ALMANYA’da seçmenler bugün sandık başında. Türkiye, bu seçimleri en yakın izleyen ülke oldu. Nedeni malum, Türkiye Almanya ilişkisinde ipler kopma noktasına geldi... Kısa bir anımsatma yaparsak, Almanya ile ilişkilerde gerginlik, Türkiye’de Anayasa’da yapılan değişiklik nedeniyle başladı. Almanya ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerine göre bu değişiklikler, Türkiye’yi imza attığı Kopenhag kriterlerinden uzaklaştırıyordu. Referandum sürecinde ise Almanya’da ve Hollanda’da bakanların konuşturulmaması, Alman gazetecilerin tutuklanması, Türkiye’de artan gazeteci tutuklamaları ve olağanüstü hal uygulaması, ilişkilerin gerilmesinde diğer önemli kırılma noktaları oldu. Almanya’nın seçim sürecinde olması da tartışmaların derinleşmesinde etkin rol oynadı. Ankara’da genel eğilim Almanya’da seçim süreci bittiğinde ilişkilerin düzeleceği yolunda. Ancak iş dünyası sorunun kısa zamanda normale döneceği konusunda kuşkulu.
OHAL BİTMEDEN ZOR!
Kemal Şahin, Türkiye’den Almanya’ya işçi olarak giden, yıllar içinde önemli bir işadamı olan bir isim. Almanları da çok yakından tanıyor. Bu gerilimli süreçte Almanya’da bakanlarla, işadamlarıyla görüştü. Ankara’ya da elinden geldiğince Almanya’nın bakışını yansıtmaya çalıştı. Şahin’e kriz seçimden sonra biter mi? diye sordum. Şunları söyledi: “Türkiye ilk aylarda Almanya’nın açıklamalarını hafife aldı. Seçim meselesi olarak yorumladı. Oysa Almanya’da tutuklamalar karşısında ciddi bir önyargı oluştu. Alman vatandaşı da yatırımcısı da tedirgin... Turizmde büyük kaybımız var. Yatırımcı da Türkiye’ye gelmiyor. Algı çok kötü! Toplantılar için salon bulunmuyor. Alman basının abartılı yansıtması da etkili oldu. Artık gazeteciler bırakılmadan, OHAL sona ermeden normal ilişkilere dönmek çok zor ama Türkiye’nin Avrupa istikametini kaybetmemesi lazım.”
EKİM AYINDA BULUŞACAK
Türkiye’nin en büyük şirketlerinin üye olduğu TÜSİAD’ın Başkanı Erol Bilecik ise Türkiye ve Almanya ilişkilerinde son birkaç yıldır geriye gidiş yaşandığını söylüyor. İlişkilerdeki olumsuzluğun Avrupa Birliği ilişkilerini de etkilemeye başladığını hatırlatıyor.
İki ülkenin birbirinden vazgeçmesinin mümkün olmadığını ve bir uzlaşma dilinin yakalanması gerektiğini dile getiren Bilecik, “Siyasi gerginlikler dolayısıyla, Gümrük Birliği güncellemesi başta olmak üzere AB üyelik müzakerelerin beklemeye alınmaması gerekiyor” diyor.
İŞTE YOL HARİTASI
Tek kuşak, tek yol...” Çin’in tarihi İpek Yolu’nu canlandırmak için 4 yıl önce başlattığı proje, bölge ülkelerinde alt yapıya 8 trilyon dolarlık yatırım öngörüsüyle büyük bir vizyon projesi. Çin yatırımcıları için yol üzerindeki ülkeler yeni yatırım hedefleri. Türkiye de bu ülkelerden biri. Finans, enerji, tekstil gibi birçok alanda Çinli yatırımcılar Türkiye’ye geldi bile... Ben bugün gayrimenkul konusunda bir yatırım ihtimalinden söz edeceğim. Country Garden Holdings Çin’in en büyük üç gayrimenkul yatırımcısından biri.
Sadece inşaat alanında değil, otelcilik ve rezidans işletmeciliği alanlarında da faaliyet gösteren bir şirket. Holding’in başında 1981 doğumlu genç bir kadın Yang Huiyan var. Çin’in en zenginler listesinde yer alan Hujyan, 7 milyar dolarlık servetiyle Forbes’un listesinde de 15’inci sırada bulunuyor. Huiyan aynı zamanda en genç ikinci dolar milyarderi. ‘Billionaires Index’e göre Huiyan’ın serveti bu yıl 20 milyar doları aştı.
GAYRİMENKUL YATIRIMI
Aldığım bilgilere göre işte bu genç milyarder kadın İstanbul’da her yıl Uluslararası İşbirliği Platformu tarafından kasım ayında düzenlenen Boğaziçi Zirvesi’ne geliyor. Yakın kaynaklarından öğrendiğime göre de Huiyan’ın asıl gündemi Türkiye’ye yapmayı planladığı gayrimenkul yatırımı olacak. Çinli şirketin Beyoğlu ve Tarlabaşı’na özel ilgi gösterdiği belirtiliyor. Bilindiği gibi bölgede en büyük projelerden biri Çalık Grubu’nun. 165 bin metrekare alan üzerinde 952 üniteden oluşan proje konut, butik otel ve pansiyonlardan oluşuyor. İşte Huiyan Taksim 360 projesi için de Çalık Gayrimenkul yetkilileriyle bir araya gelecekmiş. Huiyan’ın Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı Country Holdings, sadece Çin’de değil dünyanın birçok farklı bölgesinde önemli projelere imza atıyor. Dünya genelinde 700’ün üzerinde proje yaparak, bu projeler aracılığıyla 3 milyon kişiye hizmet veriyor. Kim bilir belki yakında Huiyan’ın hayali gerçekleşir, Tarlabaşı’nda bizim de bir zengin Çinliler’den oluşan bir ‘Çin mahallemiz’ olur.
PERAKENDECİ CHECK-UP YAPTIRDI, DİYETE BAŞLADI
TÜRKİYE ilk iki çeyrekte rekor bir büyüme yaşadı. Yıl sonu rakamının yüzde 6 civarında olacağı belirtiliyor.
Dövizdeki hızlı yükseliş ve maliyet artışları nedeniyle ciddi sorunlar yaşayan perakende de büyümeden nasibini alan sektörlerden. Caddeler boşalırken, alışveriş merkezlerinde birer birer mağazalar kapanırken, dünyanın en büyük perakende grupları Türkiye’yi terkederken ulaşılan yüzde 11.9 büyüme şaşırtıcı.
BUGÜNLERDE gün geçmiyor ki gazetelerde ya da mahkemelerde FETÖ/PDY ile Milsoft şirketi yan yana anılmasın.
Bunun gerisinde FETÖ/PDY bağlantılı olduğu için 2016 yılında bu şirkete hükümet tarafından el konulmuş olması yatıyor. Üstelik Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından geride bıraktığımız yıllarda bu şirkete bazı projeler karşılığında bir dizi ödemenin yapılmış olması işi daha da ilginç kılıyor. Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’nca yapılan bu ödemeler Akıncı Üssü iddianamesinde de FETÖ/PDY bağlamında konu ediliyor.
Milsoft’a el konulmasının gerekçesi, FETÖ’nün mali yapılanmasının en önemli isimlerinden biri olan firari durumdaki Mehmet Sungur’un bu şirketin ortağı olması. Aslında cemaatin mali operasyonları içinde pek çok taşı kaldırdığınızda altından Mehmet Sungur çıkıyor. Sungur, örneğin cemaat ile bağlantılı Gürmet, Garnet gibi sağlık alanında faaliyet gösteren şirketlerinin eski hissedar ve yönetim kurulu başkanı.
Milsoft, TAİ’nin ürettiği insansız hava aracı ANKA’nın üzerindeki görüntü kıymetlendirme sistemleri ve uzak görüntü terminalleri gibi önemli projeler gerçekleştiriyor.
Sungur’un bu şirketlerdeki ortaklarından biri de 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde 143. Filo’da güvenlik kameralarında gözüken, 16 Temmuz sabahı üs çevresinde Adil Öksüz gibi Jandarma tarafından yakalanınca “ben arazi bakıyordum” diyen Kemal Batmaz. Hava Kuvvetleri İmamı Adil Öksüz’ün darbeden dört gün önce ABD’ye yaptığı 24 saatlik gezide birlikte uçtuğu kişi de Kemal Batmaz’dı. Öksüz’ün “uçak arkadaşı” Batmaz, savcılık ifadesinde ABD’ye Sungur’la “geçmişten kalan hisse meselelerini görüşmek” için gittiğini ileri sürmüştü. (Savcı farklı düşünüyor ve bu ikilinin darbe planına Pensilvanya’dan nihai onayı almak için ABD’ye gittiğini belirtiyor.)
MÜTEŞEBBİS İLE BİLİŞİMCİ YARBAY YAN YANA GELİNCE
Mehmet Sungur’un bağlantıları bu köşeye sağmayacak kadar geniş; biz en iyisi Milsoft’a dönelim. Sungur’un bu şirketin üzerinde söz sahibi olmasının çok ilginç bir öyküsü var. Bakın cemaat, Bank Asya üzerinden nasıl bir operasyon yürütmüş.
Milsoft’a baktığımızda Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile yakın bir şekilde çalışan, yurtdışına ABD ve İsrail gibi ülkelere de proje yapan, Türkiye’nin savunma sanayiinde elektronik ve yazılım alanlarında uzman en önemli milli firmalarından biriyle karşılaşıyoruz.
SAVUNMA Teknolojileri Mühendisliği (STM), Savunma Sanayi Müsteşarlığı bünyesinde kurulmuş özel bir şirket. 1991’de Turgut Özal’ın isteğiyle Sezai Türkeş Fevzi Akkaya (STFA) ortaklığı ile kuruluyor. Bugün Milli Gemi Projesi’nden (MİLGEM), uydulara, robotlara kadar birçok alanda üretim yapıyor, stratejik danışmanlık veriyor. Suudi Arabistan’ın 4 gemi almak için yaptığı anlaşmadan vazgeçtiği haberi nedeniyle tanıştığım STM Genel Müdürü Davut Yılmaz, neler yaptıklarını anlatmak istedi. Bir araya geldik.
AMAÇ TEŞVİK ETMEK
STM’nin yeniden yapılandığını söyleyerek önemli bir açıklama ile başladı Yılmaz. Yıl sonuna kadar STM dünyadaki örnekleri gibi bir düşünce ve strateji kuruluşu haline geliyormuş. Örnek olarak ise Rand Corporation’u verdi Yılmaz. ABD’nin ünlü kuruluşu Rand Corporation’u bilirsiniz. 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra soğuk savaş döneminde ortaya çıktı. Amaç bilim insanlarının serbest düşünme ve çalışmalarını teşvik etmek, Sovyetler’e karşı savaşta yeni stratejiler oluşturmaktı.
Kurum bugün de varlığını sürdürüyor. Hatta Pentagon için de araştırmalar yapan kurumun hazırladığı raporlar büyük tartışmalar yaratıyor. Örneğin kimi zaman ABD otomotiv sektörü için bir raporu çıkıyor, kimi zaman Suriye’nin geleceğine ilişkin. Hazırlanan raporların gerçekleşmesi ise hiç şaşırtıcı olmuyor. STM’nin buna benzer bir dönüşüme girişinin gerekçesini ise Yılmaz, şöyle açıklıyor: “Türkiye’de teknik anlamda düşünce yapısı ile sosyal, siyasi verileri birleştiren Rand Corporation gibi bir düşünce kuruluşu yok. Biz de böyle bir yapılanmaya giderek karar vericilere verileri kullanarak rasyonel çıkarımlar sağlayacak bir mekanizma oluşturacağız.”
SENARYOLAR OLUŞTURACAK
Yılmaz, yapay zeka temelli uygulamalara ilişkin şunları söylüyor: “Mesela şeffaf bir ihalede bir şirketin ihaleyi kazanıp kazanamayacağına ilişkin veriler de sunabileceğiz. Ya da siyaset ve savaşa ilişkin bir kararın yaratacağı sonuçları olasılıklar çerçevesinde görecek senaryolar da oluşturacağız. Yani büyük veri temelli stratejik analizler yapacağız.”
Yılmaz, STM’nin diğer faaliyetleri hakkında da çok ilginç bilgiler veriyor. Koç, Sabancı, bankalar gibi birçok kuruma siber güvenlik sağlamaktan, gemi üretimine kadar çok değişik bir yelpazede çalıştıklarını anlatan Yılmaz, üzerinde çalıştıkları bazı konuları da şöyle sıralıyor:
TÜRKİYE 2017 yılına ekonomide olumsuz beklentilerle girdi. Büyüme yüzde 3’lerde, işsizlik ise artan bir hızla çift hanelere yaklaşmıştı. Yılın 8 ayı tamamlandı. Piyasalarda adeta bir bahar havası yaşanıyor. İşsizlik istendiği kadar olmasa da düşüyor, büyümenin yüzde 5’leri bulabileceği dillendiriliyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan’la karşılaştım. Bütçe açığı, cari açık artarken, bu iyimserliğin ve olumlu gidişin hangi temellere dayandığını bir sanayici olarak yorumlamasını istedim. Bahçıvan, 2016’yı ekonomide travma yılı olarak niteliyor. 2017’ye travmaların etkisiyle temkinli başladıklarını hatırlatıyor. Ancak küresel piyasalardaki rahatlama ile ihracatın arttığını, verilen teşviklerle de işsizliğin düşme eğilimine girdiğini ekliyor.
2018 BEKLENTİLERİ
Tabii şirketler için en önemli kaldıraç ise Kredi Garanti Fonu (KGF) olmuş. Dövizdeki aşırı artışla teminat sorunu yaşayan ve kredi alamayan şirketleri rahatlatmak için gündeme gelen Kredi Garanti Fonu’nun nefes olduğunu söylüyor ve “Risk engellendi. KGF stresi düşürdü ve moraller arttı” diyor. Bahçıvan, tabii ki her sektörün aynı gelişmeyi gösteremediğini de belirtiyor. “İnşaat, perakende ve turizmde sorunlar sürüyor. Sanayi, otomotiv, gıda ve kimyada ise olumlu gelişmeler yaşandı” diyor. Peki bu durum sürdürülebilir mi? Çünkü KGF, işsizlik teşvikleri belli süreler için geçerli. 2018 ekonomisinden beklentiler ne? Bu soruları yönelttiğim Bahçıvan’ın 2018 için kaygıları var. İyileşmenin sürdürülebilir olmadığını düşünüyor.
REHAVETE GİRİLMESİN
Bahçıvan, ekonomideki iyileşmenin sürdürülebilmesi için “huzurlu bir ortama” ihtiyaç olduğunu söylüyor. Ancak 2018’in seçim yılı olma beklentisinin giderek arttığını anlatıyor. 2017 başarısının iyi analiz edilmesi gerektiğini de ekleyen Bahçıvan’ın yorumları şöyle:
- Başarısızlığın nedenleri nasıl analiz ediliyorsa başarının da analiz edilmesi gerek. KGF’nin devam etmesi gerek.
- Gereksiz iyimserliğe kapılmamak, işler iyi gidiyor diye revizyonlardan kaçmamak gerekiyor.
-
DEİK’in 70’e yakın işadamı ile Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen enerji Expo’suna yaptığı çıkarma Türk işadamlarının bu ülkeye ilgisini yeniden arttırdı. Türk işadamları bir dönem FETÖ etkisi yüzünden iş yapmakta zorlandıkları Kazakistan’da 3 milyar dolar olan ticaret hacminin artacağı görüşünde.
KAZAKİSTAN’da 100 bin Türkiye vatandaşının yaşadığını ve bunlardan 1831’inin şirket kurduğunu söyledi. Nisan 2015’te Türkiye ile “Yeni Sinerji” anlaşması imzalayan Kazakistan ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 1.5 milyar dolar seviyesinde. Kazakistan ile ilişkilerin Pekin’den Londra’ya uzanan “İpek Yolu” ile ivme kazanması bekleniyor. Doğu’nun zengin doğal kaynaklarının, gelişmiş Batı pazarlarına ulaştırılması için Çin’in başlattığı “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi, geleceğin enerjisinin nereye akacağını gösterecek.
Kazakistan Orta Asya’nın güçlü ülkelerinden biri. Gücü sahip olduğu petrol ve doğal kaynaklardan geliyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını alan Kazakistan, yaklaşık 20 yıldır önemli bir ekonomik gelişme içinde. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın ‘Doing Business 2016 Raporu’na göre iş yapabilirlik sıralamasında dünyanın ilk 10 ülkesi arasında. Bu kararlar sayesinde ülke 11 yılda 212 milyar dolar olarak yabancı yatırım çekmiş. Bu yatırımların 2 milyar doları ise Türkiye’den gelmiş. Kazakistan’ın Türkiye’deki yatırım tutarı ise yaklaşık 900 milyon dolar.
ÖZEL İLGİ ASTANA
Kazakistan’ın başkenti Başkan Nursultan Nazarbayev’in özel ilgisi, Norman Foster gibi ünlü mimarların dokunuşu ile neredeyse sıfırdan inşaa edilen Astana. Yıllar önce bir Türk yatırımının açılışı için geldiğim Astana’da iş merkezi, konut, alışveriş merkezi gibi yatırımlar aynı hızda devam ediyor. Astana’nın ilk uluslararası etkinliği ise Astana EXPO 2017 oldu. Kazakistan’ın büyük önem verdiği fuarın konusu ’Geleceğin Enerjisi.’ 115 ülke ve 18 uluslararası kuruluşun katıldığı fuarın önemli katılımcılarından biri de Türkiye. 100 bin Türk vatandaşının yaşadığı, Anadolu Grubu’nun kısa süre önce yeni fabrika açarak 3 fabrikaya çıktığı Kazakistan’ın yeniden Türkiye gündemine girmesini işte bu fuar sağladı.
ÇIKARMA YAPTI
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun davetiyle çoğunluğunu Türkiye İhracatçılar Meclisi üyelerinin oluşturduğu 70’e yakın işadamıyla Astana’ya çıkarma yaptı. Bu ziyaret gerçek potansiyeli yansıtmayan ticaret rakamlarının da masaya yatırılmasını sağladı. Geziye katılan işadamlarına izlenimlerini sordum. Özellikle Türki Cumhuriyetleri’nin tamamıyla ilişkilerimizin yeterli düzeyde olmadığını söylüyorlar. Bu ülkelerin Türkiye’ye karşı korumacılık politikalarının anlaşılmaz olduğu ve daha fazla ilgi gösterilmesi gerektiğini ekliyorlar. Bu ziyaret ise katılımcıları memnun etmiş. İki ülke arasında adı konmamış sorunun adı ise FETÖ. Zeybekci’nin konuşmasında işaret ettiği FETÖ engeline bazı işadamları “Pazara rahat giremiyorduk. Bundan sonra devlet makamlarına daha kolay ulaşabiliriz” sözleriyle işaret ediyor.
BAL sağlığa yararlı mı zararlı mı? Prof. Dr Canan Karatay’ın başlattığı bu tartışma bal üreticilerinin tepkisine neden oldu. Karatay, “Bal yerine sıvı şeker yiyorsunuz” diyor. Bal üreticileri ise gerçek bir balın zarar değil şifa getirdiğini savunuyor. Dikkat edilecek tek şey var! Gerçek bir bal. Gerçek bir bal nedir? Üreticiler söylüyor. Arılar kışlatma denilen kuluçka döneminde şekerle değil kendi ballarıyla beslenecek. Dolaştığı flora tarımsal ilaç kullanılmamış ormanlar, bitkiler olacak. Gerçek bal mumuna üretim yapacak.
YÜZDE 40 ARTIŞ VAR
Şu anda piyasada bulunan balların ne kadarı böyle? Sahte bal tartışmalarının alıp başını gittiği bugünlerde Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği’nin başkanı Ziya Şahin ile bir araya geldim. Şahin 80 kentten 60 bine yakın arıcının üye olduğu bir birlik. Şahin, “Bal üretimi, arıcılık zor bir uğraş. Üretici yılın 6 ayını göçebe olarak 9 metrekarelik barakalarda geçiriyor” diye başlıyor. En büyük sorunu Türkiye’de bilinçsiz ağaç kesimi, yapılaşma ve iklim değişiklikleri olarak sıralayan Şahin, “10 yılda koloni sayısı yüzde 40 arttı ama bu arıların ancak yüzde 50-60’ını barındıracak flora alanı var” diyor. Tarım alanlarında yanlış ve bilinçsiz ilaçlama yüzünden arı ölümlerinin yaşandığını da ekleyen Şahin’in sıraladığı sorunlar gerçekten kaygı verici:
SANAYİ MUMLARI VAR
- Petek olarak sanayi mumları kullanılıyor. Bu konuda çalıştay düzenlendi ama karar alınmadı hâlâ.
- Arılanın beslenmesinde kullanılan şekerin orijini çok önemli. Mısır orijinli tatlandırıcıların arı beslenmesinde kullanılması ülke arıcılığını tehdit ediyor.
- Arı beslenmesinde kullanılan kekler, bal yerine ticari glikoz, vitamin adı altında antibiyotikli ürünler.
- Yem, katkı maddesi tüketici sağlığını tehdit eder hale gelmiştir. Kontrol yok.
TÜRKİYE’nin güney sınırında çok yakında önemli bir gelişme olacak. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Irak hükümetinden gerekli desteği göremediği gerekçesiyle bağımsızlık için yapacağı referandumun tarihini 25 Eylül olarak açıkladı. Referandum kararının bölgede siyasi dengeleri değiştireceğine kuşku yok. ABD başta olmak üzere birçok ülkeden de bu karara destek var. Ancak Türkiye bu karardan memnun değil ve defalarca referanduma karşı olduğunu açıkladı. Ekonomi ile siyaset birbirinden ayrılmaz ama siyasette olacaklar bu yazının konusu değil. Yanıt arayacağım sorular ekonomik... Çok eski değil 5 yıl önce bin 500’ün üzerinde Türk şirketinin bulunduğu, 30 milyar dolarlık yatırıma imza atmış Türk müteahhitlerinin bölgenin kalkınmasına katkı sağladığı bu pazarda ekonomide neler olur? Referandumda çıkacak bir bağımsızlık kararı şirketleri nasıl etkiler?
BÖLGEYİ TERK ETTİLER
Bilindiği gibi bölgede özellikle üç yıldır ekonomik kriz yaşanıyor. Kuzey Irak petrolü satılamıyor, merkezi hükümetin bütçesinden de bölge yeterince pay alamıyor. Yatırımlar durdu. Türk müteahhitler 3 milyar doları bulan alacaklarını tahsil edemediği için bölgeyi terk etmiş durumda.Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Mithat Yenigün, alacaklar konusunda hiçbir gelişmenin olmadığını söylüyor. Yenigün, “Biz bölgeden zaten çekildik. Referandum kararı bizi doğrudan etkilemiyor” diyor.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’na bağlı Türk Irak İş Konseyi ise temmuz ayı içinde iş yapan şirket temsilcileri ile bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapmıştı. 9 Ağustos’ta da yeni bir toplantı ile gelişmeleri değerlendirmeye hazırlanıyor.
Başkan Emin Taha’yı aradım, şu andaki durumu ve referandumun olası etkilerini sordum. Bölgede ekonomik krizin üç yıldır sürdüğünü söyleyen Taha da, müteahhitlik firmalarının işlerinin durduğunu ve pazardan çekildiklerini hatırlatıyor. Kuzey Irak’ın sorunlara rağmen Türkiye için vazgeçilmeyecek bir pazar olduğunu söyleyen Taha, bazı şirketlerin işlerinin yarım kaldığını ancak para ödemelerinin başlaması halinde bu firmaların pazara geri dönebileceğini de ekliyor.
VİZE SORUNU ÇÖZÜLDÜ