UEFA Avrupa Ligi’nde deplasman grafiği Fenerbahçe kadar yüksek takım sayısı 1 veya 2’dir. Fenerbahçe bu sezon Avrupa Ligi’nde dün geceki kadar, hiçbir maçta bu kadar gol pozisyonu bulmadı ve bu denli rakibe az gol pozisyonu vermedi. Fenerbahçe, Plzen’i iyi okudu çözdü mü? Yoksa Plzen, Fenerbahçe’den ürktü, korktu mu? Atletico Madrid ve Napoli’ye kök söktüren, 14 maçta evinde 1 kez yenilen Plzen’in Fenerbahçe karşısındaki şahsiyetsiz futbolunda önce “korku” hakimdi.
İlk 20 dakika birbirini kontrol eden iki takımdan Fenerbahçe, maçın kalan bölümünde oyuna ağırlığını koydu. Sow ile Webo’nun hareket sürekliliği ve alan değişikliği Plzen savunması ile orta alan dengesini bozdu. Kendi sahasında çok kalıp, üstüne gelen rakibe ani ikili-üçlü sıkıştırmalarla top kapan ve kontra atağa kalkan Plzen’in hesapları, dün gece tutmadı. Emre ve Meireles’in özellikle Emre’nin maçıydı dün gece, onunla skor daha da farklı olurdu. Baroni, bu yetenekleriyle Brezilya’da değil, Almanya’da doğsaydı her halde fiyatı ile birlikte kalitesi de artar, daha büyük futbolcu olurdu. Devamlılığında kopuşlar ve zaman zaman coşuşlar var ama oyunun tamamında yok.
Yobo, Bekir ikilisi F.Bahçe’nin tartışmasız, değişmez stoperleridir. Çabukluk, birbirini tamamlama ve ileri pas başlangıcındaki başarı oranları bu gerçeği söylüyor. Dün gece, bu bölge huzur verdi.
iKi NOT:
Özgüven iyidir ama yerinde ve zamanında... 38. dakikada Volkan ayağıyla ceza sahası dışındaki Selçuk’a pas atarken çevre kontrolü yapmalıydı. Rajtoral bastırdı, kaptı, vurdu ve top direkten döndü (Oh! Dedik)
Tecrübe iyidir, değerlidir. Hem de bu tip rakipler karşısında. 42. dakikada Kuyt son çizgide sağdan Sow’un yerden ortasında yere yatsa top ona çarpıp ağlara gidecek ama topa vurdu ve F.Bahçe golden oldu. (Ah! Dedik) Ama kaçırdığı bu gol dışında Kuyt, dün geceki oyunuyla Plzen’e korku veren ve F.Bahçe’yi öne iten en önemli isimdi.
Fenerbahçe 20’ye yakın gol hamlesi yaptı, sadece 1 gol buldu. Direkten dönen topu dışında Plzen’in pozisyonu yok. Fenerbahçe galibiyeti sonuna kadar hak etti. Rakibin bu kadar pasif kalmasında Fenerbahçe’den ve yıldız isimlerinden duyulan korku kadar, Aykut Kocaman’ın iyi oyun planlaması ve rakibi analizi de etkili oldu.
En kritik zamanda, Beşiktaş’ın bitebileceği bir anda ağlara giden Webo’nun golünü direk dibinde kafayla çıkararak ve santrası yapılmayan ve Beşiktaş’ı zafere taşıyan golü atarak tarihe geçti. Yıkılacağı söylenen İnönü Stadı’ndaki son derbiydi ve Beşiktaş’ın kazandığı ilk derbi maçın kahramanı oldu, Olcay Şahan.
Maça duran toplar, komik defans hatasları ve iki takımın açık futbol anlayışı damga vurdu. Beşiktaş, sakatları olmasa da Fernandes ve arkadaşlarından ibaret bir takım görüntüsünde. Fenerbahçe Webo ve Emre ile eskisinden daha farkı bir ekip havasında. Zaman “Feda” zamanı. Kadrolara baktığınızda Fenerbahçe, Beşiktaş’tan isimleri ve fiyatlarıyla en az iki gömlek üstün futbolculardan kurulu. Kuyt, Meireles, Baroni ve Belözoğlu orta dörtlüsüne denk tek adam Fernandes Beşiktaş’ta. Toraman, Veli bozan pas yapmada oyun kurmada zorlanan oyuncular.
FERNANDES DE YETMEZ
Olcay’ı ilk sütunlarda anlattım. Beşiktaş Fernandes ve Oğuzhan’ı bir arada oynatamazsa şampiyonluk yarışında zorlanır. Kartal’ın ekip direnci ve baskın atakları, tek umudu. Dün akşam ilk 20 dakikalık F.Bahçe; Real Madrid gibiydi. Kartal kendine çabuk geldi. F.Bahçe’de mevsim başından beri savunmanın solundaki sıkıntı devam ediyor. İlk yarım saat Gökhan Gönül ve Kuyt’ın koridor yaptığı Beşiktaş solunda, Kuyt, Sow’a ikinci golü attırırken Beşiktaş’ın sol beki Kuyt’ın 20 metre uzağındaydı. İlk yarı 3 duran top gol oldu. 1.’si maçın ve F.Bahçe’nin ilk golü yardımcı hakem Emre Eyisoy’un yanlış ofsayt bayrağıyla iptal edildi. Daha sonra Fenerbahçe’de Sow Beşiktaş’ta Kuyt’ın kendi kalesine attığı goller defansta adam paylaşımındaki sıkıntının açık bir ifadesiydi.
Niang gecenin duran dermansız ama attığı usta işi golle ve Olcay’a vermiş olduğu muhteşem pasla performansını yukarı çeken ismiydi. Özetle ilk yarım saat muhteşem bir Fenerbahçe, geri kalan 60 dakika iki takımın defans anlayışından koptuğu ve Beşiktaş’ın da son saniyelerde kendisi kadar Galatasaray’ı da mutlu ettiği bir maç oldu. Gecenin yıldızı Fernandes’ti ama şampiyonluk için o da yetmez.
Teşekkür edecekler çünkü günah keçisi ilân edilen McGregor, 3 mutlak golü ve galibiyeti kurtardı...
Maçı da Beşiktaş’ı da konuşalım. Önce Beşiktaş’ı... Bugün üçlü ibra var genel kurulda Demirören, Karadeniz ve Orman dönemlerinden hangisi ibra edilmeyecek onu bilmiyorum. Peki genel kurul üyeleri şu soruları soracak mı...
1-Haftada 1 lig maçı yapan takımın, 8 oyuncusu antrenmanda nasıl sakatlanır?
2-Başkan’ın Ümraniye’ye getirdiği masör hocası Necati Yücel’e Almeida başta olmak üzere hiçbir oyuncu masaj yaptırmazken, kazanan Kıran mı Orman mı?
3-Devre arasında kurtarıcı olarak transfer edilen Gökhan Süzen ve Sinan Kurumuş’un menajeri kim?
4-Beşiktaş’ta kırmızı formayı kimler, neden istemiyor?
Savunmayı hatırladı
Bence sonuncusu. Lig sonu klasman ne olursa olsun FEDA zamanında hepsi kabul görürdü. Başkanıyla, teknik direktörü ligin ilk yarısının bitiminde bu kadar şişmese, FEDA’nın, tevazunun kardeşi olduğunu bilse işler daha kolay olurdu. Yaklaşık 40 dakika 10 kişi oynayan Gaziantep, mutlak bir golü 83’te Cenk ile kaçırırken, “Geliyorum” derken ve kimse irkilmezken, 89’da Rostand ile skor eşitlenirken, Kartal’ın kenar yönetimi herhalde stadın arkasındaki açıkhava tiyatrosunda yeni başlayacak oyunu düşünmüyordu.
Nefes nefese kalıp, bıkmadan, yüreğini ağzında taşıyanlarla yani Beşiktaş’la, aylardır maaş alamayan aklı cüzdanındaki Gazianteplilerin maçıydı. FEDA diyenlerle cefa çekenlerin maçıydı. Hep yazdım, Beşiktaş yediğinden fazlasını atamazsa, -mantık olarak öyle - maç kazanamaz. Bu kadar kolay gol yiyen bir takımın golcülerinin de çok başarılı olması lazım. “Kartal’da düşüş dönemi bitti mi?”, “Elazığ maçı, yeni bir başlangıç mı?” derken, devre arasında gelen Niang ve Gökhan Süzen bu kadar eksik, sakatı bol Beşiktaş’a ilaç olamadı.
Bu takımda herkes yıldız
Rakibin en etkili silahı duran toplardan kaygı duyan Aybaba, dün akşam Ersan ile bir duran toptan gol buldu ama Bülent Uygun’un 10 kişilik ekibi maçı bırakmadı ve son dakikada istediğini aldı. 2-0 öne geçtiği ve rakibin 10 kişi kaldığı maçta bile galibiyete ulaşamayan Beşiktaş, dün yine 40 dakika eksik oynayan rakibinden gol yiyerek beraberliğe razı oldu. Fernandes’in, Niang’ın, Necip’in, Oğuzhan’ın, Sivok’un, Hilbert’in ve Holosko’nun oynadığı takıma ben ‘FEDA takımı’ demem. Bu takımdaki her oyuncu Türkiye çapında bir yıldız. Beşiktaş, bu ekibi hedefe yürütemiyorsa, aldığı maçları veriyorsa, kenara, saha yönetimine bakacağız. İyi iken görünenlerin Karabük ve Gaziantep maçından sonra söyleyecek bir şeyleri olmalı. FEDA rolünü iyi oynayanlarla, cefanın sıkıntısını kalbinde duyanların maçı berabere bitti.
Macaristan provası yapılırken Çek Cumhuriyeti gibi tempolu, sert futbol oynayan bir ekip önüne bu kadar yanlış bir milli takım sürmek, oyunun tek tarafını oynayan, koşmayan, çarpışmayan yıldızları ilk 11’e yerleştirmek nereden geldi Abdullah Hoca’nın aklına? 4-1-4-1 oynayıp Topal’ı geri dörtlünün önünde bırakmak, Selçuk ve Nuri ile orta alanın göbeğinde, Arda ile sağda, Sercan ile solda kalıp, rakibin presi ile enlemesine bir pas trafiği içerisinde karşı kaleye gidemeyen bir Milli Takım’ı nasıl seyreder Abdullah Hoca?..
Hocaya sormak isterim; Mevlüt gibi santrforun olacaksa, ki olabilir, Çek takımında Lafata da öyle biri. O zaman, rakip ceza alanı içinde oynatacaksın, yanına da hızlı adamlar koşturacaksın. Ama bizim Mevlüt kendi sahasından top çıkarmaktan rakip ceza sahasına gidemedi. Takım halinde her şey kötüydü ilk yarıda. Tıpkı bir kabus gibiydi.
Patagonya’ya bile gidemeyiz
2. yarıya başlarken Hamit-Gökhan, Burak-Mevlüt değişiklileri oldu. Bu devre top kapmak için presi, driplingi ve şut pozisyonuna girmeyi isteyen oyuncularımızın sayısı arttı. Arda serbest oynamaya başladı. Topu rakip kaleye en etkili taşıyan oyuncumuz ve takımın en iyisiydi. 2. yarı beraberliği yakalayabilirdik. İlk yarıda Selçuk’un bulduğu iki pozisyon dışında bir şey yoktu. Ama 2. yarı Sercan, Arda, Umut ve Burak ile 4 net pozisyonumuz vardı.
Bu maç Macaristan maçının provasıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu anlayışla bırakın Brezilya’yı, Patagonya’ya bile zor gideriz. Futbolu hızlı, çabuk ve koşarak oynayamıyoruz. Preste rakibin kuvvetinden çabuk yılıyoruz. Kontratak yapamıyoruz ve Abdullah Avcı yönetiminde inanılmaz kolay gol yiyoruz. Avcı’nın yönetiminde 13 maç geride kaldı ve 10 maçta sahadan golsüz ayrılmadık. Türk futbolunun bugünkü kaos ortamında Milli Takım’ın gerçek hüviyetine nasıl döneceğini ben kestiremiyorum. Abdullah Avcı, bilmiyorum neler düşünüyor.
İki defa pozisyon buldu, birinde gol yaptı. Almeida’nın yokluğu ve Samet Aybaba’nın korkusu Beşiktaş’ın, hem oyun hem de takım düzenini allak bullak etti.
Galatasaray, oyunu domine etti. Özellikle ilk yarı Beşiktaş’a top göstermedi. Beşiktaş, bu anlayışıyla, ilk yarıdaki performansını ve puanlarını çok arayacak gibi görünüyor.
Tam bir stoper faciası yaşandı. Terim, stoper arıyor, haklıdır. Aybaba da aramalı ve bulmalıdır. Türkiye’de, bütün takımların göbeğinde ciddi sorunlar var. Daha maçın başında 3. dakikada, Umut’un ceza alanına yolladığı topa Sivok ve İbrahim Toraman’ın bakması, Mehmet’in de ters kademeyi almaması; Emre Çolak’a bir antrenman golü getirdi adeta. 43. dakikada Riera, Selçuk’un ölü topuna, Beşiktaş kalesine 6 metrede yükselirken, stoperler yine uyuyor. McGregor, çizgide duruyor, Beşiktaş amatörce bakıyordu.
Beşiktaş silik kaldı
İlk yarıyı 2-0 kapayan Galatasaray, ikinci yarıya da hızlı girdi. Beşiktaş’ın bu kadar silik kalmasında Galatasaray’ın kontrolü ve ayağa paslı futbolunun etkisi büyüktü. İkinci yarı başlar, başlamaz bir stoper faciası daha yaşandı. Bu sefer; Dany ve Semih uykuya dalmış, kaleci Muslera da 4 metre uzağına inen topta onlara katılmıştı. Bu kadar kolay gol yemek, Şampiyonlar Ligi takımına da yakışmadı.
62. dakikada Beşiktaş’ın bir anda kısmeti açıldı. Melo’nun bir profesyonele yakışmayan davranışlarıyla, takımını 10 kişi bırakması çok şey demekti. Türk futbolu aylardır Meireles’in tükürüğünü konuşurken, Melo’nun Oğuzhan’a 10 santimetreden yolladığı sıvıya, öpüşmeye ön hazırlık demedi hakem Tolga Özkalfa. Melo, ağzından çıkana sıvı derken, Fatih Terim küplere biniyor ve oyun sistemini tamamiyle değiştiriyor, Elmander ve Umut’u çıkararak, 4-5-0 formatına dönüyor, Beşiktaş’ı orta alanda kontrol etmek istiyordu.
Terim, bunda başarılı oldu. Dün akşam, stoper facialarına tanık olduk. Sneijder ve Dentinho’nun hazır olmadığını gördük. İkinci tükürük faciasını yaşadık. Galatasaray kazançlı, Beşiktaş’ta çok büyük kayıpta.
Sporun ne kadar ve nereye ait olursan ol, kardeşlik, dostluk olduğuna inanan bir insandı...
Samet Hoca dedi ki, “Futbolcularım havaya giremez. Benim olduğum yerde, bu tür şeyler olmaz.” Peki, ya Samet Hoca havaya girerse, o zaman ne olacak? Kartal ligin ilk yarısını, ‘FEDA’ ruhuyla oynayan, Beşiktaş değerlerine bağlı, hedef hesabı olmayan bir takım görüntüsü içerisinde öyle veya böyle geçirdi. Şimdi 2. yarıda, hele hele G.Saray’ın kaybettiği bir maçın sonrasında, liderliği kazanacağı bir maçın öncesinde bu tarzda, bu heyecanda bir Beşiktaş futbolu oynamanın Samet Hoca’nın mantalitesinde olmaması lazımdı. ‘FEDA takım modeli’, ‘Mağdur takımın hocası olma dönemi’ bitmiştir artık. Samet Hoca da, Aykut Kocaman gibi Fatih Terim gibi şampiyonluk yolunda kora kor bir hesabın içindedir. Başaramazsa, başarısızdır.
Kaybetmemeyi düşündü
DÜN akşam, oyundan Oğuzhan’ı çıkarıp, Fernandes’i alan, Olcay’ı çıkarıp Uğur’u alan bir Beşiktaş teknik direktörü, hedeflerini yukarıya, şampiyonluğa yöneltmiş bir teknik direktör görüntüsünde değildi. Belki de kaybetmemeyi düşünüyordu. Zirvenin en üstündeki ikinci takımın teknik direktörü koşan, heyecan veren ve ligin ilk yarısında hiç beklenmedik başarılara imza atan bir hocanın, ligin ikinci yarı başlangıcı böyle olmamalıydı.
İnönü’de Beşiktaş, tribün desteği olmadan yürüyemez, şampiyonluğa gidemez. Teknik direktörün talepleri doğrultusunda, yönetimin ‘FEDA’ açılımı içerisinde bilet fiyatlarını indirmesi bile, kapalı tribünün dolmasına yetmiyorsa, Beşiktaş neye inanıyor, neye inanmıyor? Samet Hoca’ya, Fikret Orman’a inanıyor mu?
Şampiyonluk umudu yok
MAÇIN teknik olarak analizine gelirsek, ortada giden, iki tarafın da kazanabileceği bir maçtı. Gol bölgesinde Almeida’ya destek olan bir ikinci oyuncunun eksikliği ortada. Holosko ve Olcay, ilk 45 dakikadaki muhteşem tempolarını devam ettiremiyorsa, sorumlu kim?.. Fernandes hazır değil. G.Saray maçına da hazır olması zor görünüyor. Beşiktaş takımı, nereye gideceğini, geride kalan 16 haftada nereye yürüyeceğini bilmek zorunda. Mevsim başından beri şampiyonluk hedefi gözetmeyen ve kaderin bir cilvesi, kendini Trabzon ve F.Bahçe’nin performansları neticesinde bir anda 2. sırada bulan Beşiktaş, dün akşamki oyunu ve heyecanıyla hedef için bir umut vermedi. Şampiyonluk, inanmış yönetimlerin ‘FEDA’ zamanı olsa bile heyecanı olan teknik adamların ulaşabileceği bir noktadır. Beşiktaş’taki resim, dün akşam Büyükşehir Belediye maçında bunu göstermedi.
Dün, üretemeyen, yürütemeyen, götüremeyen Beşiktaş takımında “Samet’in bir askeri olsaydı, Beşiktaş nerede olurdu” diye düşündüm. Sonra, “Q7, Samet’in askeri olur muydu?” diye sordum kendime. At, adımına göre değil, adamına göre yürür gerçeği ile baş başa kalınca “Samet ile beraber Q7 tavan yapardı”, dedim. Bu Beşiktaş, Aybaba’nın amatör ruhunu Beşiktaşlılık heyecanını, almadan verme arzusunu feda zamanında her şeye razı felsefesini ilk yarıyı 30 puanla tamamlayarak taçlandırdı. Tamamı Q7’siz 3’te1’i Fernandes’siz bu Beşiktaş başarılıdır.
Sakın aldanmayın.. Beşiktaş gol atan, golü kolay yiyen bir takım. Ligin en hızlı, en hırslı oynayan ama defansında da büyük boşluklar bırakan takımı. İlk 40 dakikada McGregor iki muhteşem kurtarış yapmasa, Beşiktaş 2-0 geriye düşmüştü.
TAKIM OLDULAR
5 dakikada mı, 3 dakikada mı bilinmez, ama maçın kaderi 40-45 arasında belli oldu. Defansta Ersan’ın çıkması Toraman’ın onun yerine savunmaya, Veli’nin orta sahaya çekilmesi maçın kaderini değiştiren bölüm oldu. Veli’nin kendinden beklenmeyecek Iniestavari derin topuyla Holosko gol perdesini açarken 2 dakika sonra bir köşe vuruşunda Sivok skoru 2-0’a getirdi.
Beşiktaş’a ayak uydurmak ve hızlı oynama arzusundaki Kayserispor etkili olmadı değil. Ama Kartal’da önce Necip önderliğindeki takımdaşlık ve ekip ruhu sonra Olcay’ın son haftalardaki “Eleştirilere itirazım var” diye baş kaldıran ve muhteşem bir golle sonuçlanan hırslı oyunu galibiyette en büyük etkendi.
Hep söyledim. Fernandes’in yokluğunda Beşiktaş yine gol resitalini sürdürüyorsa, yediğinden fazlasını atıyorsa, şampiyonluğun en büyük adayıdır. McGregor’un katkısı büyüktür ama önemli olan Beşiktaş’ın takım olduğu gerçeğidir.