Her röportajda konuştuğum kişiyi anlatan birkaç cümlelik kısa girişler yazarım mutlaka. Ama bu defa yapmayacağım; onu sadece kendi eserlerinin isimlerini sıralayarak tanıtacağım. Çünkü biliyorum, zaten tanıyorsunuz. “Babam ve Oğlum”dan, “Mustafa Hakkında Her Şey”den, “Issız Adam”dan, “Çemberimde Gül Oya”dan, “Asmalı Konak”tan biliyorsunuz... O duygularımızla adeta equalizer’ın tuşlarına dokunurmuşçasına oynayan bir adam. Demet Akbağ’ın başrolünde olduğu yepyeni bir hikayeyle, “Nadide Hayat”la huzurlarınızda bugünlerde Çağan Irmak... Gerisini buyurun hep birlikte kendisinden dinleyelim.
Seyirci beni o kadar sevdi ki egom kalmadı
* Hayatını senden değil de beyazperdeden “dinliyor” olabilir miyiz? “Ben susayım da filmlerim konuşsun” diyen bir adam mısın?
- (Gülüyor) Vay be, o da nereden çıktı şimdi? Aslına bakarsan hiç alakası olmamasına rağmen “Babam ve Oğlum”la benim hayatım arasında çok bağlantı kurdular.
* Yanılıyor muyum o halde?
- Kısmen yanılıyorsun. Mesela “Dedemin İnsanları”nda anlattığım hikaye gerçekle birebirdi. Tabii filmdeki öyküde bazı eksikler de vardı.
* Haydi gel en başa dönelim. Nasıl başladı bunca öyküyü içinde barındıran adamın kendi hikayesi?
Gel, gel yine her neysen, kimsen yine gel;
Kâfirsen, ateş ve put seversen yine gel;
Girmez ki, umutsuzluk dergâhımıza...
Yüz tövbeni bozsan bile gel, sen yine gel.
Şeb-i Aruz’un yani Hz. Mevlana’nın Yaradan’a vuslatının 742. yılında Galata Mevlevihanesi’nde Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın organize ettiği etkinlikte çeşitli dinlerden kanaat önderleri ve pek çok sanatsever bir araya geldi.
Korkarım Fatih Altaylı bundan böyle beni gördüğü yerde yolunu değiştirip arkasına bakmadan kaçacak. Niye mi? Çünkü karşısına oturur oturmaz tuhaf bir Teke Tek moduna giriyorum her seferinde. Soruları soran taraf bendeniz olduğum için programın formatı da ister istemez değişip, azıcık sulu bir Çapa-meşrebe dönüşüyor. Yılların Altaylı’sı, bir anda sanki benim sunduğum programın konuğu haline geliveriyor. Geçtiğimiz günlerde Fatih Bey’le aylık istikşafi olağan görüşmelerimizi Beyoğlu Çiçek Pasajı’ndaki Şampiyon Kokoreç’te gerçekleştirdik. Meseleye Rusya ile gerilen ilişkilerimizden dalıp, Kösem Sultan’dan çıktık. Son günlerin en “trending topic” konusu III. Dünya Savaşı’ndan başladım, yeşil sahaların gündemine kadar aklıma gelen bütün soruları bir bir sıraladım. Vallahi yine biraz iç karartıcı bir muhabbet oldu. Sizlerle paylaşmamak da olmazdı. Haydi buyrun dahil olun muhabbete...
RUSYA’YLA ARAMIZ ASLA BAL-BÖREK OLMAYACAK
*Ne olur bu Rusya–Türkiye gerginliğinin sonu?
- Bugünkü şekliyle Rusya’nın ortaya çıkışı 16. yüzyılın sonlarına dayanıyor. Biz Türkler olarak 17. yüzyıldan beri en çok Ruslar’la savaşmışız. Herhalde bu savaşlar Rus kızlarının mavi gözleri için yapılmadı. Hepsinin altında yatan jeostratejik bir neden var. Yani demek ki, biz istesek de istemesek de Rusya ile çok yakın dost olamayız. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’ye saldıran ve bizden toprak talebinde bulunan tek ülkenin de Rusya ya da Sovyetler Birliği olduğunu hatırlarsak, Rusya ile ancak geçici baharlar ya da pastırma yazları yaşayabileceğimizi ve aramızın asla bal börek olmayacağını tahmin etmek güç olmasa gerek.
CUMHURBAŞKANI VAZİYETİN VAHAMETİNİ KAVRADI
Megastarımızın gönlünü çelen esmer güzelinin geçmişi çok eski.
Yani ilişkileri, sanıldığı gibi birkaç ay öncesine dayanan yıldırım aşkı falan değil!
Sık sık Köln’den İstanbul’a gelen hanım kızımız bu süre zarfında reklam anlaşması dahil, birçok görüşmeye Tarkan’la birlikte gitmiş. E daha ne söyleyeyim!
Bu saatten sonra acar magazin muhabirlerden biri gider, Tarkan’ın anlaşma yaptığı firmaların kapısına dayanıp yılın bombasını patlatır.
Geçtiğimiz sene yine bu zamanlarda spiritüel danışman Aslı Güder’in kapısını çalmıştım. O da 2015’e girerken ülkemizi ve dünyayı nelerin beklediğini bir bir sıralamıştı. Neredeyse aradan 12 ay geçti ve Aslı’nın öngörülerinin pek çoğu gerçekleşti. Merak edenler için aşağıda “çıkan öngörüleri”nin listesini de paylaştım. Hâl böyle olunca, hazır da yeni yıl yaklaşmışken bir kez daha “kehanet avına” çıktım ve tavşandan niyet çeken avare misali Aslı’ya yepyeni bir liste yaptırdım.
İnsanlık dikkatli olmazsa son bir asrın en tehlikeli yılına giriyoruz
*Uzun zamandır üzerimizde bir huzursuzluk mevcut, 2016’da bu vaziyet devam edecek mi yoksa biraz ferahlayacak mıyız?
- Madden değil manen güçlü olanların kazanacağı bir yıl geliyor. İnan o meşhur lafta olduğu gibi paranın saadet getirmediğini herkes görecek. Bu yıl evrenin intikam alma yılı. Şunu unutmayalım ki evrenin intikamı ve savaşı hepimizinkinden ağır olur. 2016’da Türkiye ve dünyada herkes yaptıklarının karşılığını görecek. Hangi kitaba ve dine inanıyorsanız inanın, tek çözüm elleri göğe açıp dua etmek. İzzet bugün burada anlatacaklarım benim de pek hoşuma gitmiyor ama bizi takip edenlere karşı hissettiklerimi paylaşmak gibi bir sorumluluğum var.
*Fragmanı bile bu kadar karanlıksa, anlatacaklarından şimdiden korkmaya başladım Aslı...
- İstersen bir bardak su içip biraz sakinleş, anlatacaklarımı öyle dinle. Tam anlamıyla medcezirlerle dolu bir yılın arifesindeyiz. Ülkelerin sınırları ve insanların hayatları kökten değişimlere uğrayacak. Bu kaos ortamında yeni bir dünya düzeni oluşurken her bir birey karmaları, korkuları ve travmalarıyla yüzleşecek. Çünkü 2016 kendimize çekidüzen vermek için son şansımız. Hayatın gerçekleri ve karmalarıyla yüzleşmeyi beceremeyenler ise iyice manik depresif bir hale gelecekler. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı artacak. İnsanlar, Yaradan’a sığınmak yerine bu tip sahte avuntulardan medet umarlarsa 2016 komple bipolar bir yıl olacak.
*Peki bu ruhumuza ve etrafımıza çökmüş kasvetten nasıl kurtulacağız? Yok mu bunun bir reçetesi?
Yayınevleri arasında dolaşırken önümdeki iki genç kızın “Ya duydun mu Büşra’nın imza gününde kalabalıktan üzerine stant devrilmiş” cümlesini duyduğumda kulaklarıma inanamadım! Evet, binlerce kişi ondan imza almak için sıraya girip birbiriyle yarışmış ve sonunda imza günü aşırı kalabalık nedeniyle sonlandırılmış. Ee hâl böyle olunca rockstar’lara taş çıkaracak ündeki bu genç yazarstar’ın yanında buldum kendim. İşte karşınızda WattPad yıldızı, 4N1K’nın listeleri altüst eden yazarı Büşra Yılmaz...
* 21 yaşında 100 bin satan bir kitaba imza atmak nasıl bir duygu?
- Çok müthiş bir his. Ama bana yüklediği sorumluluk da var. Kafama eseni yapamıyorum. Ben yine eski benim ama beni bu kadar takip eden insanları görünce biraz daha yaptıklarıma dikkat etmem gerektiğine inanıyorum.
* Vay, desene WattPad’in marjinal kızı Büşra’nın o eski halinden eser yok şimdi!
- Marjinal mi, nerem marjinal? 94-95 yıllarında doğan her üç kişiden birinin adı Büşra neredeyse. Bir de soyadım Yılmaz... Büşra Yılmaz ismiyle ne kadar marjinal olunabilinir ki! Hoş anneme sorarsan ismim çok marjinalmiş, hatta bana koyduğunda kimselerde yokmuş, herkes benden görmüş (kahkahalar).
The Village of Our Lady, the Queen of the Angels of the River of Porziuncola şehrini bilir misiniz?
“İzzet yine kafandan bir şeyler uydurup durma” dediğinizi duyar gibiyim.
Peki soruyu “Los Angeles’ı bilir misiniz?” diye değiştirirsem, ne cevap verirsiniz?
Efendim yukarıdaki “tekerleme” gibi isim, nam-ı diğer Melekler Şehri’ne, 1781’de bölgeye yerleşen İspanyollar tarafından konulmuş.
1821 yılında İspanya’dan ayrılıp Meksika’nın bir parçası haline gelen şehir, Amerika’nın tüm California’yı satın alması sonucunda Los Angeles olarak anılmaya başlanmış.
Niye mi anlatıyorum tüm bunları?
Çünkü üzerinize afiyet, geçtiğimiz haftalarda bir vesileyle bu meşhur şehre yolum düştü. Fakat nedense gezip gördüklerimi yazmak bir türlü kısmet olmadı.
Şarkı söylenecekse en kralını o söyler. Espri yapılacaksa en gırgırını o patlatır. Rol kesilecekse de en afilisini yine o oynar. Elini attığı her işte farkını ortaya koyan bir sanatçı o! Kolay mı Mustafa Keser olmak. Mektepli olmayan bir konservatuvar hocası duruyor karşımda. Hani 10 parmağında 10 marifet var derler ya, işte tam öyle bir büyük sanatçı. Bu yüzden de lafı hiç evirip çevirmeden muhabbete başlıyorum. En nihayetinde hepimiz Mustafa Keser’in askerleri değil miyiz?
*Haydi al o meşhur mendilini eline de abi, başla çocukluk yıllarından anlatmaya...
- Mendilin konuyla ne alakası var şimdi?
*Yahu espri olsun diye söyledim...
- O işi bana bırak! Yeri gelince espriyi ben yaparım.