İlk kez karşılaştığımız bir ayıp değildi bu; Harun Kolçak’ın, Tarık Akan’ın ve daha nicelerinin cenazesinde görmüştük bu saygısız tavrı.
Sessizce, saygıyla, yani olması gerektiği gibi arkadaşlarına, meslek büyüklerine karşı son görevlerini yerine getirmeye gelen ünlülerin fotoğraf çektirmek isteyenlere “Burası yeri değil, lütfen ısrar etmeyin” cevabı vermelerini “burnu büyüklük” olarak görmeler, “Ne biçim ünlüsünüz?” diye çıkışanlar vesaire...
Tedavi edilebilecek türden bir rahatsızlık değil bu tavır ve giderek yaygınlaşıyor, hadisenin “birkaç kendini bilmezin terbiyesizliğinden” daha büyük olduğunu, toplumsal bir çürümeyi işaret ediyor...
Yalnızca ünlülerin cenazelerinde yaşanmadığını da biliyoruz bu akıl almaz, vicdana sığmaz saygısızlığın.
Daha birkaç ay önce Şırnak’ın Uludere ilçesinde havan mermisinin eğitim atışı sırasında patlaması sonucu şehit olan Piyade Sözleşmeli Er Cemil Kaçmaz’ın cenaze töreninde “canlı yayın yapan” zevzekler görmüştük Kahramanmaraş’ta...
“Münferit bir hadise” değildi bu...
Temmuz 2018’de şehit olan Astsubay Kıdemli Çavuş İsa Boztoprak Çorlu’da son yolculuğuna uğurlanırken, tabuta omuz verenlerden birinin “selfie” çektiğini görmüştük.
Şaşırdık mı? Şaşıracak yerimiz mi kalmış Allah aşkına?
Abdullah Rahicuha...
Muhammed Emin...
Mahmud Emin...
Juma El Emin...
Bu 5 ismi tanımıyorsunuz, muhtemelen hiç duymadınız.
Hafızalarımızın kuytularında bir ihtimal “Ankara’daki yangında ölen 5 Suriyeli işçi” olarak geçici bir yer edinen talihsizlerin isimleridir bunlar.
Haberlerde adları geçmedi, Emin soyadlı 3 akrabanın cenazeleri Suriye’ye gönderildi, 2 işçi de Karşıyaka Mezarlığı’nda sessiz sedasız toprağa verildi...
16 Ocak’a dönelim ve 5 garibanın öyküsünü o günden başlayarak anlatalım...
Önceki gün BBC’nin servis ettiği popüler bilim haberi için görüşüne başvurulan evrimsel antropoloji uzmanı Dorsa Amir, evrimsel atıkları örnekler vererek daha anlaşılır hale getiriyordu.
Mesela kuyruksokumu, mesela kulaklarımızdaki “Darwin yumrusu”, mesela artık insanların yüzde 18’inde görülmeyen el bileğindeki “palmaris longus” kası, tüylerin kabarması veya diken diken olması (piloereksiyon)...
Evrimsel antropolojiye göre işlevlerini yitirmiş olmalarına rağmen varlıklarını dönüşerek ya da tamamen yok olmayı bekleyerek sürdüren bu “özellikler”, bedenlerimizi birer “doğa tarihi müzesi” haline getiriyor.
Bu makale, Derya Bengi’nin 1970’li yıllardaki Türkiye’yi “sazlı cazlı sözlük” formatında anlatan harikulade çalışması “Görecek Günler Var Daha”yı okuduğum günlerde karşıma çıkınca başka bir anlama büründü...
Derya Bengi daha önce “Şimdiki Zaman Beledir” adı altında 1950’li yılları, “Dünya Durmadan Dönüyor” ile 1960’lı yılları merkeze alan iki kitaba daha imza atmıştı.
Şarkılar, filmler, kitaplar, televizyon dizileri vb, bu çalışmaları üretenler veya üretimlerini tetikleyen kitlesel olaylar, dönemsel heyecanlar, tetikledikleri tepkiler vb üzerinden toplumun 10’ar yıllık dönemlerle portresi çiziliyor bu kitaplarda.
“Nostalji”nin dozunda ve şahsi deneyim boyutunda kalmasını/kullanılmasını tercih edenlerdenim.
İnternet üzerinde
Libya’dan bir botla yola çıkan 120 kişiden sadece 3’ü kurtarılırken, ölenler arasında 2 aylık bir bebek de vardı, hamile olan da...
Fas’tan benzer şartlarda yola çıkan bir teknedeki 53 kişi de eklendi bu berbat listeye...
Türkiye’nin AB ile vardığı anlaşmanın ardından Yunanistan üzerinden geçişler büyük ölçüde azalınca insan kaçakçılarının organizasyonunda Kuzey Afrika-Güney Avrupa hattı ön plana çıktı...
Bu süreçte Avrupa’ya ulaşabilenlerin sayısında düşüş gözlenirken, istatistikler “ölüm riskinin” yükseldiğini gösteriyor.
2015’te Avrupa’ya sağ salim ulaşan her 269 kişiye karşılık 1 kişi hayatını kaybediyordu bu yolda. 2016’da her 72 kişiye karşılık 1 kişi, 2017’de her 57 kişiye karşılık 1 kişi...
Akdeniz’de yaklaşık 2 bin 300 kişi hayatını kaybetti 2018’de resmi rakamlara göre; kimileri her 49 kişiden biri diyor, kimileri 18...
Ölümden kaçmak için ölümü göze alan bu insanların dramı sıradanlaşmış bir “Ah ah, vah vah” ile geçiştirilecek kadar sıradanlaştı çağımızın nasır tutmuş yüreklerinde.
Bu vurdumduymazlık, bu umursamazlık, bu körleşme, bu insanoğlunun kâğıt üzerinde muhteşem duran yüce değerlerine taban tabana aykırı sessizlik normal midir?
31 Mart yerel seçimlerine giden süreçte seçmen listeleriyle ilgili muhalefet kanadından tespit edilen “tuhaflıklar” haberlere yansırken, iktidar cephesinin de “memnun olmadığı hususları” dile getirdiğine şahit olduk.
Geçtiğimiz günlerde partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan Erdoğan seçmen listeleri konusunda “Asıl mağdur biziz” dedi ve devam etti: “10 milyon 337 bin üyeden 504 bininin seçmen kütüklerinde kaydını bulamadık...”
CHP, İYİ Parti ve HDP de seçmen listelerinde tespit ettikleri usulsüzlükleri, akla mantığa sığmayacak değişimleri duyurmaya devam etti.
DW Türkçe’den Hilal Köylü’ye konuşan CHP’li vekil Burhanettin Bulut “boş araziden, tamamlanmamış inşaatlardan, olmayan binalardan, olmayan dairelerden” sahte seçmen çıktığını belirtiyor.
Mesela İstanbul’un Adalar ilçesinde Kasım 2018’de 11 bin 862 olan seçmen sayısı 899 kişilik artış göstermiş ve 12 bin 761’e ulaşmış.
Beyoğlu’nda “4 katlı binanın olmayan 5’inci katına kayıtlı” seçmenler çıkabiliyor.
Üsküdar’da boş binaya kayıtlı “tanımlanamayan seçmen” izine rastlanıyor.
HDP’li
Sadece ulusal ve yerel basın haberlerinden yola çıkılarak oluşturulan ve hazırlayanların “devede kulak” ibaresiyle paylaştıkları rapor bile durumun ne derece vahim olduğunu ortaya koymaya yetiyor.
2015 yılında “basına yansıyan” 2 bin 175 silahlı saldırı yaşanmıştı Türkiye’de. 2018’de ise 3 bin 679 olaya şahitlik ettik ki bu da 4 yılda yüzde 69’luk bir artışa denk düşüyor!
Şiddetin hayatın her alanında bir “kendini ifade şekline” dönüştüğünü, normalleştiğini bilen, bu artıştan endişe duyan çoktur ama şaşıran herhalde çıkmayacaktır!
İnternet üzerinden tüfek sipariş edip (taksit de yapabiliyorlar, kapıda da ödeyebiliyorsunuz!) cinayet işlendiğine, gencecik bir kızın hayata veda ettiğine şahit olduk, ne şaşıracağız?!
Geçen sene “evde” ürettikleri silahları “0-12 yaş çocuk mağazalarında” satan 10 kişilik çetenin pervasızlığını gördük, ne diye afallayacağız?!
“Yüzde 85’i ruhsatsız” 25 milyon silah geziyor memlekette iddialara göre canım okur... O silahların patlayıp durması karşısında “Aaa, ne tuhaf” mı diyeceğiz yani?!
Sorun büyük, büyüyor ve ne acı ki büyümeye devam edecek.
Peki çözüm var mı?
Eylül ayında yayınlanan rakamlara göre 3 milyon 750 bin kişi işsiz ama bu rakama “artık iş aramaktan umudunu kesenler” de eklendiğinde 6 milyon kişiye ulaşıyoruz.
5 gençten biri işsiz. İşsizliğin madden ve manen ezdiği bu gençlerin bir kısmı “yeterli eğitim imkânına ulaşamamış”, belli bir meslekleri yok.
Peki eğitim almış olanlar? Yıllarca dirsek çürüten, ailesi tarafından nice fedakârlıkla okutulan, mezuniyetlerinin ardından umutla yola çıkıp “iş aramaktan umudu kesecek kadar” yorgun düşen umutsuzlar.
Önceki gün sosyal medyada binlerce kez paylaşılarak hızla yayılan bir iş arama mesajı ve bu mesaja yapılan yorumlar dikkatimi çekti.
Söz konusu paylaşım şöyleydi:
“Ben inşaat mühendisiyim. 1.5 yıldır işsizim. Kahramanmaraş’ta yaşıyorum ama Mersin/Erdemli de de kalacak yerim var. Çok iyi derecede İngilizcem var. Tecrübem de var. Yurtiçi/yurtdışı fark etmez iş arıyorum. Bunu rt yaparak (paylaşıp yayarak) bana destek olur musunuz?”
Paylaşıma yorum yapanlar arasında iş arayan kardeşimizin de denediği ve netice elde edemediği kurumları sıralayanlar, akıl verenler, destekleyenler, “Sorun sendedir o zaman” diyerek filan köstekleyenler, kendilerinin de aynı (veya daha kötü) durumda olduğunu belirtenler hatta yazım yanlışları üzerinden eleştirenler bile toplanmıştı.
Televizyon ekranında beliren altyazıya sığdırılabilenler bunlar sadece...
Konuştukça suçlar, günahlar çeşitleniyor, artıyor; akıl, vicdan, sabır kaldırmayacak hale geliyor.
Şimdilik bildiklerimizi gazete haberleri şöyle özetliyor: “3 cinayet, 4 çocuğa tecavüz, gasp, işkence...”
Aklını yitirenler mi ararsınız, sırra kadem basanlar mı?
Cinci Hoca yutturmacasıyla sızdığı aileyi muskalarla, şiddetle, tehditle yöneten bir soytarı mı?..
Hepsi ve daha fazlası... Şimdi, hemen şimdi...
Palu Ailesi’nin hikâyesine hoş geldiniz.
“Palu Ailesi”