7 Mart 2012
Aylardır futbol, milletin artık kafasını resmen yordu...
Yok şike, yok Fenerbahçe'ye ne olacak, yok Galatasaray'da Denizli'ye parayı kim göndermiş...
Federasyon'da bir yönetim gidiyor, bir yönetim geliyor...
Futbol hasta, ama hala ayakta duruyor...
Takımlar borç içinde yüzüyor...
Beşiktaş, Portekizliler'i nasıl "postalayacağını" düşünüyor...
Mersin'de oyuncular, alacakları ödenmediği için toplu gösteri yapıyor...
Statların çoğu bakımsız, buzlu ve tuzlu...
Çoğu spor proglamı, adeta "kahveye" dönüşmüş...
Aynı masada biri 'siyah' derken, diğeri 'beyaz' diyor...
Bir anda sesler yükseliyor, izleyizi de kaçıyor...
Yöneticiler, gelecek için değil, 'günü nasıl kurtarırım' diye koltukta oturuyor...
Aslında Türk futbolu, yıllardır bu denizde yüzüyor..
Ancak daha boğulmuş da değil...
Bu türk futbolunda madalyonun bir yüzü...
Bir de kulüp başkanları var...
***
Çağdaş beyin taşıyan biri var, O da Galatasaray Kulübü Başkanı Ünal Aysal...
Çöpten Altın bulmaya çalışıyor...
Arsenal'in projesini yakından izliyor...
Arsenal Kulübü, kentinde belediyelerle antlaşmış...
Biriken çöpleri, elektiriğe çeviren ihaleye katılıp gelir etme yoluna gidecek...
Başkan Ünal Aysal da Belçika'da elektrik üretiminde söz sahibi...
Ünal Bey, şimdi aynı metodu uygulmaya geçirmek için kolları sıvadı...
Florya'ya yakın tüm belediyelerle temasa geçip, bu projeyi hayata geçirecek...
Koltuğunda oturup sadece maçlarla ilgilenmek yerine "nereden, nasıl para üreteceğim" hesapları yapıyor ...
Aysal'ın geri dönüşüm projesi bakın, nasıl...
"Yakın belediyelerle bir taslak oluşturacağız. Önce çöpleri bir merkezde toplayacağız. Toplanan çöpleri, daha sonra elektirik olarak geri dönüştüreceğiz. Bir kulübü uzun zaman götürmek zor, yapacağım parasal yardım bir yere kadar gider ve stop eder. Ama bizden sonra gelecek yönetimin rahat olması gerekiyor. Yakında ilk adımı atacağız. Arsenal de bu projeyi yeni yeni ortaya çıkarmak için kolları sıvadı, biz niye yapmayalım?"
Ünal Aysal'ın ikinci projesi ise Riva...
Riva arazisinden önce yabancı oyunculara büyük paralar verilmesi yerine futbolcuları kendi bünyelerinden çıkarmak zorunda olduklarını belirtiyor ve ekliyor:
"Riva arazine öncelikle spor lisesi oluşturacağız. Dünyada tek. Liselerde hem okuyacaklar hem de futbolda geleceğin gençlerini ortaya çıkaracağız. Burada her genç, en az iki lisan öğrenecek. Avrupa arenalarına çıkarken, yarım yamalak konuşmaları geri bırakmak gerekli. Ülkemiz her yönde almış başını gidiyor, spor da daha iyi yerlere neden gitmesin?"
Yazının Devamını Oku 6 Mart 2012
Futbol bu hafta mevsimle birlikte oldu. Atılan goller lapa lapa kara dönüştü.
Haftalar haftaları kovalıyor, bazıları ilk dörde girebilir miyim, benim sonum ne olacak, kimileri de son virajlara giriyoruz dönemezsek “Yandım keten helva” diyecekler. Bu hafta oynadıkları futbolla Renkliler ben daha ayaktayım dediler, Renksizler ise sınıfta kaldılar...
RENKLİLER:
Stoch(Fenerbahçe): Fenerbahçe, Gençlerbirliği karşısında takım olarak tam puan aldı. Bunun yaratıcısı da kesin olarak Stoch'tan başkası değildi. Attığı gol her baba yiğidin vuracağı vuruş değildir. İşte bu gol hem takımı, hem de izleyenleri ateşledi. Stoch attığı gollerle değil oynadığı oyunla da lige renk kattı.
Muslera(Galatasaray): Mondragon'dan sonra kaleci sıkıntısı çeken Galatasaray, Muslera ile bunu sonlandırdı. Sivasspor karşısında alınan sonucun simgesiydi. Çünkü rakibi oyunu başlatacağı kendi sahasından bile takip ediyor, bir yandan da oyunu resmen okuyor, işte buda kendisi için büyük kazancı oluyor...
Yazının Devamını Oku 5 Mart 2012
Futbolun seyir zevki, açık futbolla başlar. Galatasaray, Sivasspor'a karşı cesur futboldan vazgeçmedi. Her iki takımın oyuncuları Gündüz Tekin Onay ağabeyimin, "Hayal güçlerinizi kullanın, hedefe ulaşmak için, kapıları zorlayın" sözü gibiydi.
Sivas'ta böyle bir mücadele vardı. Melo Galatasaraylılar'ın sevgisini kazandı. Ama bazı hareketleri, rakibe, taraftara, oyuna saygı duyması gerekir. Göz göre göre yaptığı faul sonrasında sarı kart gördü, kollarını açarak etrafa "yanlış yanlış" dercesinde yaptığı isyanı, hiç ama hiç olmadı. Maçı yöneten hakemleri bile zora sokacak hareketler bunlar.
Oyunun akışına gelince; Melo ve Selçuk orta alanda adeta mendirek gibiydi. Sivas atağa kalktığı zaman bu ikiliye çarpıyorlardı. Kazandıları topları da , Elmander ve Necati'ye attıklarında, Sivasspor'un defansının dengesini bozup duruyorlardı. O da yetmiyormuş gibi ters koşularda başlayınca defans şaşkına döndü. Hele oyunun başlarında, Selçuk, Emre Çolak ve Hakan Balta öyle bir kombinasyon meydana getirdiler ki, devamı da gelince gol geliyorum diyordu.
Sivas pozisyon yaratmıyor muydu? Yaratıyordu ama Muslera, "hayır" diyordu. Sivas kalecisi ise benzer atılan şutlara "buyrun" demekten başka birşey demiyordu. Sivasspor'un silahı Eneramo, Semih ve Ujfalusi arasından kaçacak delik bulamadı. Uzun süredir yenilgi yüzü görmeyen Galatasaray'ı Sivas bekledi, "belki mağlubiyeti biz onlara tattırız" diye sahaya çıktı, ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
Galatasaray bağıra bağıra, "Ben frene basmam, hızımı kesmem" dedi.
Yazının Devamını Oku 2 Mart 2012
Galatasaray, 5-6 yıldır bulamadığı orta alanı, bu yıl 'altın' olarak cebine koydu...
Alman çalıştırıcı Feldkamp geldi. Lincoln, Linderoth, Barusso gibi yabancıları denedi. Lincoln'den umutluydu. "Duran topların çoğu gol olur" yorumları yapıldı. Lincoln'de bu kumaş vardı, ama bir türlü gösteremiyordu. Öyle ki daha önceleri Lucescu tarafından yetiştirilen bu oyuncuyu almak için kesenin ağzını açmak gerektiği söyleniyordu. Lucescu'nun bir başka söylemi daha vardı; Şımarık, kendinden başkasını düşünmez, söz dinlemez. Ancak ikazlara hiç itibar edilmedi, zaman Rumen hocayı haklı çakardı.
Bu yabancıların aksine bir tek bizden olan Mehmet Topal, kendini yavaş yavaş gösterdi...
Skibbe geldi. Yabancıları tekrar hayata geçirmek istedi, ama istediğini O da bulamadı. Galatasaray, saha içinde oyunu okuyup, arkadaşlarını tetikleyecek futbolcu arayıp durdu. Elano'dan medet umdular, olmmadı. Yine bu yükü taşıyan Mehmet Topal taşıdı, yardımcılığını Ayhan Akman üstlendi. Lastik patlatmaya devam etti, takım ligi 5'inci sırada bitirdi.
Yazının Devamını Oku 29 Şubat 2012
Milli Takım, Slovakya karşısında ne yaptı ve ne yapmadı?
Abdullah Avcı, takımını nasıl oynatmalıydı?
Yeni bir milli takım oluşturmak için Avcı'nın kafasından neler geçiyor?
Peki Milli Takım, maç boyunca nasıldı?
Yeni bir ordu, yeni bir heyecan, yeni bir dayanışma...
Ancak maç analizi yaparsak...
Yazının Devamını Oku 28 Şubat 2012
Ve Abdullah Avcı'nın fidanları görücüye çıkıyor...
Öyle bir kadro Ki, birçoğu birbirine benziyor...
Hepsi de "Aç kurt, aslana saldırır" misali savaşmaya hazırlar. Bugüne kadar Milli Takım formasını giymeyen oyuncular, idmanların ardından birbirlerini tanıyacaklar... Serdar Aziz, Eren Güngör'ün oyun şeklini bilmez. Semih Kaya, Serdal Kesim ile birlikte ilk maçını oynayacak.
Abdullah Avcı'nın takımın 'makine dairesi' olan orta sahada, Selçuk İnan, Alper Potuk, Necip Uysal , Soner Aydoğdu ve Tunay Torun, belki de geleceğin futbol felsefesini hayata geçirecekler ...
Hucum botlarda ise gol makineleri, Burak, Mustafa Pekdemek, Olcan Adın, Olcay Şahan ve Mevlut var.
Abdullah Avcı böyle bir topluğu seçerken kendine göre bir şablon çizdi. takım içinde tüm bölgeleri tek tek taradı. Kafa yorarak inşaata başlamadan temeli atmak için savaşa girecek.
Ben de sezon başından bu yana bizim yerli oyuncuları mercek altına aldım. Avcı, torbaya elini atarken çektiği her isim bence doğru.
Saydıklarımın dışında formayı Arda Turan, Nuri Şahin,Gökhan Gönül ve Umut Bulut gibi oyuncaları saymadım çünkü bu isimler forma ile barışık.
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2012
Süper Lig'de bir hafta daha sona erdi...
Meşin yuvarlak, bol bol ağlarla buluştu...
Hele bir maç vardı ki, hüzün ve sevinç birarada yaşandı...
Hikmet Kahraman'ın gözleri doldu; Yendik, ama bir çok yılımı Manisaspor'a verdiğim için hüznü de yaşıyorum. Şu anda Gaziantepspor'un başındayım, kanımın son damlasına kadar görevimi yapacağım.
Bir başka ilde bir başka sahne; Kulübede sinirli hareketleriyle dikkati çeken Ertuğrul Sağlam, Samsunspor karşısında soluk bir yüz taşıyordu...
Farklı bir şekilde kazandıkları maç sonrası ise "Dile kolay 10 yılımı burada futbolcu ve teknik adam olarak geçirdim. Gençliğim Samsun'da filizlendi, profesyonellik her şeyi kabul etmiyor" cümleleri ağzından dökülüyordu...
Bu hafta oynanan maçlarda görev yapan futbolcular neler yaptı, neleri yapamadı? Kimler oyuna renk verdi, kimler renksiz kaldı...
REKLİLER
Selçuk (Galatasaray): Takımın tek yönetmeni, istikrarını sezon başından bu yana devam ettiriyor. Her atılan golde var, Galatasaray'ı derbide ipten alan kişi.
Pinto (Bursaspor): Samsunspor karşısında üç gol vardı, bunların altında da Pinto'nun imzası vardı. Hücum adamının görevinin sadece gol atmak olmadığını bildiği için oyun içinde gol servisleri de yaptı.
Muhammet (Gaziantepspor): Bir santrfor tipi kendisinde yok. Uzun, boylu-poslu değil, kafa vuruşlarıyla gol atıyor. Çünkü zaman ayarlamasını iyi yapıyor ve Gaziantepspor'u iki haftadır ayakta tutuyor.
Yalçın (Orduspor): Kayserispor önünde defansta kuş uçurtmadı, bunun yanı sıra takımına en önemli zamanda gol kazandırdı. Hem Ordu'yu hem de kendisini yukarılara taşıdı.
Dny (Gaziantepspor): Gaziantepspor'un defansta çelik yeleğiydi, "Manisaspor'a yol vermem" dedi, dediğini de yaptı.
Hasan Üçüncü (Mersin idman Yurdu): Oyuna sonradan girdi, Trabzonspor'un yıkılmasını, Mersin'in ayakta kalmasını sağladı. Gol sonrasında ise "Attım, ama ne yapayım" dercesine kafasını öne eğdi. Çünkü Trabzonspor'un çocuğu. Ancak yapacak başka şey yoktu.
Kardemir Karabükspor: İçlerinden "al birini vitrine koy" demek yalnış olur. Takım olarak haftalardır kazanma duygusuyla oynuyorlar, tam bir ekip olmuşlar. Onun için Karabük'ün hepsi renkli.
Sivasspor: Maç öncesinde eksikleri vardı, önce dalgalandılar, dengelerini kaybettiler. Golleri yiyince kendilerine geldiler, "Kardeşim biz 9 kişi kalsak da teslimiyet yok" diyorlardı. İstediklerini de aldılar, teknik heyeti ve futbolcuları kutlamak gerekir.
RENKSİZLER
Gençlerbirliği: Oyunun başlarında golleri bul, sonradan unut. Önde gidiyorsun, bir şaşkınlık. Arkasından golleri kendi kalende görüyorsun. Tekrar bir adım öne geçiyorsun, "bu iş tamam" düşüncesi. Olmaz Gençler olmaz, hakem daha son düdüğü çalmadığı için olmaz. ençlerbirliği gole giderken, fren yaptıran isim Hurşit. Topu kazanmış, 2 Sivaslı defansta, 4 Gençlerbirliği oyuncusu hücumda: Peki Hurşit ne yapıyor? Sağ kanatta topu alıyor, bir sevgili gibi topla tango yapıyor. Sen misin yapan! Topu kaptırdı, hem de ne kaptırmak. Sonra kendi kalesine gol oluyor...
Fenerbahçe: Ölçtüm, tarttım, ama bir renkli göremedim. Saha içinde kendisini bir 'renk'e boyayacak futbolcu arada bul. Takımda heyecan yok. "İyi oyun" demek için gözlerimi yordum, yine de bulamadım.
Fink (Samsunspor): Bir maçta bu kadar faul yapan futbolcu çok azdır. 90 dakika boyunca hiç durmadı, maçın hakemi de bunları görmedi!
Yazının Devamını Oku 26 Şubat 2012
Kulübeler konuşuyor...
Futbolcular bağırıyor...
Kimi ufak bir darbe alıyor...
Sonra inlemeler, rol kesen kesene ...
Bu nasıl futbol?
Ujfalusi'nin topla, mücadeleyle ilgisi yok, hakeme çatan O...
Galatasaray, Beşiktaş'ı hapsetmiş. Beşiktaş, adeta hava alacak delik bulamadı.
Yazının Devamını Oku