Paylaş
Talihin ne garip bir cilvesidir ki, ikisinin de yaratıcısını, Suat Yalaz ve Abdullah Turhan’ı aynı gün kaybettik. Hem Karaoğlan, hem Kara Murat aynı anda öksüz kaldı.
Benim kuşağım için çarşamba günlerinin ayrı bir sevinci, neşesi vardı. Çünkü o gün aynı anda hem Tarkan hem de Kara Murat piyasaya çıkardı. Biri Sezgin Burak klasiğiydi, diğeri de metinlerini Rahmi Turan’ın takma isimle yazdığı, çizimlerini ise Abdullah Turhan’ın yaptığı bir başka klasik. Bu iki kahraman da Kartal Tibet ve Cüneyt Arkın gibi Yeşilçam’ın iki ünlü aktörü sayesinde sinemamızın tarihsel aksiyon klasikleri arasında yerini aldı. Abdullah Turhan sadece Kara Murat’ı zihinlere nakşetmedi, ‘Tolga’ gibi bir başka kahramanı da çizgi roman dünyamıza kazandırdı.
Suat Yalaz ise ‘Karaoğlan’ın yaratıcısıydı. Onun kahramanı Orta Asya’da takılır, babası Baybora’yla birlikte maceradan maceraya atılırdı. Ezeli düşmanı Camoka’ydı ve neşesini hiç yitirmeyen, tertemiz yüzlü, genç bir cengâverdi. Güzel kızlara hiç dayanamazdı. Yalaz’ın kahramanı da sinemada karşılığını bulmuştu, hem de Tarkan ve Kara Murat’tan önce. Karaoğlan’ı Kartal Tibet canlandırmış ama bu filmlerin popüler kültürdeki yansımasını pazar kuşağında gösteren ve bütün ülkeyi aynı değerlerle buluşturma işlevini üstlenen TRT televizyonu sağlamıştı. Hatta ondan esinle Bülent Ecevit’e Türk halkı ‘Karaoğlan’ adını takmıştı.
Aynı gün aramızdan ayrılan bu iki büyük çizer, yarattıkları karakterlerle de sonsuzluğa isimlerini yazdırdılar.
CEVAT KURTULUŞ KAMERA ARKASINA GEÇERSE
Yüzünü kaplayan kocaman gülüşü, her şeyi ilk kez görüyormuşçasına meraklı ve şaşkın bakan gözleri ile insana mutluluk veren oyunculardan biriydi Cevat Kurtuluş. Konağın ‘aptal uşağı’ tiplemesi ve mimikleri ile unutulmazlar arasındadır. Yeni bir özelliğini daha öğrendim usta oyuncunun. Daha doğrusu merakını.
Kamera önü kadar kamera arkasıyla da çok ilgiliymiş.
Güncel sanat inisiyatifi AVTO’nun Arnavutköy’de bulunan Fethi Tınmaz Yalısı’nda bugün açılan sergisine kaynaklık ediyor sanatçının çektiği filmler. İlginç bir hikâyesi de var serginin.
2008 yılında, Cevat Kurtuluş’un kendisi de oyuncu olan eşi Meral Kurtuluş’un vefatıyla çöpe düşmüş filmleri, bir eskici deposunda bulmuş sergiyi hazırlayan Ege Berensel. Araştırmasının devamında Cevat Kurtuluş’un vefatının ardından eşi tarafından yönetmen bir arkadaşına verilen filmleri de keşfetmiş.
YEŞİLÇAM FİGÜRANLARI DA VAR BEHİCE BORAN MİTİNGİ DE
Görüntülerde, Cevat Kurtuluş’un 8mm ev filmleri, bizatihi çektiği tatiller, geziler, bayramlar, ev hayatı, kedilere ve hayvanlara olan sevgisi, gündelik hayat sahneleri, İstanbul sokakları, Yeşilçam Sokağı’nda iş bekleyen figüranlar, bir futbol takımının şampiyonluk kutlaması, onlarca Yeşilçam filminin kamera arkası, provaları, tekrar çekimleri, Behice Boran’ın konuşma yaptığı bir Türkiye İşçi Partisi mitingi, kendi oyunculuğunu ve mimiklerini geliştirmek için kamerasıyla yaptığı kayıtlar ve baştan sona kendi ürettiği, montajladığı, figüran arkadaşlarını oynattığı bir kısa film de yer alıyor.
Sergi, Ege Baransel’in Cevat Kurtuluş’un çektiği 8mm filmleri kaynak alarak ürettiği on iki ekranlık deneysel filmlerden oluşuyor.
YAS SADECE SAHNEDE Mİ TUTULUR?
Büyük bir ateş düştü içimize şehit haberleriyle.
Tarifsiz bir acı ve çaresizlik hissi...
Pek çok kurum konser programlarını iptal etti, tiyatrolar perdelerini kapattı, opera sustu.
Ama hayat devam ediyor.
Acımızı müzik dinleyerek, kitap okuyarak, tiyatroya giderek bastıramaz mıyız?
Sanat dünyası şimdi bu konuyu tartışıyor.
Maçlar oynanıyor, televizyon programları devam ediyor, insanlar dışarıda sosyalleşmeyi sürdürüyor, kafeler hınca hınç dolu...
Sanat sadece eğlenceye indirgenebilir mi?
Maçlardan önce futbolcular yaslarını pankart açabiliyor, gol sevincini asker selamıyla gösterebiliyorlar. Bir klasik müzik konseri öncesi, orkestra üyeleri de pankart açıp acısını dile getiremez mi?
Yas tutmanın tek yolu kendini eve kapatmak mıdır?
Paylaş