Kanat Atkaya

Köpük üfleme sanatı

8 Kasım 2018
ERZURUM’da ‘Dadaş Mucit’ olarak da tanınan Ebubekir Taşbaşı, geçtiğimiz ağustos ayında oğlu A.K.’nın belden yukarısını TL, belden aşağısını dolarla kaplıyordu.

Oğlunu kapladığı banknotlarla Erzurum sokaklarında 3-4 gün boyunca dolaştıracağını söyleyen Taşbaşı, çocukcağıza bunu niye yaptığını da şöyle duyuruyordu:

“Bunun nedeni 1-2 haftadır doların hızlı bir şekilde artması. Nereye gitsek dolar, her şeyimizi dolara bağlamışız. Oğlum üzerindeki paralarla 3-4 gün boyunca dolaşacak. Türk Lirası’nı üste koyup doları alt tarafa koymamızın amacı ise bizim paramızın daha üstün olduğunu göstermek...”

Doların 7 TL’ye karşılık geldiği günlerdi, protestolar çeşit çeşitti...

Müşterisinin kafasına dolar bağlayıp sonra şekil vererek kesen berber...

Dolara sümküren kıymetli muhtarımız...

Janta fotokopi dolar bağlayıp sürüm sürüm süründüren şoför abimiz...

Hey gidi günler hey!

Neyse bu şanlı mücadelenin, çocuğun Erzurum sokaklarında banknot kaplı vaziyette gezmek zorunda kalmasının, telefonların kırılmasının ve rahip

Yazının Devamını Oku

Pankarta dikkat

6 Kasım 2018
Urla Balıklıova’da pazar günü “Hayır” oyu kullananların tulum çıkarttığı temsili bir referandum düzenlendi.

Neydi bu referandumun konusu? Bölge yakınlarına kurulması planlanan taşocağı...

Olaylar çeşitli “indiragandi” vakalarından alışık olduğumuz şekilde şöyle gelişiyor...

Balıklıova Mahallesi Bulabaş Tepe mevkisinde, bir de ‘nitelikli koruma alanı’ statüsündeki 66 hektarlık arazinin 18 hektarlık kısmına yeni statü uyduruluyor ve bu bölge “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı”na dönüşüveriyor.

Bizde “Taş mı yersin zeytin mi? Bula bula burayı mı buldun?” deme alışkanlığı olmadığından statü değişikliğinin ardından başvuran bir firmaya valilikten “ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporuna gerek yoktur” yazısı da sunulunca bölgede katliam için gerekli şartlar oluşuyor.

“Bölge” dediğimiz yer zeytinliklerin hâkimiyetinde bir güzellikler diyarı...

“Kontrollü kullanım” diye hallenen de bir taşocağı ve kırma/eleme tesisi kuracak.

Doğa dostu bir tesis bekleyen yoktur herhalde aramızda, taşocaklarının yarattığı tahribat memleketin hemen her köşesinde ortadayken...

Tozu ayrı dert, patlatmaları ayrı dert, oluşturduğu trafik ayrı dert...

Yazının Devamını Oku

Ne şiş yandı ne kebap

3 Kasım 2018
DERBİNİN iki tarafı da büyük dertlerle uğraşıyor. Bir tarafta yeniden yapılanma dönemine istediği girişi yapamayan, kötü sonuçların faturasını teknik direktör Cocu’ya kesen Fenerbahçe... Bir tarafta zincirleme sakatlıkların ardından kadro sığlığı iyice ortaya çıkan, son dönemde oyun olarak da skor olarak da taraftarını memnun edemeyen Galatasaray...

İki kulübün de derbiden gelecek 3 puanın ötesinde, bir diriliş, bir silkiniş fırsatı olarak gördüğü maça iyi başlayan ve oyuna hükmeden taraf Galatasaray oldu. Oyunu rakip sahaya yığarak baskı oluşturmaya çalıştı ve büyük ölçüde başarılı oldu. Fenerbahçe de bir şekilde Ayew gibi isimleri savunma hattının arkasına ulaştırmayı denedi çoğunlukla. 31. dakikada Galatasaray köşe vuruşunda Serdar Aziz’in indirdiği topu sihirli dokunuşla gole çeviren isim Donk oldu. Gol Galatasaray’ın hücum iştahını açıcı bir etki yaratırken Fenerbahçe ise çoğunlukla bu baskıyı savuşturmakla uğraştı.

İkinci yarı perde golle açıldı. Onyekuru’nun sert şutunu Harun’un kornere savuşturmasıyla tetiklenen bir pozisyon Martin Linnes’in müthiş şutuyla gole dönüşüverdi. Klişe kaçacak ama ‘jeneriklik’ denilen türden bir goldü. Sonra... Sonrası bambaşka bir hikâye... Galatasaray ezeli rakip karşısında net bir galibiyet hayaline dalmışken... Yoktu, ‘var’dı derken, Valbuena penaltı noktasına geldi ve farkı 1’e indirdi. O dakikaya kadar galibiyetten nereeyse emin hale gelmiş olan sarı kırmızılı ekip, henüz penaltı şokunu savuşturamamışken 72’de Jailson müthiş bir golle teraziyi dengeledi. Zafer için heveslenmiş Galatasaray’ın hevesi kursağında kalırken, son bölümde Fenerbahçe galibiyeti kaçıran tarafa dönüşüverdi. Kimse ne şiş yandı ne kebap demesin, Galatasaray açısından şiş de yandı, kebap da...

BAŞIMIZ SAĞOLSUN

Koray Şener henüz 20 yaşındaymış; ne kadar genç. Dün maçı izlemeye gelen Fenerbahçe taraftarları arasında olan Koray Şener’in gencecik kalbi duruverdi. Başta ailesine, yakınlarına, arkadaşlarına, Fenerbahçe camiasına, hepimize sabır dilerim. Çok üzücü, çok...

BU NE REZALET

Yazının Devamını Oku

Ne zafer, ne hezimet

2 Kasım 2018
ŞAMPİYONLAR Ligi seviyesinde kritik olmayan maç zaten yoktur da, Lokomotiv Moskova’nın ‘tehdit olmaktan büyük ölçüde çıkması’ ile grup sıralamasında direkt rakibe dönüşen Schalke ile iç sahada oynanacak maç ‘çok kritik’ hale gelmişti.

Dar kadrosu bir de sakatlıklar silsilesiyle darbe yiyen Galatasaray, kendi liginde problemler yaşayan ve sarı kırmızılılar kadar olmasa da kadrosunda eksikleri yedeklerle yamayan rakibinin karşısına tedbirli çıktı.

İlk 9 dakika topu kendi yarı sahasında gezdirmek zorunda kalırken kendisinden daha tedbirli rakibini zorlayacak bir hamle yapamadı.

9’uncu dakikada Rodrigues’in uzaktan şutunu Nübel’in savuşturmasıyla 45’inci dakikada Eren’in topu kale ağzında Nübel’e nişanlaması arasında geçen sürede rakibini kıramadı, hatta esnetemedi bile.

Buna karşılık Schalke, Galatasaray defansını birden fazla pozisyonda ortadan yarmayı başardı, müthiş etkili oynayan Konoplyanka tarafından epeyce zorlandı.

Fatih Terim bu ara topların yarattığı tehdit karşısında Donk’u bir kademe geri çekerek yama yapmak zorunda kaldı… Kanatlardan istediği verimi alamayan, oyunu rakip sahaya yıkıp rahat ettiği baskıyı kuramayan Galatasaray büyük ölçüde rakibin belirlediği tempoya mahkûm oynadı.

İkinci yarıda da Galatasaray’ın oyunun hücum tarafındaki sıkıntılarının, kısırlığının devam ettiğini gözlemledik; buna karşılık Schalke daha tehditkâr şekilde yürüdü üstüne sarı kırmızıların.

90 dakikanın sonunda bir zafer elde edilemezken, cepte kalan 1 puana teselli olarak bakanların daha gerçekçi oldukları söylenebilir.

Özetle ne zafer, ne hezimet…

Yazının Devamını Oku

Latin Diktatör Versiyon 3

30 Ekim 2018
Irkçı, yabancı/mülteci düşmanı ve cunta yanlısı...

Çevrecilere ve insan hakları savunucularına ve elbette medyaya gıcık, silahlanma yanlısı, sıkısından bir “solcu düşmanı”...

Eh, haliyle homofobik; eh, haliyle kadın düşmanı; eh, haliyle kürtaj karşıtı; eh, haliyle aşırının aşırısı sağcı...

En büyük Latin Amerika ülkesi Brezilya 63 yaşındaki eski subay, avukat Jair Bolsonaro’yu devlet başkanı seçti.

Bir kadın politikacı için “Tecavüz edilemeyecek kadar çirkin” demiş, diyebilmiş...

“Gey oğlum olacağına, ölsün daha iyi” demiş, diyebilmiş...

“Afrikalı göçmenlerin torunları şişman ve tembel” demiş, diyebilmiş biri...

Yakın geçmişe kadar “çok konuşan, boş konuşan bir palyaço politikacı” olarak anılırken sosyal medya üzerinden güçlendirdiği ayrıştırıcı/kışkırtıcı kampanyasıyla en tepedeki koltuğa kadar yükseldi.

Ülkeyi 1963-1985 yılları arasında yöneten diktatörlüğün hem bir subay olarak mensubu hem de büyük destekçisi

Yazının Devamını Oku

Kahrolsun cinayet yaşasın paracıklar

25 Ekim 2018
“HARİKA! Daha fazla insan (katılımcı), daha fazla para!”

Önceki gün Riyad’da başlayan ve “Çöldeki Davos” adıyla da anılan Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’na katılan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, El Cezire’ye göre “çok kısa katıldığı” etkinlikte gazetecilere böyle demiş...

Kaşıkçı cinayetinin ardından Körfez’deki birkaç “hık deyicisi ülke” dışında hemen hemen her ülke tarafından “azmettirici”, “bilgi sahibi” veya “olağan şüpheli” olarak açıkça veya üstü kapalı şekilde işaret edilen Muhammed bin Selman’ın 2 bin katılımcı tarafından ayakta alkışlandığını da belirtmek gerek.

Yabancı yatırımcıların “olağan şüpheli” prensle “selfie” çektirmek için yarışa girdiklerini de gördük fotoğraflarda. Hey maşallah!

Nedir bu “Çöldeki Davos”? Kimlerdir katılımcıları?

Bugün sona erecek 3 günlük konferans bizzat Prens Muhammed bin Selman’ın “ekonomik vizyon” toplantısı.

“Dünyanın en kârlı şirketlerinden” biri olan Aramco ile ilgili “halka arz” hadisesi başta olmak üzere yatırımcıların içini gıcıklayan bir zenginlikten pay kapma yarışı...

Kaşıkçı cinayeti sonrasında onlarca önemli şirket ve devlet temsilcisi katılmayacaklarını duyurdu ama cüzdanını kapan yine koşmuş elbette.

Büyük, kocaman, süper bütçeli şirketler, kârlı anlaşma vaatlerinin peşinde ilkelerini hemencecik askıya almaya hazır ülkelerin üst düzey temsilcileri soluğu Riyad’da almış.

Yazının Devamını Oku

Ne zafer ne hezimet

25 Ekim 2018
ŞAMPİYONLAR Ligi seviyesinde kritik olmayan maç zaten yoktur da, Lokomotiv Moskova’nın ‘tehdit olmaktan büyük ölçüde çıkması’ ile grup sıralamasında direkt rakibe dönüşen Schalke ile iç sahada oynanacak maç ‘çok kritik’ hale gelmişti.

Dar kadrosu bir de sakatlıklar silsilesiyle darbe yiyen Galatasaray, kendi liginde problemler yaşayan ve sarı kırmızılılar kadar olmasa da kadrosunda eksikleri yedeklerle yamayan rakibinin karşısına tedbirli çıktı.

İlk 9 dakika topu kendi yarı sahasında gezdirmek zorunda kalırken kendisinden daha tedbirli rakibini zorlayacak bir hamle yapamadı.

9’uncu dakikada Rodrigues’in uzaktan şutunu Nübel’in savuşturmasıyla 45’inci dakikada Eren’in topu kale ağzında Nübel’e nişanlaması arasında geçen sürede rakibini kıramadı, hatta esnetemedi bile.

Buna karşılık Schalke, Galatasaray defansını birden fazla pozisyonda ortadan yarmayı başardı, müthiş etkili oynayan Konoplyanka tarafından epeyce zorlandı.

Fatih Terim bu ara topların yarattığı tehdit karşısında Donk’u bir kademe geri çekerek yama yapmak zorunda kaldı... Kanatlardan istediği verimi alamayan, oyunu rakip sahaya yıkıp rahat ettiği baskıyı kuramayan Galatasaray büyük ölçüde rakibin belirlediği tempoya mahkûm oynadı.

İkinci yarıda da Galatasaray’ın oyunun hücum tarafındaki sıkıntılarının, kısırlığının devam ettiğini gözlemledik; buna karşılık Schalke daha tehditkâr şekilde yürüdü üstüne sarı kırmızıların.

90 dakikanın sonunda bir zafer elde edilemezken, cepte kalan 1 puana teselli olarak bakanların daha gerçekçi oldukları söylenebilir.

Özetle ne zafer, ne hezimet...

Yazının Devamını Oku

Mısır Çarşısı’na plastik kuş kondurmamışlar ya şükredelim

23 Ekim 2018
Arkadaşımız Fırat Alkaç’ın “‘Pano’lu Çarşı” başlıklı haberi, tarihi Mısır Çarşısı’nda restorasyon sonrası oluşan bir görüntüye odaklanıyordu.

IV. Mehmed’in (Avcı Mehmed) annesi Hatice Turhan Sultan tarafından Yeni Cami’ye akar sağlamak amacıyla 17’nci yüzyılda yaptırılan Mısır Çarşısı zaman içinde turistik ıvır zıvır dükkânlarının hâkimiyetine geçse de baş döndürücü güzellikteki karışık baharat kokusuyla hâlâ İstanbul’un sevgili bir köşesidir.

Habere konu olan görüntüye gelirsek...

2011’de başlatılan restorasyon neticesinde daha önce dükkân içlerinde yer alan elektrik panoları Çiçek Pazarı tarafına toplu halde taşınmış.

İki metre yükseklikteki 45 elektrik panosunun tarihi duvarları kapatacak şekilde metrelerce uzayıp gitmesinin estetik açıdan bir darbe olduğu düşünülebilir.

Bence de kötü bir görüntü ancak teselli bulabileceğimiz noktalar da var. Mesela duvarla sabitlenmemişler yani tarihi dokuya zarar verilmemiş ki, “züğürt tesellisi” de olsa bir teselli sayılır işte!

Bir de Esnaf Derneği Başkanı Ömer Başıbüyük “Dükkân içlerindeki görüntü estetik açıdan daha kötü sonuçlara yola açıyordu” demiş ki, bu görüşe de katılırım.

Daha estetik bir çözüm bulunabilir miydi? Elbette ancak Mısır Çarşısı’ndaki panolara gelene kadar o daha ne “cinayetler” var...

Mısır Çarşısı ve civarında her biri ayrı bir güzellik olan, gözümüz gibi sakınmak gerekirken canına okunmasına sessiz kalınan hanların haline bakmak bile yeter.

Yazının Devamını Oku