İsmet Berkan

Malezya uçağını nasıl düşürdüler?

17 Temmuz 2014
İçinde 280 yolcu ve 15 mürettebat olan uçağın düşürülmesi akla bir sürü soru getirdi.

Malezya Havayollarına ait Boeing 777 tipi bir uçak bugün Ukrayna havasahasını terk edip Rus hava sahasına girmek üzereyken düştü.

Önce kaza sanıldı ama daha sonra uçağın kazayla düşmediği, bir füze veya bir savaş uçağı tarafından düşürüldüğü görüşü ağırlık kazanmaya başladı.

Son olarak Ukrayna İçişleri Bakanı'nın bir danışmanı olan Anton Gerashenko, uçağın BUK adı verilen bir füze sistemi tarafından düşürüldüğünü öne sürdü.

Biraz geriye çekilip, son olarak Amerikan Popular Science dergisinin web sitesinin derlediği bazı bilgilere ve buradaki akıl yürütmeye bakmakta fayda var.

Uçağın düştüğü/düşürüldüğü bölge, Rusya yanlısı ayrılıkçıların hakimiyetindeki bir bölge. Bu ayrılıkçıların elinde omuzdan atılan uçaksavar füzeleri olduğu uzun zamandır biliniyor. Zaten bu yolla onlar da birkaç askeri uçağı, helikopteri vs düşürmeyi başardılar.

Yalnız bu düşürülen uçaklara bakıp karar vermemek lazım; çünkü şartlar çok farklı.

Omuzdan atılan uçaksavar füzeleri en fazla 11.500 feet (yaklaşık 3500 metre) yüksekliğe kadar etkili. Oysa Malezya uçağı normal rotasında ve 33 bin feet (yaklaşık 10 bin metre) yükseklikte seyrediyordu radardan kaybolduğunda.

Yazının Devamını Oku

Irkçılık, linç kültürü ve bizim büyük riyakârlığımız...

16 Temmuz 2014
GEÇENLERDE Suriyeli mültecilerin durumunu kamplara giderek yazan Sedat Ergin anlatıyordu. Türkiye’deki Suriyeli sayısı, resmisi-gayriresmisi toplamda 1 milyonun üzerindeydi. Ve bu insanların ülkemizdeki, şehirlerimizdeki, mahallelerimizdeki ‘misafir’likleri öyle kısa sürecek gibi de görünmüyordu.

Farkında mısınız bilmem, İstanbul’un göbeğinde Taksim Meydanı’ndaki simit satıcılarından bazıları artık Suriyeli. Demek Taksim’deki simitçileri belirleyen bir ‘insan kaynakları’ operasyonu var; daha ucuza çalışacak Suriyeliler bulununca diğerleri işten kovuluyor. (Kavşaklardaki dilenci çocuklar nereli acaba? Onları kim getiriyor İstanbul’a ve kim dilendiriyor, sonra da ellerindeki parayı alıyor?)
Türkiye’nin dört bir yanından Suriyeli göçmenlere karşı ırkçı saldırı ve taciz haberleri geliyor. Sosyal medyada bu ırkçılığın daniskası yapılıyor, cinayet çağrısı da gördüm; ‘Bu pis Araplar ülkemize gelmesin’ diye yazan sözde ‘saygın’ ve ‘entel’ meşhur şarkıcılarımız bile var.
Geçen hafta Kahramanmaraş’ta Suriyelilere karşı ırkçı saldırı yapıldı. Polis olan biteni seyretti. Bu olay yeterince vahim değilmiş gibi biri, ‘Zamanında Aleviler nasıl yandıysa bugün de Suriyeliler yanar’ dedi.
Artık ‘ayıp’ diye bir sınır yok.
Ülkemizde ırkçılığın yegâne hedefi Suriyeliler de değil. Başta Kürtler olmak üzere her türlü azınlık her gün bu saldırılardan ve tacizlerden payını alıyor.
Sorsanız ırkçı değiliz.
Sorsanız birini sosyal medya veya klasik medya aracılığıyla linç etmek de çok ayıptır ve biz asla yapmayız, yapılmasını tasvip de etmeyiz.

Yazının Devamını Oku

Seçilince başkan mı olacak?

12 Temmuz 2014
HALİÇ Kongre Merkezi ana baba günü.

Polis ve orada düzeni sağlamakla görevli olanlar, ‘Ben de gireyim’ diye kapıya dayananları geri çevirmekle meşgul.
Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan birazdan kendisinin nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını anlatacak ve bunun anlatıldığı ‘vizyon belgesi’ni açıklayacak.
Bütün önlemlere ve kapıdan geri çevirmelere rağmen salon merdivenler ve fuaye dahil hıncahınç dolu. Görevliler ellerinde pankartlar tutuyor. Birinde ‘Basın’ yazıyor, oraya yöneliyorum Fatih Çekirge ile birlikte. Ötede ‘Sanatçılar’ pankartı var, ‘Sporcular’ pankartı var, hatta ‘Akil İnsanlar’ pankartı var.
Başbakan, kendisi için yapılan yeni şarkının bestecisine teşekkür ettikten sonra konuşmaya başlıyor. Ben pür dikkat, rejim değişikliği veya ülkeyi ve AK Parti’yi Çankaya’dan yönetme anlamına gelebilecek cümleler olup olmadığını izliyorum.
Bu sefer Abdullah Gül’ü ismiyle anarak onu ayrı tuttu, eski cumhurbaşkanlarının rolünü anlatırken, ‘Milletin yetkisini alıp yönetmeye gelmiş başbakan var, ama cumhurbaşkanı oradan dur diyor’ dedi.
Ama bu cümleden hemen sonra da ‘başkan’ dedi, bunu da ‘Cumhurbaşkanı yani cumhurun, yani halkın başkanı’ diye izah etti.
Buradan pek ekmek çıkmayacak anlaşılan.

Yazının Devamını Oku

Bir türlü unutamadığımız kara geçmişimiz...

11 Temmuz 2014
KENDİNİZİ bir an Pervin Buldan’ın yerine koyun.

Kocanız Savaş Buldan 2 Haziran 1994’te gece eve gelmediğinde karnınız burnunuzda, hamilesiniz.
İki gün sonra kocanızın katledildiği anlaşılıyor. Birden doğum sancılarınız başlıyor, hastaneye kaldırılıyorsunuz, ikinci çocuğunuzu bu yüzden erken doğumla dünyaya getiriyorsunuz.
Hakkârili genç bir kadınsınız. Kocanız, o anda bile hiç kuşku yok, devlet tarafından öldürülmüş. İstanbul’da biri kundakta iki küçük çocuğunuzla yalnız başınasınız.
İsyan ediyorsunuz. Her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’na gidip ‘Cumartesi Annesi’ oluyorsunuz, kesintisiz, dört yıl boyunca.
Ama nafile. Acınız içinizde büyüyor, büyüyor. Babasız büyümeye mahkûm edilmiş çocuklarınızla hayata tutunmaya çalışıyor, bir yandan siyasi mücadele veriyorsunuz.
Aradan 20 yıl geçmiş. Genç yaşta katledilen kocanızı bir gün bile aklınızdan çıkarmamışsınız. Onun katillerinin peşine düşmüşsünüz ama hep kapılar yüzünüze kapanmış.
Devlet öldürdü, biliyorsunuz ama tetiği kim çekti? Ona tetiği çekme emrini kim verdi?

Yazının Devamını Oku

Yeni başbakanı hangi cumhurbaşkanı görevlendirecek?

9 Temmuz 2014
EKMELEDDİN İhsanoğlu ve taraftarlarını gücendirmek istemem, o yüzden baştan söyleyeyim:

Eğer İhsanoğlu Cumhurbaşkanı olarak seçilirse bu yazıda okuyacaklarınızın hiçbir anlamı olmayacak; çünkü zaten bir başbakan değişikliği olmayacak.
Ama yok eğer Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak seçilirse Türkiye epeydir yaşamadığı türden bir seri değişiklik yaşayacak; çünkü iktidar partisinin lideri ve başbakanı bu iki sıfatını birden kaybedecek ve bu makamlar için yeni isim veya isimler bulunacak.
Derdimi anlattım sanırım. Erdoğan’ın seçilmesi halinde yönetimin zirvesinde yaşanacak değişiklikleri, tamamen teknik bir açıdan yazmak istiyorum; çünkü anlıyorum ki bu konuda bir dizi kafa karışıklığı ve bilgi eksikliği var.
Belki dikkatinizi çekti, belki çekmedi; gazetelerde Meclis Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili bir teknik rapor hazırlattığı haberleri çıkıyor.
Erdoğan’ın 10 veya 24 Ağustos’ta seçilmesi halinde bugün yaşayacağımız durum, aslında en çok Turgut Özal’ın 31 Ekim 1989’da Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesine benziyor.
Özal o sabah Türkiye Cumhuriyeti’nin 19. Başbakanı olarak uyandı. Sabah belki Başbakanlığa uğradı, Başbakan sıfatıyla kâğıtlar imzaladı, yazılı veya sözlü talimatlar verdi. Devlet işleri devam ediyordu.
Öğleden sonra Meclis’e gitti. Cumhurbaşkanı seçiminin 3. tur oylaması yapılacaktı. Oylamada Özal’ın seçildiği kesinleşti; Meclis Başkanlığı bu durumu kendisine bir tutanakla (oylama tutanağı) bildirdi. Ve o anda Özal’ın başbakanlık ve Anavatan Partisi Genel Başkanlığı sıfatları kendiliğinden sona erdi; çünkü Anayasa böyle emrediyordu.

Yazının Devamını Oku

13.77 milyar yıl önceki saniyenin katrilyon kere katrilyonda birine bakmak...

5 Temmuz 2014
ŞİMDİ size çok ama çoook uzun zaman önce, bizden çok ama çoook uzakta yaşanmış bir (evet rakamla da 1) saniyeden söz edeceğim.

O 1 saniye, evrenimizin ilk ortaya çıktığı saniye; yani ilk saniye.
Astrofizikçiler epey bir zamandan beri o 1 saniyede neler olduğunu belirlemeye çalışıyor. Aslında o 1 saniyenin sona erip ikinci saniyenin başladığı anda ne olduğu hakkında bilgimiz de var; bunun fizik kanunlarını da biliyoruz. Ama ondan öncesini hâlâ tartışıyoruz.
10 üzeri eksi 12. saniyeden sonrası için, yani evrenin başladığı andan 1 ‘pico-saniye’ sonrası için de aslında tartışmamız az. Çünkü başlangıç anından saniyenin 0.000000000001’i kadar sonradan itibaren daha az spekülatif bir fizik alanındayız. Ama ondan öncesi için senaryolarımız var, teorilerimiz var, var oğlu var.
Bu ‘teori’lerden biri ‘şişme teorisi’ (inflation) adını taşıyor ve başlangıç anından 10 üzeri eksi 35. saniyede gerçekleşmeye başladığına inanılıyor. O anda evren ansızın çok büyük bir hızla genişlemeye (şişmeye) başlıyor ve o ana kadar çok ama çok sıcak olan evren bu genişleme sayesinde soğuyor.
Genişleme ve dolayısıyla soğuma sayesinde madde-antimadde simetrisinin madde lehine bozulduğu ve böylece biz dahil evrenin oluştuğu öne sürülüyor.
Bu şişme (inflation) teorisinin göbeğinde de, kütleçekim kuvveti var.
Teorinin bütün detaylarıyla sizi yormayayım ama mesele şu: Eğer evrenin ilk ortaya çıktığı anda, yani Büyük Patlama sırasında olan şeyleri gözleyebilirsek ve burada kütle-çekim dalgalarını saptayabilirsek, bu şişme teorisini de doğrulayabileceğiz.

Yazının Devamını Oku

Fena halde adaletsiz bir yarış...

4 Temmuz 2014
CUMHURBAŞKANI seçiminin ilk turunda şunun şurasında sadece 37 gün kaldı.

Hâlâ seçim yarışının tam gaz başladığını söyleyemeyiz.
Ancak başladığında da bunun fena halde adaletsiz bir yarış olacağını şimdiden söylemek lazım.
Partisi tarafından Cumhurbaşkanlığı’na aday olarak gösterilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sadece AK Parti’nin muazzam maddi gücü ve organizasyon kapasitesini arkasına almıyor bu seçimde.
Başbakan Erdoğan’ı bu seçimin daha seçim atmosferi bile başlamadan en güçlüsü yapan esas faktör, rakip adayların durumu.
Salı günü hemen hemen herkes bir şeyi fark etti: Başbakan Erdoğan’ın seçim amblemi, seçim şarkısı ve seçimde kullanacağı temel sloganların hepsi şimdiden hazır.
Esasen AK Parti kendi cumhurbaşkanı adayını bundan beş hafta önce açıklamaya hazırdı; ilk plan açıklamanın mayıs sonunda yapılmasıydı zaten. Yani bundan beş hafta önce.
Ama Yüksek Seçim Kurulu adaylık için başvurunun son gününü 3 Temmuz olarak ilan edince AK Parti açıklamayı erteledi.

Yazının Devamını Oku

Hibrit otomobillere devrimci motor

3 Temmuz 2014
Toyota'nın yeni motoru hibritlerde oyunun kuralını değiştirecek gibi duruyor...

Otomobillerimizle övünmeye pek meraklıyız.
Hatta, zaman zaman otomobillerimizin içindeki teknolojiyle de övünüyoruz. Yeni motorlar, daha verimli, daha elektronik, daha hızlı, daha az yakıt tüketen motorlar...
Oysa bugün üstündeki teknoloji ne olursa olsun, otomobilinizdeki motorun tasarımı temelde en az 150 yıllık.
Yakıt basınç altında püskürtülüyor, bujiler aracılığıyla yakılıyor, bu yanma sonucu doğan basınç pistonu itiyor, piston da bir mili çeviriyor, o mil sonunda gidiyor tekerlekleri çeviriyor. Motor bu.
Tabii fosil yakıtların yarattığı hava kirliliği, ortaya çıkan karbondioksitin küresel ısınmaya sebep olması ve galiba en önemlisi fosil yakıt fiyatlarının çok artmaya başlaması, otomobil üreticilerini yeni arayışlara itti
Kabaca iki yöntem üzerinde çalışıyor endüstri. Birinci yöntem tümüyle elektrikle çalışan otomobiller üretmek.

Tesla gibi son derece başarılı örnekleri var bu çabaların. Ancak Tesla bile aslında dolu bir pille 400 kilometreden biraz fazla yol yapıyor; pilini doldurmak zaman alıyor.

Pil teknolojisinin daha alacağı çok yol var. Dünyanın dört bir yanında bilimciler pilleri daha hafif ve daha fazla elektrik taşıyan aynı zamanda da daha hızlı doldurulabilen bir hale getirmek için gece gündüz çalışıyor. Hemen söyleyeyim, bu alandaki gelişme çok hızlı.

Yazının Devamını Oku