Bu ağrının ilacı Manisa çevresinden tedarik edilemedi. Anlaşıldı ki kendisi de edemedi. Fernandes’in Beşiktaş’a kattıkları inkar edilemez. Ama adam profesyonel değilse takımın üstüne çıkıyor, önüne geçiyor ve de herkes bakıyorsa, komutan duymaza yatıyor, yönetim görmeze bakıyorsa, bu Fernandes’le buraya gelinir. Kim Beşiktaş’tan büyük? Q7 oradaysa birileri niye burada?
34’lük golcüyü tutamadılar
Evet kabul edelim ki bu Beşiktaş dün akşamki futboluyla veda zamanının Beşiktaş’ı. Ligin ilk devresinde bizi kandıran şampiyonluk rüyalarına daldıran Beşiktaş, “Feda zamanı”nın takımıydı. Kümede kalma hesapları yapan Akhisar karşısındaki bu tarihi hezimeti taşıyacak olan sadece Samet Aybaba olmamalı. Fikret’ler, İsmail’ler, Murat’lar, Tahsin’ler de bu hesaplaşmanın içinde olmalı. 34’lük bir Gekas’ı durduramayan bir Beşiktaş savunması nasıl olur. Escude ve Ersan’lı bir savunma göbeği ve beksiz bir Beşiktaş geri dörtlüsünü nasıl sahaya sürer Samet Aybaba. Elindeki kadronun durumunu iyi bilen bir hoca 30’da Holosko’yu çıkartıp niye Niang’a döner?
Beşiktaş’ın birkaç gol hamlesinde hep Pektemek vardı. 10 gol atan Olcay dün akşam ne aisist ne orta yaptı. Formayı öpmek, tribüne resital çekmekle iş bitmiyor. Ceza sahası dışında Süzen’in Gekas’a yaptığı faulü penaltıya taşıyan Kuddusi’nin ayıbını McGregor penaltıyı kurtararak önledi. Ama aynı kaleci 35 metreden gol yemeyi de becerdi.
Takıma destek nerede?
Sonuçta Kartal’ın kaderi, bir ‘barcı’nın keyfine kaldı. O yoksa Beşiktaş bu. Fernandes belinden mi yoksa başka yerinden mi rahatsız ona karar vermek zor. Ama Beşiktaş Yönetimi’nin de yok tüzük, yok kongre, yok yeni stat konsantrasyonu içinde hocaya ve takıma destek vermediği de açık bir gerçek. Bu sonuç kimseyi şaşırtmamalı. Keşke Fernandes “Uff” olmasaydı.
Sevgili Aybaba artık bilmeli ve görmeli ki, Oğuzhan’ın varsa Fernandes’in az önde veya yanında, o oynar. Sağ açık, sol açık değil. “İkisi birlikteyken defansın aksıyor” diyenlere aldırmamalı. Beşitkaş’ın ligin ilk yarısındaki riskleri alan, diklemesine ve hızlı rakibi göbekten delen hücum felsefesinden vazgeçmemeli. Kilit isim Oğuzhan. Son 35 dakikada oyunun mimarı o idi. Dün gördük ki Pektemek de bu tabloınun içine girecek. Aybaba’nın Oğuzhan’la başlamaması ve çift ön libero (Necip-Veli) oynaması, “Antalya’dan korkuyor mu?” sorusunu akla getirdi. Bir gerçek var ki galibiyet, Oğuzhan’ın oyuna girmesiyle geldi.
Maçın başında tek gol yolu Fernandes’in duran topları ve ortalarıydı. Pektemek güçlenmemiş fiziği ve yalnızlığıyla Almieda’nın rolünü oynayamadı. Beşiktaş tek santrforla oynayacaksa o isim Pektemek değil.
REZERVASYON TAMAM
BEŞİKTAŞ ligin ilk yarısında olduğu gibi dün akşam da topa çok sahip olan taraf değildi. Ama baskın futbolunu iyi oynayan bir takımdı son 35 dakika. Aslında başa dönersek 7. dakikada McGregor 2 mutlak golü önlemese, Diarra’ya o gol şansını verse, Beşiktaş erken havlu atmıştı. İlk yarı iyi pas yapan Antalya, karşısında Aybaba Fernandes’i biraz geri, Necip’i ileri veya 2. yarı başlarken Fernandes’i geri, Oğuzhan’ı ileri koyabilse derken 55. dakikada Oğuzhan’ın oyuna girmesiyle her şey değişti. Beşiktaş 49 puanla Avrupa biletini cebine koymasa bile rezervasyon tamam. Aybaba’ya da Mehmet Özdilek’e de bu zorlu maratondaki düşük bütçeli kadrolarıyla gösterdikleri performans için teşekkürler.
Avrupa Ligi’nin son 4 takımından birinin, F.Bahçe’nin ilk 73 dakikada ortaya koyduğu olumsuz futbol eğer yarı final maçlarında da sergilenirse, final biletini almak çok zor olur. Dün akşam yapılması gereken rakibi kendi ceza sahasından uzak tutmak ve orta alanda ayağa paslı kontrollü futbol oynamaktı. Kilit isim Cristian’ın maçtan maça değişen konsantrasyonu dün akşam maalesef çok kötüydü. İsteksiz, sorumluluk almayan ve kötü oynayan Cristian’a Meireles’te katılınca Selçuk’un bütün iyi niyetine rağmen orta alan üstünlüğü Lazio’ya geçti. Cristian’ın çıktığı Salih’in oyuna girdiği 73. dakikada Caner’le gelen gol oyunu Lazio açısından bitirdi.
Gol geliyorum dedi
Lazio, Hernanes ve Ederson ceza sahası dışından attığı şutlarla, Cangreva ve Lulic kenardan şut gibi kestiği ortalarla ve de duran toplarla F.Bahçe’yi 73 dakika ablukaya aldı. Başta Egemen, Caner olmak üzere Fenerbahçe defansının müthiş agresif Lazio karşısında gösterdiği savunma anlayışını da takdirle karşılamak lazım. Fenerbahçe bir türlü oyunu orta alana taşıyamadı, pas yapamadı ve kendi ceza sahasından çıkamadı. Gol “Geliyorum” dedi ve 60. dakikada Cangreva sağdan çok sert kesti Lulic kafayla topu ağlara gönderdi. Golden sonraki 10 dakika zor geçti. Salih’le başlayan Kuyt ve Webo ile devam edip Caner’in müthiş golüyle sonuçlanan bu atak Fenerbahçe’nin maç boyunca ilk gol pozisyonuydu. 73 dakika rakibi seyreden defansının müthiş mücadelesiyle direnen Fenerbahçe beraberlik golünden sonra kendi gerçek hüviyetine döndü.
Başta Egemen, Volkan, Yobo ve Gökhan yani Fenerbahçe savunması olmak üzere tüm futbolcuları ve Aykut Kocaman’ı kutluyorum. Özetle; Bu büyük bir başarıdır. Fenerbahçe camiasına hayırlı olsun. Tebrikler, teşekkürler Fenerbahçe ama dün akşamki final için yetmez.
G.SARAY’a önce 5 yıl sonra Şampiyonlar Ligi çeyrek final heyecanını ülkemize getirdiği için, sonra da bir dünya markası Real Madrıd karşısındaki dün geceki galibiyeti için teşekkür edelim. Ve kabul edelim ki Real Madrid ile aralarındaki kalite farkı sadece oyuncuların bireysel futbol yeteneklerinden, market değerlerinden kaynaklanmıyor. 1956’dan bu yana Avrupa’nın en büyük kupasını defalarca kazanmış, sayısız kez yarı ve çeyrek finaller oynamış Real madrid’in genlerinde var bu büyüklük. Terim, Madrid’de basın toplantısında “Çeyrek finaldeki 7 takımdan birinin hocası olsaydım ben de Galatasaray’ı tercih ederdim” derken yarı finalin çok zor olduğunu ima etmişti.
İki farklı devre oynandı. Real Madrid maça çok hızlı başladı. Galatasaray sahasına çok adam sokarak, hızlı paslarla kaleye gitmek ve golü bir an önce bulmak istediler. Aynen Madrid’de olduğu gibi. 7. dakikada Ronaldo ile golü bulup yarı final vizesini aldılar. Geride kalan 83 dakikada Galatasaray’dan 5 gol yemek akıllarının ucundan geçmiyordu. Bu mucizenin de mucizesi olurdu.
İKİ FARKLI G.SARAY
İKİ farklı Galatasaray vardı sahada. Birinci devre ilk şutunu 38. dakikada Sneijder’le atan, rakip defans duvarını aşamayan, Pozisyon üretemeyen ve rakibin de kendi sahasına kolay gelimesine izin veren bir Galatasaray vardı sahada. Devre arasında, Galatasaray’ın 3 muhteşem gol atacağını Mourinho’nun suratının allak bullak olacağını, Madridli oyuncuların sahada donup kalacağını söyleseydik Türkiye’de buna kimse inanmazdı. Ama takımın adı Galatasaray’sa hocası Terim’se oyunun ismi futbol ise son düdük çalmadan hiçbir şey bitmez.
BRAVO TERİM VE ÖĞRENCİLERİNE
57. dakikada başlayıp 72’de biten film şeridinde Sneijder’in pasında Eboue’nin muhteşem şutunda top 90’a giderken aynı Sneijder nefis vucüt hareketiyle iki Real oyuncusunu geçip topu ağlara yollarken ve Amrabat’ın pasında Drogba sırtı kaleye dönük Şampiyonlar Ligi tarihine geçecek bir gol atarken yani Galatasaray 15 dakikaya 3 gol sığdırırken, sarı kırmızılı ekibe hayranlık duymamak mümkün değil.
Galiptir bu yolda mağlup. Madrid’de 3-0 İstanbul’da 3-2. Bir Real Madrid, Avrupa’nın devi diğeri Galatasaray Avrupa’nın bebeği. Bu bebek büyüdüğünde neler olacak neler.
Kadere bakın ki bugün ikisi de zirve hesabı yapacak, hedeflerine ulaşma yolunda en iyi yerdeler… İnançlarını, heyecanlarını, bilgilerini sahaya koyacak, takımlarını zirveye taşıyacak ekipteler. Beşiktaş da Bursa da.
Gelecek yıl ‘Feda’ dönemi rüzgarı bittiğinde Samet Aybaba’nın, Antep’ten Bursa’ya gelişine hikayeler düzülen Karaman’ın takımlarını nereye taşıyacağını göreceksiniz. Hikmet hırslı, takımını Avrupa’ya götürmek istiyor. Samet de öyle. Bursaspor kötü oynayanı yok, iyi oynayanı çok bir takım kombinasyonu içerisinde Beşiktaş’ı dün gece sahadan sildi. Oyunun genelde hakimi ev sahibi takımdı. Batalla gibi Türkiye’nin şu an en iyi orta alan/gol bölgesi oyuncusuna sahip olmanın avantajını, Premier Lig tecrübesi olan Edu ve Ferdinand’la süsleyen, Tuncay gibi olması gerektiği yere gelemeyen bir yıldızın heyecanını bu ekibin arzusuna yükleyen Bursaspor için dün akşam kazanmaktan başka yol yoktu zaten.
Hak eden kazandı
Cezalı ve sakatlarla iskeleti zaten bozulmuş Beşiktaş’ın Sivok’un yokluğunda Ersan’a ihtiyacı yok muydu? Necip’le başlamak varken Mehmet Akgün’e ne oluyordu? Niang’ın yokluğunda dün Holosko Bursa’da neden yedek kalıyordu? Ve Almeida’nın oynayamadığı mücadelede sahaya sürülen Mustafa Pektemek’in ilk maçı bu karşılaşma mı olmalıydı? Aybaba, öyle bir takım sahaya sürdü ki hem bize hem Karaman’a bir ‘fake’ yapmak istedi. Sonuçta Karaman bunu görmüş, bizler de oyuna ve tabelaya bakıp, bu hamlenin yanlış olduğunu anlamış olduk. Avrupa Ligi’ne gitme hesapları yapan Beşiktaş ve Bursaspor’un mücadelesinde maçı hak eden Bursaspor kazandı.
Amerikan filmlerindeki psikolojisi bozuk, megaloman rolü oynayan, mimik üstadı aktörlere mi yoksa ekibini yanlış yöneten ve operasyon sonucu krizler geçiren deniz piyadelerinin komutanına mı benzetirsiniz kendinizi? Terim bir markadır, ‘Ders alan değil veren’ bir hocadır. Şartlar ne olursa olsun öfkesini kontrol etmek, önder olmak, sakin durmak zorundadır. Çünkü o Fatih Terim’dir. Bir hakem kararıyla kontrolünü kaybeden, tüm ekibini sıradan geçiren, önüne geleni iten kakan kişi benim dostum, ülkenin lider hocası Terim olamaz. Kontrolsüz güç güç değildir!
Daha önce aldığı ceza ertelenen Terim’e artık ciddi bir ceza geleceği belli. Ligin son 6 haftasında masör Uğur Durul mu yönetecek G.Saray’ı? Ön tekerlek nereden giderse arka tekerlek de oradan gider esprisi içinde Hasan Şaş ve Ümit Davala’nın da atılmaya hakkı olamaz. Devler Ligi’nde çeyrek final maçına üç gün önce çıkmış bir takımın, maça sahada başlayan üç teknik direktörün tribünde bitirdiğini tarih yazmaz.
Ligin son sırasındaki Mersin karşısında, Real maçındaki hataları nedeniyle Semih ve Eboue’yi cezalandırmak, Selçuk’un yokluğunu Emre ile doldurmak, ekibi iyi motive edememek ve de 3. dakikada yenik duruma düşmek G.Saray’ı sarstı. İkinci bir Orduspor maçı konsantrasyonuna ihtiyaç vardı.
İlk yarıda Muslera 14 ve 40. dakikalarda iki mutlak golü kurtarırken ve de Burak’ın iki topu direkten dönerken gerilmemek mümkün değildi. Dany’nin kırmızı kartı son adam olduğu için tartışılmamalı. İkinci devre Amrabat ve Semih oyuna girerken Galatasaray kazanmazsa şampiyonluk yarışında büyük yara alacağı bir 45 dakikaya başladı. 10 kişiyle ve riskleri alarak maçın ilk yarısındaki temposunu aratan Mersin kalesine yüklenen G.Saray, Drogba’nın düşürülmesiyle bir penaltı kazandı. Eğer Dany’nin hareketi kırmızı kartsa Serkan’ın da kırmızı kartı. Melo’nun penaltı golünden sonra 60. dakikada Mersin kalecisi öyle bir gol yedi ki, Türkiye’nin yarısı gülerken yarısı delirdi. Böyle de gol yenir miydi! Özetle,
1-Terim, Mersin’i hafife aldı. Karabük ve Eskişehir maçlarını unuttu. Real Madrid maçının faturası burada kesilmemeliydi.
2-İşler kötü giderken Ordu maçındaki film tekrar vizyona sokuldu.
3-G.Saray’ın 3 teknik direktörü de oyundan atıldı takım masöre kaldı.
Tüm futbolcularının değeri Arda’nın değerine yetişmeyen Andorra karşısında ilk yarı gol pozisyonuna giremeyen, rakibe hükmedemeyen milli takım, bu futbol ile 2014 Brezilya’ya gidecekse, yok, kalsın, gitmeyelim…
Birbirlerini ilk defa görüyor gibi şaşkın, topa nasıl vurulacak, boş alanlara nasıl pas atılacak, yediğimiz pres nasıl kırılacak gibi en temel futbol ilkelerine dalgın kalan milli takım, dün akşamki futboluyla 2014 Brezilya’ya gidecekse, yok, kalsın, gitmeyelim…
Teknik direktör Avcı’nın dediği gibi, rakibe saygı duymaya tamam da, futbola saygı duymayı bir kenara bırakmak ne olacak? Bu futbolla 2014 Brezilya’da olsak ne olacak, olmasak ne kaybolacak? Gitmeyelim, kalsın…
Tarihe geçeceklerdi
Andorra ceza sahasına top indiremiyorsak, gol pozisyonu bulamıyorsak, Selçuk’un duran toptan attığı golle amatör takım direncini kırıp ilk yarı sonunda Burak’la 2-0’a ulaşmanın dışında hiçbir varlık göstermiyorsak, bu Milli Takım bu futbolla 2014 Brezilya’ya gitmesin, kalsın.
FIFA sıralamasında 204. Andorra karşısında dün skor on-sıfır olsa ne olurdu?
Futbol dünkü gibi sıfır olacaksa 2014 Brezilya’ya gitsek ne olur, gitmesek ne olur? Gitmeyelim, kalsın.
Zaten bu saatten sonra şampiyonluk ve Avrupa bileti hesapları yapan takımların kaliteye değil skora ve puana yönelik hesaplar yapması çok normal. Çok kişi farklı düşünebilir ama ben Sow-Webo ikilisinin rakip defans dengelerini bozduğunu ve hareketli oyunlarıyla arkada top atacak arkadaşlarına yardımcı olduklarını ve Fenerbahçe’yi ileriye taşıdıklarını düşünüyorum. Ve Emre Belözoğlu’nun oyunda kaldığı 22 dakika içerisinde Fenerbahçe takımının şampiyonluk yarışındaki en önemli silahı olduğuna inanıyorum.
Webo ile Gökhan’ın Fenerbahçe’de olmamasının yarattığı sıkıntı, Basser Serdar, Pinto ve Ferhat’ın Bursa’daki yokluğunun yarattığı etkiden daha fazla değil. Fenerbahçe’de Baroni büyük yetenek. En ince ve en hayati pasları veren Baroni zaman zaman oyundan kopuyor. Sanki aklı başka yerde. Oysa oynadığı yer Fenerbahçe’nin kalbinin attığı yer.
YÜZDE 50 FENER
Mehmet Topuz Gökhan’ın, Semih Webo’nun, Topal Belözoğlu’nun alternatifi olamazlar. Aykut Kocaman çok kritik virajı 3 puanla geçerek “Şampiyonluğun yüzde 50 adayı Fenerbahçe” dedi. 4-1’lik skor Fenerbahçe’yi çok sevindirmesin. Bu skoru biraz da Bursaspor yarattı.
Hikmet Karaman, hedefleri büyük, özgüveni yüksek bir teknik adam. Oyuncularını motive ederken çıtayı yüksek tutuyor. Şampiyonluk yaşamış Bursa’da geldiği andan itibaren Avrupa hesapları yapıyor. Ama işler o kadar kolay değil. 2. dakikada Sestak’la bulduğu sürpriz golün ardından sadece 10 dakika dayanabilmesi, yalnızca tecrübe noksanlığına bağlanamaz. Savunması bu kadar dengesiz ve lidersiz Bursaspor’un orta alanının da oyuna katkısı sıfırdı. Batalla geri gelmez, Edu ileri gitmez, Tuncay nerede görev alacağını bilmez bir görüntü içerisindeydi. Dedim ki içimden “Sevgili Hikmet, bu akşamki takım bir felaket.” Dün geceki skor, F.Bahçe’nin elde ettiğinden çok Bursaspor’un hediye ettiği bir sonuç olarak değerlendirilebilir.
EMRE’SİZ ASLA
Emre mutlaka sahalara dönmeli. Yokluğunda Fenerbahçe başsız bir takım oluyor. Kuyt’ın her zaman sahnelediği profesyonelliği Meireles dün gece ilk defa yaşadı ve kalbini vererek oynadı. Fenerbahçe taraftarı ligde, Avrupa ve Türkiye kupasında devam eden performansları dolayısıyla oyuncularına saygı duyuyor. Üç kupada 50’ye yakın maça çıkan futbolcularının da bu saygıyı hak ettiğine inanıyor. Galatasaray’ın puan kaybettiği 8 haftanın altısında ezeli rakibini üzmeyen ve puan kaybeden Kanarya, artık defterlerin dürüleceği, hesapların kesileceği haftalara gelindiğinin bilincinde. Lig bundan sonra çok zor olacak.