a) Sakatlığını düşünmüşlerdir.
b) Canı oynamak istememiştir(!)
c) İngiltere’den tranfer teklifi çok ciddiymiş.
Hamza Hoca Burak’ı sahaya sürmemesinin nedenini “Takımın defansif hassasiyetlerini göz önüne alarak böyle bir diziliş..” şeklinde açıklayarak herkesi ters köşeye yatırdı. Ancak yatan sadece taraftar olmadı. Burak’ı feda ederek alınan tedbirin hiçbir işe yaramadığı maçın hemen başında ve devamında görüldü.
Başta Aatıf olmak üzere Sivas’ın hızlı ve uyumlu oyuncuları karşısında hem tutunamadı hem de ne oynayacağını bile unutacak hale geldi sarı kırmızılılar.
Galatasaray’ın Muslera-Chedjou-Melo-Burak şeklindeki omurgasıyla zaten Melo eksikken bir de Burak’la oynamanın hem hücumda hem savunmada etkisini göstermek yine Burak’a düştü.
Burada bir hayat kurmasını, çalışmasını sağlayacak belgelerin peşinde bir Batılı titizliğiyle koşturup durduğu günlerde öğrenci evimizde kalıyordu.
Kızcağızın her gün perişan halde eve dönüşünü seyretmek o dönemki ev arkadaşımın en büyük eğlencesi haline gelmişti.
Hayatını uzanarak ve yayılarak kapladığı alandan uzaklaşmadan yaşamaya çalışan arkadaşım kızı görür görmez sorardı: “Today?”
Bu “Bugün?” sorusu, asıl vurgusunu arkadaşımın havada hayali bir ampulü söküp takarmış gibi çevirdiği elden alıyordu elbette!
ANKARA Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın müdürü kendi kendine bir teşekkür mektubu yazmış.
Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre AÜDK’da yaşanan istifaların ardından vekil olarak müdürlüğe getirilen Prof. Dr. Hasan Yener var bürokratik mini komedinin başrolünde.
Prof. Dr. Hasan Yener oturmuş (veya ayaktadır, bilemiyoruz tabii) “Sayın Prof. Dr. Hasan Yener” diye yazmaya başlamış.
Okulun antetli kâğıdına yazdığı mektupta şöyle seslenmiş yine kendisine:
“Yönetmenliğini üstlendiğiniz ‘Candide Operetinden Sahneler’ isimli eseri 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Mezuniyet Töreni kapsamında sahneleyerek, yapmış olduğunuz çalışmayla sağladığınız katkılardan dolayı teşekkür ederim. Saygılarımla.”
Prof. Dr. Hasan Yener’in, Prof. Dr. Hasan Yener’e yazdığı mektup elbette Prof. Dr. Hasan Yener’in imzasıyla nihayete eriyor.
DÜN, henüz öğle olmamıştı İstanbul’dan haberler gelmeye başladığında...
Sultanbeyli’de bomba yüklü araçla karakola saldırı düzenlenmiş, 3 polis ve 7 sivil vatandaş
yaralanmıştı.
Aynı yerde, karakol yakınlarında inceleme yapan polislere ateş açılmış, bir polis şehit olmuştu.
İstanbul’daki ABD
Başkonsolosluğu’na silahlı
saldırı gerçekleştirilmişti..
GEÇEN sezon baş aşağı düşerken toparlanan ve takdire şayan bir mücadeleyle hem ligi, hem Türkiye Kupası’nı kazanan Galatasaray “dördüncü yıldız yılıyla” bağlantılı son kupayı da istiyordu elbette. Bursaspor da müzesinde eksik olan Süper Kupa için elinden geleni yapacaktı; yaptı da zaten...
Finale hızlı başlayan, “düşük yoğunluklu ama etkili” akınlarla rakibe fenalık getirten taraf Bursaspor’du. Muslera’nın hayret verici ve hayranlık uyandırıcı kurtarışlarına devam ettiğini görmek sevindirici ama bu aynı zamanda savunma sarsaklığının sürdüğünü gösteriyor.
KONTROLLÜ FUTBOL
Galatasaray sert esmeye eğilimli bu rüzgârı biraz kestikten sonra rakibe bir yüklendi, ikincide de Yasin’in şutuyla golü buldu. Yasin demişken… Muslera’nın ardından “kaldığı yerden devam eden” diğer isimleri saymak gerekirse muhakkak onu ve Sabri’yi anmak gerekir.
Galatasaray golden sonra oyunu büyük ölçüde kontrolünde tutarak kupaya uzandı. Bu süreçte kalesinde ciddi tehlikeler yaşadı, kendisi de elinden geldiğince tehlike yaratmaya çalıştı. Üçüncü kupasını alan bu kadro elbette her türlü övgüye layıktır; ben de gönülden kutluyorum.
“Foto Muhabiri” yeni bir kitap değil ama yeni baskısı bir şekilde elime geçti, Ara Güler’in her zaman iyi geleceğini düşündüm ve başlayıp bitirdim işte.
Sevdiğim tarzda bir biyografi yazımı. Yazar mümkün mertebe Ara Güler’i konuşturmuş.
Benzeri bulunamayacak “orijinal karakterler”den biri Ara Güler; kendisini yine en iyi kendisi anlatabilir zaten.
*
BEĞENDİREMEDİK sevgili okur; irademizi beğendiremedik arkadaşlara...
Arkadaşlar dediğim elbette siyasi partiler, ki tavırlarına bakınca bırakın arkadaşlık etmeyi, evlat olsa sevilecek halleri olmadığını görüyoruz.
30 Mart 2014’teki yerel seçimler, 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimi,
7 Haziran 2015’teki genel seçimler derken
15 ayda 3 kere sandığa gittik.
*
DEVLET Bahçeli “Boğaz’da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP’ye veren şerefsizler...” demiş...
Daha önce de Recep Tayyip Erdoğan’dan benzeri cümleler duymuşluğumuz var: “Viski içen monşerler... Akıllı telefonuyla Boğaz’a nazır ‘tüvit’ atanlar...” vb.
Üstüme alınacak halim yok; mal-mülk sahibi değilim, müzmin bir kiracıyım ama “bööööyle mühim adamlar” sürekli suçlayınca yalılara ve sakinlerine bir bakma ihtiyacı duydum.
Kendime rehber olarak da bu konuda uzman olan kıymetli şahsiyet Saffet Emre Tonguç’u seçtim.
*