South Kensington’daki Sainsbury Galerisi’nde 18 Mayıs 2024’te açılan ve 5 Ocak 2025’e kadar devam edecek olan “Kırılgan Güzellik: Sir Elton John ve David Furnish Koleksiyonundan Fotoğraflar” sergisinde 140 fotoğrafçının 300’den fazla modern ve çağdaş baskısı yer alıyor. Çiftin 7 bin fotoğraf karesinden oluşan koleksiyonundan seçilen görüntüler 1950’den günümüze pek çok ikonik moda fotoğrafı ve portrelerle başlıyor.
Associated Press’te fotomuhabirliği yapan Burhan Özbilici’nin 19 Aralık 2016 tarihinde meydana gelen Andrey Karlov suikastı olayında katili ve maktulü aynı karede çektiği fotoğrafı Yılın Dünya Basın Fotoğrafı ödülünü kazanmıştı.
TARANTİNO FİLMİ GİBİ
Dünyanın dört bir yanından çarpıcı haber fotoğraflarının yer aldığı salonda tanıdık bir kare çıkıyor karşıma.
2016 yılında Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrei Karlov’u Ankara’da bir sergi açılışında suikast düzenleyerek öldüren polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş’ın olay sırasında çekilmiş fotoğrafı.
Burhan Özbilici’nin çektiği fotoğrafı da koleksiyonuna katmış Elton John ve bu sergide yer vermiş.
Sergi kataloğunun başında
1951 yılında Adana’dan İstanbul’a göç eden Orhan Kemal ve ailesi 1954’ten 1966’ya kadar bu evde yaşadı. İstanbul’un bu yoksul semtini ve insanlarını pek çok romanında anlattı. Roman kahramanlarını onların arasından seçti; dertlerini, umutlarını, sevinçlerini, acılarını anlattı.
Edebiyat tarihimizde önemli bir yere sahip olan ve 12 yıl kirada oturduğu ev şimdi sahibi tarafından 10 milyon TL bedelle satışa çıkartıldı.
Orhan Kemal’in 1957 yılında o evde doğan ve çocukluğu orada geçen oğlu Işık Öğütçü, 2000 yılında evi satın almak istediğini ancak sahiplerinin razı gelmediğini söylüyor.
Babasının adına Taksim Cihangir’de Orhan Kemal Müzesi’ni açan ve adıyla bütünleşmiş İkbal Kahvesi’ni hayata geçiren Işık Öğütçü’nün daha sonra da evi satın alma imkanı kalmamış. Öğütçü, binanın müze için küçük olduğunu ancak Orhan Kemal adına bir kütüphane ve çocukların yararlanabileceği bir yazı evi yapılabileceğini belirtiyor.
İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi zaman zaman bu yönde girişimlerde bulunsa da hep sonuçsuz kalmış.
Orhan Kemal’in o evde yaşadığını hatırlatan tek şey, sık sık kopartılıp atılan plaketler dışında adının verildiği sokak tabelası kalmış.
İlki 1964 yılında Londra’da yayımlanan ve bu yıl 51’inci versiyonu hazırlanan The Cal 2025’in kamera arkasında bu kez moda ve portre fotoğrafçılığı dünyasının önde gelen ismi Amerikalı Ethan James Green vardı.
Sanatçı ‘Refresh and Reveal’ yani ‘Yenile ve Sergile’ olarak belirlediği konseptiyle takvimin geçmişine ve vücut aracılığıyla güzelliği açığa çıkarma arayışına geri dönmüş.
Böylece takvim geçmiş yıllara göre daha erotik ve estetik bir ürün haline gelmiş.
Ethan James Green, takvim çekimlerini mayıs ve haziran aylarında Miami’deki Virginia Key Beach Parkının tarihi plajlarında ve aynı bölgede kurulan bir stüdyoda yaptı.
Siparişi üzerine bestelenen Özsoy operasında görüp yeteneğine hayran kaldığı genç kızın iyi bir eğitim almasını isteyince 1936’da Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ne gönderilir. 1939’da Richard Strauss’un 75. doğum günü kutlamalarında büyük övgülerle sahnelenen Ariadne auf Naxos’ta Ariadne rolüyle büyük beğeni toplar. Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ni birincilikle bitirerek ‘Birinci Sınıf Opera Sanatçısı’ unvanını alır. Aynı yıl, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ülkesine döner ve Türk Devlet Opera ve Balesi’nin kurulması ile Ankara Devlet Konservatuvarı’nın açılmasına, Alman yönetmen Carl Ebert ile birlikte katkıda bulunur. Berksoy’un Berlin ile bağlantıları ilerleyen yıllarda da devam eder; 1969’da Berlin’de bir kişisel sergi açar ve eserleri yıllar içinde çeşitli kereler sergilenir.
Berksoy’un hayatındaki en önemli figür olan annesi Fatma Saime Hanım’ı henüz sekiz yaşındayken kaybetmesi, onun hayata bakış açısının şekillenmesi ötesinde hayatta kalabilmek için sanata tutunmasında belirleyici oldu. Annesini merkezine aldığı sayısız resim yaptı.
2004 yılında kaybettiğimiz Semiha Berksoy’un ölümünün 20’inci yılında, kültürel hafızasında yer ettiği Berlin’de büyük bir retrospektif sergisi açılıyor.
Eserleri son olarak bu yıl 60. Venedik Bienali’nde de yer alan Berksoy’un sergisi Berlin’de tarihi bir tren istasyonu binasında kurulmuş ve Almanya’nın en büyük çağdaş sanat müzesi olan Hamburger Bahnhof’ta sergilenecek. 6 Aralık’ta ziyarete açılacak sergi, sanatçının 60 yılı aşkın, çok yönlü ve katmanlı sanat pratiğini mercek altına alıyor.
Henüz 17 yaşında harçlıklarından biriktirdiği parayla önce Alman yapımı Regula marka bir fotoğraf makinesi aldı, kısa süre sonra da Leica’ya terfi etti.
1953 yılında Saint Michel Fransız Lisesi’den mezun olduktan sonra yine ağabeyi Leon’un yönlendirmesiyle İstanbul’un tarihi semtlerini ve yapılarını fotoğrafladı.
Fotoğrafa bakışını değiştiren olay 1957 yılında Güney Kore’de yaptığı askerliği oldu.
Ankara’da Topçu Birliği’nde askerliğe başladıktan kısa bir süre sonra yabancı dil bildiği için tercüman olarak Güney Kore’ye gidecek gönüllü ekibine dahil oldu.
Yanından ayırmadığı Leica’sıyla çektiği fotoğraflarla komutanlarının dikkatini çekince 7. Türk Tugayı’nda çevirmen olarak başladığı görevine Foto Film Subayı olarak devam etti.
Çektiği fotoğrafları önce Amerikan birliklerinin bulunduğu karargâhta yıkayıp bastı, daha sonra Türk Tugayı’nda karanlık oda kurdu.
Eserleriyle yaşadığı dönemde büyük bir üne kavuşan Fausto Zonaro üzerine özellikle son 20 yılda yapılan çalışmalar ve açılan sergiler onu tekrar gündeme getirirken bir başka sanatçı portresini de görünür kıldı.
Fausto Zonaro gibi bir sanatsal yeteneğe sahip, onun İstanbul’a gelmesine öncülük eden, kariyerini eşinin serüvenine paralel olarak sürdürmüş, cesur ve öncü bir fotoğraf sanatçısı olan Elisa Pante Zonaro’nun portresini.
İstanbul’a yerleştikten sonra fotoğrafçılığın gelişimini görüp yanına çocuğunu alarak tek başına Paris’e gidip fotoğrafçılık öğrenmiş, döndüğünde eşinin toblolarının fotoğraflarını çekip basında yayınlatarak daha çok tanınmasını sağlamış, kurduğu stüdyo ile portreler çekmiş ve gündelik hayat fotoğraflarıyla dönemin hafızası olmuş bir fotoğraf sanatçısı. Fotoğraflarının bir başka özelliği ise Fausto Zonaro’nun pek çok tablosunda onun çektiği fotoğraflarını kaynak olarak kullanması.
Müzayedede satılan Erol Akyavaş, Nejad Devrim, Osman Dinç, Nuri İyem, Alev Ebüzziya Siesbye ve Fausto Zonaro’nun eserlerini sanatçıların kendileri ya da aileleri bağışlamıştı.
ZONARO TABLOSU LONDRA’DA SATILDI
2015-2022 yılları arasında İKSV’nin Mütevelliler Kurulu Başkanlığını üstlenen Münir Ekonomi’nin şahsi koleksiyonundan bağışladığı Fausto Zonaro’nun eseri bu müzayedede 24 bin sterline satıldı.
İş hukuku ve sosyal güvenlik alanında uluslararası çapta pek çok çalışması bulunan Münir Ekonomi’nin gençlerin eğitimine verdiği destek Fausto Zonaro tablosuyla sınırlı değilmiş.
Artam Antik A.Ş.’nin 3 Kasım’da gerçekleşecek 395’inci müzayedesinde, koleksiyonundaki çağdaş eserlerden oluşan önemli bir bölümü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yararına satışa sunuyor.
Fikret MuallaNuri AbaçAlaettin AksoyNuri İyem
Sanat eserleri, arkeolojik eserler ve antika kitap koleksiyonlarıyla bilinen Prof. Dr. Münir Ekonomi’nin bağışladığı eserler arasında Alaettin Aksoy’un ‘Kırılgan’ adlı tuvali, Mübin Orhon’un ‘Soyut’u, Nuri Abaç’ın ‘Figüratif Kompozisyon’u, Nuri İyem’in ‘Portre’si, İbrahim Balaban’ın tuvali, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Anne ve Çocuk’u, Selim Turan’ın ‘Soyut’u, Ferruh Başağa’nın ‘Soyut Kompozisyon’u, Fikret Mualla’nın ‘Cazcılar’ı ve ‘Nü’sü, Zeki Faik İzer’in ‘Nü’sü, Naile Akıncı’nın ‘Marmaralı Balıkçılar’ı, Burhan Uygur’un ‘Kadınlar ve Çiçek’i, Komet’in ‘Oyuncaklı Çocuk’u ve ‘Figüratif Kompozisyon’u, Ergin İnan’ın ‘Huzur’u, Özdemir Altan’ın ‘Untitled’ı, Devrim Erbil’in ‘İstanbul’u, Ziya Keseroğlu’nun ‘Ağaçlı Yol’u, Adil Doğançay’ın ‘Vazoda Çiçekler’i, Muhsin Kut’un ‘Peyzaj’ ve ‘Kırmızı Cami’si, Yalçın Gökçebağ’ın ‘Bodrum-Güvercinlik’i ve Mustafa Pilevneli’nin ‘Koy’u yer alıyor.
Müjde Ar filmden yola çıkarak önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Atatürk söz konusu olunca savaşlarla geçmiş bir ömür akla geliyor. Bu film ise Atatürk’ün sanata ne kadar önem verdiğini gösteren bir yapım. Sinema tarihinde apayrı bir yeri olacağına inanıyorum.”
Atatürk devrimlerinin en önemlileriydi kültür sanat alanında yaptıkları.
Cumhuriyetin 100’üncü yılında Borusan Kocabıyık Vakfı’nca hayata geçirilen ve Galataport’ta açılan ‘Cumhuriyetin Yüzü’ sergisi tam da bu konuyu işliyordu. Bir yıl önce açılan sergi erken Cumhuriyet dönemindeki çok boyutlu toplumsal dönüşümün kültüre, sanata ve sosyal yaşama izdüşümlerine odaklanmıştı. Cumhuriyet döneminin plastik sanatlar, müzik, edebiyat, grafik ve mimari tasarım, sahne sanatları, müzecilik, arkeoloji, sinema gibi kültürel disiplinlere bakışını yansıtan serginin belgeseli hazırlanmış ve televizyonda yayınlamıştı.
CUMHURİYETİN EN İLGİNÇ VE ÖZGÜN YANI
Milli mücadele ve sonrasını kapsayan çeyrek asırlık dönemdeki çok boyutlu toplumsal dönüşümü, sanat ürünlerinin yanı sıra akademik sanat tarihi disiplini kapsamında ele alan bu önemli serginin şimdi de kitabı yayımlandı.
‘Kültür Devriminden İzler’ alt başlığını taşıyan kitaba önsöz yazan İlber Ortaylı kültür alanında yapılanların cumhuriyetin en özgün yanı olduğunu belirtiyor:
“Cumhuriyet döneminin insanı, imparatorluk döneminin büyük şehirlerinde görülmeyecek bir hacimde ve hatta taşra şehirlerinde de kültürel bir hayata ve faaliyetlere el atmaktadır. Edebiyatın tercümeler yoluyla ve devlet basımlarıyla kitlelere ulaştırılması, tiyatro ve müzik gösterileri tertibi, asıl önemlisi ülkenin dört bir yanından kabiliyetli gençlerin sahne sanatlarında, güzel sanatlarda eğitim görmesi ve bu hayata girmesi cumhuriyetin işidir. Galiba Türkiye Cumhuriyeti’nin en özgün, ilginç yanı kültür sosyolojisi açıdan baktığımızda bu yönüdür ve toplum 1930’larda harekete geçmiştir.”