Paylaş
1866’da İtalyan Mantegazzi ise meni hacmi ve sperm hücrelerinin hareketini bir rapor haline getirerek kısırlık araştırmasında ilk sperm tahlili fikrini ortaya atmıştır. Sperm sayısının keşfi ise bundan 30 yıl sonra bir Alman araştırıcı Alois Lode’ye nasip oldu. Sperm tahlilinin laboratuvarda yapılan testler arasına girmesi ise 1930’a rastlar. Bütün bu tarihi süreç bir yana, keşfedilmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen sperm tahlili, üreme sağlığını değerlendirmede en sık başvurulan kaynak olma özelliğini hala korumaktadır.
Oysa moleküler biyoloji alanında kaydedilen ilerlemeler sayesinde günümüzde spermleri çok daha ince ayrıntılarıyla inceleyebilmekteyiz. Dolayısıyla klasik sperm tahlili de artık eski güvenini kaybetmiştir. Nitekim sperm sayısı 200 milyon olsa da gebelik görülmeyebilir, 200 bin ile de çocuk olabilir. Gerçekten de sperm sayısı ister 40 milyonun üzerinde isterse altında olsun, bu erkeklerin yaklaşık yarısı eşlerini gebe bırakabilmekte. Diğer yandan, 2010 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir araştırma sperm sayısı mililitrede 15 milyondan fazla ise çocuk olma olasılığının iki kat arttığını ortaya koydu. Yine de sayı ne kadar düşse bile belli bir oranda gebelik görülmekteydi. Bu da gösteriyor ki spermlerin çocuk olmasında etkisini belirleyen başka faktörler bulunmalı. Yani sadece spermin sayısına bakıp endişe etmenize gerek yok.
Spermin kadında gebelik yapabilmesi için ilk koşul yumurtaya ulaşabilmesidir. Bunun için de normal bir hareket kabiliyeti olmalı. Spermlerin en az üçte biri ileri doğru gidebiliyorsa, bu normal kabul edilir. Hareketli sperm sayısı bundan daha azsa eşlerini gebe bırakma şansı da düşer. Spermin hareketli olması, sayısından çok daha önemli bir kriterdir. Ancak bunun da düşük olması sizi endişelendirmesin, çünkü sperm sayınız fazla ise bu da yeter. Önemli olan toplamda kaç tane hareketli spermin olduğudur. Yapılan çalışmalar, ileri doğru giden 5 milyon sperm bulunmasının normal oranlarda gebelik sağlayabildiğini göstermekte. Dolayısıyla tahlillerde hareketi düşük görürseniz korkmayın, önce sperm sayısına bakın ve buna göre bir yorum yapın.
Sperm morfolojisi ise ayrı bir tartışma konusu. Her yüz spermden sadece 4 tanesi, yani %4’ü bile normal şekilli olsa normal kabul edilir. Bunun %20, %30 gibi yüksek değerlerde olmasını beklemeyin çünkü böyle değerler çok nadir görülür. Bu patolojik bir durum olmayıp, insanın biyolojisi gereğidir. Zaten çoğu spermin şekli bozuk olacağı için vücudumuz milyonlarca sperm üretme gereği duymuştur. Aralarından birkaçının bile normal olması yeter.
Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere sperm tahlili tek başına çocuk olur ya da olmaz şeklinde bir gösterge değildir. Bunun en basit kanıtını sigara içen erkeklerde görmekteyiz. Sperm sonuçları aynı olsa da sigara içenlerin eşlerini gebe bırakma şansı anlamlı derecede düşmekte. Çok sıcak ortamda görev yapanlarda, tarım ilaçları gibi kimyasallara fazlaca maruz kalanlarda, cep telefonlarını pantolonun ön cebinde taşıyanlarda ya da bilgisayarını dizüstüne koyarak çalışanlarda da benzer şekilde sperm değerlerine bakmaksızın gebelik oranları düşmekte. Bu durumlar sperm DNA hasarları, oksidatif stres, genetik yatkınlık gibi daha farklı nedenlerle ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla bunlara ait tahlillerin de normal sperm analizine ilave olarak yapılması gerekir. Son raporunda Dünya Sağlık Örgütü standart tahlillerde sperm DNA hasarlarının da yer alması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Yine geçtiğimiz yıl yayınlanan bildirgelerinde dünyanın değişik ülkelerinden yüze yakın bilim insanı sadece sperm tahliliyle yetinmediklerini, oksidatif stres ölçümlerini de kullandıklarını belirtmekte.
Netice olarak, sperm tahlilini elinize aldığınızda hemen sizi korkutmasın, ne kadar düşük olursa olsun bunun her zaman bir sorun teşkil etmeyeceğini, başka yönlerden sağlıklı ise yine de gebe bırakmaya yeterli olabileceğini bilin.
Paylaş