “A Kalite golcü aşırtması” ile golünü attı.
Bafetimbi Gomis’in attığı gol elbette çok şık ama pek çok açıdan ders de barındıran bir gol. Kâbusa dönüşme belirtileri hissedilen maçta farkı ikiye çıkarttı, takımını, sessizleşmiş tribünü ateşledi, rakibinin biriktirdiği tüm morali sıfırladı.
Yeni eğitim-öğretim yılının başlayacağı 18 Eylül’den itibaren okul kantinlerinin artık daha yakından takip edileceği ilan ediliyordu.
2017’de kışla, yurt vb yerlerde yaşanan gıda zehirlenmelerinin ardından böyle bir tedbir alınması, Bakan İsmet Yılmaz imzasıyla yayınlanan genelge umut verici gelişmelerdi.
Ancak dün Birgün’de Mustafa Mert Bildircin imzasıyla yayınlanan haber “genelgenin” etkisini 6 ay sonra kaybettiğini işaret ediyordu.
Şikâyetlerin yoğunlaşması üzerine MEB Teftiş Kurulu Daire Başkanlığı tarafından inceleme yapılmış ve İl Milli Eğitim Müdürlüklerine yazı gönderilmiş: “Bütün resmi ve özel okulların kantinlerinde denetim yapılmalı...”
6 ayda bir yenilemenin netice sağlayacağını düşünmüşler herhalde, bilemedim neyin değiştiğini...
NE YİYOR BU ÇOCUKLAR?
Öğrenci servis araçlarındaki denetimsizlik sorunsalını aşamamışken, bir de “Bu çocuklara ne satıyorsunuz, ne yediriyorsunuz kantinlerde?” tartışmasına yer açılabilir mi gündemde...
Okul kantini denetim formu göreniniz olmuştur belki... Upuzun bir denetleme listesidir.