Roma istilasına karşı koyan kahraman Galyalıların maceralarını severek okuduk. Onların ezeli ve ebedi düşmanları Jül Sezar’a karşı verdikleri savaşta hep yanlarındaydık. Savaş hiç bu kadar eğlenceli ve zekice anlatılmamıştı daha önce.
Büyüfix’in topladığı otlardan yaptığı sihirli iksir ‘deve gücü tazı hızı şerbetinin’ gücüyle Romalılara acımasızca saldıran sevimli, zeki ve savaşçı Asterix, küçükken o kazana düştüğü için inanılmaz güçlü olan Oburix ve sevimli köpeği İdefix...
Uderzo, 1959 yılında René Goscinny ile birlikte yarattı Fransa popüler kültürünün en tanınan karakterlerinden Asterix’i. Asterix çizgi romanları dünya çapında 370 milyondan fazla sattı. Uderzo ve Goscinny’nin çizgi romanlarından esinlenen 11 film çekildi ve bir eğlence parkı yapıldı.
Uderzo, Goscinny’nin 1977’deki ölümünden sonra seriyi tek başına sürdürdü.
Ailesi Uderzo’nun kalp krizinden öldüğünü açıklasa da bu ölüme koronavirüs gölgesi düşmüş durumda.
Gariptir, kısa süre önce sosyal medyada Asterix’in 2017 tarihli ‘Asterix and the Chariot Race’ (Asteriks ve İtalya Yarışı) kitabında koronavirüs bir karakter olarak dolaşmıştı.
‘Kayıp Rıhtım’ adlı internet forumunda bu konu enine boyuna incelenmiş:
“Galya’nın popüler kahramanları Asterix ve Obelix (ya da Türkçe isimleriyle Asteriks ve Oburiks), bahsi geçen macerada Coronavirus adında bir karakterle yarışa giriyor. Çeşitli at arabalarıyla yapılan müsabakada, Coronavirus karakteri gülen maskesiyle dikkat çekiyor. Asterix ve Obelix, uluslararası olan bu yarışta birincilik mücadelesi için Coronavirus ile yarışıyor.
Çekirdeğe ‘çiğdem’, simide ‘gevrek’ demekte çok haklılarmış.
Hanginizin şehrinin kendine ait bayrağı var?
Hem de 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar dalgalanan bir bayrak...
Ortaçağ biterken İzmir, Akdeniz’in önemli liman şehirlerinden biri olarak yükselmeye, bir dünya şehri olarak parlamaya başlamış. Diğer önemli liman şehirleri gibi kendi bayrağını da bu tarihlerde kullanmaya başlamış.
Koronavirüsten en çok etkilenen ülkelerin başında İtalya geliyor. Tüm ülkede karantina ilan edilmiş durumda. Dünyanın önde gelen mimarlık etkinliklerinden Venedik Bienali 17. Uluslararası Mimarlık Sergisi 23 Mayıs-29 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecekti. Bienal şimdilik ağustos ayına ertelendi. Bu yıl Türkiye Pavyonu’nda Neyran Turan’ın küratörlüğünü yaptığı ‘Ölçü Olarak Mimarlık’ projesi yer alacaktı.
Venedik Bienali Mimarlık Ana Sergisi’nin katılımcıları arasına bu yıl ilk kez bir Türk mimar seçildi. Dünyanın dört bir yanından seçilen 114 ismin arasında ünlü mimar Han Tümertekin de yer alıyor. Han Tümertekin’in projesi, Arsenale’de sergilenecekti.
ABD’nin California eyaletinde her yıl yapılan dünyanın en büyük müzik festivallerinden Coachella, koronavirüs önlemleri kapsamında ekim ayına ertelendi. 10-12 ve 17-19 Nisan tarihlerinde gerçekleşmesi beklenen festivalde Travis Scott, Rage Against The Machine, Calvin Harris, Thom Yorke, 21 Savages gibi isimler sahne alacaktı. Türkiye’den Altın Gün de performans sergileyecek isimler arasındaydı.
Geçtiğimiz haftalarda kapılarını kısa süreliğine kapatan Paris’teki Louvre Müzesi, ziyaretçi sayısına sınırlama getirerek açıldı. Müzeye sadece önceden bilet alan ziyaretçiler kabul ediliyor.
Pearl Jam, 2020 Kuzey Amerika turnesini erteledi.
La Scala’daki gösterimler iptal edildi.
Madonna, 10-11 Mart Paris konserlerini iptal etti.
Talihin ne garip bir cilvesidir ki, ikisinin de yaratıcısını, Suat Yalaz ve Abdullah Turhan’ı aynı gün kaybettik. Hem Karaoğlan, hem Kara Murat aynı anda öksüz kaldı.
Benim kuşağım için çarşamba günlerinin ayrı bir sevinci, neşesi vardı. Çünkü o gün aynı anda hem Tarkan hem de Kara Murat piyasaya çıkardı. Biri Sezgin Burak klasiğiydi, diğeri de metinlerini Rahmi Turan’ın takma isimle yazdığı, çizimlerini ise Abdullah Turhan’ın yaptığı bir başka klasik. Bu iki kahraman da Kartal Tibet ve Cüneyt Arkın gibi Yeşilçam’ın iki ünlü aktörü sayesinde sinemamızın tarihsel aksiyon klasikleri arasında yerini aldı. Abdullah Turhan sadece Kara Murat’ı zihinlere nakşetmedi, ‘Tolga’ gibi bir başka kahramanı da çizgi roman dünyamıza kazandırdı.
İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde açılan ‘Ara Güler Merhaba İzmir!’ sergisine giderken merak ettiğim şeylerden biri de sanatçının bu kentle ilişkisiydi. İzmir fotoğraflarının çoğu ilk kez bu sergide görülebilecekti.
Ve sonuç: İstanbul fotoğrafları kadar İzmir’in ruhuna nüfuz etmiş kareleriyle karşılaştım.
Ve dün akşam DasDas sahnede 100’üncü kez perde açarak ‘dalya’ dediler. Ben 99’uncusunda izleme fırsatı buldum. ‘Zengin Mutfağı’, 1970 yılında, meşhur 15-16 Haziran işçi eylemlerinin yapıldığı dönemde bir konağın mutfağında yaşananları, sınıf çatışmasını Türkiye’nin o günkü politik atmosferinde anlatan bir oyun.
Eserin İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda ilk sahnelenişinde de rol alan Şener Şen genç bir ekiple tekrar seyirci karşısına çıkıyor, konağın aşçısı Lütfü Usta olarak. Oyunun sonunda bir grup gazeteci kendisini kuliste ziyaret ettik. Oyunun gördüğü ilgiden hayli memnun.
Memnun olmadığı tek şey oyunun yeterince eleştirilmediği. Sosyal medyadaki yorumların da sırf kendisi üzerinden yapıldığını, merdivenleri nasıl da hiç zorlanmadan çıktığının yazıldığını gülerek anlatıp ekliyor: “Beni görmek için geliyorlar. Yatır mıyım yahu ben!”
Ünlü bir yazarın sosyal medyada gündem olması gayet normal karşılanabilir. Oysa İhsan Oktay Anar’ı gündemde ilk sıraya taşıyan neden tam tersi. Ünlü ama ünsüz biri gibi yaşaması.
İhsan Oktay Anar gerçekten de ortalarda görünmeyi pek sevmeyen bir yazar. Bırakın her yeni kitabı çıktığında medya planlaması yapmayı, çarşaf çarşaf röportajlar verip o televizyon kanalından diğerine koşmayı, tam tersi telefonlarını kapatıp neredeyse sessizliğe bürünür.
Bir sokak röportajında tüm samimiyetiyle ortaya çıkınca büyük bir sürpriz oldu hayranları için.Sanırım ilk önce yazar Murat Menteş paylaştı Twitter’da.
Tartışma sayfalarına yansıyacak kadar farklı tepkiler geldi habere. Pratikte bir festival izleyicisinin tüketici olarak haklarının korunmasıydı, hakem heyetinin aldığı karar.
Ancak söz konusu olan bir gençlik festivali olunca haklar ve gerçekler biraz çakışıyor. Festival kültürü neleri kapsar, tüketici hakları nerede başlar gibi bir karmaşa ortaya çıkıyor.
Aksaklık olarak öne sürülenlerin çok daha fazlası bu tür festivallerin izleyicisi için olmazsa olmaz nitelikte.
Kapıda tabii ki kuyruk beklenir, hatta mavranın en büyüğü orada çevrilir.
Tuvalet kuyruğu sosyalleşmenin en samimisinin, muhabbetin en koyusunun yapıldığı yerlerdir. En büyük jestler orada yapılır, çok sıkışana yol verilir mesela.
Alandaki kalabalık insana kendini iyi hissettirir, doğru zamanda doğru yerde olduğunu düşünürsün. Hatta tarihi bir ana tanıklık ettiğin gibi yüce duygular kaplar içini.
Gece daha uzun sürse de alanda biraz daha fazla kalsam diye düşünen biri, konserin 20-30 dakika geç başlamasına aldırmaz bile. Beklemek de güzeldir onun için. Aldığı hazzı, coşkuyu kamçılar.
Dünyanın neresine giderseniz gidin bu tür büyük festival organizasyonlarında yaşanacak cinsten şeyler bunlar. Çoğu olur ama inanın azı olmaz.