1887 yılında inşa edilen han, sabunhane olanarak kullanılmış ve sadece Antep’in değil bütün bölgenin sabun ihtiyacını karşılamış, pür-i pak eylemiş.
Uzun yıllar atıl durumda kalan han, Gaziantep’teki pek çok eski yapı gibi restore edilerek tekrar hayata döndürüldü.
Gaziantep Genç İş İnsanları Derneği (GAGİAD) tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen Gaziantep Kültür Sanat Festivali’nin çağdaş sanat sergisi ‘Pür Hayal’ ve ‘... fakat kalbim seninledir’e ev sahipliği yapıyor şu günlerde.
GAGİAD’ın sanat danışmanı Yasemin Bay’ın küratörlüğünü üstlendiği sergi, hanın girişinde ve birinci katında yer alıyor.
Tarihi hanın avlusunda Osman Dinç’in ‘Obelisk’ heykeli ile Mehmet Ali Uysal’ın isimsiz yerleştirmesi karşılıyor ziyeretçileri.
Damla Sari’nin ‘Suda Yürüdü’ adlı çalışması, avludaki fıskiyeden çıkmış, mavi kadifeye sarılmış bir insan figüründen oluşuyor ve görsel olarak oldukça etkili bir çalışma.
Türkiye modern resminin ustalarından günümüzün dikkat çeken sanatçılarına değin uzanan zengin bir seçki sunulan ilk kattaki ergide Murat Akagündüz, Hüseyin Aksoy, Çiğdem Aky, Erol Akyavaş, Elvan Alpay, Hakkı Anlı, Nejad Melih Devrim, Osman Dinç, Tayfun Erdoğmuş, Hakan Gürsoytrak, Nuri İyem, Hacer Kıroğlu, Komet, Murat Morova, Seçkin Pirim, Damla Sari, Aras Seddigh, Kemal Seyhan, Gürsel Soyel, Canan Tolon, Selim Turan, Mehmet Ali Uysal ve Merve Zeybek’in yapıtları yer alıyor.
Pürsefa Hanı’nın ikinci katında yer alan
Pamuk’un ‘Eşyaların Tesellisi’ adıyla hazırladığı sergisi Almanya Dresden Devlet Sanat Koleksiyonları (SKD) iş birliğiyle, Alte Meister Galerisi Semper Salonu’nda perşembe günü yapılacak bir basın toplantısıyla ziyarete açılacak.
Sergide, ‘Masumiyet Müzesi’nde yer alan 78 vitrinden 41’inin edisyonunu yer alacak. Bu koleksiyonun yanı sıra Orhan Pamuk’un Alte Meister koleksiyonundan ilhamla oluşturduğu 19 yeni enstelasyon da ilk defa izleyici karşısına çıkacak. Nesneler, resimler ve metinlerden oluşan kolajlar, Pamuk’un İstanbul’da müzede yer alan bölümlerden bu yana gerçekleştirmiş olduğu bu türden ilk çalışması. Altemeister Galeri koleksiyonundan ilhamla yola çıkan bu yeni enstelasyonlar Pamuk’un diğer romanlarının çağrışımlarıyla örülen hikayeler anlatıyor. Eşyaların bizi nasıl teselli ettiğine kafa yoran Orhan Pamuk müzelerin modern dünyadaki rolü üzerine araştırmalar yapıyor.
MÜNİH VE PRAG’A GİDECEK
Sergi, Dresden’den sonra Mayıs - Ekim 2024 aylarında Münih Lenbachhaus’ta ve Kasım 2024’ten 2025 ilkbaharına kadar da Prag’da DOX Çağdaş Sanat Merkezi’nde açılacak.
Romandan esinlenerek yapılan ve romanla birlikte tasarlanan ilk müze olma özelliğini taşıyan Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ kapılarını roman basıldıktan dört sene sonra, 2012 yılında açtı. Müzede kitabın her bölümü bir eserle anlatılıyor; üç katlı müzede yer alan vitrinlerde romanın ana karakterleri Kemal ile Füsun’un gündelik hayatına dair objeler sergilenirken 1970’lı yıllardan 2000’lere İstanbul hayatından kesitler sunuluyor.
‘Masumiyet Müzesi’, 2014 senesinde Avrupa Müze Forumu (EMF) tarafından yılın müzesi seçilmişti.
LONDRA’DAKİ British Museum koleksiyonlarından 2 bine yakın eserin çalınmasına tepkiler devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün Türkiye’den giden eserlerin akıbeti ve iadesi için yaptığı başvurunun ardından sivil toplum kuruluşları ve vakıflar da devreye girdi. Türkiye’de kültürel ve tarihi mirasın korunması, toplumun bu konulardaki bilincinin yükseltilmesi için çalışan Aşıklı Höyük Dostları Derneği, Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı ve Tarih Vakfı da ortak bir girişimle imza kampanyası başlattı.
Üç kuruluş ayrıca British Museum yönetimine açık mektup gönderdi. Soygunun ancak çalınan objelerin bir kısmının internette satışa çıkmasıyla anlaşılmasını ve etkin bir soruşturma yürütülmemesini dehşetle izlediklerini belirten dernek ve vakıf yöneticileri “Çalınan eserler arasında Türkiye coğrafyasından giden eserler olup olmadığını bilmek, bu ülke kamuoyunun hakkı ve meşru talebi, bu nedenle, çalınan eserlerin listesinin açıklanmasını, en azından ilgili ülkelerin yetkili kurumlarıyla paylaşılmasını talep ediyoruz” dediler. Mektup, British Museum’un en üst yönetim organı olan Mütevelli Heyeti’ne iletildi.
Açık mektupta dile getirilen kaygı ve taleplere bireysel olarak destek vermek isteyecekler için change.org platformu üzerinden bir kampanya da başlatıldı.
Destek vermek isteyenler, https://chng.it/wTLMTQXRhV adresinden bu kampanyaya imzalarıyla katılabilirler.
60 ESER GERİ GELDİ
British Museum önceki gün yaptığı açıklamada, çalınan eserlerden 60’ının geri geldiğini, 300’ünün ise yerinin tespit edildiğini ve çok yakında geri geleceklerini açıkladı. Ancak 1.600 eser hâlâ kayıp durumda. Çalınan eserlerin nasıl bulunduğunu açıklamayan müze, bunların büyük kısmının Yunan ve Roma koleksiyonundan olduğunu duyurdu. Çalınan eserlerle ilgili soruşturmaya yardımcı olmak üzere bir de web sayfası açıldı.
Uzun ömrünü hep üreterek geçirdi. Kendi deyimiyle hayatı boyunca gazetecilik yaptı. Bütün tanıklıkları, bilgisi ve tecrübesiyle yazdı kitaplarını, başta ‘Türk Basın Tarihi’ olmak üzere.
Büyükannesinin annesi Meyyale Hanım’ın hikâyesini anlattığında dinleyen herkesin “Bunu yazsana” demesiyle romancılığa geçti. ‘Meyyale’ ilk yayımlandığında büyük ilgi gördü ve gazetecilikten sonra ikinci büyük tutkusu oldu romancılık. Ardından pek çok biyografik romana imza attı. Kimi tanıdıklarıydı, kimi ailesi, kimi de yakın tarihin önemli isimleri. Kurgudan çok gerçeklere yer verdi bu kitaplarında.
Bütün yıldönümlerinde olduğu gibi sevenleri sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarla ‘Sanat Güneşi’ni unutmadıklarını, onu ne kadar özlediklerini bir kez daha gösterdiler. ‘Kalpten kalbe akışlarla, alkışlarla yaşıyorum’ diyen büyük usta ebediyete intikal etse de yaydığı ışık hiç sönmedi. Bıraktığı vasiyetiyle de gelecek nesilleri aydınlatmaya devam ediyor. Tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ve Mehmetçik Vakfı’na bırakan Zeki Müren’in bu fikrinin yıllar öncesine dayandığını gösteren mektubu da tekrar gündeme geldi.
14 Mart 1980 yılında tedavi için gittiği Paris’te annesine yazdığı ve dostu Erkan Özerman’a teslim ettiği mektupta eğer kendisine bir şey olursa adına kurulacak bir vakıfla tüm mal varlığının yoksullar için kullanılmasını istiyor Zeki Müren:
“Canım anneciğim Paristeyim ‘centre chirurgical’ kliniğindeyim. Biraz sonra sekiz saat sürecek bir ameliyata gireceğim.
Her şey biz insanlar için. Şayet uyanmazsam, 25 yıllık sanat hayatımda yüce halkımın bana layık gördüğü tüm maddi varlığımla bir (MÜREN VAKFI) kurmanızı ve bu vakfın yoksul insanlara şifa verecek yollarda kullanılmasını kesinlikle istiyorum.
Öperim.
Not: Şuurum yerindedir. Mektup arkadaşım Erkan Özerman’a teslim edilmiştir.”
SÜPER yatlarıyla tanınan Rus oligark Roman Abramoviç’in bir müze dolusu kıymetli eser barındıran sanat koleksiyonunu, Şubat 2021’de başlayan Ukrayna işgalinden hemen önce, 2016’da boşandığı eski eşi Daşa Zukova’ya devrettiği ortaya çıktı. Uzmanlar tarafından dünyanın en önemli modern sanat koleksiyonlarından biri olabileceğini belirtilen koleksiyonda Rus, Amerikan ve İngiliz ustaların başyapıtları yer alıyor.
HİSSESİNİ YÜZDE 49 YAPTI
Abramoviç ve Zukova’nın sanat eserlerine büyük harcamalar yaptıkları sanat dünyasında uzun zamandır bilinse de koleksiyonun içeriği hakkında bilgi sınırlıydı. Güney Kıbrıs merkezli bir offshore şirketinden medyaya sızdırılan belgeler sayesinde çiftin rahatlıkla bir müzeyi doldurabilecek kadar eser biriktirdikleri ortaya çıktı.
Sızdırılan belgelere göre, Rusya’nın Ukrayna’yı 24 Şubat 2021’de işgal etmesinden günler önce, 4 Şubat’ta Abramoviç İngiltere’de tuttuğu koleksiyondaki yüzde 50’lik ortaklık payını yüzde 49’a düşürdü. ABD vatandaşlığı bulunan ve profesyonel bir koleksiyoner olan eski eşi Zukova, yüzde 51 ile koleksiyonun büyük ortağı haline geldi. Koleksiyonun Batı ülkelerinin yaptırımlarına hedef olabilmesi için Abramoviç’in en az yüzde 50 hissesi bulunması gerekiyordu.
Roman Abramoviç - Daşa Zukova
MONET’DEN PİCASSO’YA
Monet, Mondrian, Matisse, Picasso, Magritte gibi dünyaca ünlü ressamların tablolarını, Natalia Goncharova ve Véra Rockline gibi Rus modernistleri içeren koleksiyonda toplam 367 parça bulunuyor. Koleksiyonda en az 10 tablonun değerinin 25 milyon dolardan fazla olduğu, Cenevre, Moskova, New York gibi sanat merkezlerinden hava ve karayoluyla İngiltere’ye getirildiği biliniyor. En pahalı eserlerden biri ise İrlanlandalı ressam Francis Bacon’un 86 milyon dolar değerindeki Triptych isimli tablosu. Londra Üniversitesi’nden profesör Andrew Renton’a göre Abromoviç’in koleksiyonu “zenginliğin kaba zevkinin değil, iyi bir sanat zevkinin” yansıması. Koleksiyonun şu anda nerede tutulduğu ise bilinmiyor.
Soran kişi kendisinden oldukça emin sormuştu sorusunu.
Resim kesinlikle sahteydi ve birileri tarafından piyasaya sürülmüştü.
Yatakta yatan küçük bir kız ve gördüğü rüya tasvir edilmişti tabloda. Ele ele tutuşmuş kediler, gölde yüzen ördekler, uçuşan kelebekler, uzaktan görünen bir kilisenin çan kulesi ve küçük kızın başında havada duran bir melek figürü. Belki de annesi. Sürreal bir tablo.
Tablonun fotoğrafını Instagram hesabından paylaşarak soruyu soran kişi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü Batı Sanatı ve Çağdaş Sanat Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Meraklı bakışların, cep telefonu kameralarının odağındaki heykel hiç de yerini yadırgamış gibi değildi. Suya batmıyor, yüzeyde durmak için çaba sarfetmiyor, tam aksine binlerce yıldır oradaymışçasına etrafı izliyordu.
Bu da çok normal aslında çünkü o denizler tanrısı Poseidon.
Kısa sürede tüm adalıların ve günübirlik ziyaretçilerin ilgi odağı haline geldi.
Sanatçı