28 Eylül 2007
AYAĞINDA futbol ayakkabısı... Çoraplarını dizlerine kadar çekmiş... Kafasında şapka... Giydiği tişörtün yakaları sağa sola çekilmiş. Bir oraya, bir buraya gidip geliyor. Sonra da kafasına takılan futbolcuyu yanına çağırıyor; elini onun omzuna dayayıp başlıyor konuşmaya.... İşte Galatasaray’ın önceki günkü antrenmanında Feldkamp’ın görüntüsü.
Galatasaray Orkestrası’nın şefi Kalli, Beşiktaş derbisi öncesi bozuk olan sazların ayarını yapmakla meşgul. Alman hoca, futbolcularını Beşiktaş maçına psikolojik yönden maça hazırlıyor. Tespit ettiği eksiklikleri oyuncuyu bizzat yanına çağırıp anlatıyor, beyinlerini okşuyor. Olayın fiziksel tarafını ise yardımcısı Ahmet Akcan’a bırakıyor. Oyuncuların fizik kondisyon durumu Akcan’a emanet.
Galatasaray’da şu net olarak belli... Feldkamp’ın sıkıntısı birinci bölgede. Onun için hücumda oynayan futbolculara, "Siz Burak Dilmen hocanız ile kaleye devamlı şut atın. Benim defansla işim var" diyerek, savunmacılarla bizzat ilgilenmeye başlıyor. Önce Hakan Balta, sonra Barış, arkasından da Volkan’la tek tek hararetli konuşmalar yapıyor.
Şayet Feldkamp bu hastalığı tedavi ederse Beşiktaş maçını kazanır. Çünkü, genel olarak oynadığı futbol seri ve akıcı. Savunma bölgesinde korkulan arızalar olmazsa Beşiktaş’ın bu futbola dayanması mümkün değil.
Yazının Devamını Oku 24 Eylül 2007
GÖRÜNTÜ var, ses yok... Rüzgar var, şut yok... Penaltı var, gol yok... Sahada ilk perdede öyle bir Ümit Karan var ki, golcülüğünden eser yok. Pozisyonu var, ama topa hükmedecek gücü yok. Pire gibi sahada dolaşan bir Lincoln, arı gibi çalışan Hasan Şaş... Hasan, ikinci bölümde neden çıktı, anlayamadım. Dün sağ kanada hareket getiren, penaltı yaptıran oydu.
Kasımpaşa hem rüzgara, hem 50 milyon Euro’luk Galatasaray’a karşı mücadele etti. Defansta sağlam durdu, bir-iki kaleyi yokladı, ama olmadı. Birinci perde böyleydi.
İkinci bölümde hakem düdüğü çaldı, Galatasaray yine durarak oynamaya başladı. Saha kenarında Feldkamp arayış içine girdi. "Kimi kiminle değiştireceğim" diye düşünüyordu. Gidişat kötüydü, taa ki, Lincoln sahneye çıkıncaya kadar... Sambacı öyle bir pas verdi ki, Ümit Karan’a, aman, aman, aman... Duran topu gol yapamayan Ümit Karan, önce göğsüne oturttuğu topu yumuşattı, sonra da öyle güzel bir rövaşeta vurdu ki, filelere giden bu gol jeneriklikti. O gol olmasa, Galatasaray 1 puanla yetinirdi.
Barış mükemmeldi
Olimpiyat Stadı’nda ortada 3 puan, ama keyif alınmayan bir futbol vardı. Düne kadar futboluyla lige tat katan Galatasaray’dan eser yoktu. Rakip kaleye doğru düzgün şut atmayan, 1 kez yoklayan Galatasaray, hücum düşüncesinden uzaktı. Barış orta sahada mükemmel oynadı. Gitti, geldi, mücadele etti. İlk bölümde sağ kanattaydı, Feldkamp daha sonra onu ortaya aldı. İlk defa oynayan İsmael Bouzid kötü değildi, basit top oynadı. Zaten Kasımpaşa da fazla hücum etmediği için zorlanmadı. Kasımpaşa’da en iyi oynayan Fatih Akyel’di.
Rüzgara karşı oynanan futboldan satır başları ve tek golle gelen 3 puanın özeti böyleydi.
Yazının Devamını Oku 21 Eylül 2007
PERDE açıldı, Galatasaray Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. Nedenine gelince... Kalli, ilk 11’in 6’sını hücumculardan oluşturup (Hasan Şaş, Hakan Şükür, Nonda, Carrusca, Lincoln) saldırıya geçti. Arkadan Lincoln de yerini kaybediq hücumlara çıkınca top kayıpları başladı. Bu da iyi kontratak yapan Sion’un ekmeğine yağ sürdü. İsviçre takımı, Volkan, Servet gibi oyuncuların arkasına attığı her topta pozisyon buldu. Tehlike çanları Galatasaray için çalıyordu. Kale alanı içine yapılar ortalara kaleci Lincoln de çıkmayınca, İsviçreliler birbiri ardına goller buldu. Galatasaray neye uğradığını şaşırmıştı. Kalli baktı ki olmuyor, orta sahaya hemen Ayhan’ı monte etti.
Ne yalan söyleyeyim G.Saray’ın hücum adamları dün sahnede hiç yoktu. Başta Hakan Şükür olmak üzere Nonda, Ümit Karan net gol pozisyonlarından yararlanamadılar.
Panik hali hiç bitmedi
Galatasaray Sion’da hiç beklemediği bir maç yaşıyordu. Bu kadar iyi başlanan bir sezonda böylesine ucuz goller ve pozisyonlar yemek sarı kırmızılıları şoke etmişti. Tam her şey bitti derken, Hasan Şaş çıktı sahneye. Sorumluluk üstlenip takımı ayağa kaldırdı, hüsranla bitmesi muhtemel olan maçı çevirdi. Hasan Şaş’ın liderliğinde toparlanan sarı kırmızılılar, Lincoln ve Linderoth’un ikinci yarıdaki golleriyle oyuna ortak oldu. Atılan bu gollere rağmen Galatasaray’daki bu panik hali bitmek bilmedi. Müthiş süratli oyunculara sahip Sion da bu durumdan iyi yararlanıp, çok güzel pozisyonlar üretti. Galatasaray, ilk yarıda yanında olmayan şans perisinin de yardımıyla bu tehlikeleri hasarsız atlattı.
Böylesine savruk oynanan bir maçın 3-2 mağlubiyetle bitmesi bile bana göre iyi bir şey. Cenevre’deki ilk ayakta çukura düşen G.Saray, İstanbul’daki rövanşta bu çukurdan çıkacaktır.
Yazının Devamını Oku 17 Eylül 2007
YÖNETMEN.. Lincoln. Öyle bir futbolcu ki, hayal gücü mükemmel. Takımını çözüme ulaştırabilmek için kapıları zorlayan yıldız. Topu ve sahayı enlemesine, boylamasına parselleyip oyun kurmasını sağlayan kişi. Değişik bir tipi var. Arkadaşlarına top atarken bile arkadaşları şaşkınlık içinde kalıyor. Çünkü sağ tarafa bakıp, sola atıyor. Tam bir servis uzmanı. OYUNCULAR.. Song; defansın anahtarı. Hem top çalıyor, hem oyuna sokuyor, hem de bunlar yetmiyormuş gibi hücuma gol arıyor.
Linderoth; İstikrar abidesi. Aynı oksijenle 90 dakika mücadele ediyor. Rakibi bozan, alan ve top kesmede uzman kişi. Carrusca; Kulakları çınlasın Gerets’in. Şimdiye kadar 90 dakika forma vermedi. ’Satacağız’ dediler. Yönetim ve Feldkamp ’dur’ dedi. Alman, onu keşfetti, formayı verdi. O da hem mücadele etti, hem topsuz oyunda etkili oldu. Golünü attı, ilerisi için var olduğunu gösterdi. Ve Nonda. Bu zamanın hücum oyuncusu. Topsuz alanlara ne zaman kaçacağını, ne zaman ayağa top isteyeceğini, tehlikeli bölgeleri sezme gücü olan, şut atma düşüncesi yüksek bir futbolcu. Yani Galatasaray bu transferden sınıfı geçti.
Kartlarda haklı
Diğer yardımcı oyuncular da vardı tabii. Barış ve Volkan. İkili bu tempoya uyarken, Servet zaman zaman top servisinde yanlışlar yaptı. Uğur, ikinci bölümde sonradan oyuna giren Hasan’a, Ümit’e ve de Hakan Şükür’e çıkardığı paslarla skorun artmasında büyük rol oynadı. Hakan Şükür de, Nonda ile daha şimdiden hücum gücündeki bölgeleri nasıl paylaşacağını öğrenmiş.
YAPIMCI.. Feldkamp. ’Benim oyun kalıbıma uyan futbolcu benden her zaman formayı alır" diyor ve bu kalıba uygun oyuncuları da sahaya sürüyor. İstediğini de alıyor... Bugüne kadar hemen hemen 4 büyüklerin bütün lig maçlarını seyrettim. Bana göre en çok tat veren Galatasaray.
Gelelim Konyaspor’a... Cesur futbol oynadı. Ver kaçlarla Galatasaray kalesine geldi. Gol aradı. Fakat Sabin denilen futbolcu gereksiz bir şekilde oyundan atılınca hevesleri kursaklarında kaldı.
Hakem Bülent Yıldırım gösterdiği kartlarda bana göre haklıydı. Eğer bu hareketler yapılmayacaksa futbolcu yapmamalı, Yıldırım da bu kartlarını takım ayrıt etmeden göstermeli. İstikrarını ispatlamalı.
Yazının Devamını Oku 8 Eylül 2007
GALATASARAY gibi büyük bir kulüpte futboldan sorumlu olmak, bir insanın üstlenebileceği en zor görevlerden biridir. Hele hele bir takım içinde yeniden yapılanma operasyonu başlatılmış ise vay halinize. Abartmıyorum, rahat bir gün yüzü göremezseniz. Haliniz duman olur. İşte önümüzdeki örnek Adnan Sezgin... Mayıs ayı başlar başlamak futbolcu avına çıktı. Yanına çiçeği burnunda yönetici Haldun Üstünel’i alıp yollara düştü. Yurt içinde ve yurt dışında onlarca futbolcuyla görüştü. Bu arada kendisini arayan kadim dostlarına, gazetecilere hatta camianın önde gelen isimlerine dahi ser verip sır vermedi. Arayan herkese, "Babam mezardan çıksa, futbolcu adı söylemem" cevabını verdi. Önce gurbetçi futbolcular Barış, Serkan ve dünya yıldızı Lincoln’ün işini bitirdi. Ardından, hem İsviçre ve Almanya kamplarında takımla ilgilendi hem de arada kaçamak yapıp, transfer görüşmeleri için Avrupa’nın diğer ülkelerine gitti. Bu çalışmaları sırasında kendisine transferi soranları, "Sabırlı olun... Bekleyin... En iyilerini alacağız" diyerek geçiştirdi.
Çetin pazarlıklar
Özellikle yabancı futbolcularla çetin pazarlıklar yaptı. Sponsor firmaların transfer için verdiği paraları en iyi şekilde kullanmak için bütün bilgi ve birimini ortaya koydu. Haldun Üstünel ile birlikte çok ama çok yoruldu. Ama, her ikisi de bu yorgunluktan büyük keyif aldılar.
Birinci transfer döneminin bittiği 3 Eylül Pazartesi günü Galatasaray Kulübü’nde tam bir curcuna yaşandı. Sezgin-Üstünel ikilisi, bir yandan Ankaraspor ve Vestel Manisaspor yöneticileri ile görüşürken, diğer yandan bu kulüplere gönderilen Necati, Orhan, Emre Aşık, Aydın, Ferhat ve Anıl’la saatler süren konuştu. Bu yoğun maraton bittiğinde ise saatler sabaha karşı 04.00’ü gösteriyordu.
İşte, bir tarafta yılların kurdu Adnan Sezgin, diğer tarafta futbol yöneticiliğine yeni adım atan, ancak Sezgin’den kısa sürede çok şeyler öğrenen Haldun Üstünel. Aylardır günlerinin neredeyse her saatini Galatasaray’a ayırıyorlar ve futbolun ne kadar zor bir iş olduğunu yaşayarak görüyorlar.
Yazının Devamını Oku 3 Eylül 2007
BİZİM hakemler yavaş çekim futbola alıştıkları için, oyun biraz tempolu olunca "dalgalandım da duruldum, koştum ardından yoruldum" şarkısındaki gibi afallıyorlar. Dün Mustafa Kamil Bey öyle bir penaltı verdi ki, evlere şenlik. Düdüğü çaldığında pozisyona çok uzaktı, sağlıklı karar vermesi mümkün değildi. Ama Mustafa Kamil Bey, "Hadi bir penaltı vereyim" dedi ve maçın kaderiyle oynadı.
Galatasaray oyunun başında hücuma çok adamla çıkamıyordu. Geriden destek vermesi gerekenler yeterince hızlı değildi. Böyle bir pozisyonda yaşanan sürpriz top kaybı ve futbolcuların sağ tarafa yığılıp kalması, soldan gelişen Vestel Manisa atağında Holosko’ya gol imkanı verdi.
Oyun ikinci yarıda öyle bir hal aldı ki, gol bağıra bağıra "geliyorum" diyordu. Nitekim 66. dakikada Hakan Şükür kuş misali yükselip kafa çaktı ve muradına erdi... Türkiye Birinci Ligi’nin en çok gol atan futbolcusu oldu.
Ayhan niye solda?
O arada Kalli baktı, Sabri’nin görev yaptığı sağ kanat çalkalanıyor. Hemen Sabri’nin yerine Uğur’u yerleştirdi. Kalli, sonraki dakikalarda bir doğru karar daha verip Barış’ı oyuna soktu. Arda kötü değildi ama orta sahanın daha dirençli olması için Arda’nın çıkıp Barış’ın girmesi gerekiyordu. Öyle de oldu ama Vestel Manisa’nın ikinci golüne mani olunamadı.
Dün Kalli’nin yaptığı bir yanlış vardı ki, akıl alır gibi değil... Sırf Linderoth’a yer açmak için, Ayhan’ı, haftalardır mükemmel oynadığı orta sahanın ortasından alıp sola çekti.
Ülkemizde artık iyi kaleciler çıkmaya başladı. Vestel Manisalı Ufuk, hem fiziğiyle hem refleksleriyle hem de yan toplardaki başarısıyla geleceğin en iyi kalecileri arasında yer alacağını kanıtladı.
Yazının Devamını Oku 31 Ağustos 2007
LİDERLİK vasfına sahip insanları harekete geçiren temel öğe, duyguları ve heyecanıdır. Feldkamp, tekrar sahalara dönerken, "Paslanacağıma, yıpranırım" dedi ve önce Galatasaray’daki futbolcuların kalplerini, beyinlerini harekete geçirdi. Şimdi takımı da harekete geçirmeye çalışıyor. İşte, bu zamana kadar oynanan maçlarda bunları uyguluyordu. Onun kulübedeki haline baktığımda, bir kedinin, fareyi izlediği gibi sahayı gözleriyle taradığını görüyorum. Hatayı da asla affetmiyor. Dün gece oyunun her bölümünde tempo vardı, güzellikler vardı. Hele kazanma duygusu, tüm takıma Beyaz Tilki Feldkamp tarafından aşılanmıştı.
Futbolda topa hükmeden, haşır, neşir olan klas futbolcular yalnız topla oynamayı ister. "Aman şu top bana gelsin" diye bekler durur, şımarık olur. Ama bir isim var ki; Lincoln. Topu bulmak için çeşitli bölgelere gidiyor. Kendisini hayalet gibi gizleyip, topla nerede buluşacağını çok iyi biliyor, her tarafı arşınlıyor. Karşısında onu durdurmak için çırpınan rakiplerini adeta şaşkına çeviriyor ve "Bu adam nerede?" dedirtiyor.
Sahanın bir orasında bir diğer tarafında. Top kendisine gelmeden kime pas vereceğini biliyor, kıvraklığı, çabukluğu ile düşünüp saniyelerin önemini en iyi şekilde değerlendiriyor sambacı. Uzun zamandır Galatasaray’ı takip ediyorum, izliyorum. Sarı kırmızılı forma altında bu tip futbolcuya olan hasretim bitti. Onu seyrettikçe keyif alıyorum, bu işin bir şov olduğunu iyice hissediyorum.
Adanalı çok farklı
G.Saray ilk maçı Hırvatistan’da kazandığı için tur biletini daha orada cebine koymuştu. Ama dün seyircisiyle Ali Sami Yen’de buluştuğunda da gevşeme gibi bir lüks göstermedi. Ayhan, sanki bir enerji küpü. Hem top çalıyor, hem servis yapıyor. Bir de Hasan Şaş’ta gelişme var. Feldkamp, onu eski günlerine döndürecek, bu kesin. Adanalı, tek topa dönmüş. Savunmaya da iki laf edelim. Yepyeni bir yapılanmada sanki yıllardır birlikte oynuyorlar. Song ile Servet duvar gibi. Gelene "Geri dön" uyarısı yapıyorlar. Galatasaray’da, "ah" çekilen tek yer forvet. Hakan ile Ümit ikilisi, golleri atıyorlar ama attıklarının da üç katını kaçırıyorlar. Yeni transfer Nonda, bu yaraya ilaç olur mu, göreceğiz.
Yazının Devamını Oku 27 Ağustos 2007
FUTBOL elementlerinde lider ve anahtar oyuncuların ağırlığı çoktur. Oyun akışında sorumluluk almak: Derinlik, genişlik ve hareketlilik uyguluyorsa, hayal gücü-sezgisi varsa o, lider futbolcudur. Liderlik demek, satışa çıkarılan ürünün üzerine konulan markadır. Bu marka da G.Saray’da Lincoln’dür.
Tabii, aynı markayı taşımak için oyun felsefesine ve anahtar olan Lincoln’ün temposuna top verme, top çalma, hücuma destek hareketleri de önemlidir. Arda ile ikisinin bunları yaptığını gördüm Arda’nın da, Lincoln’ün de yaptıkları hareketlerden zevk aldıklarını gördüm. Lincoln, Arda’nın futbol zekasını bildiği için saha içindeki paslaşmalarının yüksekliğinden ikisinin de topa hükmettiklerini gördüm..
Bir de ön libero olarak Ayhan’ın hem top çalmasını, hem de servislerini izledim. Genç Uğur’un dirilişini, güvenini, şut atma duygusunu hissettim. Daha önceleri de altını çizdiğim gibi hücum adamlarının yerine orta saha oyuncularının daha rahat skora gittiğini yineliyorum. Hücum adamları Ümit ile Hakan Şükür’ün böyle bir orta sahaya gol yerine duvar vazifesi görüp kanalları açması gerekir. Hakan Şükür ile Ümit o kadar rahat pozisyonları kaçırdı ki, G.Saray farka gidecekken tabela 1-0’da kaldı.
Tekmelere baksınlar
Bir dipnot da hakemlere. Hakemlerin biraz daha gözlerini dört açması gerekli. Topa değil Lincoln’ün ayaklarına baksalar, sambacıya atılan sert tekmeleri görürler. Rakiplerin de insaflı olması gerekli. Ankaragücü’ne gelince, cesur bir futbol oynadı. Ve maçtan hiçbir zaman kopmadı. Fakat G.Saray’ın savunmasındaki Servet tam bir sigorta görevi üstlenerek başarıyla oynadı. G.Saray öne geçtikten sonra oyunu rolantiye alıp rahat bir şekilde futbolunu oynadı. Kalesinde tehlikeler gördü, kenarda ise teknik direktör Feldkamp yerinde duramadı.
NOT: Derneğimizi kutlamak lazım. Basın tribününü nefis bir şekilde yapmış. Rahat oturmak, rahat yazı yazmak için her türlü masrafa girmişler. Helal olsun...
Yazının Devamını Oku