İŞ dünyası örgütlerinde değişim 2017 itibariyle başladı. Ocak ayında Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nde (TÜSİAD) başkanlık Cansen Başaran Symes’ten Erol Bilecik’e geçti.
Mayıs sonunda ise Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nde (MÜSİAD) başkan değişti. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan’ın sözleriyle MÜSİAD’a da kendisi gibi bir “sütçü” başkan geldi. İki dönem başkanlık yapan Nail Olpak’tan sonra görevi Kaanlar Gıda’nın patronu Abdurrahman Kaan devraldı. Şimdi sırada kasım ayında yapılacak Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile gelecek yıl başlarında yapılacak Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) seçimleri var.
15 YILLIK BAŞKAN
Aslında bu seçimlere ilişkin kulis yazmak için çok erken. Ancak 365 oda ve borsa ile TİM’de başkanlık yarışının başlaması bu erken kulis yazısının nedeni. TOBB’da kulisleri başlatan mayıs sonunda yapılan genel kurul oldu. Genel kurula katılan TOBB üyeleri adaylık için nabız yoklamaya orada başladı. Seçim yarışında oda ve borsa başkanlarının yüzde 35-40’ının değişeceği tahmin ediliyor. İSO’da Erdal Bahçıvan’ın, İstanbul Ticaret Odası’nda da (İTO) İbrahim Çağlar’ın atacağı adımlar önemli. TOBB’da en önemli soru tabii ki 15 yıllık başkan Rifat Hisarcıklıoğlu değişir mi değişmez mi?
Yaptığım sohbetlerde izlenimim gelecek yıl mayıs ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde 15 yıldır bu görevde bulunan Rifat Hisarcıklıoğlu’nun aday olursa destekleneceği yönünde.
TİM’de ise ikinci dönemini tamamlayacak olan Mehmet Büyükekşi artık bu görevi bırakacak. Bunu birçok kez açıkladı. Büyükekşi bu kararı hem hala değişmeyen iki dönem kuralı nedeniyle aldı, hem de artık daha sakin bir hayat özlemi içinde. TİM’de bazı üyelerin TOBB’da olduğu gibi iki dönem kararının değişmesi için dava açmasını da doğru bulmayan Büyükekşi, önceki gün 15 yıldır Türk Hava Yolları’ndaki yönetim kurulunda üyeliği görevini de bıraktı. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin en yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Büyükekşi, başka bir örgüte başkan mı olur, siyasete mi girer? Bu da ikinci yanıt bekleyen soru. Kulislerde başkanlık için olabilecek kurum, kimine göre İTO, kimine göre ise Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu ya da TOBB olabilir.
Başkanlık veya siyaset... İkisinden birinin aktörü olarak görünen Büyükekşi’nin sakin hayat hayallerini biraz daha ertelemesi gerekecek gibi görünüyor.
TÜRKİYE’nin önemli bir sorunu cari açık... Nedenleri arasında, ithalata bağımlı üretim de var. Hükümet bir süredir ithalatı kısıtlamak amacıyla bazı sektörlerde antidamping vergileri uyguluyor. İthalatta vergiler yaklaşık yüzde 10 civarında artıyor. Bu artıştan olumsuz etkilenen sektörlerden biri plastik sektörüydü. Geçen haftalarda bu konuda sektörün eleştirilerini yazmıştım. Şimdi de ocaktaki tencereden, kapıdaki arabaya, beyaz eşyadan gıda sanayiine kadar birçok sektörün hammaddesi olan paslanmaz çelik sektöründen ses geldi.
Aldığım bilgilere göre Türkiye’nin paslanmaz çelik tüketimi yıllık 325 bin ton civarında. Türkiye’de bu tüketimin tamamı ithal ediliyordu. 2013 yılında ise Kibar Holding’in Güney Koreli Posco ile Kocaeli’nde yaptığı 200 bin tonluk bir yatırım devreye girdi.
YÜZDE 65’İNİ TEMSİL EDİYOR
O yatırımdan sonra da hükümet tüm sektörlerde olduğu gibi yerli üretimi desteklemek ve ithalatı azaltmak amacıyla koruma kararı aldı. 2013 öncesi yüzde 2 olan ithalat vergilerini önce 8’e, 2015’te ise yüzde 10’a çıkardı. Üyelerinin çoğunluğunu KOBİ’lerin oluşturduğu sektörün yüzde 65’ini temsil eden Paslanmaz Çelik Derneği üyelerinin bu karardan nasıl etkilendiklerini anlatmak için Genel Sekreter Faruk Köksal aradı. İthalat vergisinin Güney Kore hariç getirilmesi sektördeki tepkilerin ana nedeni. Sektör temsilcileri Tayvan ve Çin gibi ülkelerden yapılan ithalata yüzde 10 vergi getirilirken, Türkiye’de paslanmaz çelik üretiminde dördüncü aşama olan soğuk haddelemede üretim yapmaya başlayan Güney Koreli Posco’nun hammaddeyi ithal ederken muaf tutulması kararının haksız rekabete yol açtığını düşünüyor.
Köksal, eşitlik ilkesinin zedelendiğini ve özellikle küçük üreticilerin rekabet şansının yok edildiğini belirtiyor. Ayrıca yapılan üretimin sektörün ihtiyaçlarını karşılamadığını söyleyen Köksal, bir de Avrupa Birliği ve serbest ticaret anlaşması olan ülkelerden gümrüksüz gelen mamul maddelerle rekabetin tamamen zorlaştığını anlatıyor.
ZOR DURUMDALAR
Verdiği bilgiler şöyle: İthal vergisinin artmasıyla Türkiye’de üretilen katma değeri ve ihracat potansiyeli yüksek makineler, otomobil aksamları, mutfak eşyaları, beyaz eşyalarda maliyet yükseldi. Fiyatlara yansıyan bu durumla enflasyonist baskı arttı. Yurtdışı pazarlarda ise rekabette zorlanmaya başladık.
GEÇEN hafta dünyanın gündeminde Suudi Kralı Selman Bin Abdülaziz ile ABD Başkanı Donald Trump’ın kılıç dansı vardı. 110 milyar doları silah olmak üzere 350 milyar dolarlık anlaşma imzalayan Trump, sevincini pek de ayak uyduramadığı bu dansla ilan ediyordu. Suudi Arabistan, Türkiye için de son yılların önemli ülkelerden biri. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Aralık 2015’te Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaretin ardından Stratejik İşbirliği Konseyi kurulmuştu. 2016’da Kral Selman Bin Abdülaziz Türkiye’ye geldi, Erdoğan ise bu yılın şubat ayında tekrar Abdülaziz’i Suudi Arabistan’da ziyaret etti. İlişkilerin gelişmesinde bölgedeki konjonktürün, siyasi gelişmelerin ve güvenlik kaygılarının büyük bir payı var.
İŞBİRLİĞİ ÖNEMLİ
Bir başka önemli neden de ekonomik. 2004’te 1 milyar doları zor bulan dış ticaret hacmi bugün 5.5 milyar dolar civarında. Bu temellerde giderek güçlenen ilişkiler, savunma sanayii için de yeni bir yaklaşım getirdi. Özellikle Avrupa’nın en büyük ordusuna sahip, askeri alanda güçlü Türkiye, Suudi Arabistan için ittifak yapacağı güçlü bir ülke olarak devreye girdi. Bu nedenle savunma sanayii işbirliğinde önemli alanlardan biri oldu iki ülke için.
İşbirliklerinden biri Milgem projesi ile gündeme geldi. Milgem Türkiye’nin savunma sanayiinde millileştirme projelerinin en güçlülerinden biri. Türkiye bu proje kapsamında savaş gemileri inşa ediyor. Bu proje ile Türkiye ABD, İngiltere, Fransa gibi savaş gemisi üreten ülkeler arasına girmiş durumda. Şimdiye kadar Heybeliada ve Büyükada firkateynleri denize indirildi, iki gemi ise sırada.
Türkiye bu savaş gemilerini Tuzla’da bazı özel tersanelerin de yer almasıyla kısa sürede inşa edebilir duruma geldi. Bu sayede artık uluslararası pazara da açıldı.
KÖTÜ SÜRPRİZ
Savunma Sanayi Müsteşarlığı’na bağlı Savunma ve Ticaret Teknolojileri ve Mühendislik AŞ’ye (STM) devredilen gemilere bir süredir uluslararası ilginin arttığı belirtiliyor. Açıklamalara göre Pakistan ve Katar, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler ile projeye ilişkin temaslar da sürüyordu. Bu temaslar sonucu kısa süre önce Suudi Arabistan’la 4 adet gemi için anlaşma yapıldığı hatta kısa süre içinde STM tarafından imzaların atılacağı iddia edilmişti. İddialara göre satılacak gemilerden biri halen inşa edilmiş olanlardan biri olacaktı. Ancak öğrendiğime göre Suudi Arabistan bu gemileri ürettirmekten vazgeçmiş, siparişleri iptal etmiş. 2008’den beri zor günler yaşayan Tuzla tersaneleri için bu siparişlerin iptali kötü bir sürpriz olmuş. Sektör temsilcilerine göre yaklaşık 2 milyar dolar civarında döviz girdisi sağlaması beklenen gemiler, hem Tuzla’yı hem yan sanayini canlandıracak, krizden sonra yan sanayii ile birlikte 100 binden 25 bine düşen istihdamı da artıracaktı.
AMSTERDAM
GIDA ve temizlik ürünlerinde fiyat artışları nedeniyle markalı ürünlere karşı daha ucuza satılan market logolu ürünlere talep artıyor. Özel Markalı Ürünler Sanayicileri ve Tedarikçileri Derneği (PLAT) Başkanı İmer Özer, “Sabit fiyat politikası bu ürünlerin cazibesini arttırıyor. Ucuz marketlerin yanı sıra Migros gibi markalı ürün satan zincirler de bu ürünlere yöneliyor. Kısa sürede cironun 50 milyar TL’ye çıkmasını bekliyoruz” diyor.
Private Label (özel markalı ürünler) sektörünün önemli fuarlarından biri geçen hafta Amsterdam’da yapıldı. 110 ülkeden 2484 firmanın katıldığı fuarda Türkiye’den de 84 firma yer aldı. 120 üyesi bulunan PLAT’ın davetiyle gittiğimiz fuarda Özer’in verdiği bilgilere göre özel markalı ürünler satan ucuz marketlerin cirosu Türkiye’de 25 milyar TL. En büyük pazar payına yüzde 80’le BİM sahip. 5700 mağazalı BİM’in dışında 6700 mağazalı A101, 4000 mağazalı Şok, bu pazarını ana tedarikçileri. Migros da markalı ürünlerinde büyüme kararı almış.
WAL MART’A SATIYOR
Özel markalı ürünler, toplam perakende pazarının ise yüzde 16.3’üne hakim. Özer, ilk yıllarda ucuz ve kalitesiz imaja sahip bu ürünlerde bugün durumun değiştiğini, kalitenin markalı ürünlerle yarışır hale geldiğini söylüyor. Bunun da fiyata duyarlı Türk tüketicisinin giderek daha fazla bu ürünlere yönelmesini sağladığını anlatıyor ve şunları söylüyor: “Yaptığımız tüm ürünler çok sıkı denetleniyor. Hem fiyat avantajı hem de güvence sunan ürünler, zincir mağazaların raflarında giderek daha fazla yer alıyor.” Özer ihracat konusunda ise dünya standartlarında yaptıkları ürünleri alanlar arasında Avrupalı perakende zincirleri hatta Wal Mart gibi dünya markaların yer aldığını söylüyor. Markalaşma konusunda ise pazarlama bilemedikleri için başarısız olduklarını anlatan Özer, “Üreticiler markalaşma konusunda desteklenmeli” diyor. Özer, bu arada A marka ürünlere göre fiyat avantajı konusunda Avrupa’nın yüzde 80 olmasına rağmen Türkiye’de bu oranın yüzde 66 olduğunu dile getiriyor.
TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) başkanlığını üstlenen Erol Bilecik yeni görevine başlayalı sadece 4 ay oldu. Bilecik uzlaşmacı yapısıyla dikkat çeken bir isim. Hürriyet ve diğer medya kuruluşlarına verdiği demeçlere baktığınızda ileriye yönelik umutlu beklentiler içinde olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Bilecik eleştiriden çok sürekli ileriye yönelik yapılması gerekenlerin altını çiziyor. Bilecik döneminin bu uzlaşmacı, hoşgörülü ve umutlu anlayışı Ankara’da da etkili olmuş ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2014 yılından bu yana ilk kez TÜSİAD toplantısına katıldı. Pek çok farklı konuda mesajlar verdi ve farklı sorunlara ilişkin görüşlerini paylaştı. Cumhurbaşkanı’nın özellikle son yıllarda TÜSİAD’a ilişkin yaklaşımının çok sıcak olmadığını biliyoruz. TÜSİAD’ın farklı konularda dile getirdiği eleştiriler, aradaki buz tabakasını hep kalınlaştırmıştı.
Ben de bu son ziyaretin buz tabakasını eritip eritmediğini, ilişkilerin sıcaklık kazanma ihtimali olup olmadığını merak ettim. TÜSİAD üyeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya gelmekten memnun. Dünyada ve Türkiye’de ekonomik sorunların sürdüğü bir ortamda kutuplaşmanın sürmemesi gerektiğini düşünüyorlar ve atılan adımlardan mutlular.
İPUÇLARINI VERİYOR
“Cumhurbaşkanıyla TÜSİAD arasındaki buzlar eridi mi?” Bu soruyu yanıtlayan bazı üyeler ilişkilerin bu ziyaretle ısındığını ve bu sıcak ilişkinin süreceği izlenimi edindiklerini söylüyor. Bir TÜSİAD üyesi ise buzların eriyip erimediği sorusuna şu ilginç yanıtı veriyor: “TÜSİAD için buz yoktur! Biz duruşumuzu hiç değiştirmedik. Laiklik, hukuk devleti ve demokrasi... Yani duruşumuz kuruluş ilkelerimizle aynıdır...”
TÜSİAD’ın önemli isimlerinden biri olan üyenin sözleri Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ve Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik’in konuşma metinlerinde de ipucunu veriyor zaten. Özilhan’ın şu mesajları çok önemli:
- Herkesin ortak talebi olan özgürlük, refah, istikrar, huzur ve barış ortamının tesisi için başta uyum yasalarının çıkarılması olmak üzere her alanda ortak aklı, demokratik tartışmayı ve uzlaşmayı esas almak gerekiyor.
- Zorlukları aşmak, huzurlu ve güçlü bir Türkiye yaratmak, en geniş özgürlüklerin toplumu olarak dünyada yükselmek, bölgemizde ve dünyada barış ve istikrara katkıda bulunmak için imkanlarımız, kaynaklarımız, siyasi seçeneklerimiz var. Siyaset ve devlet insanlarımızın bunları en iyi şekilde değerlendireceğine inanıyoruz. Çatışmanın, kutuplaşmanın kimseye faydası yok. Mesajlar karşılıklı olarak yerine ulaştı mı zaman gösterecek!
KARADENİZ’den İstanbul’a gelen müteahhit öykülerinden biri, Dumankaya İnşaat’ın sahibi Halit Dumankaya’nın yaşamı. Rize İkizdere’de doğan Halit Dumankaya, üniversitede okurken inşaat malzemeleri satarak sektöre giriyor.
Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi ikinci sınıfından ayrılan Dumankaya, 1963’te kardeşi İbrahim Dumankaya ile birlikte Dumankaya İnşaatı kuruyor.
1992’de Anavatan Partisi’nden milletvekili olan Dumankaya’nın 1999’da döndüğü inşaat sektöründeki büyümesi ise 2000’li yıllarda AK Parti iktidarı döneminde oldu.
2013’te ağabeyi İbrahim’le ortaklıktan ayrılan ve yönetimi çocukları Uğur, Barış, Ayla ve Semih Serhat’a devreden Halit Dumankaya’nın kurduğu şirket, öyle hızla büyüyor ki 2015’te 463 milyon TL ciro ile sektörün ciro şampiyonları arasına giriyor.
Yıl 1996. Türkiye “faili meçhul cinayetlerin” kol gezdiği doğu ve güneydoğuda büyük bir şiddet sarmalından yeni yeni çıkmaya çalışıyor. Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı’nın “Doğu Raporu” yeni yayınlanmış...
Eski İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım aralarında Sabancı Koç, Eczacıbaşı gibi 200 ünlü sanayiciyi bir araya getirerek bir şirket kuruyor. Doğu Holding. Bölgede dondurulmuş meyve sebze ihracatı, seracılık, çiçekçilik ve turizm alanlarında faaliyet göstermek üzere kurulan holding, yıllar içinde tavukçuluk, otelcilik gibi alanlarda yatırımlar yapıyor. Ancak yıllar içinde iç çekişmeler, bölgedeki sorunlar sonucu girişim başarısız oluyor. Doğu Holding yöneticileri uzun yıllar sürecek davalarla boğuşuyor. İşte kurulduğunda büyük umut veren bu şirketin sesi uzun süredir çıkmıyordu. 2011’de yönetim kurulu değişen holdingte yönetim kurulu başkanlığına Ahmet Yüzbaşıoğlu’nun getirilmesiyle yeniden yapılanma gerçekleşti. Holdingin yeniden hareketlendiği bu günlerde Yüzbaşıoğlu ile sohbet imkânı buldum.
HÜKÜMETLE YAKIN TEMAS
Yüzbaşıoğlu, 2015’ten itibaren sadece doğu değil dar gelirli bölgelerde projeler oluşturmak için harekete geçtiklerini söylüyor. Holdingin ortak sayısı 200’den 60’a düşmüş. Ancak Koç ve Sabancı gibi gruplar hala ortak olarak duruyor. Yüzbaşıoğlu, Doğu Holding olarak hazırladıkları kalkınma projelerinin cazibe merkezleri projelerine de kaynak oluşturduğunu belirtiyor. Holdingin yeni yatırım projeleri oluşturduğunu bunu Ali Koç, Faruk Eczacıbaşı gibi isimlerle paylaştığını anlatan Yüzbaşıoğlu, hükümetle de yakın temas halinde olduklarını dile getiriyor. Holding Vakıf Emeklilikle çağrı merkezi yatırımı yapmış. Diyarbakır merkez seçilmiş. Tarım, cazibe merkezleri projeleri, lojistik projeleri de gündemde. Yüzbaşıoğlu “Kamu kuruluşları, üniversiteler, STK’lar, proje firmaları yoğun işbirliği içinde çalışıyoruz. Hükümetin Türkiye’de oluşturduğu kapsamlı bir yatırım iklimi var. Holding bu yatırım hamlesi döneminde bir üst çatı örgütü olarak önemli görevler üstlenecek” diyor. Doğu Holding kurulduğu yıllarda bölge için adeta bir sihirli değnek olarak görülmüştü. Büyük hayal kırıklığı yaşandı. Yeni dönemde bölgede ve Türkiye ekonomisinde işler daha da zor. Yeni hikayeler heyecanlandırmıyor. Hayal kurmak ise artık imkansız! Umarım yanılırım.
BABALAR YÖNETİMİ ÇOCUKLARA DEVRETTİ
TÜRKİYE Müteahhitler Birliği, 65 yıldır faaliyette olan 136 üyeli bir meslek örgütü. Türkiye’nin en büyük müteahhitlik firmalarını bir araya getiren birliğin üyeleri, yurt içindeki altyapı ve taahhüt işlerinin yüzde 70’ini gerçekleştiriyor. 115 ülkeye yönelik müteahhitlik faaliyetlerinin yüzde 90’ını da bu şirketler yapıyor. Birlik geçen günlerde 32’inci genel kurulunu yaptı ve yeni yönetimini belirledi. Başkan yine Mithat Yenigün oldu ancak yönetim kuruluna ikinci kuşak damga vurdu. Nihat Özdemir’in kızı Ebru Özdemir, Erhan Boysanoğlu’nun oğlu Mert Boysanoğlu, Ali Üstay’ın oğlu Murat Üstay, kısa süre önce kaybettiğimiz Mete Bora’nın oğlu Selim Bora, Yılmaz Çebi’nin kızı Süheyla Çebi ve Ersin Arıoğlu’nun oğlu Başar Arıoğlu yeni yönetim kurulunu oluşturan isimler oldu. Şirketleri kuran ve uluslararası olmasında özellikle 1980’den sonra emek veren Nihat Özdemir, Hamdi Akın, İbrahim Çeçen, Erhan Boysanoğlu gibi isimlerden oluşan ilk kuşak ise Yüksek Danışma Kurulu’nu oluşturuyor artık.
DEVRETME ZAMANI GELDİ
EMİNİM siyasetle ilgili kişiler bu soruya “imkânsız” yanıtını verdi bile. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Başkanı olmasının ardından gündeme gelecek kabine değişikliği açıklanana kadar en merak edilen soru bu olacak gibi görünüyor.
Türkiye’nin siyasi sistemini değiştirecek olan 16 Nisan referandumunun ardından Ak Parti’nin olağanüstü kongreyi 21 Mayıs’ta yapma kararı aldığı konuşuluyor son günlerde.
Kongreyle birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014’te bıraktığı partisinin başına yeniden dönmüş olacak. Böylece partili Cumhurbaşkanı dönemi de başlamış olacak.
Bu önemli değişikliğin ardından da kabine değişikliği bekleniyor. Kulis bilgilerine göre kimine göre 6, kimine göre 8 bakan değişecek. Böylece Türkiye’yi 2015’in kasım ayından sonra yöneten Binali Yıldırım’ın Başbakan olduğu 64’üncü hükümetin görevi sona ermiş olacak.
MEHMET ŞİMŞEK’E GEÇMİŞTİ
Bildiğiniz gibi 64’üncü kabinenin en büyük sürprizlerinden biri 13 yıllık AK Parti iktidarında ekonomiyi yöneten Ali Babacan’ın kabinede yer almaması olmuştu.
Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, Tuğrul Türkeş’in girdiği kabinede ekonominin yönetimi ise Mehmet Şimşek’e geçmişti.
Türkiye ekonomisinin en zor zamanlarından geçtiği dönemde ekonomi çevrelerinin merakı tabii ki ekonomiden sorumlu bakanlar kimler olacak, kimler gidecek, kimler gelecek?