Kaan Aydos

Sperm tahlili sizi korkutmasın

7 Temmuz 2022
Çocuk sahibi olmaya niyetlenen çiftlerden istenen ilk test sperm tahlilidir. İlginçtir, menide sperm diye bir hücrenin bulunduğu, günümüzden yaklaşık 300 yıl önce bir Hollandalı kumaş tüccarı olan Antony van Leeuwenhoek’un yine kendi geliştirdiği mikroskop altında yaptığı incelemelerle ortaya çıktı.

1866’da İtalyan Mantegazzi ise meni hacmi ve sperm hücrelerinin hareketini bir rapor haline getirerek kısırlık araştırmasında ilk sperm tahlili fikrini ortaya atmıştır. Sperm sayısının keşfi ise bundan 30 yıl sonra bir Alman araştırıcı Alois Lode’ye nasip oldu. Sperm tahlilinin laboratuvarda yapılan testler arasına girmesi ise 1930’a rastlar. Bütün bu tarihi süreç bir yana, keşfedilmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen sperm tahlili, üreme sağlığını değerlendirmede en sık başvurulan kaynak olma özelliğini hala korumaktadır.

Oysa moleküler biyoloji alanında kaydedilen ilerlemeler sayesinde günümüzde spermleri çok daha ince ayrıntılarıyla inceleyebilmekteyiz. Dolayısıyla klasik sperm tahlili de artık eski güvenini kaybetmiştir. Nitekim sperm sayısı 200 milyon olsa da gebelik görülmeyebilir, 200 bin ile de çocuk olabilir. Gerçekten de sperm sayısı ister 40 milyonun üzerinde isterse altında olsun, bu erkeklerin yaklaşık yarısı eşlerini gebe bırakabilmekte. Diğer yandan, 2010 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir araştırma sperm sayısı mililitrede 15 milyondan fazla ise çocuk olma olasılığının iki kat arttığını ortaya koydu. Yine de sayı ne kadar düşse bile belli bir oranda gebelik görülmekteydi. Bu da gösteriyor ki spermlerin çocuk olmasında etkisini belirleyen başka faktörler bulunmalı. Yani sadece spermin sayısına bakıp endişe etmenize gerek yok.

Spermin kadında gebelik yapabilmesi için ilk koşul yumurtaya ulaşabilmesidir. Bunun için de normal bir hareket kabiliyeti olmalı. Spermlerin en az üçte biri ileri doğru gidebiliyorsa, bu normal kabul edilir. Hareketli sperm sayısı bundan daha azsa eşlerini gebe bırakma şansı da düşer. Spermin hareketli olması, sayısından çok daha önemli bir kriterdir. Ancak bunun da düşük olması sizi endişelendirmesin, çünkü sperm sayınız fazla ise bu da yeter. Önemli olan toplamda kaç tane hareketli spermin olduğudur. Yapılan çalışmalar, ileri doğru giden 5 milyon sperm bulunmasının normal oranlarda gebelik sağlayabildiğini göstermekte. Dolayısıyla tahlillerde hareketi düşük görürseniz korkmayın, önce sperm sayısına bakın ve buna göre bir yorum yapın.

Sperm morfolojisi ise ayrı bir tartışma konusu. Her yüz spermden sadece 4 tanesi, yani %4’ü bile normal şekilli olsa normal kabul edilir. Bunun %20, %30 gibi yüksek değerlerde olmasını beklemeyin çünkü böyle değerler çok nadir görülür. Bu patolojik bir durum olmayıp, insanın biyolojisi gereğidir. Zaten çoğu spermin şekli bozuk olacağı için vücudumuz milyonlarca sperm üretme gereği duymuştur. Aralarından birkaçının bile normal olması yeter.

Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere sperm tahlili tek başına çocuk olur ya da olmaz şeklinde bir gösterge değildir. Bunun en basit kanıtını sigara içen erkeklerde görmekteyiz. Sperm sonuçları aynı olsa da sigara içenlerin eşlerini gebe bırakma şansı anlamlı derecede düşmekte. Çok sıcak ortamda görev yapanlarda, tarım ilaçları gibi kimyasallara fazlaca maruz kalanlarda, cep telefonlarını pantolonun ön cebinde taşıyanlarda ya da bilgisayarını dizüstüne koyarak çalışanlarda da benzer şekilde sperm değerlerine bakmaksızın gebelik oranları düşmekte. Bu durumlar sperm DNA hasarları, oksidatif stres, genetik yatkınlık gibi daha farklı nedenlerle ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla bunlara ait tahlillerin de normal sperm analizine ilave olarak yapılması gerekir. Son raporunda Dünya Sağlık Örgütü standart tahlillerde sperm DNA hasarlarının da yer alması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Yine geçtiğimiz yıl yayınlanan bildirgelerinde dünyanın değişik ülkelerinden yüze yakın bilim insanı sadece sperm tahliliyle yetinmediklerini, oksidatif stres ölçümlerini de kullandıklarını belirtmekte.

Netice olarak, sperm tahlilini elinize aldığınızda hemen sizi korkutmasın, ne kadar düşük olursa olsun bunun her zaman bir sorun teşkil etmeyeceğini, başka yönlerden sağlıklı ise yine de gebe bırakmaya yeterli olabileceğini bilin.

Yazının Devamını Oku

Fazla şeker sperm sağlığını tehdit eder

29 Haziran 2022
Sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelme yolculuğu yumurtanın sperm tarafından döllenmesi ile başlar. Bunun için öncelikle spermin yumurtaya ulaşması ve arkasından da yumurtanın zarlarını geçerek genetik kargosunu içine bırakması gerekir. Bütün bu işlemler, yani spermin hareketi ve yumurtaya girebilmesi enerji isteyen bir süreçtir.

Spermin enerji kaynakları ise her hücremizde olduğu gibi esasen şeker ve yağlardan sağlanır. Özellikle kuyruk hareketi için ortamda yeteri miktarda şeker bulunması gerekir. Bilinen bir kural vardır: “Her şeyin azı yarar, çoğu zarar”. Bu kural sperm için de geçerli, fazla şekere maruz kalması hem spermin hem de testislerin sağlığı açısından ciddi bir risk getirir ve bu da kısırlık için önemli bir nedendir.

Günümüzde şeker tüketimi ne yazık ki çok arttı. Bilinçsiz şekilde aldığımız şeker bir yandan kalp damar hastalıkları diğer yandan da obezite, metabolik sendrom ve diyabet gibi çok sayıda olumsuz sonuçlara yol açmakta. Şekeri sakkaroz, glikoz ya da fruktoz şeklinde alırız. Spermin içinde yüzdüğü sıvıda ise asıl fruktoz bulunur. Yani enerji kaynağı olarak spermlerimiz glikozu değil früktozu kullanır. Çünkü glikoz çok hızlı yakılarak ortamdaki şeker oranını aniden artırırken, fruktoz daha yavaş ama uzun sürede yakılır. Böylece az miktarı bile spermin yumurtaya erişmesi için yeter. Ayrıca bakteriler ve vücudumuzun diğer hücreleri enerjilerini glikozdan sağladıkları için spermin enerji kaynağı da kendine kalmış olur.

Meyve şekeri olarak da bilinen fruktoz, meyveler, tahıllar ve kök sebzelerde doğal bulunan basit bir şekerdir. Bal, kiraz, ağaç çileği, böğürtlen gibi ağaç meyvelerinde ve tatlı patates, pancar, havuç, soğan gibi kök sebzelerde doğal olarak vardır. Ancak oranları farklı olmakla birlikte genellikle her üç grup şeker de bir arada bulunur. Bununla birlikte günlük yaşantımızda tükettiğimiz şekerleme, bisküvi ve unlu mamuller ile işlenmiş hazır gıdalar, reçel, helva, dondurma ve tatlılarının çoğu glikoz şurubundan elde edilmektedir. Bu tür şekerin fazla alınması durumunda ortamda oksidatif stresin arttığı ve mitokondrinin enerji üretme kapasitesinin zayıfladığı gösterilmiştir. Daha ileri dönemlerinde insülin direnci yaratarak testisin şekerden faydalanmasına da engel olur. Yani bir bakıma spermlerde şeker zehirlenmesi ortaya çıkmakta. İşlenmiş rafine beyaz şekerin ise elde edildiği bitkisel kaynağın tüm faydalı içeriklerini kaybederek sadece yüksek glisemi indeksine sahip hale gelmesiyle zararı daha da artar.

Şekerle tatlandırılmış içecekler ve hazır yiyeceklerin sperm kalitesini bozduğu, hareket ve sayısında düşme yaptığı çok sayıda çalışmada ortaya konmuş durumda. Araştırmalar, günde 2 tane hazır içecek tüketilmesinin buna yol açmaya yeteceğini göstermekte. Erkeğin günde 1 şişe ya da kutu içecek alması durumunda bile bir süre sonra eşlerinin gebe kalma şanslarının %33 azaldığı bildirilmiştir. Hangi yolla olursa olsun, bir günde aldığımız toplam şeker miktarı 25 gramı yani 6 çay kaşığını aşmamalı.

Dolayısıyla, sperm sağlığı için şeker ihtiyacını meyve, tahıl ve kök sebzelerden karşılamak daha yararlıdır. Çünkü meyve ve sebzeler hem su içerirler hem de C, A, beta karoten, fenoller gibi antioksidan vitaminler, bazı mineraller, potasyum, magnezyum, folat ve lif bakımından zengindirler. Özellikle yeşil yapraklı sebzelerin yapısındaki folik asitin spermlerin DNA sağlığı bakımından önemi çok fazladır. Yine sebze, meyve ve tahıllardaki yüksek lif içeriği fazla östrojeni bağlayarak, testosteron oranını artırmasıyla erkekte hormonal dengeyi korumaya yardımcı olur.

Netice olarak, baba adaylarının şeker tüketimlerinde çok dikkatli olmaları önerilir. Mümkün olduğunca hazır gıdalar ve içecekler yerine sofralarında meyve, sebze ve tahıl ağırlıklı bir menü bulundurmaları çocuk sahibi olma şanslarını artıracaktır.

Yazının Devamını Oku

Kısırlığı önlemede erkeklere 10 tavsiye

18 Haziran 2022
Çocuk sahibi olmaya niyetleniyorsanız öncelikle doğal yolla bunu başarabilmenin yollarını aramalısınız. Ama hemen belirteyim, ilk bir ay içerisinde bunu başarabilenlerin oranı ancak %20 civarındadır. Oysa 1 yıl beklense, bu sayı 4 kat artarak, yüzde 80’i bebeklerini kucaklayabilecektir.

Yani doğal yolla çocuk sahibi olmak için biraz sabretmek gerekiyor. Bu sürede akla takılan bir soru, acaba tek çarenin tüp bebek yapılması mı olduğudur. Halbuki tüp bebek yapılsa da başvuran çiftlerin yarısında gebelik görülmeyebilir. Çünkü spermin yumurtayı dölleyememesi ya da embriyonun rahime tutunamaması hem doğal yolla hem de tüp bebekle sonuç alınamayacak ortak bir kusurdan kaynaklanıyor olabilir. O nedenle tüp bebeği her zaman sonuç alınabilecek bir hedef olarak görüp, hemen buna yönelmek hayal kırıklığı yaratabilir. Doğru olanı, önce kendinizin alabileceği bazı tedbirleri uygulamak beraberinde de sorunun kaynağını ortaya çıkarmak üzere doktor kontrolünden geçmenizdir. 

Bu süreçte kendinizin alabileceği bazı tedbirler aşağıda verilmiştir. Tüp bebek de yapılacak olsa, spermin başarısını artırması bakımından bu uyarıları dikkate almanızda fayda var:

1. Antioksidan beslenme tarzını alışkanlık edinin. Folik asit, likopen, selenyum, C ve E vitaminleri ile çinko içeren besinlerin antioksidan kapasiteleri daha fazladır. Bunları içeren kırmızı et, tavuk eti, karaciğer, istiridye, yeşil sebzeler, fasulye, domates, portakal, greyfurt, kivi, kayısı, kuruyemiş antioksidan beslenme desteği olarak önerilir.

2. Cinsel ilişki sıklığınızı ayarlayın. Sadece kadında yumurtlama gününe denk gelecek şekilde değil, bunun dışındaki haftalarda da bir ya da 2 kez ilişkiye girecek şekilde bir cinsel hayatınız olsun.

Yazının Devamını Oku

Azoospermi tedavisinde bizi bekleyen yenilikler neler?

11 Haziran 2022
Azoospermi demek, sperm tahlillerinde ölü ya da canlı hiç sperm hücresi çıkmaması anlamına gelir. Aslında günümüzde az da rastlamıyoruz; yaklaşık her 100 erkekten bir ya da ikisi bu sorunla uğraşmakta. Azoospermi tedavisinde en çarpıcı gelişme, 1995 yılında testisten alınan spermle de baba olunabileceğini görmemizdi. Böylelikle o tarihe kadar hiçbir umudu olmayan ailelerin üçte biri dileklerine kavuştu. Birkaç sene sonra mikrocerrahi teknikle TESE ameliyatının uygulamaya başlamasıyla bu sayı daha da arttı. Nihayet 2015 yılında Japonya’dan bir ekip ROSI tekniğinde bazı değişiklikler yaparak, azoospermik erkeklerin tedavisine katkı sağladı. Peki, bundan sonra ne olacak, ileride nasıl bir tedavi bizi bekliyor?

Günümüz teknolojisi ile hiçbir şekilde sonuç alamamış çiftler için tedavi çalışmalarını yakın ve uzun vadede geliştirilmesi beklenenler şeklinde sınıflandırabiliriz. Şu günlerde üzerine en çok çalışılan konu testis içine yapılacak enjeksiyonlarla sperm üretiminin canlandırılmasıdır. Kendi çalışmalarımızda da gördük ki, testis içinde mikroskopla dahi seçemeyeceğimiz çok küçük bazı kök hücresi benzeri hücreler bulunmakta. Bir teoriye göre bunlar kemik iliğinden kaynaklanmakta ve sperm üretimi bozuldukça testise gelerek hasarlı kök hücrelerin yerine geçmekte.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Louisville Üniversitesi ve Hindistan’da Ulusal Üreme Sağlığı Araştırma Enstitüsü’nün bu konu ile ilgili geniş çaplı çalışmaları mevcut. Çok az sayıdaki bu hücreleri şayet laboratuvarda çoğaltmayı başarabilirsek, yeniden testise verildiklerinde olgun sperm üretimini başarmak da mümkün olabilecek. Şu günlerde adından sıkça bahsedilen bir başka teknik ise kanda dolaşan trombosit hücrelerinin birtakım işlemlerden geçirdikten sonra testise enjekte edilmesiyle yapılan PRP uygulamasıdır. Yumurta yetmezliği olan kadınlarda başarıyla denenen bu yöntemin erkekte de sonuç vermesi beklenebilir.

Son yıllarda üzerinde çalışmaların yoğunlaştığı bir alan da kök hücrelerden çıkan ve eksozom denilen keseciklerin testise enjeksiyonu olmuştur. Eksozomlar, içlerine taşıdıkları çok sayıda besleyici madde sayesinde, testis içinde bozulmuş sperm üretimini yeniden tetikleyebilecek potansiyele sahip partiküller olarak görülmekte. Ankara Üniversitesi’nde yürüttüğümüz kendi çalışmalarımızda ise testis içine yerleştirilecek biyolojik materyaller üzerine ekilen kök hücrelerin sperm yönünde çoğalmaları için kendilerine uygun bir niş ortamı bulabileceklerini düşünüyoruz.

Bütün bunların yanı sıra, asıl kök hücre tedavisi olarak bilinen ve testis dışında vücudun başka dokularından alınan hücrelerin laboratuvar ortamında sperm yönünde olgunlaştırılarak kullanılması planlanan teknikler üzerinde de yoğun çalışmalar yürütülmekte. Ancak hemen belirteyim, henüz bunlara umut bağlamak için çok erken. Evet, hayvan denemeleri ile sağlıklı yavruların dünyaya geldiği görüldü ama henüz insanda ne derece güvenle kullanabilecekleri konusunda elimizde yeterli veri yok. Hiç kuşkusuz bir gün bunlardan da başarılı sonuçlar alacağız ve kısırlık sorunu büyük oranda çözüme kavuşmuş olacak.

Netice olarak, azoospermi tanısı başlangıçta moral bozucu bir durum olarak görülse bile, yeterli incelemeler yapılıp sabırlı bir tedavi süreci takip edilirse hali hazırda yarıya yakınında sonuç alabileceğimiz olanaklara sahibiz. Geri kalan olguları ise yakın ve uzun vadede oldukça umut vadeden gelişmelerin beklediğini söyleyebiliriz.

 

Yazının Devamını Oku

Bağırsak florası bozuklukları kısırlık yapabilir

26 Mayıs 2022
Üreme sağlığı üzerinde bağırsakların ne kadar önemli rolü olduğu son yıllarda yapılan çok sayıda bilimsel çalışmada gösterildi. Bağırsaklarımızda, vücudumuzdaki hücrelerin yaklaşık 3-4 katı sayıda zararsız mikroorganizma yaşamakta.

Sayıları 100 trilyonu bulan ve çoğunu bakterilerin oluşturduğu nerdeyse 2 kilo ağırlığındaki bu topluluğa biz bağırsak florası ya da mikrobiyotası diyoruz. Bunlar bağırsak duvarından zararlı, toksik maddelerin vücuda girmesine karşı güçlü bir bariyer oluştururlar. Bu sayede bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirerek, hormonal dengeyi koruyarak, metabolizmamızı düzenleyerek bizleri tümör gelişiminden, enfeksiyonlardan, diyabet gibi çoğu metabolik hastalıklardan, hatta beyin-sinir sistemi bozukluklarından korurlar. Yakın tarihli çalışmalar bağırsaklarımızdaki mikroorganizmaların aynı zamanda testislerin çalışmasını ve sperm üretimini düzenleyici etkileri olduğunu da ortaya koydu.

Bağırsak florasındaki bozuklukların başlıca etkisi vücudun bağışıklık sistemini çökertmesinden kaynaklanır. Örneğin bacteroides, prevotella gibi zararlı bakteri sayısı arttığı zaman bağırsak duvarının bütünlüğü bozularak lipopolisakkarid ya da lipoprotein yapısında bir takım toksik moleküller vücuda sızmaya başlar. Bunların kan yoluyla testis veya epididime ulaşmalarıyla yoğun bir iltihap hücresi akını olur ve dokuda ciddi hasarlanma ortaya çıkar. Neticede sperm üretimi bozularak tahlillerde sperm sayısı azalmış, hareket ve morfolojileri bozulmuş olarak görülür. Hatta iltihap hücrelerindeki artış ortamda oksidatif stres yaratarak yüksek oranda DNA hasarına yol açar.

Bağırsak florasındaki bozukluğun şeker hastalığı gelişmesiyle de ilişkisi vardır. Dayanıklılığı azalmış bağırsak duvarından sızan metabolitler insülin hormonuna karşı bir direnç yaratarak hücrelerin şekeri yakmasını engeller ve neticede kanda şeker yükselir. Benzer yolla testis hücreleri de şekeri kullanamaz hale gelir. Oysa şeker spermler için enerji kaynağıdır. Enerjiden yoksun kalma durumunda spermlerin çocuk yapma kapasiteleri de bozulur ve kısırlık riski artar. Araştırmalar, bağırsaklarda yararlı bakterilerin azaldığı olguların daha yüksek oranda kısırlık problemi ile karşılaşacaklarını göstermekte. Nitekim şeker hastalarında sperm kalitesindeki bozulmanın bir nedeninin de bağırsak florasındaki bozulma olabileceği önerilmiştir.

Bağırsaklarda bulunan bazı mikroorganizmaların testosteron ve dihidrotestosteron gibi hormonların üretimiyle de ilgisi vardır. Bu hormonlar testislerin gelişimi ve sperm yapımının sağlıklı şekilde sürdürülmesi için çok önemlidir. Testosteron düşüklüğü sperm sayısında azoospermi yapacak kadar etkili olabilir. Daha da ilginci, bağırsak florasındaki bozulmanın trimethylamine-N-oxide olarak bilinen bir enzimin artmasına yol açarak penil ereksiyon bozukluğu ve iktidarsızlığa neden olmasıdır. Bu enzimin ortamda iltihap hücrelerini artırması sonucu penis dokusu dejenere olur ve böylece sertleşme problemi ortaya çıkar.

Netice olarak, erkeğin üreme sağlığında bağırsakların önemli rolü bulunur. Bağırsak florasındaki yararlı ve zararlı mikroorganizmalar arasındaki denge bozukluğu değişik yollarla testislerde doku harabiyetine ve sperm üretiminde bozulmaya yol açan önemli bir faktör olarak görülmekte. Dolayısıyla baba adayı erkeklerin bağırsak florasını destekleyecek beslenme alışkanlıklarına özen göstermeleri kısırlık riskine karşı faydalı bir tedbir olarak akılda tutulmalı.

Yazının Devamını Oku

Yaz aylarında sperm sağlığını korumak için öneriler

19 Mayıs 2022
Kış soğuğunu takiben havaların ısınması yaz güneşinden faydalanma fırsatını da beraberinde getirdi.

Her ne kadar yaz aylarının sıcağı cazip görünse de özellikle baba adayları için bir o kadar da dikkatli olmayı gerektirir. Testisler sıcak havayı sevmez, hatta soğuk olması daha efektif çalışmalarını sağlar. O halde testisleri sıcaktan korumak için ne yapmalıyız?

Skrotal kese içerisinde testisler normal vücut ısısından 3-4 derece daha düşük bir çevrede bulunur. Ancak böyle bir ortamda sperm üretimi sağlıklı biçimde yürür. Isının birkaç derece bile yükselmesi sperm üretiminin bozulması için yeter. Çoğu araştırma, sıcak ortamda kalınmasının sperm kalitesini ciddi anlamda bozduğunu göstermiştir. Yüksek ısı spermlerin içinde yüzdüğü sıvıda zararlı metabolitlerin birikmesi neticesi DNA hasarlarına yol açarak kısırlık için bir risk oluşturur. Gerçekten de yaz aylarında sperm yoğunluğunun daha düştüğünü görüyoruz. Tabii ki bunda çok sayıda eşlik eden başka faktörler de söz konusu olmakta ama sıcağın etkisi de bilinen bir gerçek.

İtalya’da yapılan geniş kapsamlı bir araştırma, yaz mevsiminde sperm sayı ve hareketinin düştüğünü, gün ışığına maruz kalma süresi uzadıkça bu düşüşün daha belirgin hale geldiği gösterildi. Araştırıcılar bunu ısı artımına bağlı testiküler fonksiyonlardaki bozulmaya bağlamakta. Gün ışığı ve karanlık arasında hormonal mekanizmaya bağlı hassas bir denge bulunmakta, vücudun biyolojik saati de bu dengeyle uyumlu işlediği için sadece havanın sıcak olması değil günlerin uzamasının da sperm sağlığını etkilediği bilinmeli.

İnsan vücudu sıcak ortamlarda testisleri serinde tutmak için özel mekanizmalar geliştirmiştir. Bu sayede her bir derecelik ısı artımında testisler bunun sadece onda birini hisseder. Ancak aşırı sıcaklarda bu mekanizmanın koruyucu etkisi de ortadan kalkmakta. O nedenle bizim de ilave tedbirler almamız sperm sağlığı bakımından çok önemlidir.

Bu anlamda sıcak banyo, havuz ve saunalar testisleri yüksek ısıya maruz bırakarak sperm kalitesini olumsuz etkileyen başlıca kaynaklardır. Normal vücut ısımızın ortalama 37 derece olduğu düşünülürse, ideal su ısısının 33-34 dereceyi geçmemesi gerekir. Oysa sıcak banyo ve saunaların sıcaklığı 80 dereceyi bulabilmekte. O nedenle sperm sağlığı bakımından bu tür aktivitelere uzun süre maruz kalmaktan kaçınmakta fayda var.

Bir diğer konu ise dizüstü bilgisayar kullanımıyla ilgili. Tatil ortamında rahatlığı nedeniyle kucakta bilgisayar kullanımı daha sık tercih edilmekte. Bu şekilde kullanıldığında bilgisayarın ısısı farkında olmadan testisleri de etkilemekte. Yine bilimsel çalışmalar dizüstü kullanıldıklarında bilgisayarların sperm kalitesini olumsuz yönde etkileyebileceğine dikkat çekmekte. Bu durumda cihazın masa üstüne alınması ya da araya yastık gibi bir bariyer yerleştirilmesi yeterli bir koruyuculuk sağlayacaktır.
Dikkat edilmesi gereken bir başka husus da giysiler. Sıcakta skrotum kesesi gevşer ve testisler daha sarkık pozisyona geçer. Biz de buna yardımcı olmak için mümkün olduğunca bol iç çamaşırları tercih etmeliyiz. Dar çamaşır kullananlarda sperm değerlerinin %25 düşük olduğu gösterilmiştir. Benzer şekilde pantolon tercihinde de testisleri sıkmayacak ölçülerin tercih edilmesi önerilir. Pamuklu ya da keten kumaşlar daha sağlıklı görülmekte.

Doğrudan güneşe maruz kalacak şekilde açık havada ya da fırın gibi yüksek sıcaklıkta kapalı mekânlarda çalışılıyorsa mümkün olduğunca gölgede kalmaya, ortamı soğutacak önlemlerin alınmış olmasına dikkat edilmeli.

Yazının Devamını Oku

Her erkek cebinde kendi biyolojik saatini taşır

12 Mayıs 2022
Erkek yaşı sadece baba olma şansını azaltmıyor, aynı zamanda dünyaya getireceği çocuğunun sağlığı üzerinde de etkili olmakta. Uzmanlar bunun biyolojik yapımızın kaçınılmaz bir sonucu olduğu noktasında hem fikir.

Geçen yıllarla birlikte hayatın akıp gittiği hepimizce bilinen bir gerçek. Bu sırada vücut saatinin kadranları da dönmeye devam eder. Her tik-tak biraz daha yaşlandığımızı bize duyurmakta. Bunu geri çeviremeyiz. Ama akılcı ve gerçekçi olursak daha kaliteli hale de getirmek kendi elimizde.

İnsan neslinin devamı için doğumla birlikte üreme sistemi de olgunlaşmaya başalar ve zamanı gelince çocuk yapacak seviyeye erişir. Erkekte bunun göstergesi olgun sperm hücrelerinin çıkmaya başlamasıdır. Her ne kadar sperm üretimi her üç ayda bir kendini yenileyerek ölene kadar devam ederse de vücudun yıllar içinde tükenmesiyle spermlerin kalitesinde de artık bozulma eğilimi baş gösterir. Bunu fırında ekmek yapmaya benzetebilirsiniz. Siz aynı unu aynı suyu koysanız da fırın eskidiyse yeteri kadar ısıtmayacağından eskisi gibi lezzetli ekmek elde edemezsiniz.

20’li yaşlarda testisler spermleri çevreden gelecek zararlı etkenlerden var gücüyle korurken, 35’inden sonra bu gücünü sürdüremez ve bunun neticesinde de spermler bozulmaya başlar. Bunun en güzel kanıtı spermlerde yaşa bağlı DNA hasarlarının artışıdır. Çünkü yıllar geçtikçe, spermlerin içinde yüzdüğü sıvıda zararlı metabolizma artıkları gittikçe artar şekilde birikmeye devam eder. Bu artıklar da genetik malzeme üzerinde birikerek bir süre sonra spermin yaşlanması ve nihayetinde canlılığını yitirmesi kaçınılmaz hale gelir. Fransa’da 2000 erkek üzerinde yapılan bir araştırma, tüp bebek de yapılsa, ileri yaş erkeklerin baba olma şanslarının anlamlı derecede düştüğüne dikkat çekiyor.

İşte, erkekte vücudun biyolojik saati 35-40 yaşlarında alarm vermeye başlar. Bunun anlamı, artık spermleri koruyacak, sağlığını idame ettirecek gücü kalmadığıdır. Örneğin Columbia Üniversitesi’nden Dr. Kleinhaus ileri yaş erkeklerden gebe kalan kadınlarda düşük olasılığının arttığını bildirmekte. Düşük olmasa bile çocukta mental bazı problemlerin görülme riskine de vurgu yapmakta.

Pekiyi, ileri yaş erkeğin vücudunda ne değişiklikler oluyor da artık spermlerini koruyamaz hale geliyor? Her şeyden önce erkeğin temel ihtiyacı olan testosteron ve DHEA hormonları azalır, buna paralel olarak da FSH ve LH yükselir. Yine yapılan araştırmalar, üç ayda bir yeni sperm üreten kök hücreler kendilerini kopyalarken her döngüde bazı genlerinde hasar geliştiği, bunların da yıllar içerisinde üst üste yığılarak yumurtayı döllemeye girişen spermin sağlığını bozduğunu gösterdi. Böyle spermler eşlerini gebe bırakma potansiyellerini kaybetmese de doğacak çocuğun sağlığında sorun çıkarabilir. Oysa kadında doğduğu gün kaç yumurtası varsa, hayat boyunca bu sabit kalır, yani kök hücreler kendini kopyalamaz. Dolayısıyla erkekte olduğu gibi böyle kusurlu gen birikme riski de taşımazlar.

O halde ne yapalım; öncelikle sigara ve alkol alışkanlığından kurtulun. Cep telefonu ve bilgisayarınızı testisinizden uzak tutun. Elektromanyetik dalgalardan, kimyasal toksikanlardan, radyasyondan korunun. Yaşınız gereği kullandığınız ve testisleri etkileyebilecek ilaçlara dikkat edin. Kalp hastalığı, yüksek tansiyon, diyabet gibi cinsel hayatınızı bozabilecek hastalıklar yönünden düzenli kontrollerinizi ihmal etmeyin. Ama hepsinden öte, hayata gülümseyerek bakın, huzurlu olun. Sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürebilmenin temelinde ruhsal rahatlığın çok önemli yeri olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

 

Yazının Devamını Oku

İleri yaş erkeklerde kısırlık sorunu

6 Mayıs 2022
Günümüz şartları gereği baba olma yaşı gittikçe ilerlemekte. 70’li yıllarda erkeklerin %15’i baba oldukları zaman 35 yaşını geçmişlerdi. Oysa günümüzde çocuk sahibi olan erkeklerin neredeyse dörtte biri 35 yaşın üzerinde. 35 yaş, üreme başarısı bakımından erkekler için de kritik bir dönem. Yapılan araştırmalar, 40 yaş üzeri erkeklerde spermlerin de yaşlanmaya başladığını ve eşlerini gebe bırakma kapasitelerinin anlamlı şekilde düştüğünü ortaya çıkardı. Buna göre geçen her yıl için baba olma şansı %5 azalmaktaydı. Daha erken yaşlarda kısa sürede gebelik görülürken, 45 yaşına gelince bekleme süresi neredeyse 5 kat artmakta. Bahsettiğimiz bu durumu “sperm yaşlanması” olarak kabul ediyoruz.

Spermlerin ilginç bir özelliği, yapıları gereği ölmeye programlanmış olmasıdır. Biz buna apopitoz diyoruz. Aslında bu bir bakma faydalı bir önlem olarak görülebilir. Çünkü erkekte her 3 ayda bir kök hücreler çoğalarak yeni spermler üretir ve bu ömür boyu tekrarlayarak sürer. Ancak yıllar geçtikçe gerek biyolojik bir sonuç olarak gerekse bozuk çevresel koşullardan kaynaklanan nedenlerden dolayı, üretilen spermlerde genetik hasarlar birikmeye başlar. İşte, hasarlı spermlerin anomalili bebekler dünyaya getirmesini önlemek için böyle spermler ölerek ortamdan temizlenirler. Ancak bazı koşullarda spermler daha erken yaşlanarak çocuk yapma kapasitelerini kaybetmektedir. Biz de spermlerin erken yaşlanmasını önler ya da sağlıklı yaşlanabilecekleri bir ortam sağlarsak bir kısım erkeğin kısırlık sorununu da çözebiliriz.

Yaşa bağlı hücre hasarlarının temelinde oksidatif stres ve bununla ilişkili DNA hasarları bulunur. Spermleri de oksidatif stresten korumanın başlıca yolu sağlıklı beslenme ve çevreden gelebilecek zararlı etkenlere karşı düzgün bir yaşam tarzından geçer. Bu konuyu diğer yazılarımızda çok kez irdeledik.

Yaşlı spermlerin kısırlığa yol açmasının önüne nasıl geçilebileceği üzerinde çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu amaçla senolitikler ve senomorfikler olarak adlandırılan tedavi alternatifleri tanımlandı. Senolitikler, hasarlı spermlerin ortamdan uzaklaştırılmasını hızlandırmakta, senomorfikler ise yaşlanmış spermlerin ölmesini geciktirerek çocuk yapma kapasitelerini artırmaktadır. Bunlar doğal besinlerle alınabildikleri gibi hazır ürünler şeklinde de kullanılabilirler.

Senolitikler arasında en tanıdık olanları daha çok soğan, şalgam gibi mor renkli meyve sebzeler ile elma kabuğunda yer alan quercetin (kuersetin) ve bitkilerin sarı, turuncu, kırmızı gibi parlak renklerini veren flavonoid pigmenti içeren domates, havuç, pancar, patlıcan benzeri besinlerdir. Bunlar dışında çok sayıda meyve, sebze ve kuruyemiş ürünleri de senolitikler içinde geçer. Senomorfik olaraksa en bilineni, kırmızı üzüm ve kırmızı üzümden elde edilen ürünlerde bulunan resveratroldür.

Bunların dışında sperm yaşlanmasına karşı tedbir olarak probiyotikler de önerilir. Mide-bağırsak florasında doğal dengenin korunmasını sağlayan faydalı mikroorganizmalar ya da bakteriler olarak bilinen probiyotikler en fazla yoğurt, kefir, ayran ve peynirde bulunur. Ayrıca hazır formlar halinde dışarıdan da alınabilir.

Ancak şunu da belirtmekte fayda var, sperm sağlığını bozacak ancak günümüz teknolojisi ile tanı koyamadığımız daha çok sayıda faktör bulunmakta. Belki de bunların bir kısmı ancak laboratuvar ortamında muamele görecek spermler seçerek aşılabilecektir. Diğer yandan kadına ve yumurtaya ait yine tanı koyamadığımız sorunlar da eşlik ediyor olabilir. O nedenle, her türlü tedbiri almamıza rağmen doğal yolla gebeliğin görülememesi durumunda fazla zaman kaybetmeden tüp bebeğe geçilmesi uygun olur.

Netice olarak, spermlerin biyolojik olarak yaşlanması nedeniyle yaş ilerledikçe erkeklerin baba olma şansları da azalır ancak kadında olduğu gibi tamamen kısır yapacak bir sınırı da yoktur. Gerek normal metabolik süreç gerekse çevresel koşulların etkisiyle spermler daha erken de yaşlanabilir. Sperm yaşlanmasının kısırlığa yol açmaması için her yönüyle sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürdürülmesi çok önemlidir.

Yazının Devamını Oku