Yaz aylarında güneşlenmenin sağlık bakımından birçok rahatsızlığa faydası olacağı bilinen bir gerçek. Acaba aynı fayda erkeğin üreme sağlığı için de geçerli mi?
İtalya’da Parma Üniversitesinde yapılan bir araştırma, yaz mevsiminde normal hareketli sperm sayısında anlamlı bir artış olduğunu ortaya koydu. Benzer diğer gözlemler de bu yönde bir eğilim olduğu konusunda hem fikir. Araştırmacılar bunu güneş ışınlarının etkisiyle ciltte artan D vitamini yapımı ve bununla ilişkili olarak da testosterondaki yükselmeye bağlamakta. Gerçekten de D vitamini, erkekte sperm üretimi için çok önemli bir kaynaktır. Ancak yakın tarihli çalışmalar D vitamininin sadece testosteron üzerinden etki göstermekle kalmadığını, doğrudan testisleri de etkilediğini bildirmekte. D vitamininin testislerde de üretiliyor olması, bunun sperm sağlığı bakımından ne kadar gerekli olduğunun bir diğer göstergesidir. Gerçekten de gerek prostat, seminal veziküller ve epididim gibi genital bezlerde gerekse doğrudan sperm hücrelerinde D vitamininin bağlandığı reseptörlerin varlığı bilimsel çalışmalarda gösterildi.
Her ne kadar D vitamini için güneş ışınları önemli bir kaynak olsa da konu üreme sağlığı olunca daha geniş çapta değerlendirmek gerekir. Çünkü testislerde sperm üretimi normal vücut ısısından 2-4 derece daha soğuk ortamda gerçekleşir. Isı arttıkça spermin kalitesi de bozulmaya başlar. Gerçekten de sürekli sıcak banyo ya da sauna alışkanlığı olanlarda ya da sıcak ortamda çalışanlarda sperm değerlerinin düştüğü görülüyor. Dolayısıyla, uzun süre güneş altında kalınması bu bakımdan sakıncalı olabilir. Diğer yandan aşırı ultraviyole ışınlarına maruziyetin cilt yanıkları ve kanseri gibi ciddi yan etkileri olabileceği de bilinmekte. Bütün bunları dikkate alan uzmanlar, günde 10 dakikalık güneş banyolarının üreme sağlığı bakımından faydalı ve yeterli olduğu noktasında hem fikir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da ışınların dik olarak geldiği öğle saatleri dışında güneşlenmeden fayda görüleceğidir. Avustralya Sydney Üniversitesi’nden Dr. Anne Clark’a göre, işyeri çalışanlarının sabahları 10-15 dakikalık çay molalarını açık havada yapmaları bile yeterli güneş ışığı sağlayabilir.
Diğer yandan, kısırlık sıklığı bakımından sıcak ya da soğuk ülkelerde yaşayanlar arasında anlamlı bir fark bulunmamakta. Benzer şekilde, ülkeler arasında doğurganlık oranlarında mevsimsel değişiklikler de gösterilmiş değildir. Burada belirleyici olan, açık ortamlarda doğrudan güneş ışığına maruz kalınma süresidir. Yaz mevsimi olsa da zamanın çoğunu kapalı ortamda geçirmenin bir faydası olmayacaktır. Nitekim İngiltere, Danimarka gibi kuzey ülkelerinde insanlar, yüzünü nadir gösteren güneş ortaya çıkar çıkmaz birkaç dakikalığına da olsa güneşlenme alışkanlığı edinmişlerdir. O halde yaşadığımız yer neresi olursa olsun, güneş ışığından faydalanmak için fırsat yaratmaya çalışılması sağlığımız açısında çok önemlidir.
Hiç kuşkusuz yaz mevsiminin üreme sağlığı üzerine etkisini sadece güneşlenme fırsatı vermesine bağlayamayız. Bunun yanı sıra dengeli beslenme, uyku düzeni ve çevre koşullarının sağlıklı olmasına da özen gösterilmeli. Yaz sebzeleri ve meyveleri antioksidan içerikleriyle sperm kalitesine önemli katkı sağlarlar, bunlardan yeteri kadar faydalanmasını da bilmeliyiz.
Netice olarak, yaklaşan yaz mevsimi güneş ışınlarından faydalanmak için iyi bir fırsattır. Ancak her konuda olduğu gibi bunda da aşırıya kaçılmaması, günlük 10-15 dakikalık güneş banyoları yapılması, bunda öğle saatleri yerine sabah ya da ikindi vakitlerinin tercih edilmesi, güneşin ısıtmaya başladığı saatlerde denize girilmesi dikkat edilmesi gereken önemli noktalardır.
Ben bu noktada, çocuk olmasına niyetlendiğiniz günden itibaren 1 yıl beklemenizi öneriyorum. Çok bariz bir aksi durum söz konusu değilse, eşinizin yaşı da uygunsa bir yıl içinde büyük olasılıkla hayaliniz gerçekleşecektir. Bu sürede herhangi bir tedavi arayışına girmeye gerek yok. 30 yıldır bedeniniz sizi baba yapmak için hazırlandı. Bunun sonucunu almak için az bir süre daha beklemeniz sizi endişelendirmesin. Bazen bir yıl içinde de gebelik görülmeyebilir. İşte o zaman bir sorun olup olmadığını ortaya çıkarmak için bazı tetkikler gerekecektir. Bu da sizi üzmesin çünkü hormon yetersizliği, kanal tıkanıklığı, oksidatif stres, DNA hasarı gibi bir sorun ortaya çıkarsa 3-6 aylık tedavi süreci içerisinde yine çocuk olabilir.
Diyelim ki tahlilde azoospermi olduğu anlaşıldı ve testislerden ameliyatla sperm aramaya karar verdik. Yaptığımız TESE’lerin üçte birinde tüp bebekle sonuç alabiliyoruz. Çok şanslıysak yeni ROSI tekniği de sizi baba yapabilir. Eşi 48 yaşında olan bir hastamda TESE ile sadece 1 tane sperm bulduk, eşinde ise yine sadece 1 tane yumurta çıktı ama tüp bebek ile ikiz çocukları oldu.
İnsan biyolojisi çok ilginçtir, tahlillerde sadece birkaç sperm çıksa bile hiç beklemediğiniz bir anda bunlar eşinizi gebe bırakabilir. Sperm sayısı 500 binden az olan erkeklerin %4’ü eşlerini doğal yolla gebe bırakabilmekte! Bu elinizdeki sperm tahlillerinde her alanda 4-5 adet sperm görüldü şeklinde yazar. Tabii ki netice almak için birkaç yıl beklemek gerekebilir ama dediğim gibi hiç şansımız yok şeklinde düşünmeyin.
Hiç kuşkusuz nadir sperm çıkan erkeklere çocuk olması için beklemeleri önerilmez. Çünkü bazı genetik bozukluklarda sperm üretimi zaman içinde daha da kötüleşerek tamamen kaybolabilir. Bu riski göze almamak için en ideali bir an önce tüp bebek yapılmasıdır. Hatta ilk görüldüğü anda spermleri dondurup saklarsak sonraki denemeler için de elimizde bir depo oluşturmuş oluruz. Tüp bebeğin başarısı en fazla %50’dir. Ancak her ay peş peşe tüp bebek de yapılmaz. İşte söylemek istediğim de bu; yani tüp bebeğin tutmaması her şeyin bittiği anlamına gelmez. Hiç ummadığınız anda eşiniz doğal yolla da gebe kalabilir. Çocuk olması için tek bir spermin yumurtaya ulaşıp döllenme yapması yeterli. Bunun için o spermin sadece güçlü hareket kabiliyeti olan bir kuyruğa ve sağlıklı bir genetik malzemeye ihtiyacı vardır. Bununla birlikte şayet sperm sayısı azalmışsa sperm üretiminin de kalitesi bozulmuş demektir, yani bu spermlerin doğal haliyle döllenme yapabilecek güçleri azalmıştır. O nedenle bir süre tedavi ile bunların desteklenmesi şanslarını artırır. Varikoselin düzeltilmesi, hormonal dengenin sağlanması, metabolizmayı düzenleyecek ilaçlar ya da destek ürünleri bu süreçte faydalı olabilir. Tabii ki sağlıklı beslenme ve sağlıklı bir yaşam tarzı temel koşuldur.
Pekiyi bu süreci nasıl geçirmek gerekiyor? Bir beklenti içine girildiğinde zaman geçmek bilmez. Değil birkaç yıl, birkaç ay beklemek bile zor gelir. Burada sizi rahatlatacak olan, tedaviniz için gereken neyse her şeyin yapıldığı konusunda ikna olmanızdır. Bunu da doktorunuz sağlar. Bırakın takibinizi o yapsın. Kontrolleriniz dışında kendinize zaman ayırın. Günlük işlerinize devam edin, hayatınızı yaşayın. Günümüz teknolojisinin size sağlayacağı başarı oranlarını kabul edin. Doğal yolla çocuk olur dediğimizde bunun her ay için %20-30 civarında olduğunu, tüp bebeğin de ancak %50 sonuç vereceğini, TESE’ye girenlerin üçte birinde olgun sperm bulunabileceğini bilirseniz, daha sonra hayal kırıklığına uğramazsınız.
Ama hayallerinize son verecek bir sınır olmadığını da düşünerek denemeye devam edebilirsiniz. Bir noktada sabrınız ya da gücünüz tükenebilir, işte o zaman mutluluğu eşinizle birlikte geçireceğiniz geleceğinizde arayın. Unutmayın, hayat devam ediyor ve siz de büyük bir şans olarak dünyaya geldiniz. Bu şansınızı en iyi ve verimli şekilde değerlendirin. Çeşitli sosyal yardım kuruluşlarında gönüllü olmanız, oradakilerle ilgilenmeniz sizi çok rahatlatacak, içinizi kemiren endişeleri uzaklaştıracaktır. Birilerine destek olmanız, yaptıklarınızın onları mutlu ettiğini görmeniz yaşamanıza anlam katar, kendinizi değerli hissedersiniz. Bu anlamda evlat edinmek ya da koruyucu aile olma seçenekleri her zaman önerdiğim alternatiflerdir. Başarılarına imrendiğimiz birçok çiftin çocukları olmadığını da hatırlayın. Asıl mutluluk yanı başınızda, el ele verdiğiniz hayat arkadaşınızdadır.
Alkolsüz olmaları nedeniyle yumuşak içecekler olarak adlandırılan değişik aromalı şekerli içeceklerin kullanımı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda özellikle genç yaş grubunda gittikçe artma eğiliminde. Yapay tatlandırıcı eklenmesiyle daha masum görünüm kazandırılmaları bunları fazlasıyla özenilir hale getirmiştir. Oysa çoğu bilimsel çalışma içerisinde şeker oranı oldukça yüksek bu tür içeceklerin kalp rahatsızlıkları, tansiyon, diyabet, obezite, iktidarsızlık gibi birçok hastalığa yatkınlık yarattığını vurgulamakta. Şekeri elimine etmek için kullanılan aspartam, sakarin ya da sukraloz gibi yapay tatlandırıcıların da bağırsaklarda doğal biyolojik mikrobik florayı değiştirerek bir takım yan etkilere yol açtığı gösterildi. Hatta şekere karşı toleransı azaltarak bir anlamda diyabete yatkınlık yarattığı bile tartışılmakta. Kolalı içeceklerin de hem yoğun şeker hem de kafein içerikleri ile, benzer sağlık problemleri için ciddi risk taşıdığı söylenebilir. Ancak dikkatten kaçan asıl sorun, bu tür beslenme alışkanlıklarının üreme sağlığı üzerindeki olumsuz etkileridir.
Oysa araştırıcılar süt, süt ürünleri ve taze meyve suları dışında aromalı alkolsüz içeceklerin henüz ilerisi için üreme sağlıkları ile ilgisi olmayan gençler arasında aşırı tüketiminin testislerin çalışmasını bozarak sperm kalitesini azalttığına dikkat çekmekte. Kanda inhibin-B ve FSH hormonları arasında olması gereken normal oranın anlamlı derecede bozulmuş bulunması da sperm üretimindeki defektin testisteki hasarlanma ile ilişkili olduğuna işaret etmekte. Bu içeceklerden günde ortalama 220 mililitre tüketilmesi total sperm sayısında %20 azalma yapmakta. Ancak sperm sayısındaki düşüş, çok daha az tüketimlerde bile görülmekte.
Bahsi geçen içeceklerin bir diğer etkisi hücrelerde erken yaşlanmaya yol açmaları. Hücre yaşı, genetik malzemedeki telomer boyu ile orantılıdır. Aşırı şekerin hücrelerde telomer boyunu kısaltarak yaşlanmayı hızlandırdıkları ve kısırlığa neden olabilecekleri bilimsel olarak ortaya konmuştur. Yine şekere bağlı insülin direnci gelişmesi de oksidatif stres yaratarak spermlerin yumurtayı dölleyebilme şansını düşüren bir başka etkendir. Üzerlerinde şekere duyarlı reseptör taşımaları nedeniyle spermler bu duruma fazlasıyla maruz kalmakta. Şeker ve insülin metabolizması bozuklukları benzer şekilde beyin ve testis arasındaki hormonal etkileşim yolağını etkileyerek de üreme kapasitesini azaltabilir.
Yapay tatlandırıcı içeren içeceklerde de benzer şekilde sperm kalitesinde bozulma gözlenmekle birlikte, bu etkinin daha az olduğu bildirilmekte. Ancak burada, diğer yönleriyle tatlandırıcının kimyasal yapısının ve ambalajlardan kaynaklanan toksik maddelerin etkisi söz konusu olabilir.
Burada vurgulanması gereken önemli bir husus, sperm kalitesindeki bozulmanın çocuk olma şansı üzerinde belirleyici bir önemi bulunmadığıdır. Yani, sperm sayısı düşük de olsa yine de doğal yolla veya tüp bebekle sağlıklı bebekler dünyaya gelmekte. Yine bu tür içecek tüketenlerde tüp bebek başarısının değişmeyeceği yönünde çalışmalar da bulunmakta. Çünkü üreme başarısı sadece sperm değerleri ile değil, sperm kalitesi ile yakından ilişkilidir. Eşlik eden obezite, sigara alışkanlığı, çalışma ortamındaki toksik kimyasallara maruziyet, aşırı sıcak ortam gibi çok sayıda çevresel faktörün de kısırlık olasılığını artırdığı biliniyor. Sperm değerlerindeki bozulma sadece kısırlık şüphesi olabileceği yönünde bir uyarıdır. Çiftlerin çok yönlü tetkik edilmeleri ile olası tüm faktörler ortaya çıkarılıp birlikte önlemlerinin alınması esastır. Bu şekilde önce doğal yolla gebelik beklenir, olmazsa tüp bebeğe geçilir.
Netice olarak, özellikle gençlerin aromalı, alkolsüz, şekerli ya da yapay tatlandırıcılı içecek tüketiminden sakınmalarının ileride baba olma şanslarını artıracağı bilinmeli. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da aşırıya kaçılması sadece üreme değil genel vücut sağlığı bakımından da son derece önemlidir.
İncirin besleyici özelliği içindeki A, C, K ve B vitaminleri ile potasyum, magnezyum, çinko, bakır, manganez ve demir gibi minerallerden gelir. Erkeğin üreme sağlığı üzerine etkisi ise içerdiği tanninler, flavanoidler ve karotenden kaynaklanmaktadır. Bunların özellikle antioksidan özellikleriyle hücre çoğalmasını ve DNA sağlığını destekleyici etkileri birçok bilimsel çalışmada gösterilmiştir. İncirin bir diğer özelliği ise kanda testosteron kullanımını artırmasıdır. Gerçekten de kurutulmuş incir ekstraktları ile beslenen hayvanlarda cinsel isteği artırıcı etkisi olduğu gösterilmiş ve bu da kanda testosteron seviyesinin artışı ile ilişkilendirilmiştir. Testosteron hem beyin üzerinden cinsel fonksiyonlarda hem de testislerde sperm üretiminin sürdürülmesinde temel role sahip bir hormondur. Diğer yandan, incir meyvesi çinko bakımından da zengindir. Çinko testosteron hormonu yapımında önemli bir role sahiptir. Çinko eksikliğinin erkekte testosteron hormonunda anlamlı düşüklüğe yol açtığı çalışmalarda gösterilmiştir. Erkeklerde prostat bezi ve seminal sıvıda çok yüksek seviyelerde bulunması çinkonun üreme fonksiyonları için ne kadar önemli olduğunu gösterir.
İncirin testislerin sağlıklı çalışmasını destekleyici bir diğer özelliği ise insülin hormonu üzerinden olmaktadır. Diyabetik hayvanlar üzerinde yapılan yakın tarihli bir araştırmada incir yaprağından hazırlanan özütlerin sperm kalitesini artırdığı gösterilmiştir. Bilindiği üzere şeker hastalığında insülin hormonuna karşı bir direnç gelişmekte ve bu da hücrelerin kandaki glükoz şekerinden faydalanmasını kısıtlamaktadır. İşte aynı mekanizma, testiste sperm hücrelerinin gelişimini destekleyen Sertoli hücreleri için de söz konusudur. İnsülin metabolizmasındaki bozulma sonucu bu hücrelerin beslenmesi bozularak normal sperm üretimi sürdürülemez. Araştırıcılar, böyle hayvanların incir yaprağı ekstraktları ile beslenmesi durumunda kan şekerinin düştüğünü, sperm hareket ve morfolojisinin de anlamlı derecede düzeldiğini gösterdiler. Buradaki düzelme, DNA gelişiminden sorumlu bazı küçük protein ürünlerindeki artış ve oksidatif stres ortamının giderilmesiyle ilişkili bulunmuştur. Oksidatif stresin en önemli zararı spermlerde yarattığı DNA hasarı ve bunun neticesinde hücre ölümüne yol açmasıdır.
Oksidatif stres erkek kısırlığının en önde gelen nedenlerinden biridir. Özellikle son yıllarda artan çevre kirliliği ve yaşam tarzındaki değişiklikler spermlerde bazı zararlı oksijen ürünlerinin birikimine yol açarak yumurtayı dölleme kapasitelerini azaltmakta, hatta tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olmaktadır. Bunun tedavi edilmesinin üreme başarısını ciddi ölçüde artırdığı çoğu çalışmada ortaya konmuştur. Özellikle incir içeriğindeki fenoller olarak bilinen bir grup bileşiğin antioksidan etkiyle sperm hücrelerinin kaybını azaltarak sayılarında artış yaptığı gösterilmiştir.
Netice olarak incir, antioksidan özelliği ve testosteron hormonu desteği bakımından erkekte üreme fonksiyonlarının sağlıklı biçimde sürdürülmesinde faydalı bir besin olarak önerilebilir. Her konuda olduğu gibi incir tüketiminin de bir beslenme uzmanı kontrolünde bilinçli şekilde yapılması ve aşırıya kaçılmaması çok önemlidir.
Yanlış 1. Sigara erkekte kısırlık yapmaz: Hayır, bilimsel çalışmalar sigara bağımlılığının sperm kalitesini ciddi anlamda bozduğunu göstermiştir. Özellikle sperm DNA hasarları ile sigara alışkanlığı arasında kuvvetli bir ilişki bulunur. Sigara alışkanlığındaki sürenin uzaması ile sperm sağlığı üzerindeki riski de artmakta. Ancak bu bakımdan erkek daha şanslı çünkü sigarayı bırakmakla 3 ay içerisinde sperm kalitesinde düzelme başlayabilir.
Yanlış 2. Erkeğin yaşlanması kısırlık yapmaz: Hayır, erkeğin yaşı ilerledikçe sperm kalitesi de bozulur. Evet, erkekte her yaşta sperm üretimi devam eder ve kadınlarda olduğu gibi belli bir yaştan sonra kesilmez ama yumurtayı dölleme ve gebeliği sürdürebilme başarısı azalır. 45 yaş üzeri baba adaylarının eşlerini gebe bırakma süresi 5 kat uzamakta, gebelik kayıpları ve düşük riski de artmakta. Bunda yıllar içerisinde oksidatif strese bağlı birikimlerin sperm DNA’sında yaptığı değişiklikler önemli faktördür.
Yanlış 3. Sıkı iç çamaşır testisler için daha sağlıklıdır: Hayır, bu her zaman doğru değil. Çünkü testisler ne kadar serin ortamda kalırsa sperm üretimleri de o kadar sağlıklı olur. O nedenle de normalde skrotum kesesi içerisinde testisler vücut ısısından 2-4 derece daha serin bir ortamda tutulur. Sıkı ve kalın giysiler testislerde hem sıcaklığı artırarak hem de kan dolaşımını bozarak spermin kalitesini etkileyebilir. Testisler için daha çok pamuklu ve bol giysiler önerilir.
Yanlış 4. Çok testosteron almakla sperm sayısı daha fazlalaşır: Hayır, fazla testosteron beyinden salgılanan LH hormonun baskılayarak tam aksine testislerde küçülme ve sperm üretiminde bozulma, neticede de kalıcı azoospermiye yol açabilir. O nedenle de kısırlık nedeniyle testosteron tedavisi yapılacaksa, doğrudan testosteron ilaçları verilmez, testisleri uyararak testosteron salgısını artıracaklar tercih edilir. Böylelikle hem testislerin küçülmesi önlenir hem de testis içinde yeterli düzeyde testosteron hormonu birikmesi sağlanmış olunur.
Yanlış 5. Fazla kilo erkeğin üremesini engellemez: Hayır, vücutta biriken yağlar kanda testosteron hormonunu düşürüp östrojeni artırarak sperm üretimini bozabilir. Çalışmalar, obez erkeklerin %11’inde sperm sayısında düşme, %39’unda ise azoospermi gelişebileceğine dikkat çekmekte. Bunda, obeziteye neden olan yanlış beslenme alışkanlıklarının da ayrıca katkısı olur. Üreme sağlığı için ideal kiloda olmak bu bakımdan önem taşır.
Yanlış 6. Erkeğin baba olma şansını belirlemede sperm kalitesi tek başına yeterlidir: Hayır, erkekte üreme sağlığı genel vücut sağlığı ile yakından ilişkilidir. Kronik hastalıklar, hormonal bozukluklar, sigara ve alkol alışkanlığı, kullanılan ilaçlar ya da obezite, diyabet gibi metabolik bozukluklar da değişik yönleriyle erkeğin üreme kapasitesini azaltabilir.
Yanlış 7. Kısırlık sadece çocuk olmaması demektir, başka bir önemi yoktur: Hayır, sperm değerlerindeki bozukluklar vücudun başka sistemlerine ait bir bozukluğun işareti de olabilir. Örneğin kısırlık nedeniyle tetkik edilen erkeklerin bir kısmında tesadüfen testis tümörü bulabiliyoruz. Ya da beyinde hipofiz bezinden kaynaklanan bir tümör de hormon salgısındaki bozukluk nedeniyle sperm üretiminde bozulmaya ve neticede kısırlığa neden olmuş olabilir. Bunlar gibi çok sayıda hastalık bazen kısırlık muayenesi sırasında ortaya çıkabilir.
Yanlış 8.
Çocuğu olmayan erkeklerde sıklıkla sperm üretimindeki hasara bağlı sayıda azalma, spermlerin içinde yüzdüğü sıvının kirlenmesi, kanallarda tıkanıklık gibi kolay tanı konulabilecek sorunlara rastlıyoruz. Yanı sıra stresli yaşam, beslenme bozukluğu, diyabet, tiroid hastalığı ve benzeri sağlık sorunları, obezite, kalp hastalığı, kemoterapi veya ışın tedavisi alınması, yaşam tarzındaki bozukluklar, ruhsal sorunlar, sigara ve alkol alışkanlığı ya da iş yerinin çok sıcak olması gibi çevresel durumlar da kısırlık için risk oluşturmaktadır.
Erkeğin yaşının ilerlemiş olması, kısırlık yönünden kadınınki kadar problem oluşturmaz. Zamanla şansı azalsa da erkek için her yaşta baba olmak mümkündür. Ancak yaşlanma erkekte ilişkiye girmeyi güçleştirecek cinsel sorunlar çıkarmışsa o zaman etkili olabilir. Bütün bunlardan dolayı, baba olmaya karar veren bir erkeğin gerek mental gerekse fiziksel sağlığı bakımdan tedbirler alması beraberinde şansını da artıracaktır. İşte bunlardan bazıları:
1. Düzenli sağlık kontrollerinin yapılması: Bu şekilde, altta yatan gizli bir hastalığın ortaya çıkması mümkündür. Örneğin o zamana kadar anlaşılmamış bir şeker ya da tiroid hastalığı ya da hormon bozuklukları bu sayede tanınabilir. Hatta nadir de olsa testiste gelişmeye başlamış bir tümör bile erkenden saptanabilir. Erken tanı konan kanserlerin tamamen ortadan kaldırılarak normal yaşam süresine kavuşulması mümkündür.
2. Genital hijyene dikkat edilmesi: Sperm kanallarına mikrop bulaşının başlıca kaynağı idrar yoludur. Prostatit, epididmit, orşit gibi enfeksiyonlar genelde bu şekilde gelişir. O halde genital organların temiz tutulması, iç çamaşırların temizliği, kullanılan tuvaletlerin hijyenik olması böyle bir enfeksiyonun önlenmesi bakımından dikkat gerektirir.
3. Cinsel yolla geçen enfeksiyonlardan kaçınılması: Güvenli olmayan cinsel birliktelikler bu anlamda çok risklidir. Şüpheli ilişki sonrası kokulu, sarı-yeşil bir akıntının başlaması ya da testislerde ağrı hissedilmesi uyarıcı olmalı. Şayet böyle bir durumdan şüphe ediyorsanız, erkenden doktor kontrolüne girmenizde fayda var. Cinsel yolla bulaşmada en sık karşılaşılan hastalıklar klamidya ve gonore yani bel soğukluğudur. Özellikle gonokok bulaşlarında zaten çok ince olan sperm kanalları kolaylıkla tıkanarak azoospermiye yol açabilir. Klamidya ise prostatta yerleşerek prostatitlerin önemli bir nedenini oluşturur. Çok eşlilikten kaçınmak ve kondom kullanımı bu tür enfeksiyonların gelişme sıklığını azaltacaktır.
4. Sigara ve alkol alışkanlığından vazgeçilmesi: Aşırı alkol tüketimi zamanla testosteron başta olmak üzere sperm üretiminden sorumlu hormonların salgılanmasını azaltır. Ayrıca karaciğerde de birikerek vücudun bağışıklık direncini bozabilir. Sigaranın ise seminal plazmada yaratacağı oksidatif stres sonucu sperm hareketini zayıflattığı, döllenme kapasitesini düşürdüğü ve DNA hasarı oranlarını arttırdığı çok sayıda bilimsel çalışmada gösterilmiştir. Dolayısıyla üreme sağlığının korunmasında bu tür alışkanlıkların terk edilmesi ciddi fayda sağlar.
5. Sağlıklı bir yaşam tarzınız olmalı: Burada sözü edilen beslenme alışkanlığındaki bozukluklar. Hazır gıdaların, konservelerin, beklemiş yağda yapılan kızartmaların olumsuz etkileri bilinmekte. Hormonlu gıdalar da içerdikleri östrojen benzeri katkı maddeleri nedeniyle sperm üretimini bozabilir. Aşırı kahve ve gazlı içecek tüketimi de testis sağlığını olumsuz etkilemekte. Yağlı beslenmeye bağlı kolesterol yüksekliği spermlerin yumurtaya girme başarılarını bozucu bir etki gösterir. Obez erkeklerde aşırı yağ birikimi testosteron hormonunu düşürerek gerek cinsel gerekse üreme sağlığı bakımından ciddi bir risktir. İdeal kiloyu korumak, antioksidan özellikte sebze ve meyve tüketmek, çinko ve selenyumdan zengin baklagiller, A vitamini içeren havuç gibi vitamin kaynağı besinlerin alınması, düzenli egzersiz yapılması sağlıklı yaşamın temel unsurlarıdır.
6. İş yeri sağlığı:
45 yaş üzeri erkeklerin baba olmak için bekleme süresi, 25 yaşına göre 5 kat daha uzun zaman alır. Bunun anlamı, yaş ilerledikçe erkekte de eşlerini gebe bırakma kapasitesi düşüyor. Klasik olarak erkeğin üreme sağlığını sperm tahlili ile değerlendiriyoruz.
Çalışmalar, erkekte yaş ilerledikçe sperm sayısının değişmeyeceğini önermekte. Oysa biraz dikkatli bakınca, aslında sayının düşük çıkmamasının nedeninin, yaşa bağlı olarak sperm sıvısının hacminin azalmasına bağlı görece bir netice olduğunu görürüz. Yani sperm yoğunluğu değişmiyor görünse de testisin sperm üretme kapasitesi azalmakta.
Diğer yandan, hareketli sperm oranları da yaşa bağlı azalma eğilimindedir. Burada bozulan çevre şartlarına bağlı oksidatif stres ve DNA hasarlarındaki artış ciddi bir faktör. Fakat asıl sorun, aynen kadınlarda olduğu gibi ileri yaş erkeklerin spermlerinde de artan genetik kusurlar. Dolayısıyla yıllar geçtikçe hem erkekte hem de kadında genetik bozukluğa sahip embriyo gelişimi artmakta ve bu da neticede üreme başarısının düşmesine, düşük hızının da artmasına yol açmakta.
Yaşa bağlı değişikliklerin yanı sıra kilo fazlalığı, alkol tüketimi ve sigara alışkanlığının da sperm kalitesinde bozulmaya eşlik eden önemli faktörler olduğu bilinmeli.
Doğal yolla gebeliği başaramamış ve sperm kalitesi bozuk erkeklerde bir tedavi seçeneği, aşılama olarak bilinen intrauterin inseminasyon yani IUI’dır. Sperm değerleri normal de olsa aşılama şansının düşüren önemli bir etken baba adayının yaşıdır. Gençlerle kıyaslandığında 45 yaş üzeri erkeklerde aşılama sonrası gebelik oranları düşmekte, düşük riski de artmakta.
Tüp bebeğin başarısı ise aşılamadan çok daha üstündür. Bunun yanı sıra, kadın faktörünün tamamen normal olduğu çiftlerde erkek 45 yaşın üzerindeyse, gebelik kayıpları ve düşük ağırlıklı doğumlar ile erken doğumlar ve doğumsal defektler daha fazla görülmekte. Örneğin bir çalışmada, 40-45 yaş arası erkeklerin 2 ila 3 kat daha fazla otistik ya da psikolojik bozukluklu bebek dünyaya getirdikleri bildirilmiştir.
Netice olarak bilimsel veriler erkekte yaşın ilerlemesinin sperm ve üreme kapasitesini olumsuz etkilediği yönünde birleşmekte. Hiç kuşkusuz burada ileri yaş bir erkeğin eşinin de ileri yaşta olacağı ve dolayısıyla doğumsal problemlerin bundan da kaynaklanmış olabileceğini düşünebiliriz. Bundan korunmak için, şayet erkekte üreme kapasitesini gittikçe bozacak bir risk faktörü söz konusu ise spermlerin daha erken yaşlarda dondurularak saklanması faydalı olabilir.
Hemen hatırlatalım, sperm saklanması için mutlaka bilimsel bir gereksinim olması lazım. Yaşlı erkelerde düşük riskini azaltmak ve genetik anomalili gebeliği önlemek için bir diğer önlem de tüp bebek sırasında anne adayına verilmeden önce embriyonun genetik incelemeye gitmesidir. Burada seçilecek sağlıklı embriyoların kullanılması, gebelik sorunlarını da azaltacaktır.
Aslında kanser ya da başka nedenlerle testise zarar verebilecek bir tedaviye başlamadan önce spermlerin dondurularak saklanması, ileride kısırlıktan kaçınmak için günümüzde etkinliği kanıtlanmış bir yöntem. Sperm saklanmasını gerektiren başlıca durumlar arasında testis tümörleri, Hodgkin’s veya Non-Hodgkin’s lenfoma, lösemi, kemik tümörleri sık karşımıza çıkmakta. Bir kez saklandı mı, ilerleyen yıllarda tüp bebekte kullanılabilirler. Bu spermlerle yapılan tüp bebeğin başarısı %23 ile %57 arasında olup, normal tüp bebeklerden farklı değildir.
Doğumlarda anomali riskinde bir artış görülmez. Ancak sperm sayısı çok düşükse, bunların çözüldüğündeki başarıları da düşük kalmakta. Hemen şunu da belirtelim, kanser tedavisinden sonra azoospermi bulunan erkeklerde önceden herhangi bir saklama işlemi yapılmamış olsa da, yarıya yakınında TESE yöntemi ile testislerde olgun sperm bulunarak tüp bebek şansı olabilir. Yine de önceden bir şekilde sperm hücrelerinin saklanmış olması, ileride çocuk sahibi olma ümidini sürdürecektir.
Diğer yandan, çocuklarda ya da genç ergenlerde her zaman doğal yolla sperm almak mümkün olmaz. Bunlar ya ejakulat veremezler ya daha testiste sperm üretimi başlamamıştır ya da hastalık nedeniyle yaklaşık beşte birinde zaten azoospermi gelişmiştir. Bu duruma bir çare, testisten ameliyatla bir parça doku örneğinin çıkarılıp saklanması olmuştur. Ya olduğu gibi doku ya da içinden kök hücreler izole edilip, bunlar saklanabilir. Ancak dondurularak saklama işlemi belli protokoller çerçevesinde ve çok dikkatli yapılmalıdır. En iyi saklama koşulları ne olmalıdır konusu hala araştırılmakta. Bugüne kadar 28 yıl saklı spermlerle gayet sağlıklı bebeklerin dünyaya geldiğini gördük.
Bu konuda asıl önemli olan basamak, saklı materyalin nasıl yeniden kullanılacağıdır. Bunun için çeşitli seçenekler önerilmiştir. Bir yol, saklı kök hücrelerin testis içine enjekte edilmesi, diğer yol saklı testis doku örneğinin testis içine yerleştirilmesi, son seçenek de saklı hücrelerin önce laboratuvarda olgunlaştırılıp, sonra doğrudan tüp bebekte kullanılması.
Bu seçeneklerin optimizasyonu üzerinde çalışmalar halen sürdürülmekte. Çünkü testise enjekte edilen kök hücrelerin ancak %5-10’u olgunlaşma yoluna girmekte. Doğrudan testis doku parçasının testise yerleştirilmesinin de kendine göre ciddi yan etkileri olabilmekte. Yine de deneysel hayvan çalışmalarında bu seçeneklerin her biriyle sağlıklı yavruların dünyaya geldiğini gördük. Bunlar da artık insanda uygulamaya geçmek için bilim adamlarını umutlandırdı. Elimizde yeteri kadar deneysel sonuç birikti. Bunlarda yavruda genetik bir risk gelişmeyeceği de anlaşıldı. Böylece ilk defa 2002 yılında, ileride geliştirilecek teknikleri beklemek üzere kanser tedavisi öncesi testis dokularının saklanmasına başlandı.
Nitekim geçtiğimiz günlerde de ilk kez Belçika’da Brüksel Üniversitesi, insanda kanser tedavisi öncesi saklanan testis dokularının erişkin yaşa geldiklerinde yeniden testislerine yerleştirilerek sperm üretiminin başlatılmasına yönelik etik kurul iznini aldı. Bundan sonra ilk uygulamanın yapılmasını bekliyoruz. Şayet olumlu sonuç alınırsa, kısa sürede tüm dünyada kabul edilmiş bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilecektir.