Paylaş
Korkarım Fatih Altaylı bundan böyle beni gördüğü yerde yolunu değiştirip arkasına bakmadan kaçacak. Niye mi? Çünkü karşısına oturur oturmaz tuhaf bir Teke Tek moduna giriyorum her seferinde. Soruları soran taraf bendeniz olduğum için programın formatı da ister istemez değişip, azıcık sulu bir Çapa-meşrebe dönüşüyor. Yılların Altaylı’sı, bir anda sanki benim sunduğum programın konuğu haline geliveriyor. Geçtiğimiz günlerde Fatih Bey’le aylık istikşafi olağan görüşmelerimizi Beyoğlu Çiçek Pasajı’ndaki Şampiyon Kokoreç’te gerçekleştirdik. Meseleye Rusya ile gerilen ilişkilerimizden dalıp, Kösem Sultan’dan çıktık. Son günlerin en “trending topic” konusu III. Dünya Savaşı’ndan başladım, yeşil sahaların gündemine kadar aklıma gelen bütün soruları bir bir sıraladım. Vallahi yine biraz iç karartıcı bir muhabbet oldu. Sizlerle paylaşmamak da olmazdı. Haydi buyrun dahil olun muhabbete...
RUSYA’YLA ARAMIZ ASLA BAL-BÖREK OLMAYACAK
*Ne olur bu Rusya–Türkiye gerginliğinin sonu?
- Bugünkü şekliyle Rusya’nın ortaya çıkışı 16. yüzyılın sonlarına dayanıyor. Biz Türkler olarak 17. yüzyıldan beri en çok Ruslar’la savaşmışız. Herhalde bu savaşlar Rus kızlarının mavi gözleri için yapılmadı. Hepsinin altında yatan jeostratejik bir neden var. Yani demek ki, biz istesek de istemesek de Rusya ile çok yakın dost olamayız. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’ye saldıran ve bizden toprak talebinde bulunan tek ülkenin de Rusya ya da Sovyetler Birliği olduğunu hatırlarsak, Rusya ile ancak geçici baharlar ya da pastırma yazları yaşayabileceğimizi ve aramızın asla bal börek olmayacağını tahmin etmek güç olmasa gerek.
CUMHURBAŞKANI VAZİYETİN VAHAMETİNİ KAVRADI
*Peki bu aralar dillerde “trending topic” haline gelen “III. Dünya Savaşı” söylemine ne diyorsunuz?
- Ben zaten uzunca bir süredir III. Dünya Savaşı’nın yaşandığını söylüyordum. Afganistan, Irak, Suriye gibi oyun alanlarında ülkeler birbirleriyle itişiyor. Türkiye hem bu oyun alanlarına çok yakın hem de kendisi oyun alanı olmaya çok müsait bir konumda. Ülkeyi yönetenler bu konuda çok uyanık olmalı. Gördüğüm kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan vaziyetin vahametini kavramaya başladı. Çünkü hayalci değil pragmatik bir şekilde ilerliyor. Öte yandan açıkçası “Acaba geç mi kaldı?” diye korkmuyor da değilim.
TÜRKİYE İÇİN DAHA ÖNCE HİÇ BU KADAR KORKMAMIŞTIM
*Ortadoğu’da durum ne? İçinden çıkamayacağımız bir bataklığa doğru mu sürükleniyoruz?
- Türkiye için daha önce hiç bu kadar korkmamıştım. Büyük bir felaketin eşiğindeyiz. Ya bu eşikten döneceğiz ya da içeri girip perişan olacağız. Güneydoğu’muzda durum göründüğünden daha da kötü.
O bölgede karışıklık yaratma potansiyeline sahip olan Rusya, İsrail, Suriye, İran ve Irak ile ilişkilerimiz tek kelimeyle berbat. Bunun dışında da bölgede Türkiye’ye yansıtılmak istenen etnik çatışmalar giderek artıyor. Irak’a asker gönderme planımızın basına yansıyış biçimi çok dikkat çekiciydi. İran, Türkiye’ye karşı büyük bir oyun kuruyor. Unutmayalım ki Osmanlı’yı en fazla yıpratan Rusya ve İran’la olan çatışmalardı. Bugün yine aynı yerdeyiz. Durum gerçekten çok sıkıntılı.
BENİM ASIL KORKUM BÖLÜNME TEHLİKESİ
*Putin ile aramızdaki gerginliğin ekonomiye yansıması anlatıldığı kadar ciddi mi? Yoksa biraz abartılıyor mu?
- Ekonomi dediğin batar çıkar, o yüzden bu sıkıntıyı çok önemsemiyorum. Geçen hafta Rusya’da önemli işleri, ortaklıkları olan kişilerle ve bazı Rus dostlarımla konuştum. Putin’in olayı daha fazla abartmaması konusunda kendisine tavsiyelerde bulunulduğunu, gerginliğin artmayacağını hatta yavaş yavaş çözüleceğini söylediler. Benim asıl korkum üç beş kuruş para kaybetmemizden ziyade bir karışıklık ortamına sürüklenmemiz ve bölünme tehlikesi. Türkiye özgürleşip demokratikleşmezse ve hatta çok iddialı bir laf belki ama kendi üniter yapısını yeni bir Anayasa ile farklı bir noktaya taşımazsa büyük sıkıntılara gebe olacak gibime geliyor.
TAYYİP BEY’İN BANA KIZMALARI 2007’DEN SONRA ARTTI
*Bir dönem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın en yakınlarındandınız, sonra en muhalif isimlerden biri oldunuz. Değişen o mu yoksa siz misiniz?
- 2003-2007 arası Tayyip Erdoğan’a kendimce çok destek verdim. Sonrasında ise bu durum daha inişli çıkışlıydı. Fakat şunu diyebilirim ki ben hep bildiğimi söyledim. Kendisi bazen söylediklerime kızdı, bazen de kabul etti. Ancak 2007’den sonra kızmaların sayısı arttı. Derken birdenbire her şeye kızar oldu. Zaten çevresinde de çok değişim yaşandı. Ben Tayyip Bey’e demokrat olduğu, Türkiye’yi daha özgür bir ülke haline getireceğine inandığım için destek veriyordum. Kimin değiştiğine siz karar verin. Yanılmış veya yanıltılmış olabilirim. Ama kimsenin aklının içini okuyamıyoruz ki... Bugün hâlâ en sert muhalifiyim diyemem. Doğrusuna doğru yanlışına yanlış demek en sert muhaliflik sayılmaz. Ben yanlış gördüğüme hep yanlış dedim. Yüzüne karşı da söyledim, yazılarımda da belirttim. Şimdi yazamıyorum o ayrı. Ayrıca her gazeteci zaten özünde muhaliftir.
MUSTAFA DENİZLİ’NİN İŞİ HİÇ KOLAY DEĞİL
*Siyasi arenadan futbol sahalarına geçelim... Mustafa Denizli’nin Galatasaray’a geri dönmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ama rica ediyorum duygusal olmayıp objektif şekilde cevap verin...
- Denizli ile ilgili duygusal olmamam mümkün değil çünkü Galatasaray’a geldiği ilk günden beri dostumdur kendisi. Kızı Selin resmen elimizde büyüdü. Nasıl duygusal olmayayım ki? Ancak gerektiği yerde tabii ki eleştiririm. Bana göre çok kötü yönetilen bir kulübün futbol takımının başına gelen Denizli’nin işi hiç de kolay olmayacak.
*Bayağı yüklü bir meblağa imza atmış sanırım...
- Yılda 3 milyon dolar alacakmış diye duydum. Süper Lig’deki bütün büyük takımların hocaları bu civarda kazanıyor zaten, hatta pek çoğu daha da fazla alıyor.
*Hazır konu futboldan açılmışken, Ronaldo’nun “cinsel transfer” iddiaları için ne diyorsunuz?
- Eğer bir erkek yakışıklı ve bakımlıysa “Gay” yakıştırmasına maruz kalmaması neredeyse imkansız bugünlerde. Zaten her ne olursa olsun bizi niye ilgilendirsin ki Ronaldo’nun cinsel tercihi? Adam gollerini kafasıyla veya ayağıyla atıyor, başka yeriyle değil.
KADROYU DEĞİŞTİRİP BEREN’İ GETİRMEZLERSE CORTLARLAR!
*Bu sezon “Kösem Sultan”dan “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz”a kadar bir sürü yeni dizi yayınlanmaya başlandı. Sizin de “hastası olduğunuz” yapımlar var mı?
- Türk dizilerini pek izlemiyorum açıkçası. “Kösem”e bir iki kere baktım. Çok özenli bir iş yapmışlar ama 2. bölümü izlerken eşim Hande’ye “Bu kadroyu hızla değiştirip, kızın yerine Beren’i hemen getirmezlerse cortlarlar” demiştim.
Şimdiki haliyle reyting alması çok zor çünkü ana karakterler zayıf kalmış. Bu arada bana sorarsan bu sezonun en kaliteli dizisi “Hatırla Gönül”. Ancak ölçüm panelinde de bir gariplik olduğunu düşünüyorum, eskiden bildiğim panele pek benzemiyor.
*Ana karakterler için zayıf dediniz, peki ya senaryosu...
- Senaryosu ile ilgili fikir yürütecek kadar diziyi izlemedim. Şu anda “Person of Interest” diye yabancı bir yapımın müptelasıyım. Onun dışında devamlılık arz eden dizileri izleyemiyorum.
DÖRT MASALI BİR LOKANTA AÇACAĞIM
Lokanta açmayı da düşünüyordunuz bir aralar...
- Ben sürekli acayip acayip şeyler düşünüyorum zaten. Bilirsin iyi yemek yaparım. Dört masalı bir yer açıp, yemekleri kendim yapayım istiyorum. Fantezi işte. 50 yaşında hayatın ne kadar küçükse o kadar mutlu olabileceğini anladım.
ÖYLE BİR KİTAP YAZDIM Kİ “GRİNİN ELLİ TONU” YANINDA İLKOKUL KİTABI KALACAK
Kitap yazdığınız konusunda dedikodular var?
- Nereden çıktı bu şimdi? Evet oturup bir kitap yazdım ama yazalı çok oldu.
Basıldı da haberimiz mi olmadı?
- Yok ya bastırmadım ve bastırmayacağım da.
O niye?
- Yazdığım kitap çok müstehcen olduğu için bastırmıyorum. Belki bir ara yayınlarım ama daha tam karar verebilmiş değilim. Bir bölümünü yayıncı arkadaşlardan biri okuyunca “Abi çok acayip olmuş. ‘Grinin Elli Tonu’ yanında ilkokul kitabı gibi kalır, deli gibi satar” dedi.
Hep gezip tozma halindesiniz...
- Evet sürekli bir yerlerdeyim. Ne yapayım, alışmışım çok çalışmaya. Artık günlük yazı da yazmıyorum. Haftada bir bilemedin iki kere televizyon programı yapmakla hayat geçmiyor. Ben de gezip, yiyip içiyorum bol bol.
Paylaş