Türkiye genelinde yaşanan kuraklık tehlikesi ve barajlardaki su seviyesinin düşmesi İzmir’de tarım sektörünü ne ölçüde etkileyecek? Gıda güvenliği alanında son gelişmeler ne durumda? Denetimler devam ediyor mu? İzmir’de EKÜY (Entegre ve Kontrollü Ürün Yönetimi) çalışmalarında son durum ne? 2013 yılında başlatılan Süt Eylem Planı için bu yıl hangi çalışmalar yapılacak? Bu ve benzeri konularda geniş kapsamlı bir basın toplantısı düzenleyen İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal ile yürütülen faaliyet ve projeleri konuştuk.
KAYGIYA GEREK YOK - Ahmet Güldal, “Türkiye genelinde yaşanan kuraklık tehlikesine ve barajlardaki su seviyesinin düşmesine rağmen, İzmir’de kaygı verici bir durum söz konusu değil. Evet, il genelinde bu yıl önceki yıllara göre yağış miktarı azaldı ancak henüz bu tablonun tarım sektörü ve çiftçimizi rahatsız edecek boyuta ulaştığını söyleyemeyiz. Yağış azlığının Şubat ve Mart aylarındaki yağışlar ile telafi edilebileceğini düşünüyorum. Ayrıca sulamada teknik yöntemler kullanılmak ve tasarrufa uyulması kaydıyla İzmir’de tarımsal olarak önemli bir sorun yaşanmaz” diyor.
GIDA DENETİMİ - Güldal, “İzmirlilerin güvenilir gıda tüketmesi için kontrolleri sıklaştırdık. 2013 yılında gıda işletmelerine yönelik 27 bin 366 adet denetim gerçekleştirildi. 2014 yılında ise en az 30 bin denetim yapmak istiyoruz. Hazırlıklarımız bu yönde. İzmirlilerin güvenilir gıda tüketimi konusunda hassas davrandığını biliyoruz ve tabii bundan memnunuz. Vatandaşlarımızın gıda konusundaki şikayetlerini iletebildikleri ‘ALO 174 Gıda Hattı’na geçen yıl İzmir’den 3 bin 350 şikayet geldi. Biz İzmirlilerden gönüllü denetçi olmalarını, gıda üretiminin, satışının ya da tüketiminin yapıldığı yerlerde karşılaştıkları olumsuzlukları ‘ALO 174 Gıda Hattı’nı arayarak bize bildirmelerini rica ediyoruz. İl Müdürlüğü olarak geçen yıl İzmirlilerden gelen 3 bin 350 şikâyetin 3 bin 282’si değerlendirmeye alarak, denetimini gerçekleştirdik” diye konuşuyor.
ORGANİK TARIM - İzmir’in organik tarımın merkezi sayıldığını ifade eden Güldal, 2013 yılında 2 bin 431 organik tarım üreticisinin, toplam 16 bin 821 hektarlık alanda 137 ürün çeşidi ile 68 bin 550 ton organik ürün yetiştirdiğini söylüyor. Güldal, ayrıca ‘Zeytin, pamuk, incir, mısır ve üzüm’ün il genelinde en çok yetiştirilen organik ürünler arasında yer aldığını kaydederek EKÜY projesi yoluyla zirai ilaç kalıntısıyla mücadelesi yaptıklarını vurguluyor. Halen 13 ilçede yürütülen projeye 2013 yılında 1173 üretici dâhil olmuş. Zirai ilaç kalıntısının önüne geçmeyi amaçlayan proje sayesinde geçen yıl 21 bin 522 dekarlık alanda 10 farklı üründen 116 bin 325 tonluk ürün elde edilmiş. Yanı sıra proje kapsamında 34 bin 979 üreticiye SMS ile bilgilendirme ve hatırlatma sağlanmış.
SÜT EYLEM PLANI - Güldal son olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bilindiği gibi İzmir süt üretiminde birinci sırada yer alıyor. 2013 yılında il genelinde başlatılan ‘Süt Eylem Planı’ çerçevesinde yürütülen çalışmaların ivme kazanmış durumda. 2012 yılı itibarıyla İzmir’de üretilen sütün tamamına yakını soğuk zincire alındı. 2013’te ise uygulamaya konulan ‘Süt Verimi ve Kalitesinin Artırılması Projesi’ kapsamında ise Küçük Menderes Havzası’nda bulunan 8 bin 476 süt sığırı işletmesinde yaklaşık 16 bin kişiye bizzat işletmelere gidilerek eğitim verildi. Çok önem verdiğimiz ‘Çiğ Sütün Toplanması ve Pazarlanması’ projesi yoluyla da üretici ve üretici örgütleri vasıtasıyla sanayie arz edilen çiğ sütün alım ve satımı ile ilgili kurallar belirlenerek hayata geçirildi. Bu proje ile üretim ve pazarlamada sürdürülebilirliğin, çiğ sütte fiyat istikrarının sağlanması ve korunmasını hedefliyoruz. Diğer yandan 2006 yılında 13 işletme ile başlayan il genelinde hastalıktan ari işletme oluşturma çalışmaları sonucu bugün sayı 49’a ulaştı. Mevcut ari işletmelerdeki hayvan sayısı 18 bin 901’dir, ayrıca 49 işletmenin 7’si onaylı süt işletmesi konumunda olup, burada AB mevzuatına uygun süt üretimi gerçekleştirilmektedir. Yıl içerisinde ari işletme sayısını 49’dan 100’e, AB onaylı işletme sayısını da 7’den 20’ye çıkarmayı planlıyoruz. İŞKUR ve Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği ile birlikte ‘Sürü Yöneticisi Eğitimi Projesi’ eliyle il genelinde 820 kişiyi sertifika sahibi yapmak istiyoruz. Bu sayede organik hayvancılığın en büyük sıkıntılarından biri olan organik yem ihtiyacını, üretimi artırarak gidermeyi hedeflemekteyiz. Bu arada özellikle önem verdiğimiz
kooperatifçiliğe olan desteklerimiz sürecek. 2014 yılı içerisinde İzmir’e 10 kooperatif daha kazandırmayı düşünüyoruz.”
Dünya çapında gıda fuarları var. Almanya’da Köln’de ya da Fransa ve Japonya gibi ülkelerde böyle fuarlar düzenleniyor. Ama bunlar gerçekten uluslararası nitelik taşıyan çok önemli etkinlikler. Son zamanlarda Dubai Gıda Fuarı da büyük ilgi çekmeye başladı. Yıllardan beri yazar ve TV programlarımda söylerim, neden bizde de artık bu ölçekte gıda fuarları yapılmaz, gıda alanında müthiş bir potansiyele sahip olduğumuz halde niçin bu özelliğimizi küresel hale getiremeyiz? Tabii bir yandan gerçekçi olmamız da gerekiyor. Bu işler öyle göründüğü kadar kolay değil. Sahip olunan potansiyel tek başına yetmiyor. Organizasyon yeteneği de şart. Ancak ben şahsen bu hususta çok karamsar değilim. Sadece biraz zamana ihtiyacımız var. Bundan böyle sıra Türkiye’de diye düşünüyorum. Un, yağ ve şeker fazlasıyla mevcut, helvayı yapmanın vakti geldi. Halen İstanbul’da iki gıda fuarı yapıldığını biliyoruz. Şimdi de Türkiye’nin tarım ve gıda alanında en önde gelen ili olan İzmir’de bir gıda fuarı düzenlenmesi planlanıyor. Organizasyonu gerçekleştirecek Gençiz Fuarcılık Genel Müdürü Osman Gençer ile yeni Fuar projesini konuştuk.
İzmir bunu hakediyor
Osman Gençer, “FOODEX 2014 İzmir Gıda ve Gıda Teknolojileri Fuarı’nı 23-26 Ekim 2014 tarihinde İzmir Uluslararası Fuar Alanı’nda hayata geçireceğiz. Bunun için hem umutlu hem heyecanlıyız. Çünkü İzmir zaten böyle bir Fuarı çoktan hak ediyordu. Bildiğiniz üzere gıda ve gıda teknolojileri inanılmaz bir genişlik ve çeşitliliğe sahip bulunuyor. Aslında gıda endüstrisinin önü çok açık. Üstelik Türkiye ve Ege Bölgesi bu bakımdan çok şanslı. Biz Gençiz Fuarcılık olarak bu etkinliğimizin ülke çapında ilgi göreceğine inanıyoruz. Yanı sıra Ege Bölgesinin gıda firmaları ve markalarının da Foodex İzmir’e büyük destek vermesini bekliyoruz. Bu projemizle Türk gıda sektörünün üretim ve pazarlama gücünü ortaya koyacağız. Katılımcı firmalarımızı nitelikli profesyonellerle buluşturacağımız, yeni pazarlara ulaştıracağımız, katılımcılarına ve ziyaretçilerine çok yönlü iş fırsatları sunacak organizasyonumuz
Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından kolayca ziyaret edilebilecek üç kıtayı buluşturan kentimizde gerçekleşecek. Bunun gerek ulusal gerekse yerel firmalarımız açısından önemli bir fırsat olacağını düşünmekteyiz” diyor.
Katılımcılar kimler
Öncelikle bir Danışma Kurulu oluşturuldu. Katılımcı, ziyaretçi ve etkinliklerin ağırlıklı olarak ele alındığı ilk toplantya Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İzmir İl Müdürü Ahmet Güldal, Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkanı Aykut Yenice, Ege Un Sanayicileri Derneği Başkanı Haluk Tezcan, Ege İhracatçılar Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Emre Çoğulu ve Fuarlar Şubesi Uzmanı Özlem Gökkan Vural, İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ercan Korkmaz ve AR-GE Müdürü Mustafa Yağcıoğlu, İzmir Ticaret Odası Fuarlar Masası Şefi Uğur Sülün, Büyükşehir Belediyesi Tarım, Park ve Bahçeler Dairesi Başkanı Ziya Çavdar, Ege Genç İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Halil Nadas, Türkiye Perakendeciler Federasyonu Ege Şubesi Genel Koordinatörü Hüseyin Değirmencioğlu, Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Hülya Yılmaz ve Kimya Mühendisleri Odası Ege Şube Başkanı Saadet Çağlın katıldı.
Geniş profil
Sportif başarılar veya başarısızlıklar olağan şeylerdir. Bugün kaybedersiniz, yarın kazanırsınız. Bir spor kulübüne ‘Büyük’ sıfatını verebilmeniz için farklı ve başka özellikler gerekir. “Büyük Altay”ın niçin kurulduğunu anlarsak, büyüklüğün nereden kaynaklandığı ortaya çıkar. Altay Kulübü tam 100 yaşındadır. 1914’teki kurucuları Celal Bayar, Mustafa Necati Uğural ve Vasıf Çınar’dır. Sadece bu isimler bile doğuştan sahip olunan “Büyük Misyon”un tarihe yüklediği özel anlam ve önemi anlatmaya yeter. Halkapınar Şehitliği’ni bilirsiniz, orada “Vatan ve Namus” yazar. İşte bu üç dev ismin yanı sıra bu köşede sayamadığım çok özel insanlarla tarih sahnesinde buluşan, “Vatan ve Namus” ideali ve ülküsü, Altay Kulübü’nü Türkiye’ye armağan ettikten 9 yıl sonra 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Alsancak semti Gül Sokak’ta çiçeği burnunda yeni hukukçu ve ilk başkan Mustafa Necati’nin yazıhanesinde hayata geçen Büyük Altay, aslında ‘Genç Cumhuriyet’in ta kendisidir.
ALTAY’IN ANLAMI
“Al”, Türk lehçelerinde “yüksek”, “yüce” ve “kudret” anlamlarına da gelir. Altay dağının adı aynı maksatla söylenmiş olup, Al = yüce-yüksek, tay = tağ/dağ demektir, Al-tay = yüce-ulu dağ, yüksek dağ anlamındadır. Dolayısıyla Türkiye’de başka hiçbir kulübün sahip olmadığı bir kuruluş misyonunu üstlenen Altay, 1. Dünya Savaşı ortamında İzmir ve Ege’de “Millici” başka ifadeyle milleti kucaklayan bir kutsal davanın ateşleyicisi olarak tarihi bir rol oynamak için varolmuştur. Altay adı ise ayrımcı ve ötekileştirici olmayan bir “Türklük” mücadelesini, “Millici” bir hareketi temsil etmek üzere konulmuştur. Bütün bu gerçekleri iyi bilmek gerekir ki, “Büyük Altay” ifadesinin derin anlamı apaçık ortaya çıkabilsin. Bu arada bir hususu da açıklığa kavuşturmakta fayda var. Atatürk’ün Altay Kulübü’nün kuruluşuyla bir ilgisi ne yazık ki bulunmamaktadır. Ne yazık ki demekteki kastım keşke olabilseydi anlamındadır. Ancak çok geçmeden Altay’ın kahraman kurucularının hemen hepsi başta Mustafa Necati olmak üzere Ulu Önder’in en yakın dava arkadaşları olarak tarihe imza atmışlardır. Bu yüzden Altay, ayrıcalıklı bir kulüptür. Böyle şan ve şeref herkese nasip olmaz.
ANADOLUBANK’ın “1. Tarım Buluşması” geçtiğimiz hafta Söke’de gerçekleşti. Başta çiftçiler olmak üzere pamuk sektörünün önde gelen temsilcilerinin yoğun ilgi gösterdiği toplantıdan önemli mesajlar çıktı. Anadolubank Tarım Bankacılığı Bölüm Başkanı İlhan Küçükahmetler ve Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal’la toplantının sonuçlarını görüştük.
ÇİFTÇİNİN YOL ARKADAŞI - İlhan Küçükahmetler, “Anadolubank olarak tarım ve gıda sektörüne büyük önem vermekteyiz. Tarım bankacılığında ise sakin ve güçlü adımlarla ilerliyoruz. Kendimizi ‘Çiftçinin Yol Arkadaşı’ diye nitelendirmemiz, daha doğrusu böyle bir yaklaşımla sektörel çalışmalarımızı yürütmemiz çiftçilerimiz tarafından ilgiyle karşılandı. Bunu Söke’de de gördük. Çünkü yol arkadaşlığı, Anadolu’nun kültürü ve mayasında var. Bankamızın stratejisi çiftçilerimizle her zaman dostluk ve dayanışma içinde olmak, vefa duygusunu hep ön planda tutmaktan geçiyor. Onların dertleriyle dertlenmek, çözüm beklentilerini yüksek sesle dile getirme arayışlarına destek olmak istiyoruz. İşte Anadolubank’ın ‘Tarım Buluşmaları’ bu amaçla başladı ve her ay Anadolu’nun bir başka köşe köşesinde yeni bir konu başlığıyla devam edecek. Bilindiği gibi pamuk çok önemli bir ürün. Katma değeri çok yüksek. Söke bölgemiz ise pamuktan hiç vazgeçmedi, iyi de yaptı. Söke Ticaret Borsası’nın destekleriyle böylesine ses getirici bir etkinliğe
katkı vermiş olmaktan dolayı çok mutluyuz” diyor.
HAYAT KAYNAĞI – Salih Deniz Günal ise, “İsmail Bey, toplantıyı siz yönettiniz ve gördünüz ki, pamuk sadece Söke tarımı için değil, aynı zamanda bölge ekonomisi için de hayat kaynağı konumunda. Yaklaşık 400 bin dönümlük ovamızın neredeyse tamamında pamuk ekiliyor. Çiftçimiz pamuk tarımında çok başarılı, verimde yüksek değerler alıyoruz. Ama maliyetler bizi perişan ediyor. Toplantıda hemen bütün katılımcılar söz aldı, kendi bakış açılarıyla sorunlar ve beklentiler konusunda görüşlerini ortaya koydular. Tabii her geçen gün artan maliyetlerin en ciddi sorun olduğu hususunda geniş mutabakat var. Yanı sıra uygulanan ithalat politikası pamuk çiftçisi açısından olumsuz bir tablo yaratıyor. Ayrıca her isteyenin istediği ülkeden pamuk ithal ediyor olması yine bizleri olumsuz yönde etkiliyor. İthal ürünün sadece mahlıç pamuk olması sebebiyle yan ürünler diğer ülkelerde kalıyor, bu da ülke ekonomisini kayba uğrattığı gibi bir de cari açığı yükseltmekte” diye konuşuyor.
SONUÇLAR ORTADA - Salih Deniz Günal, “Türk Ekonomisinde Pamuğun Yeri ve Önemi” konu başlığını taşıyan Söke toplantısının sonuçlarını ise şöyle değerlendiriyor: “Sürdürülebilir üretim için gerekli/yeterli prim verilmeli. 50 kuruşluk destek mutlaka artırılmalı ve çiftçinin beklentisi karşılanmalı. Mazot, gübre, ilaç gibi temel girdilerde KDV-ÖTV çerçevesinde vergi maliyetlerinin iadesi sağlanmalı. Pamukta ithalat aldı başını gidiyor. Gümrüklerdeki kontrolsüz ithalat kesinlikle denetim altına alınmalı. Destekleme primleri çiftçi tarlaya inmeden ödenmeli ki, üretim hazırlığı yapan çiftçi biraz nefes alsın ve alışverişini yapabilsin. Son olarak çok önem verdiğimiz bir konu ‘Söke pamuğunda markalaşma’dır. Bunun ön şartı da pamuk kalitesinin yükseltilmesi olacaktır. Yükselen ürün kalitesi ile bir ‘Söke markası’ yaratmak mümkün hale gelecektir diye düşünüyoruz. Tabii bunun başka şartları da var ama markalaşmayı gerçekleştirdiğimiz takdirde hem katma değer, hem de çiftçimizin geliri artacak. Bu vesile ile Anadolubank’
a sektör temsilcilerini bir araya getirdiği için teşekkür ediyorum.”
Geçtİğİmİz yılın Haziran ayında gerçekleştirilen “İzmir Tarım ve Gıda Zirvesi” diğer illere de örnek oluyor.
İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal’ın yönetimindeki bir ekip tarafından düzenlenen Zirve, büyük başarı kazanınca, benzer çalışmalar Bakanlıkca destek görmeye başladı. İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Salih Köksal ile yürütülen çalışmaların yanı sıra 20 - 23 Mart 2014 tarihlerinde Kuşadası’nda yapılacak “Aydın Tarım ve Gıda Zirvesi”ni konuştuk.
Salih Köksal, önce Türkiye’nin çok önde gelen tarımsal bölgelerinden biri Aydın hakkında şu genel bilgileri veriyor: “İl geneline baktığımızda gıda, tarım ve hayvancılık sektöründe önemli artışlar yaşıyoruz. Büyük Menderes ırmağının suladığı bereketli ovalar üzerinde 800 bin 700 hektar alanda kurulu ilimizin yüzde 49’unda yani 395 bin 494 hektarında tarım yapılır. Toplam 16 ziraat odasına kayıtlı 128 bin çiftçi faaliyet gösteriyor. İlimiz özellikle incir, kestane, zeytin ve zeytinyağı, çilek, enginar, süt ve besi hayvancılığı, pamuk, kuru gıda, su ürünleri alanlarında ülke ekonomisinde önemli bir paya sahip bulunuyor. Aydın ili toprak, iklim, topografik yapı ve ekolojik özellikleri sayesinde polikültür tarıma çok elverişli bir bölge. Tarımın her kolunda yetiştiriciliğin yapılabildiği güçlü bir potansiyele sahip. Diğer yandan son yıllarda özellikle süt hayvancılığı ve arıcılıkta da ciddi gelişmelere tanık oluyoruz. Aydın 16 ilçe, 37 belde ve 490 köyden oluşuyor. Kırsal nüfus 1 milyon 006 bin 541 olan genel nüfusun yüzde 39’unu oluşturuyor. İl nüfusunun yüzde 55’i ise geçimini tarımdan sağlamakta. Ekonomik hayatın temelini oluşturan tarımın ağırlığı sanayi ve ticaret sektöründe de yoğun olarak hissediliyor. Öyle ki sanayi tesisleri üretiminin yüzde 90’ı doğrudan veya dolaylı olarak tarıma dayalı. Dolayısıyla tarımsal sanayi ve gıda sektörünün il ekonomisi içindeki payının stratejik konumda olduğunu söyleyebiliriz.”
Geleceği planlamak
Bundan sonra gelecek yılları planlamak istediklerini söyleyen Köksal, sözlerine şöyle devam ediyor: “Artık önümüzü görmek istiyoruz. İzmir bu konuda öncü rolü oynadı ve yaptığı başarılı etkinlik ile tarım ve gıdada yol haritası belirledi. Biz de aynı stratejiyi uygulayacağız. Bu yönüyle 20 - 23 Mart tarihlerinde Kuşadası’nda hayata geçecek Zirve için çok ayrıntılı bir çalışma içine girdik. Bitkisel Üretim, Hayvansal Üretim ve Gıda Sektörü olarak üç ana kulvarda değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Aydın ilimiz söz konusu alanlarda nasıl bir strateji belirlemeli, ne yönde bir gelişme sağlanmalı, hangi ürünler ve hangi sanayilerde öncelikler ortaya çıkmalı? İşte üç gün boyunca hep bunları tartışacağız, sektör temsilcileri ve uzmanlar ile birlikte Aydın’ın tarım ve gıda vizyonunun nasıl olması gerektiğini ele alacağız.”
Yöntemler belirleniyor
Şu anda üç ana konu başlığının komite başkanlarının tespit edildiğini, onların da komitede görev yapacak sektör temsilcilerini ve izlenecek yöntemleri belirlediğini anlatan Köksal, “Gördüğünüz gibi bütün bunlar çok yenilikçi gelişmeler. Aydın İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğümüz tüm çalışanları ile birlikte bir yanda çiftçilerimize destek olabilmek için var gücü ile çalışıyor, öte yandan da Aydın ilinin tarım ve gıda geleceğini planlamaya uğraşıyor. Çünkü Aydın o kadar büyük bir potansiyele sahip ki, biz bunu en akılcı biçimde değerlendirmek zorundayız. Sonuç itibarıyla Tarım Artı işbirliğiyle düzenlenen 1. Aydın Tarım ve Gıda Zirvesi, sektörün büyük buluşmasına sahne olacak, aynı zamanda inanıyoruz ki Aydın ekonomisi için de çok önemli bir aşamayı oluşturacak” dedi.
Okurlarımız iyi biliyor, tarım – sanayi entegrasyonunu çok sık işliyorum. Çünkü katma değer ve zenginlik buradan geçiyor. Aydın’ın Koçarlı ilçesinde faaliyet gösteren Özaltın Tarım İşletmeleri Sanayi ve Ticaret AŞ Genel Müdürü Kasım Kutlu Öz ile firmanın faaliyet ve projelerini konuştuk.
Öz, “Firmamız 2000 yılında faaliyetlerine ilk olarak zeytinyağı işletmesi ile başladı. Kontüni sistem zeytinyağı işletmemiz faaliyetlerini daha sonraki yıllarda artırarak, Koçarlı/Dedeköy’ün yanı sıra Çulhalar köyünde de ikinci zeytinyağı işletmesini kurdu. İzleyen yıllarda ise Aydın merkez Kalfaköy’de bulunan işletmeyi de bünyesine alan firmamız, zeytinyağı işleme tesislerinin sayısını 3’e çıkarmış bulunuyor. Sonuç olarak zeytinyağı üretim ve ayrıca ihracat faaliyetlerimiz bütün hızıyla devam etmekte” diyor.
Tohumda iddialı
Öz, “Bunun yanında 2003 yılında yine Koçarlı/Dedeköy yerleşkesinde 38 adet rollergin tip çırçır makinasından oluşan pamuk çırçır tesisini hayata geçirdik. 2007 yılında bu tesise 3 adet sawgin tip tesis ilave ederek işletme kapasitesini artırdık. 2012 yılında ise Söke ilçesinde 60 adet rollergin tip makinadan oluşan çırçır fabrikamızı, 2013 yılında Diyarbakır bölgesindeki sawgin tesisimizi hizmete soktuk. Toplamda 3 bin dekara yakın alanda pamuk ve buğday tohumu yetiştiriciliklerini son sistem alet ve ekipmanlarla gerçekleştiriyoruz. Üretimin tamamı tecrübeli ziraat mühendisi ekibimiz sayesinde elde ediliyor. Birçok çiftçiyle de sözleşmeli üretim yaparken, çiftçimize mazot, gübre gerektiği zaman da alet ve ekipman desteği sağlıyoruz” diye konuşuyor.
Bayer'le işbirliği
“2004 yılında 3 adet delinter ve buna bağlı sistemden oluşan ve dünya çapında üretim kalitesine sahip delintasyon tesisini faaliyete soktuk” ifadesinde bulunan Öz, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu yıldan itibaren 10.000 ton/yıl delinte tohum işleme kapasitesine sahip işletmemiz Bayer Cropscience ile işbirliği halinde çalışmalarına devam ediyor. İşletmemizde Bayer Cropscience firması adına üretilen pamuk tohumları Türkiye iç pazarına ve dünyanın birçok ülkesine ihraç edilmekte. Ayrıca işletmemiz 2011 yılında tohum işleme kapasitesini iki katına çıkarmış olup, son derece modern ve kaliteli tohum işleme - paketleme özelliği ile de adından söz ettirmektedir. Büyük önem verdiğimiz Ar-Ge çalışmalarımız genelde pamuk tohumculuğu üzerine yoğunlaştı. Uzun yıllar ve zahmetli çalışmalar gerektiren faaliyetler sonucunda günümüz itibariyle yerli sermaye ile geliştirilmiş firmamıza ait 4 adet özgün pamuk tohumu çeşidi için üretim izni alındı, üretim ve tescil faaliyetleri de hızla sürüyor. Çalışmalarımızın sürdürülebilirliği için ayrıca ciddi bir gen bankası oluşturduk. Bu gen bankası içerisinde 2 bin 500’den fazla ileri hat yer alıyor. Bunların tümü gen kaynaklarıyla bütün özellikleri belirlenmiş, gerektiği anda istediğimiz özelliğe cevap verebilecek çeşitliliktedir. Çalışmalarımızın tümü TÜBİTAK ve Sanayi Bakanlığı kurumları ile projelendirilmektedir.”
Hedef Afrika
Bilgi teknolojilerinin uygulanması ve yaygınlaşması tarımda büyük sıçrama yaratacak. ‘Sıçrama’ kelimesini özellikle kullandım. Çünkü klasik yöntemler sadece gelişmeyi sağlıyor. Oysa bizim kaybedecek daha fazla zamanımız yok. İşte kısa vadede çok mesafe alabilmenin formülü de burada. Yani ‘Tarımsal bilişim’in geliştirilmesi ve bu çerçevede bilgi teknolojileri uygulamalarının tarım sektörü ile buluşturulması başta çiftçi olmak üzere bütün sektöre büyük avantajlar sağlayacak.
Bu alanda çok önemli bir gelişmeyi anlatmak istiyorum. Tarımda bilgi sisteminin oluşturulması için ciddi çalışmalar yapılıyor. Bunlardan en önemlisi “Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”ydi. Şimdi söz konusu çalışmaya bir yenisi eklendi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “Tarım Parselleri Verim Modeli.” Tabii önemli olan uygulama diyeceksiniz, çünkü tek başına model oluşturmak yeterli olmuyor. Havza Modeli bunun en somut örneği. Ülke tarımı için çok gerekli olan bu model, ne yazık ki bir türlü hayata geçemedi.
52 milyon parsel
Tarım Parselleri Verim Modeli’ne gelirsek, Modelin ayrıntıları şöyle; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü “Tarım Parselleri Verim Modeli” çalışmalarına 2011’de başladı. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ile yapılan etkin işbirliği sonucu öncelikle Türkiye’deki tarım parsellerinin sınırları tespit edilerek, bilgisayar ortamına taşındı. Toplamda 52 milyon parsel tespit edildi. Bunların hepsinde üretim yapılmıyor. Sadece 30 milyon parselde tarımsal üretim var. Burada iki husus ön plana çıkıyor. Ya envanter bilgilerimiz eksikmiş, 30 milyon parsel biliyorduk, neredeyse iki katı bir büyüklük varmış. Ya da gerçek tarım parseli sayısına yeni ulaştık ancak 30 milyonunun faal olduğu anlaşıldı. Sonuç olarak bu kayda değer yeni bilgilenmeyi tarımsal bilişim çalışmalarına borçlu olduğumuz açıkça ortaya çıkıyor.
Uydudan izlenecek
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün verdiği bilgiye göre tarım arazileri bu yeni model ile uydulardan izlenebilecek. Belirlenen her tarım parseline bir kimlik numarası verildi. Böylece her parselin bir kimliği olacak. Bu kimlikte de parselle ilgili ayrıntılı bilgiler yer alacak. Ayrıca o parselde ne kadar gübre veya zirai ilaç kullanıldığı tespit ediliyor. Tarım parsellerine verilen kimlik numaralarıyla Bakanlık parsellerle ilgili tüm bilgileri takip edebilecek. Çiftçiler ise sahip oldukları her bir parselin bilgisine internet üzerinden ulaşarak, özelliklerinin ve ürünlerin verimlerini sorgulayabilecek. Tarım arazileri bu teknoloji sayesinde üretimi parsel bazında kayıt altına alacak. Daha sonra geçmiş yıllarda her bir parsele hangi yıl ne ekildiği, nasıl verim alındığı öğrenilecek ve bu bilgiler planlamalarda kullanılacak.
Hedefler doğru ama
Pamuk ve pamuğa dayalı tekstil endüstrisi, tarihi perspektifi içerisinde bakıldığında gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerinin merkezinde yer alıyor. Diğer taraftan pamuk, altın gibi kolayca nakde dönüştürülebilen bir özelliğe sahip. “Beyaz altın” deyimi de bu özelliği dolayısıyla birçok ülkede yaygın bir değerlendirme olarak geçerliliğini korumakta. Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Başkanı Sabri Ünlütürk, Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal ve İyi Pamuk Uygulamaları Derneği (İPUD) Başkanı Leon Piçon ile “beyaz altın”ı konuştuk.
Milyonlarca işgücü
Sabri Ünlütürk, “Sosyal ve ekonomik açıdan bakıldığında, dünyada yüz milyondan fazla aile doğrudan pamuk üretiminde çalışıyor. Diğer yandan pamuk tarlalarında çalışan işgücü, nakliye, çırçırlama, balyalama ve depolama gibi yan hizmetler de hesaba katıldığında, pamukla ilgili toplam çalışan sayısının 350 milyon kişiyi bulduğu tahmin ediliyor. Yanı sıra pamukla ilişkili sanayiler, örneğin tarımsal girdiler, makine ve teçhizat, pamuk çekirdeği kırma ve kapçık, küspe gibi hayvan yemi ile birlikte insan gıdası olarak tüketilen pamuk yağının elde edilmesi, iplik, ham bez, kumaş, tekstil ve konfeksiyon değer zinciri içinde yine milyonlarca işgücünün görev aldığı bilinmekte. Ülkemizin 1920’li yıllardaki pamuk üretimi 120 bin ton civarında iken, bu rakam 2000’li yıllarda 1 milyon ton seviyesine yaklaşmıştı. Ancak son yıllarda üretimin dalgalı bir seyir izlediğini, genel olarak da aşağı yönlü bir grafik çizdiğini görüyoruz. Bu olumsuz tablo tersine çevrilmeli ve sanayinin talep ettiği yerli pamuk üretimi teşvik edilmeli.Hedef 1 milyon ton üretim olmalı” diyor.
Hedef daha yukarı taşımak
İyi Pamuk Uygulamaları Derneği’nin (İPUD) pamuk çiftçisinden tüccarına, iplik üreticisinden tekstil sanayicisine kadar Türkiye’deki pamuk üretimini ve tekstil sektörünü sürdürülebilirlik konusunda yukarıya taşımak için kurulduğunu söyleyen Dernek Başkanı Leon Piçon, İyi Pamuk Uygulamaları’nın önemine şöyle dikkat çekiyor: “IPUD’un kurucu yönetim kurulunda Ulusal Pamuk Konseyi, TARİŞ Pamuklu ve Yağlı Tohumlar Birliği, SANKO Tekstil İşletmeleri San. ve Tic. A.Ş., İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, İzmir Ticaret Borsası, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ve İstanbul Tekstil Hammaddeleri İhracatçıları Birliği bulunuyor. “Better Cotton” (İyi Pamuk) uygulamasının hedefi çevre üzerindeki baskının azaltılması, çiftçilerin geçim ve refah seviyelerinin iyileştirilmesidir. Daha sürdürülebilir pamuk üretimi için dünyaca tanınan bir standarttır. Sonuç olarak ‘İyi Pamuk’ üretimini sürdürülebilir ana ticari ürünlerden biri haline getirerek Türkiye genelindeki pamuk üretimini iyi yönde dönüştürmek istiyoruz.”
Büyük döviz kaynağı
Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal ise, şöyle anlatıyor; “Pamuk dış ticaret açığımıza doğrudan etki yapıyor, bu yüzden hızla üretim artırılmalı ve 1 milyon ton lif pamuk üretimi hedef alınmalı. Pamuk mutlaka stratejik ürün ilan edilmeli. Devlet tarafından stratejik ülke stokları oluşturulmalı, İZBEP (Tarım Ürünleri Elektronik Platformu), ELİDAŞ (Ege Lisanslı Depoculuk AŞ) ve Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası desteklenmelidir. Bu sistemleri kullanması gereken çiftçi ve sanayiciye gerekli eğitim sağlanmalı ve küresel standartlarda piyasalar oluşturulmalı. İplik sanayicisinin yerli pamuk kullanımı teşvik edilmeli, yerli pamuğun ithal pamuktan ucuz olmasının önüne geçilmeli. Pamuk çiftçisi satımda dünya fiyatları, girdide ise yüksek vergili iç piyasa fiyatları ile karşılaşıyor. Vergi farklarından doğan haksız rekabetin destekleme mekanizmaları aracılığı ile giderilmesini şart görüyoruz. Pamuk çırçırcısı da sigorta yaptırmakta zorlanıyor. Dolayısıyla pamuk çırçır fabrikaları Tarsim sigortası kapsamına alınmalı. Kendisini geliştirmek isteyen pamuk çırçır fabrikalarının modernizasyonu için kalkınma ajansları, KOSGEB gibi destekleme mekanizmaları devreye sokulmalı.”