Paylaş
O 1 saniye, evrenimizin ilk ortaya çıktığı saniye; yani ilk saniye.
Astrofizikçiler epey bir zamandan beri o 1 saniyede neler olduğunu belirlemeye çalışıyor. Aslında o 1 saniyenin sona erip ikinci saniyenin başladığı anda ne olduğu hakkında bilgimiz de var; bunun fizik kanunlarını da biliyoruz. Ama ondan öncesini hâlâ tartışıyoruz.
10 üzeri eksi 12. saniyeden sonrası için, yani evrenin başladığı andan 1 ‘pico-saniye’ sonrası için de aslında tartışmamız az. Çünkü başlangıç anından saniyenin 0.000000000001’i kadar sonradan itibaren daha az spekülatif bir fizik alanındayız. Ama ondan öncesi için senaryolarımız var, teorilerimiz var, var oğlu var.
Bu ‘teori’lerden biri ‘şişme teorisi’ (inflation) adını taşıyor ve başlangıç anından 10 üzeri eksi 35. saniyede gerçekleşmeye başladığına inanılıyor. O anda evren ansızın çok büyük bir hızla genişlemeye (şişmeye) başlıyor ve o ana kadar çok ama çok sıcak olan evren bu genişleme sayesinde soğuyor.
Genişleme ve dolayısıyla soğuma sayesinde madde-antimadde simetrisinin madde lehine bozulduğu ve böylece biz dahil evrenin oluştuğu öne sürülüyor.
Bu şişme (inflation) teorisinin göbeğinde de, kütleçekim kuvveti var.
Teorinin bütün detaylarıyla sizi yormayayım ama mesele şu: Eğer evrenin ilk ortaya çıktığı anda, yani Büyük Patlama sırasında olan şeyleri gözleyebilirsek ve burada kütle-çekim dalgalarını saptayabilirsek, bu şişme teorisini de doğrulayabileceğiz.
Peki evrenin ilk ortaya çıktığı anı, yani Büyük Patlama’yı nasıl gözleyeceğiz? Bunun için ‘kozmik arka plan ışıması’ adı verilen şeye, yani Büyük Patlama’nın kalıntılarına bakacağız.
İşte o kalıntılara çok büyük bir dikkatle bakan iki büyük teleskop sistemimiz var. Biri uzayda bir uydunun üzerinde, diğeri ise yeryüzünde, Antarktika’da. İşte Antarktika’daki gözlem istasyonunun (burada yürütülen araştırmanın ve teleskopun adı BICEP) ürettiği verilere bakan astrofizikçiler, önce mart ayında bir açıklama yaptılar ve kütleçekim dalgalarını gözlemlediklerini söylediler. Oysa bu daha önce başarılamamıştı.
Fizikçilerin bu açıklamasına çok sayıda tepki geldi; bunun üzerine onlar makalelerinde kimi düzeltmeler yaptılar ve derken makale 20 Haziran’da saygın ve meşhur bir fizik dergisinde yayınlandı.
Şimdi uzunca bir süre bu konu tartışılacak.
Evrenimizin 13.77 milyar yaşında olduğu hesaplanıyor. Ve insanlık, bugünden 13.77 milyar yıl önceki bir saniyenin, ilk saniyenin ilk anlarına bakıyor; o ilk andan sadece 10 üzeri eksi 35 saniye sonra (yani 0.000....1 diye yazacaksak noktadan sonraya 34 tane 0 koyacağız) olmuş veya olmamış bir şeyi kanıtlamaya uğraşıyor.
İnsanoğlu, bu uğraş için milyonlarca dolar harcıyor, en parlak beyinleri yıllarını, hatta ömürlerini bu işe veriyor.
Değmez mi sanıyorsunuz?
10 üzeri eksi 50 saniye...
NE demek 10 üzeri eksi 50? 0.000...1 diye yazacaksak, o en sondaki 1’den önceye tam 49 tane sıfır yazmamız lazım.
Bu bir zaman birimi üstelik. Ve adı da ‘Planck’. Meşhur Alman fizikçi Max Planck’a göre bir anlam ifade eden en kısa zaman süresi. Bu sürede ışık bir ‘Planck birimi’ kadar yol alıyor.
Bir başka zaman birimi, 10 üzeri eksi 24. Buna ‘Yocto-saniye’ adı veriliyor.
Ben de ansiklopediden aktarıyorum aslında, bir de 10 üzeri eksi 21 saniye var, buna da ‘Zepto-saniye’ deniyor.
Son olarak ‘Femto-saniye’ var, 10 üzeri eksi 15.
Bunlar hep fizikçilerin kullandığı zaman birimleri. Size bana bir şey ifade etmiyor, hatta ‘femto-saniye’ kelimesini okumak bile
1 femto-saniyeden uzun sürüyor.
Ve ışık oldu... Hayır, hemen olmadı
NEREDEYSE bütün inanışların kutsal kitaplarındaki yaradılış hikâyelerinde benzer bir şey anlatılır. Tanrı, ‘Işık olsun’ der ve ışık olur.
Bunu ben de yeni öğrendim aslında. Hayır, büyük patlama anında ışık yoktu. Hatta hayli uzun bir süre de olmamaya devam etti. Çünkü kütleçekim gücü fotonların oradan ayrılmasına izin vermiyordu.
Ana yazıda anlatmaya çalıştığım ‘şişme’nin sona ermesinden kabaca 380 bin yıl sonra (yazıyla üçyüzseksen BİN yıl) fotonlar serbest kaldı ve ışık oldu.
Paylaş