Türkiye’nin belli bölgelerinde bu alanda yoğunlaşma olduğu göze çarpıyor. Konya ve İzmir imalatta önde geliyor diyebiliriz. Bu firmaların çoğunluğu KOBi niteliği taşıyor ve deyim yerindeyse kabına sığamıyor. VERİMAL Tarım Makinaları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Genel Müdürü Fatma Önal ile firmanın faaliyet ve projelerini konuştuk.
Sadece üretmiyoruz
Fatma Önal, “VERİMAL için önemli olan şey sadece makinayı üretmek ve satmak değil, ürettiğimiz ve sattığımız makinaların arkasında durmaktır. Bu çerçevede yetkin personelimiz ile üretim, ithalat ve satışını yaptığımız makinaların verimli çalışması için satış öncesi ve sonrası teknik danışmanlık ve servis hizmetini üst seviyede tutmaya çalışıyoruz. Müşterilerimize karşı sorumluluğumuz var, bunun bilincindeyiz. İzmir’in Tire ilçesinde tarım sektörüne hizmet amacıyla 2000 yılında hayvancılığa yönelik tarım makinaları ithalatı ile faaliyetlerimize başladık. Halen ülke genelinde konusunda uzman ve Avrupa devi firmalarla işbirliği içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kemper, Kuhn, Unterland, Göweil ve Lacotec gibi uzman firmaların ürünlerini ülkemize getiren firmamız, geniş ürün yelpazesi ile hızla gelişmekte olan teknolojik ürünleri ülkemiz tarım sektörüne sunmanın gururu içerisindedir. Aslında hayvancılık makinaları ithal etmek amacıyla kurulan firmamız 2002 yılında ot silaj ve sonrasında mısır silaj makinalarının üretimine başladı. Şu anda da tescilli marka olarak adımızı tüm Türkiye’ye duyurmayı başardığımızı düşünmekteyiz” diyor.
İhracata devam
Önal, “2009 yılından bu yana İran, Katar, Kuveyt, KKTC ve Avusturya gibi ülkelere üretimden ihracat yaparak markamızı yurtdışında da tanıtma çabası içindeyiz. Firmamız ayrıca Kalite Yönetim Sistemi, TSEK gibi ürünün kalitesi ve müşterinin memnuniyetine odaklanmamızı sağlayan belgelere de sahip bulunuyor. Diğer yandan bir dünya markası olan ve silaj makinaları üreten KEMPER Firmasının STRINTER marka tek sıralı mısır silaj makinasının patentli olarak imalatını yapma yetkisini aldık. Bu makinamız diğer mısır silaj makinalarına göre iki misli iş verimi ile çiftçilerimizin beğenisini kazandı. Bunun yanı sıra firma olarak ot silaj makinası ve sabit silaj makinası imalatı da yapmaktayız. Yine 2009 yılından bu yana yem karma ve dağıtma makinasının imalatını yapıyoruz. Bu rakiplerinden farklı ve üstün makinaları VERİMİX markası ile Türk çiftçisinin hizmetine sunduk” diye konuşuyor.
YENİ TESİS
ANADOLUBANK Tarım Bankacılığı, “Anadolu geleneklerini yaşatıyoruz” projesinin ikincisi olarak “Geleneksel Anadolu Yemekleri” etkinliği düzenledi.
Anadolubank Genel Müdürü Gökhan Günay ve Genel Müdür yardımcılarının yanı sıra çok sayıda sektör temsilcisinin katıldığı etkinlik bir hayli ilgi topladı. Anadolubank Tarım Bankacılığından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Recep Atakan ve Tarım Bankacılığı Bölüm Başkanı İlhan Küçükahmetler ile bankanın tarıma bakışını konuştuk.
Yöresel lezzetler
Recep Atakan, “Bankamız ‘Anadolu Geleneklerini Yaşatıyoruz’ projesi ile üreticilerimizin yanında olmaya devam ediyor. Tavla turnuvasının ardından bu yıl 35 tarım bankacılığı hizmeti veren şubemiz ile şubelerin bulunduğu illerin yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliği İzmir’de gerçekleştirdik. Geceye çiftçilerimizin yanı sıra milletvekilleri, kaymakamlar, belediye başkanları, oda, birlik ve kooperatif başkanları-yöneticileri ile birlikte 600 kişi katılım gösterdi. Geleneksel Anadolu Yemekleri adı altında geleneğimizin işlendiği proje kapsamında kırsal bölgeler gezildi ve yöresel lezzetleri en iyi yapan aşçılar arandı. Her köyden seçilen 2 kişi etkinlik gecesinde misafirlere yemeklerinin yapılışlarını showlar eşliğinde anlattı” diyor.
Yeni şeyler duyacaksınız
Atakan, “2008’den bu yana finansmanını yaptığımız tarım sektöründe Ege üreticisinden sonra Çukurova, Akdeniz, Trakya ve İç Anadolu üreticisine de ulaştık.Türkiye’nin katma değeri en yüksek sektörlerinden ve geleceğin ekonomisinin en önemli bileşeni olan tarım sektöründe daha da büyümeyi planlıyoruz. Her yıl tarım finansmanı için yeni şubeler açarak, yeni birlik ve kooperatif anlaşmaları yaparak, yörelere ve ürünlere has paneller yaparak, yeni sosyal temalı etkinlikler düzenleyerek tarım bankacılığı yapacağımız şube sayısını arttırmak istiyoruz. Çünkü tarım, tarımsal sanayi ve gıda sektörünün büyük gücüne inanıyoruz. Üreticiyle doğrudan teması hedefleyen ‘Anadolu Geleneklerini Yaşatıyoruz’ etkinliğimizde bu yıl sofra kültürümüzü canlı tutmaya çalıştık. Önümüzdeki yıllarda ‘Bizden yeni şeyler duymaya hazır olun’ sloganıyla tarım faaliyetlerimizi daha da büyütmeyi hedefliyoruz. Yüzde 100 yerli sermaye olmanın ve adının içindeki ‘ANADOLU’ kelimesinin verdiği gurur ve güçle tarımda iyi şeyler yapacağız” diye konuşuyor.
SÜT hayvancılığı gelişmeye başlayınca kaçınılmaz olarak yem sektörü de ona eşlik etmeye başlıyor. Daha doğrusu, iki üretim biçimi birbirini tetikliyor. Bu sürecin anlamlı bir örneğini de süt hayvancılığının artık sadece Ege’de değil, bütün Türkiye’de en önemli merkezi haline gelmiş Küçük Menderes Havzası’nda görüyoruz. Ödemiş’te faaliyet gösteren E.R. Yem Gıda Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Genel Müdürü Cenk Ataç’la firmanın üretim yapısı ve geleceğini konuştuk.
BÖLGEDE ÖNCÜ
Cenk Ataç, “E.R. Yem, sahibi Ayhan Er ve şirketimizin fahri başkanı Mehmet Er tarafından 2006’da Ödemiş’te kuruldu. İşletmemiz, Türkiye büyükbaş hayvancılığının ve süt üretiminin merkezi olan Ege’nin Küçük Menderes Havzası’nda, özellikle Ödemiş, Tire, Bayındır ve Kiraz ilçelerinde yem sektörünün öncüsü durumunda. Şirketimiz kuruluşundan kısa bir süre sonra uzman teknik kadrosunu tamamlayarak kimi yurtdışı kaynaklar ve Ar-Ge çalışması yapan firmalarla yaptığı bilgi paylaşımı sonucunda geliştirdiği yeni besleme teknikleri, çiftlik ve hayvan yönetiminin yanı sıra yüksek kalitede ürettiği yemlerle sektörde güçlü bir konumda” diyor.
YENİLİKÇİ ÜRÜNLER
Ataç, “E.R. Yem, ‘Ödemiş Yem’ markalı yem üretimine 2006’da başlamasına rağmen asıl başarıyı 2007’nin ikinci yarısından itibaren son teknik ve analiz yöntemleri ışığında kalite kontrolü yapılmış olan, yine aynı markalı performans pelet yemleri ile almayı başardı. Hedeflerimiz arasında yer alan flakes üretimine 2007’nin Temmuz ayında, mısır ve arpa flakes ürünleriyle yola çıktık. Ülkemizde ilk üretilen bu flakes ürünler çok beğenildi ve hayvan beslemede kullanılan yem grupları arasında vazgeçilmez bir özelliğe sahip oldu. 2009 yılının Kasım ayında ise Türkiye’nin ilk ve tek müsli buzağı başlangıç yemi olan ‘Müsli Feed’ markalı yemi üretmeye başladık. Daha sonra, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların fizyolojik ve verim dönemlerine göre geliştirdiği diğer müsli yemleri de piyasaya verdik. Pelet yemlere göre performansı çok yüksek olan bu yem grupları, beklenen hedeflerin de üzerinde fayda sağladı. Ayrıca müsli yemler de yetiştiricilerin vazgeçilmez yemleri arasında yerini aldı” diye konuşuyor.
FARKIMIZ NEDİR
Cenk Araç son olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: “Üreticinin bizi iki temel sebeple tercih ettiğini düşünüyoruz. Birincisi, biz yemi oluştururken içeriğindeki hammaddelerin hayvanlar tarafından sindirilebilirlik düzeyini kriter alıyoruz. Bu önemli farklılık yemden yararlanmayı ya da başka bir deyişle hayvanların verimlerini artırıyor. İkincisi ise, biz yeme ticari odaklı bakmıyoruz. Ürünlerimizi alan yetiştiricilerimizin memnuniyeti önde geliyor. Üzerinde durduğumuz en önemli nokta, ürettiğimiz yemlerin kalitesi ve hayvanların performanslarına etki düzeyi. Projelerimiz devam ediyor. Yem üretim hattımızı büyütmemize rağmen sürekli talep artışından dolayı bugünlerde açılışını yapacağımız ikinci üretim hattını da devreye koyacağız. Böylelikle 2007’de Bin 500 ton/ay ile başladığımız ve şu anda 14 bin ton/ay olan yem üretimimizi, 2014’ün sonuna doğru 20 bin ton/ay olacak şekilde hedefliyoruz. Yem fabrikamıza 100 kilometre çapındaki mesafede bulunan yetiştiricilerimize, silo projemizi uyguladık. Şu anda 30 üreticimize silobas aracımızla yemler göndermekteyiz. Daha hızlı sevkiyatı mümkün kılması, hijyen ve kullanım açısından da daha pratik olması yüzünden bu proje başlatılmıştı. Gün geçtikte kurduğumuz silo sayısını artırarak, projemizi yaygınlaştırmaya devam ediyoruz. Şirketimiz önümüzdeki günlerde gelişen hayvancılıkta birim maliyetleri düşürmek ve daha özellikli süt ya da et üretimi amaçlı, yeni Ödemiş Yem logolu özel ürünler oluşturmayı planlıyor. Böylelikle ürünlerimizi kullanan yetiştiricilerin kâr payları bir kat daha artacak ve tüketiciler için de yeni ürün yelpazesi ortaya çıkacak.”
Zeytinyağsız bir hayat düşünmek istemiyoruz. Hele Türkiye’de, bu ‘altın sıvı’nın anavatanında... Zeytinyağı doğrusu benim bu köşede yıllardır en çok yazdığım konulardan biri. Tabii iki önemli sebep söz konusu. Birincisi işin sağlık yönü, ikincisi de zeytin ve zeytinyağı ekonomisinin ülke için taşıdığı değer. Bugün biraz sağlık, dolayısıyla tanıtım ve tüketim yönüne ağırlık verelim istiyorum. Çeşitli ortamlarda çokça dillendirilen kişi başına tüketim İspanya’da şu kadar, Yunanistan’da bu kadar gibi rakamlara girmeyelim. Ancak Türkiye’de kişi başına zeytinyağı tüketiminin öyle 1,5 - 2 kg değil de çok daha fazla olması gerektiği de tartışılmaz bir gerçek. Bu çerçevede daha doğrusu her vesile ile tanıtım çalışmalarına ağırlık vermekte sayısız fayda var. Ekim ayı başında gerçekleştirilecek farklı bir etkinlik olarak “Zeytinyağı Festivali ve Tadım Günleri”ni düzenleyen organizasyon şirketi Tarım Artı’nın Genel Müdürü Alper Çiçekçi ile görüştük.
Neden Forum BornovaAlper Çiçekçi, “Tarım Artı Organizasyon Firması olarak zeytinyağı çeşitlerini ele alan Türkiye’de düzenlenen en nitelikli organizasyonu hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Zeytinyağı Festivali ve Tadım Günleri’ni 4-5-6 Ekim tarihlerinde Forum Bornova Alışveriş Merkezi’nde yapmayı planladık. Neden Forum Bornova derseniz, Forum Alışveriş Merkezleri her kitleden tüketicinin ziyaret ettiği, ilginin bir hayli yoğun olduğu, özellikle hafta sonu günlük ziyaretçi girişlerinin yüz binlerce kişiyi bulduğu renkli ortamlar. Zeytinyağı Festivalindeki temel amacımız, Üretici ve tüketiciyi bir araya getirerek geleneksel tatlarımızdan şifa kaynağı zeytinyağının halk tarafından daha bilinir olmasını sağlamak ve halkı bu konuda bilinçlendirmek. Öyle olunca okulların da açılmasıyla bu sayıda ciddi bir artış olacak. Forum Bornova’da ilk kez yapılacak olan Zeytinyağı Festivali’nin ziyaretçilerin büyük ilgisini çekeceğini düşünüyoruz. Raflarda görmeye alıştığımız birçok çeşit ve kalitedeki ürünleri Festival tadında tüketiciye sunarken, ‘altın sıvı’nın sofralarımızın baş tacı olmasını diliyoruz” diyor.
TÜKETİCİ BAYRAM YAPACAK
Çiçekçi son olarak şunları söylüyor: “Festival kapsamında, zeytin ve zeytinyağı tadım yarışması, sunumlar, profesyonel aşçılardan zeytinyağlı yemek tarifleri, elinin lezzetine güvenen amatör katılımcılar için zeytinyağlı yemekler yarışması, diyetisyenlerden zeytin ve zeytinyağının faydalarının anlatılacağı sunum, animasyon şovlar yapılacak. Forum Bornova Alışveriş Merkezi ziyaretçilerine de binlerce zeytin fidanı dağıtılması planlanıyor. Bu arada çocuklara özel show ve gösteriler, medya ve etkinlik tanıtımlarının da büyük ilgiyle karşılanacağını tahmin ediyoruz. Kısacası Forum Bornova’da binlerce kişinin katılımıyla tam bir lezzet şöleni tüketicileri bekliyor.”
KİMLER VAR
Çiçekçi, “Zeytinyağı Festivali’ni, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü, Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi (ZZT K), İzmir Ticaret Odası, Zeytindostu Derneği, Aydın Ticaret Borsası ve Çanakkale Ticaret Borsası destekliyor. Ayrıca Seferihisar Belediyesi ve Buca Belediyesi gibi birçok yerel yönetim biriminin yanı sıra Bademli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile sektörün diğer öncü kuruluşları da tüketici ile nitelikli bir ortamda buluşma kararı aldılar” diye konuşuyor.
SEFERİHİSAR ilçesinin yaklaşık 32 bin nüfusu var. İzmir’in il nüfusunun yüzde 1’inden çok daha az. Bu küçük ilçe neden acaba medyada bu kadar çok yer alıyor?
Birbiriyle örnek bir işbirliği sergileyen iki vizyoner ve girişimci ruhlu insan bu başarıda büyük pay sahibi. Belediye Başkanı Tunç Soyer, Seferihisar’da hem Cittaslow, yani Sakin Şehir, hem de kabına sığamayan bir şehir yarattı. Demek ki istenirse oluyor, yoksa mazeretler bitmez. Diğer başarılı insan ise hizmetlerine sıklıkla yer verdiğim Özer Türer... Aynı zamanda İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı olan Özer Türer ve Tunç Soyer ile 14-15 Eylül tarihlerinde yapılacak “Panayır”ı konuştuk.
İlkler yaşanacak
Özellikle süt keçiciliğinde İzmir’i bir marka haline getiren Türer, “Küçükbaş hayvancılıkta sektörün en büyük organizasyonu Seferihisar’da ilklere ev sahipliği yapacak. Birliğimiz öncülüğünde ve Seferihisar Belediyesi’nin katkılarıyla bu yıl 3’üncüsü düzenlenecek olan İzmir Koyun Keçi Panayırı, 14 – 15 Eylül tarihlerinde hayata geçecek. Panayır kapsamında Türkiye’de ilk kez damızlık hayvan pazarı kurulacak. Ancak panayırda sektöre damga vuracak başka ilkler de yaşanacak” diyor.
Kadın girişimciler
Türer, “İzmir Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği’nin Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığına ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına çok önemli bir proje sunduk. İki bakanlık tarafından da kabul gören projemiz sayesinde kadın küçükbaş yetiştiricileri eğitilecek ve sözleşmeli üretim modelinden faydalandırılacak. Koyun Keçi Panayırı’nda başlatılacak Türkiye’de ilk kez hayata geçirilecek Kadın Girişimci Yetiştiriciliği Projesi (KAGİSAP), küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde önemli paya sahip kadın yetiştiricilerin aile ve ülke ekonomisine katkısını artıracak. Ayrıca kayıt altına alınarak desteklerden faydalanmaları sağlanacak” diye konuşuyor.
Önemli destek var
Son olarak yetiştiricilere çağrıda bulunan Türer şu hatırlatmayı yapıyor: “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılan anaç koyun-keçi desteklemeleri için başvurular 2 Eylül’de başladı. Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliği kapsamında 1 yaşından büyük hayvanlar için yapılan desteklemeler için başvurular 30 Kasım’a kadar sürecek. Her anaç hayvan başına devlet 20 lira ödüyor. En kısa zamanda güncelleme işlemlerini yapın, desteği kapın diyoruz.”
TÜRKİYE’nin su ürünleri üretiminde, yetiştiriciliğin payı her geçen artıyor. Su ürünleri üretimi 2012 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8.34 azalarak 644 bin 852 tona gerilerken, aynı dönemde yetiştiricilik yüzde 12.51’lik artışla 212 bin 410 tona ulaştı. Sektörde son gelişmeleri Su Ürünleri Tanıtım Grubu Başkanı Melih İşliel ve Türkiye Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu Başkanı Sinan Kızıltan ile konuştuk.
İÇ TÜKETİM YETERSİZ
Melih İşliel, “BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre dünya genelinde üretilen 147 milyon ton balığın yaklaşık yüzde 40’ı çiftliklerde yetiştirilmekte. Artan nüfusla birlikte 2030 yılına kadar 40 milyon ton balığa daha ihtiyaç duyulacak. Denizlerdeki varlık giderek azalırken ihtiyacı karşılamanın tek yolu olarak çiftlik balıkçılığı gözüküyor. Ancak su ürünleri sektörü yarattığı katma değerle ülke ekonomisi açısından büyük bir öneme sahip olmasına rağmen henüz hak ettiği değere ulaşmış değil. Türkiye’de yeterince balık tüketilmiyor. Avrupa Birliği ülkelerinde 25 kilogram, Japonya’da 80 kg olan kişi başına balık tüketimi, ülkemizde ne yazık ki 8.5 kilogram. Bu tüketimin de büyük bölümü sahil kesimlerinde yapılıyor. İşte bu gerekçeyle balığın sayısız yararlarına dikkat çekmek, daha fazla tüketilmesini ve ihracatını artırmak için çalışıyoruz” diyor.
HEDEF TÜM DÜNYA
İşliel, “Türkiye’nin taze balık pazarında ulaşabildiği coğrafyayı zenginleştirmek amacıyla, işlenmiş, dondurulmuş ürünler ile tüm dünyayı pazar olarak görüyoruz. Türkiye’de su ürünleri işleme tesisleri bu amaç doğrultusunda son yıllarda büyük gelişim gösterdi. Türk su ürünleri firmaları dondurulmuş levrek, çipura ve alabalık üretiminde büyük mesafe kat etti. Bugün tüm dünyaya dondurulmuş su ürünleri sunar konuma geldik. Taze ürünlerimizle özellikle Rusya pazarında yakaladığımız başarı sayesinde Ukrayna, Belarus ve Doğu Avrupa ülkeleri de Türk su ürünleri sektörünün hedef pazarları arasına girdi. 2012 yılında 467 milyon dolar ihracat yapan sektörümüz, 2013 yılında 550 milyon dolar, 2023 yılında ise 1.2 milyar dolar ihracat yapmayı hedef aldı” diye konuşuyor.
LEVREK VE ÇİPURA
Bugün Türkiye’de 12 bin dolayında tarımsal amaçlı kooperatif bulunuyor. Yani kamuoyunda bilinenin aksine aslında kooperatif enflasyonu içindeyiz. Üstelik bunlar üye sayısı az, küçük ve zayıf işletmeler. Ama bu böyle gidemez. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Mutlaka bir şeyler yapmalı. Bir yandan kooperatifçiliği savunuyoruz, diğer yandan o kadar çok kötü örnek var ki çiftçi ürküyor ve çekimser kalıyor. İyi ve başarılı olmuş örnek kooperatif sayısı ise maalesef çok az. Ancak ‘suimisal emsal olmaz’ diye eskilerin bir sözü var. Başka ifadeyle kötü örnekler bizi yıldırmamalı, çünkü bütün dünyada kooperatifler özellikle kırsal kalkınmanın lokomotifi kabul edilirken, biz bu gerçeği görmezden gelemeyiz. Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük ile kooperatifçiliği konuştuk.
KALDIRAÇ GÖREVİ
Aynı zamanda İzmir Tarım Grubu’nun (İTG) da başkanlığını sürdüren Mahmut Eskiyörük, “Ülkemiz kooperatifçiliğinin ideal yönde geliştirilmesi hedefi çerçevesinde ‘Türkiye Kooperatifçilik Strateji Belgesi’ hazırlandığını biliyoruz. Bu önemli bir gelişme. Strateji Belgesinin hedefleri ile Birleşmiş Milletler (BM) hedeflerinin örtüşüyor olması, kooperatifçilik konusunda ülkemizde yaşanacak değişimin en önemli güvence kaynağını oluşturacak. Türkiye tarım sektörü, gıda ve tarımsal sanayide kooperatifçiliği, kalkınma hamlesine bir kaldıraç olarak görmeli, kooperatifçiliğin sinerjisinden yararlanmalı” diyor.
İÇ GÖÇÜN ÖNLENMESİ
Eskiyörük, “Ekonomik ve kırsal kalkınmanın sağlanmasında, istihdam yaratılmasında ve çok önemli bir unsur olarak iç göçün önlenmesinde kooperatifçiliğin rolü çok büyük. Bakın, Türkiye’de iyi ve sağlam bir kooperatifleşme düzeni kurulabilirse neler gerçekleşir, size kısaca sayayım. Gıda güvenliğinin sağlanması, kayıt dışılığın giderilmesi, üretimde planlamanın yapılabilmesi, fiyat istikrarının tesisi ve üreticinin pazarlama sorununun çözümünde büyük başarı elde edilir. Söz gelimi biz neler yapıyoruz? Tire Süt Kooperatifi olarak her alanda süt üreticisine sahip çıkıyoruz. Süt, et ve yem fiyatlarını üreticinin lehine dengede tutuyoruz. Sebze ve meyve üreticisinin dönemsel olarak yaşadığı pazar sorununu, mısır üreticisinin de yaşamaması için 4 yıl önce kurduğumuz Silaj Paketleme Tesisi ile yılda yaklaşık 10 bin ton silajlık mısır alımı yapıyoruz. Yanı sıra üreticinin fazlalık mısırını 40 kilogramlık özel poşette paketleyip Türkiye’nin tüm illerine pazarlıyoruz. İşte bütün bunları kooperatif olmanın bize verdiği işbirliği gücüyle yapabiliyoruz” diye konuşuyor.
Zeytinyağı sektörü kıpır kıpır. Hep bir telaş, yakınma ve bekleyiş içinde. Şimdi de son yıllarda hızla çoğalan küçük üretici ve işletmeleri bir araya getirme çabası var. Yani işbirliği ve güçbirliği arayışı. Peki kim bunlar, ne yapmak istiyorlar? Sorduk, dinliyoruz...
BUTİK ZEYTİNCİLİK
Edremit Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Mücahit Kıvrak, “Butik zeytinciliğin tanımını becerebilirsek yönetmeliğe sokmak istiyoruz. Yönetmelik olmadan butik zeytincilik olmaz mı? Olur, ancak yazılı bir sistematiğe oturtmak işin devamlılığını sağlayacak. Başka bir hedefimiz ise nisan ayında İtalya’da yapılacak olan fuara hep birlikte katılmak. Böylece hep birlikte bir stand alıp ortak ürünlerimizi sergileyeceğiz. Bir tek firmanın tek başına stant almasının masrafının fazla olması dolayısıyla imece usulü herkes üzerine düşen paya göre standın masraflarını karşılayacak. Bu da ürünlerimizi dış pazarlarda daha iyi satış imkanı tanıyacak. Diğer bir hedefimiz ise üretim döneminde üretim kalitemizi üst seviyeye çıkarmak olacak. Üretim modelimizi kaliteye adapte ederek üst düzey zeytinyağları elde etmeyi planlıyoruz. Üretim esnasında oluşabilecek hataları önceden görüp birbirlerimize haber vererek önlem almak üreticilerimiz için bir fırsat oluşturacak. Son hedefimize gelince, ürettiğimiz ürünleri sattık. Peki yeni ürünü nereden alacağız? Bölgemizde bize en yakın butik üretim yapan arkadaşımızdan alacağız. Çünkü birlik olmaz isek yok olmaya mahkum kalacağız. Diğer üreticileri dışlamamız kesinlikle söz konusu değil. Tüm üreticilerimiz kaliteye önem versin bu üretim modelini benimsesin, onların da yağlarını butik üretim olarak birlik bünyesine alalım. Zaten bu üretim modelini benimseyen kişilerin satış sorunu en aza inmiş olacak” diyor.
BİRLİK OLMALIYIZ
Bodrumlu üretici Feridun Kaykı ise, “Butik üretimi tek bahçe ve tek ürüne yakın zeytinyağı elde etmek diye tanımlayabiliriz. Butik üretim yoğun emek sonucunda sınırlı
miktarlarda gerçekleştirile-biliyor. Butik üretimlerin müşteri hedef kitlesi çok özel tatları arayan ve onu tüketmekten zevk alan insanlar gibi gözükse de bu kaliteli zeytinyağlarını toplumun her kesiminin ulaşabileceği fiyat düzeyine de çekmek çok önemli. Tüketici doğru ürün, doğru fiyat politikasıyla kaliteli ve ilaç niyetine kullanabileceği zeytinyağına ulaşabilmeli. Türk zeytinyağını şişelenmiş ve markalanmış olarak dünya pazarlarına