Vekil listeleri ve fezaya doğru yükselişini sürdüren döviz kurlarıyla ilgili haberler arasında kendisine pek yer açamayan bu habere göre “50’den az işçi çalıştırılan işyerlerinde” iş güvenliği patronlara emanet ediliyordu.
Önceden “10’dan az işçi” çalıştıran işyerlerine tanınan bu imkâna göre, artık 50 kişiye kadar istihdam sağlayan işletmelerde “işçi sağlığı ve güvenliği” ile ilgili “uzaktan” eğitim alan patron bile yeterli sayılacak.
Türkiye’deki işyerlerinin “yüzde 90’ı” filan demektir bu da...
Sistemi şöyle özetleyeyim: Saldım çayıra, Mevlam kayıra!
Türkiye işçi ölümlerinde, bir başka ifadeyle iş cinayetlerinde kendi rezil rekorunu geliştirip duran, bu konuda geçici veya kâğıt üzerinde çözümler üreten, nutuklarla durumu geçiştiren ve bildiğini okumaya devam eden bir memleket!
Nisan 2018’de iş cinayetine kurban gidenlerin sayısı 177 idi.
Yılbaşından nisan ayı sonuna kadar, yılın ilk dört ayında 575 işçi can verdi bu vurdumduymazlık ikliminde.
2015’te 1730...
Haberi belki görmüşsünüzdür. Washington Post gazetesi, Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana söylediği yalanları sayıyor.
İlk 466 gününde söylediği yalan sayısı 3001’e ulaşmış bu “yalanmatik”e göre.
3 bin yalanı 466 güne böldüğümüzde ortaya 6.4 gibi bir rakam çıkıyor ki, CNN yorumcusu Chris Cillizza bu rakamın “normal bir insanın” günlük çiş yapma seansına (6-7 kez) denk düştüğünü açıklayarak konuyu bir şekilde netleştirmiş oldu!
Her gün 6-7 yalan söylemiyor elbette Trump.
Bazı günler konuşmuyor veya konuşsa da yalan söylemesi gereken konulara girmiyor.
Farkı kapattığı ve ortalamayı toparladığı günler de oluyor.
Mesela 25 Temmuz 2017’de Ohio’daki mitinginde tam 53 kez yalan söyleyerek, yanıltıcı konuşarak rekor kırmıştı.
Aslında hangi konularda yalan söylediğine baktığınızda
Lig tarihinin bir sezonda en fazla gol üreten yabancı futbolcusu olarak bir rekorla “aslan krallığını” taçlandıran Gomis attıkça attığı için şampiyon oldu. Rüzgârın oğlu filan da değil bizzat rüzgâr olan Rodrigıes attığı ve attırdığı için şampiyon oldu.
Maicon’dan Mariano’ya defans hattından da gol üreten aslanlar çıktığı için şampiyon oldu. Sinan Gümüş’ün, Fernandao’nun, Feghouli’nin mucize golleri tam zamanında geldiği için şampiyon oldu.
Harikulade Nagatomo tam zamanında yetiştiği için, Linnes görevini hep hakkıyla yerine getirdiği için, Donk yeniden doğduğu için şampiyon oldu. Taffarel’in gelişiyle kalesinde yine devleşen biricik Muslera tuttukça tuttuğu için şampiyon oldu.
GÖRKEMLİ FUTBOL
Fatih Terim hem taktik dehası hem de lider özelliğiyle takımı ve camiayı mükemmel şekilde yönettiği için şampiyon oldu. Dışarıda teklese de evinde olağanüstü bir performans sergilediği için, ligin ikinci yarısında direkt rakibi takımları görkemli bir futbolla yendiği için şampiyon oldu. Büyük taraftarı bir an olsun inancını yitirmediği için, tribünleri tıka basa doldurduğu için, tökezlediğinde yardıma koşmaktan hiç bıkmadığı için şampiyon oldu.
“Ruhunu sahaya koyduğu için” şampiyon oldu.
Mayıs aylarında sevinmeye aşina olduğu için şampiyon oldu. Genlerinde şampiyonluk ve kupalarla dolu büyük bir tarih olduğu için şampiyon oldu. Sonuna kadar hak ettiği, ligin en iyi, en heyecan verici futbolunu oynadığı için şampiyon oldu Aslan G.Saray. Sevin G.Saraylı, kutlu olsun 21’inci şampiyonluğun. Hak ettin, sevin gönlünce Büyük Galatasaray!
2017’nin şubat ayında devreye sokulan 687 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile Yüksek Seçim Kurulu’nun özel televizyon kanallarına uyguladığı yaptırımların önü kapatıldı.
Özellikle seçim dönemlerinde YSK’nın “tarafsız davranmadığı ve eşitlik ilkesini gözetmediği” gerekçesiyle özel kanallara uyguladığı cezalar tarihe karıştı.
Bu konuda özellikle muhalefeti yok sayan iktidara yakın kanallar rahatladı.
“Ben özel bir yayın kuruluşuyum. İstediğim siyasi görüşü ve onun temsilcisini desteklerim. İstemediğime, onaylamadığıma söz hakkı tanımam” görüşünü liseler arası münazara yarışmalarında savunabilir, hatta bu argümanı haklı çıkaracak bir performans sergileyerek kazanan taraf da olabilirsiniz.
Gazetecilik mesleğinin ilkelerini, vicdani sorumluluklarını askıya almanın vebali umurunuzda olmayabilir.
Bütün izleyicilerinin, takipçilerinin homojen yapıda, aynı siyasi görüş etrafında toplanmış bir kitle olduğunu varsaymanın bedeli izlenmemek olabilir; onu da dert etmeyebilirsiniz...
Ancak eğer bir kamu kuruluşuysanız...
Kamudan toplanan vergilerle, kamuya hizmet için kurulmuşsanız...
Takımlar daha sahaya yerleşmeyi sürdürürken araya girip kaptığı topla sağ kulvardan rakip ceza alanına yöneldiğinde henüz 38’inci saniyedeydik.
Yaptığı servisi gole çevirmek Belhanda’ya nasip oldu.
12’nci dakikada bir kez daha rakip defans hattının üstüne yürüdü Rodrigues ve bu kez de Gomis’e golü attırdı.
Son haftalarda istediği skorları elde edemese de ligin derli toplu takımlarından biri olan Evkur Yeni Malatya, iki seri darbe karşısında haliyle bildiğini de unuttu.
İlk yarı Galatasaray’ın istediği şekilde, istediği tempoda böylece akıp geçti.
İkinci 45 dakika ilk yarının tam tersi şekilde başladı.
Yüklenen, Galatasaray’ı zorlamaya ve erken bir golle umutlanmaya çalışan taraf rakip takımdı.
KURALLARI BELİRLEDİ
Eğin’den çıkma Ermeni bir ailenin ferdi olan Abraham Paşa, Hıdiv İsmail Paşa’nın kapı kâhyalığını yaparken Abdülaziz devrinde yükselmiş, 1876’da Meşrutiyet ilan edildiğinde II. Abdülhamid tarafından âyan üyeliğine atanmış, 1900’de de Şûra-yı Devlet üyeliğine getirilmiş...
Malı mülkü çokmuş. Boğaz’ın Karadeniz’e uzanan kıyılarının büyük bölümü ona aitmiş.
Tarihçilerin de ağzı torba değil, büzülmüyor... Derler ki yakutlu, elmaslı tavla takımıyla epeyce mal edinmiş.
ÇİFTLİĞE KARŞI BEŞ KOYUN
Padişahla tavlaya otururken “Haşmetmeab, bir çiftliğe karşı beş koyun, tamam mı?” diye gevreye gevreye epeyce arazi yapmış.
Neyse, 100 sene önce ölmüş Abraham Paşa’nın malı bizim çenemizi yormasın...
Beykoz’daki Abraham Paşa Çiftliği’nin (korusunun) arazisi çok dedikodu malzemesi olmuş, epeyce el değiştirmiş ve nihayetinde 1974’te ‘Boğaziçi doğal ve tarihi sit alanı’ ilan edilmiş.
Arkadaşımız
Sağlam, geçen hafta boyunca görüştüğü ve aralarında üst düzey yöneticilerin de bulunduğu bankacıların morallerinin bozuk olduğunu belirtiyor ve bunun nedenlerini özetle şöyle sıralıyordu:
“Politik riskler ve belirsizlikler... Seçim öncesinde bütçe açığını arttırıcı kararlar alınması... Gemlenemeyen enflasyon... ABD’deki dava... S-400 füzelerinin tetikleyebileceği ambargo ihtimali... Kur baskısı... Dış kaynak/yatırım sıkıntısı... Bu ve benzeri sorunlarla uğraşacak kamu yöneticileri ve finans kadrolarının yeterlilik düzeyiyle ilgili kuşkular...”
Döviz kurlarının vaziyeti ortada... Dün Merkez Bankası bankalara 2.2 milyar dolar pompaladı, piyasadan TL çekti; dolar neredeyse yerinden bile kıpırdamadı, olanı biteni gevrek gevrek seyretti...
EYY DOLAR!Sabah saatlerinde 1 ABD Doları 4.27’yi görmüştü, müdahale sonrası anca 4.25’e geriledi. En “Pollyanna” analizciler bile yıl sonunda “4.50’den aşağı olmaz bu dolarillo arkadaş” diyor...
Benim basitçe anlatmaya çalıştığım, rakamlara boğulmamaya, sizleri de boğmamaya çalıştığım bu durumun memleket genelinde yarattığı etkiyi biraz olsun görebilmek için “farklı bir yere” (ne kadar farklıysa artık!), yoksulların durumuna bakalım...
Dün Birgün gazetesinde iki bilim insanının, Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç’ın Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine dayandırdıkları makale rehberimiz olsun:
“Bazı illerimizdeki yoksul yurttaşların sayısı, o illerin toplam nüfusunun yüzde 30-40’ını, seçmen sayısının ise yüzde 60-70’ni geçmiş vaziyette.
...SGK verilerine göre 2017 yılında herhangi bir kapsamda sosyal güvencesi olmayan, çalışmayan, SGK’dan gelir ve aylık almayan, 18 yaşını doldurmuş ve öğrenci olmayan ve aylık geliri asgari ücretin üçte birinden (2017 yılı için 592.50 TL) az olan 8 milyon yurttaş tespit edildi.
Ligin ikinci perdesinde birinci dereceden rakiplerini kendi sahasında hem de çok üstün oynayarak geçen ancak deplasmanlarda elini ayağını nereye koyacağını bilemeyen bir ekibe dönüşen sarı kırmızılıların işi kâğıt üzerinde görünenden daha zordu.
Deplasman fobisini belirttik zaten. Üstüne rakibin sıralamadaki pozisyonundan dolayı yaşadığı tedirginliği ekleyin. Bir de tabii Akhisar’a kupadan elenmiş olmanın psikolojik etkisini...
Haliyle fiziksel mücadele kadar zihinsel bir yükü de kaldırmak gerekiyordu istediğini alabilmek için...
Fatih Terim’in hafta içinde sosyal medyadan yaptığı “konsantrasyon” uyarısının “takım üzerindeki” etkisini ölçmek için ilk 18 dakikayı ölçü alırsak “mesaj yerine ulaşmış” diyebilirdik.
Rodrigues, önce Linnes-Feghouli hattından gelen topla, daha sonra ekmeğini kendi oynadığı taraftan çıkartarak skoru 3 dakika içinde 0-2’ye getirdi.
Sonra ilk yarıda durumu nispeten idare etse de ikinci yarıda hızla kaosa yenik düşen bir Galatasaray seyrettik.
YOK ARTIK GOMIS!Beşiktaş gibi çok sağlam bir rakip karşısında öndeyken bile adeta topu ısıran, daha fazlasını isteyen Galatasaray’ın Akhisar karşısında koca bir devreyi sahasına kapanarak, hem de bunu beceriksizce yaparak oynamaya çalışmasını akılla, mantıkla, futbol klişeleriyle açıklamak mümkün değil.
Daha önce bahsi geçen zihinsel mücadelede sınıfta kalmaya başlayan, kalesini korumakta güçlük çeken Galatasaray giderek artan stres karşısında,