Bu NASA'nın Pasadena'daki merkezinde yapılan temsili bir resim. Ortadaki siyah kütle karadeliği, etrafındaki disk ise 'corona'yı temsil ediyor ve beyaz ışık da karadeliğin yuttuğu ışık.
Evren söz konusu olduğunda rakamların büyüklüğü kimseyi şaşırtmamalı.
Son ve en güncel örnek şu: Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA'nın uzayda dolaşan bir gözlem uydusu var, adı Swift.
Bu uydu, uzunca bir süreden beri bizden 324 milyon ışık yılı uzaktaki bir kara deliği gözlüyor.
Işık yılı, ışığın bir dünya yılında kat ettiği mesafeyi ifade eden bir terim. Işık, daha doğrusu bizim gözümüze ışığı taşıyan fotonlar, boşlukta sabit bir hızla, kafanızı küsüratla karıştırmayayım, saniyede 300 bin kilometre hızla yol alıyor.
Meryem Mizrakhani
Dünyanın en prestijli matematik ödülü kabul edilen 'Fields Medal'ı, ödülün tarihinde ilk kez bir kadın kazandı. 37 yaşındaki İranlı Meryem Mirzakhani, ödülü tümüyle 'pür matematik' olarak kabul edilen bir konuda yaptığı çalışmalarla aldı.
Mirzakhani, İran'a doğmuş ve büyümüş. Çocukluk yıllarında aslında yazar olmak istiyormuş. Okulun yakınındaki kitapçıda, kitapları karıştırmak ve onların hiç değilse bir bölümünü orada okumak yasak olduğu için çok sayıda kitap satınalır, sonra da onları evde okurmuş.
'Lisenin son yılına kadar matematiğe ve bilime çok ilgi gösterdiğimi söyleyemem' diyor Mirzakhani, bugüne kadar kendisiyle yapılmış yegane söyleşide.
Ama o yıl, bilimle daha fazla ilgili olan ağabeyi, Meryem'in ilgisini çekmeyi başarmış. Yine Mirzakhani'nin anlattığına göre, ağabeyi ona büyük Alman matematikçi Karl Friedrich Gauss'un meşhur öyküsünü anlatmış.
Öyküde, ilkokuldaki matematik öğretmeni, sınıftaki öğrencilerden 1'den 100'e kadar olan sayıları toplamalarını ister. Aradan kısa bir süre geçer ve küçük Gauss ayağa kalkıp sayıları topladığını söyler. Büyük ihtimalle başka bir şeyle ilgilenmek için sınıftan vakit kazanmak isteyen ve o yüzden öğrencileri meşgul edeceğini düşündüğü rastgele bir soru sormuş olan öğretmen şaşırır. Gauss'un cevabının tamamını vermeyeceğim, onun yerine bir ipucu ile yetineyim: Sorunun cevabı 5050 ve bütün mesele toplamı 101 olan parçaları bir araya getirmek!
Bu soruşturmanın iki büyük dayanağı olduğunu söyledim. Bunlardan birincisi, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin İstanbul başta olmak üzere bazı şehirlerde yapılan (hepsi mahkeme kararıyla ama) usulsüz telefon dinlemeleri konu alan raporuydu. Bu raporla ilgili olarak geçen cuma ve cumartesi günü çıkan yazılarıma bakabilirsiniz.
İkinci önemli dayanak ise, İstanbul polisi ve savcılığı tarafından 2010 yılında açılan ve ‘Selam-Tevhid’ adı verilen bir ‘terör örgütü’ne ilişkin soruşturmanın 2014 yılında savcılıkça ‘Kovuşturmaya yer yoktur’ kararıyla kapatılmasına neden olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi tarafından yazılan 1200 sayfayı geçen bir fezleke.
Kafanız karıştı değil mi? İstanbul polisi bir ihbar üzerine 2010 yılında liderliğini Nurettin Şirin isimli birinin yaptığı söylenen ‘Selam-Tevhid Grubu’ adlı bir grubu soruşturmaya başlıyor; bu soruşturma genişliyor genişliyor, sonunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan’a kadar pek çok isim telefon dinlemelerine ‘takılıyor’ ve derken 17-25 Aralık sonrası emniyette ve savcılıklarda yaşanan deprem sonrası bu dosya 1200 sayfalık bir fezlekenin ardından kapatılıyor. Bugün bu soruşturmayı yürütenler soruşturuluyor.
Polisin savcılığa yazdığı fezlekeyi 1200 küsur sayfa demedim, baştan sona okudum. Son sayfa da bittiğinde aklıma üç olasılık geldi:
1. ‘Selam-Tevhid’ sahiden ciddi bir terör ve casusluk örgütüdür; bu okuduğum fezleke de kendi polislik tarihimizde gördüğüm en büyük örtbas etme operasyonunun başlıca delilidir.2. ‘Selam-Tevhid’ varlığı ve rolü abartılan, adli polisten ziyade istihbaratın gözetiminde olması gereken küçük bir grup insan aslında. Ama soruşturmayı yürüten polisler, arkada çok tehlikeli bir terör örgütünün varlığına ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin en kritik bakanlıklarının ve hatta başbakanlığının koridorlarına kadar sızmış İran’a bağlı çalışan bir casusluk ağının varlığına canıgönülden inanmaktadırlar.
3. ‘Selam-Tevhid’ varlığı ve rolü son derece sınırlı, şu an için adli polisten çok istihbaratın izlemesinde olması gereken küçük bir grup insan. Ancak, geçmişte Devrimci Karargâh’ta, hatta Ergenekon’da olduğu gibi, kasıtlı olarak başka birilerini eklemeye, ilişkili göstermeye ve bir çeşit ‘skandal’ yaratmaya da elverişli bir örgüt bu. Polis, kasıtlı olarak bu elverişlilik halini kullanmaya çalışırken suçüstü yakalandı.Daha sonra detaylara da gireceğim ama en son söyleneceği baştan söyleyeyim: Aklıma gelen her üç olasılık da birbirinden vahim olasılıklar.
Bazı polis müdürlerinin televizyonlara çıkıp anlattığı gibi sahiden böyle büyük bir casusluk şebekesi var ve İstanbul’un ‘yeni’ polisi bu şebekeyi benim okuduğum fezlekeyle örtbas ediyorsa, tuzun da koktuğu noktadayız demektir; ülkemizi İran’a teslim edelim, gidelim.
Dün bu raporlardan birincisini konuşmaya başlamıştım; bugün de devam edeyim. Rapor, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi Turgay Alpman ile Emniyet Müfettişi Selim Kutkan’ın imzasını taşıyor.
Dün de yazdım, iki müfettiş İstanbul’da yaptıkları incelemenin sonucunda, konunun TCK’nın genel olarak ‘darbe girişimi’ suçunu düzenleyen ilgili maddelerinden savcılıkça soruşturulmasının daha doğru olacağı kanaatine varmışlar.
Rapordan bir bölümü aynen aktarıyorum:
‘... Müfettişliğimizce İstanbul, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli illerinde yaptığımız araştırmalar sırasında; eski Anayasa Mahkemesi Başkanı, eski Bakan, eski Yargıtay Başkanı, milletvekili, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Yargıtay üyesi, muhtelif rütbelerde askeri kişiler, hâkim ve savcılar, RTÜK üyesi, üniversite öğretim üyeleri ve araştırma görevlileri, avukat, iktidardaki ve muhalefetteki siyasi partilerin merkez ve taşra teşkilatı mensupları, vali yardımcısı, kaymakam, müfettiş, il emniyet müdürü ve muhtelif rütbelerdeki diğer polisler, il jandarma komutanı ve muhtelif rütbelerdeki diğer jandarma personeli, Milli İstihbarat Teşkilatı personeli, muhtelif unvanlarda (Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı vs.) kamu yöneticileri, belediye başkanı ve mahalli idarelerin atanmış yöneticileri, bazı kamu idarelerinde çalışan muhtelif pozisyondaki kamu görevlileri, milletvekili danışmanı, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yöneticileri, Futbol Federasyonu yöneticisi, sendikacı, esnaf, işadamı, hekim, eczacı, sporcu, sanatçı, manken, muhtelif dernek ve vakıfların yöneticileri ve üyeleri, basın ve yayın kuruluşlarının mensupları, edebiyatçılarla bunların yakınlarına yönelik olduğu...
- Söz konusu usulsüz dinleme faaliyetlerinin; Müfettişliğimizce inceleme yapılan İstanbul, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli illeri ile muhtemelen Bakanlık onayı ile incelemeye dahil edilen diğer illerde ve aynı zaman dilimlerinde, aynı yöntem ve vasıtalarla icra edildiğinin değerlendirildiği...
- Yine usulsüz dinleme faaliyetlerinin, terör örgütü üyeliği, organize suç örgütü üyeliği gibi gerekçelerle yapıldığı...
Araştırma konusu olayların bu özellikleri dikkate alındığında:
Önce çıkan kısmın özeti: Savcılık tarafından ‘casusluk, evrakta sahtecilik’ gibi suçlamalarla başlatılan soruşturmanın iki önemli dayanağı var. Biri, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin özellikle İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi tarafından yapılan telefon dinlemelerine yönelik olarak hazırladığı teftiş raporu; diğeri ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda 2010 yılında başlayan ama geçenlerde savcılığın ‘kovuşturmaya yer yoktur’ kararıyla kapatılan ‘Selam-Tevhid’ adı verilen örgüte yönelik soruşturma hakkında yine İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nce yazılan bir fezleke.
Müfettişlerin ‘tevdi’ raporu ekleriyle birlikte 3000 sayfadan fazla tutuyor. İstanbul polisinin hazırladığı fezleke de 1200 sayfadan fazla.
İşte bu kabarık raporlar ve yazılar yüzünden İstanbul’da savcılık, 17 ve 25 Aralık operasyonlarından sonra Türkiye’nin dört bir yanına dağılan veya emekli olan 130’dan fazla rütbeli polisi soruşturmaya başladı. Bazı polisler tutuklandı, bazıları bu satırlar yazılırken gözaltındaydı, bazıları da denetimli serbestlikten yararlanarak haklarında dava açılmasını bekliyor.
Gelin önce İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi Turgay Alpman ile Polis Müfettişi Selim Kutkan’ın hazırladığı, toplamı 3000 sayfayı geçen rapora bir bakalım.
Öncelikle bu rapor çok ama çok ağır bir ifadeyle başlıyor, onu söylemem gerek. Raportörlere göre, teftiş raporunda işlemleri araştırılan 38 polis memuru ve müdürünün basitçe ‘evrakta sahtecilik’ veya ‘mahkemeyi yanıltıcı işlem’ veya ‘özel hayatın gizliliğini ihlal’ gibi cezası düşük suçlarla suçlanmaları ve sadece idari soruşturmaya tabi olmaları yetersiz. Rapora göre bu kişileri savcılık, ‘terör örgütü kurup yönetme’, ‘devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak’, ‘Anayasa’yı ihlal’, ‘yasama organına karşı suç’, ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyan’ gibi TCK’nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinden ayrıca soruşturmalı.
Bu çok ağır istemin gerekçesi ne olabilir peki?
Bu noktada kısa bir bilgi vermem gerek: Bütün Emniyet müdürlükleri bünyesinde, o ilin istihbarat şubesi tarafından yönetilen ‘Karar Takip Sistemi’ (KTS) adı verilen bir bilgisayar programı var. Telefonu dinlemeye alınacaklar için bütün bürokratik işlemleri (ilk talebi kim yaptı, kim uygun gördü, hangi savcılığa bildirildi, hangi mahkemeden karar alındı) bu sistem üzerinden takip etmek mümkün. Ancak 15 Nisan 2013’te bu sistemde bir yenileme yapılacağı gerekçesiyle geçmişe doğru bütün bilgiler siliniyor.
İtiraf edeyim, haftalardır Avrupa Uzay Ajansı ESA'nın 'Rosetta' adını verdiği uzay aracının macerasıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminden daha fazla ilgileniyor, bu maceraya ilişkin haberleri daha bir iştahla okuyorum.
'Okuyorum' dedim ama maalesef bizim gazetelerimizden, dergilerimizden veya sözde 'haber' sitelerimizden değil; yabancı gazetelerden, dergilerden, web bloglarından takip ediyorum Rosetta'nın macerasını.
Uzay aracı, bundan on yıl önce, 2004'te planlandı ve uzaya fırlatıldı. Hedefi, tam da bugünlerde bizim yakınlarımızdan geçmeye başlayacak olan 67/P Churyumov-Gerasimenko isimli kuyruklu yıldıza yanaşmak, onunla birlikte bir süre yolculuk yapmak ve yanında taşıdığı Philae adlı aracı Kasım ayında kuyruklu yıldızın üzerine indirmek.
Rosetta son dört gündür 67/P'nin fotoğraflarını çekip gönderiyor. Önce kabaca 300 kilometre öteden bir resmi gördük, sonra biraz daha yaklaştı Rosetta ve 185 kilometre mesafeden resimleri 67/P'yi ve son olarak önceki gün 30 kilometre mesafeden çekti resmi.
Avrupa Uzay Ajansı ESA'nın tam 10 yıllık projesi bu. 2004'te uzaya Rosetta adlı bir uzay aracını gönderdiler, amaçları 67P/Churyumov-Gerasimenko adı verilen ve yukarıda fotoğrafını gördüğünüz kuyruklu yıldızı yakalamak ve sonra da mümkün olursa üzerine iniş yapmaktı. Ve nihayet o gün geldi, Rosetta kendi taşını buldu.
Şimdi ESA'nın bilimcileri, 67P'nin kütlesini, kütle çekim kuvvetini vs hesaplıyor. Bu hesaplar hassasiyetle yapıldıktan sonra belki bu yılın sonlarına doğru uzay aracı 67P'ye iniş yapacak.
Güneş sistemimizde kuyruklu yıldızlara sıklıkla rastlanıyor. Bunların bazılarını dünyadan çıplak gözle de izleyebiliyoruz. Genellikle kuyruklu yıldızlar herhangi bir yıldız sistemine bağlanmamış, dolayısıyla çok geniş yörüngelerde seyahat eden, seyahat ederken de bir güneşe yaklaşırsa kütlesini (bazen tamamen) kaybeden, bazen de uzay tozları vs ile kütle kazanan yapılar.
Şimdi, insanlık için bir ilk yaşanıyor: İlk kez bir kuyruklu yıldızın fotoğrafı bu kadar yakından çekildi; yani yukarıda gördüğünüz resim tarihi bir ilerleme. Bunu kuyruklu yıldızı hangi elementlerin oluşturduğuna ve onun muhtemel tarihine ilişkin buluşlar izleyecek.
Ne kadar çok şey yazsam az aslında; çünkü burada ESA'nın geliştirdiği ve son birkaç gündür karmaşık manevralarla kuyruklu yıldızın yanına kadar getirdiği Rosetta isimli uzay aracı da son derece önemli.
Ama bakın bu konu Türkiye'de gündeme bile gelmeyecek; son on yıldır gelmediği gibi, Rosetta'nın hazırlıklarının yapıldığı 90'lı yıllarda gelmediği gibi.
Biz daha akıllıyız ve daha önemli konuları kendi aramızda tartışıyoruz; kuyruklu yıldızlara yakından bakmak istemek gibi fantezi ve önemsiz konuları da Avrupalılara, Amerikalılara bırakıyoruz.
Tabii ki biz haklıyız; onlarsa pek akıllı değil...
Kimine göre bu operasyon bir ‘intikam’ operasyonu, çünkü gözaltına alınan ve bir bölümü de tutuklanan polisler iktidarın yolsuzluk suçlamalarıyla karşılaştığı 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarını yapanlar.
Kimine göre bu ‘paralel yapı’ operasyonu, çünkü 17 ve 25 Aralık birer ‘darbe girişimi’ydi, o girişimi gerçekleştiren polisler şimdi hesap veriyor.
Bunlar tabii isteyenin yapabileceği türden genellemeler ve yorumlar. Burası, kâğıt üzerinde hâlâ bir ‘hukuk devleti’ ve o yüzden de adli soruşturmaların ‘intikam’ için veya muhayyel suçlamalarla yapılmaması, somut dayanaklara sahip olması gerek.
Son olarak dün sabah da bir kısmı rütbeli 30’dan fazla polisin gözaltına alındığı bu soruşturmanın, ‘Casusluk, usulsüz telefon dinleme, resmi evrakta sahtecilik’ gibi suç iddialarıyla yürütülmekte olduğu bizzat savcılık tarafından daha önce açıklandı.
Peki bu iddiaların dayanağı ne?
Benim görebildiğim kadarıyla iki temel dayanak var.
1. Dayanak: İstanbul polisine mercek tutan rapor
Birinci dayanak, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu’ndan müfettişlerin 14 Mayıs 2014’te Bakanlık makamına sundukları, oradan da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen teftiş raporu.