Geçen hafta Mavi-Yeşil köşemizde yazdığımız “Sakin Şehir’de Orkinos Kâbusu” haberimiz çok ses getirdi. Her yanı tarih kokan Seferihisar’ın Sığacık Körfezi’nde kurulacak Orkinos çiftliğine izin vermenin, cinayet benzetmesinin hafif kaldığı söylendi.
Orkinosların dışkılarının insan dışkısıyla eşdeğer olduğunu söyleyen çevreciler, “Sığacık’a Orkinos çiftliği kurdurmak, tarihi cehalet ve memlekete ihanet” dedi. Avrupa’nın ve Amerika’nın bir küflü taşı bile koruma altına aldığını belirten çevreciler, “Onlar tarihi dokuları korurken, biz yakıp yıkıyoruz. Resmen koruma altında olması gereken yerleri insan eliyle yok ediyoruz. Üstelik Seferihisar, dünyanın en çağdaş kent projelerinden biri olan Cittaslow (Sakin Şehir) Kentler Birliği’nin ilk Türkiyeli üyesi. Bu şehri koruyup kollamamız gerekirken, berrak sularını kirletip kıyılarını foseptik, çukuruna çevirmeye hazırlanıyoruz” diye tepki gösterdi.
Soyer: Mücadeleye devam
Bir de koşarken resmen ayağına basılanlar var. Türkiye’nin gururu olan Sakin Şehir projesini Seferihisar’a kazandıran Başkan Tunç Soyer’in feryatları var. Tunç Başkan, “Seferihisarlı parti ayrımı yapmadan sakin şehir için birlik oldu. Yani eğilmek yok, mücadeleye devam” diyor ve tüm sivil toplum kuruluşların, çevrecileri gazetecileri, sanatçıları, “Seferihisar’ın Sığacık Körfezi’nde Orkinos Çiftliğine Hayır” eylemine çağırıyor.
TARİH VE YAŞAM TARZININ KORUNMASI
? Başkan Tunç Soyer, Cittaslow Birliği, kentlerin kendi kimliklerini, özelliklerini, tarihlerini ve yaşam tarzlarını korumalarını ve ön plana çıkarmalarını destekleyen felsefesinden yola çıkarak 25-26 Eylül tarihlerinde festival düzenlediklerini de belirtiyor. Festivalde, Seferihisar’ın Sığacık Körfezi’ne kurulmak istenen ve ÇED olumlu raporu alan Orkinos balık çiftlikleriyle ilgili gazetecilerin, sanatçıların, televizyoncuların katılımı ile planlanan alanda yüzüleceğini belirten Başkan Soyer, “Ardından yönetmen Çağan Irmak’ın çektiği Sakin Şehir Seferihisar Belgeseli’nin galasını yapacağız” diyor.
Koşarken ayağa kurşun sıkmak
? Sakin Şehir olarak Türkiye’ye model olmaya çalışan Seferihisar’a Orkinos Çiftliği kurulması “Koşarken ayağa kurşun sıkmak” olduğunu belirten Başkan Soyer, “Kurulacak 700 ton kapasiteli çiftlik, 50 bin kişinin atığını denize dökmekle eşdeğer bir kirlilik yaratacak. Dünyada yasaklanan çiftlikler neden ülkemizde hem de Sığacık gibi eşsiz özelliklere sahip körfezimizde yapılmak istenmektedir?
Doğal ve tarihi güzellikleriyle İzmir turizminin parlayan yıldızı olan Seferihisar’ın sularının kirletilmesinden, sahillerin bataklığa dönüşmesinden endişeleniliyor.
YILLARCA güzelim koylarımızı işgal eden, çevrecilerin isyanıyla çıkartılan yönetmelikten sonra denize açılmaya başlayan balık çiftlikleri bu kez Türkiye’nin tek yavaş şehri Seferihisar’ın kâbusu oldu. Sığacık Körfezi’ne kurulmak istenen Orkinos çiftlikleri Sakin Şehri ayaklandırdı. Şehrini çevrecilikle ön plana çıkarmak isteyen Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, şu günlerde çok büyük sıkıntı içinde. “Ben Türkiye’ye örnek bir şehir yaratmaya, turizmde ön plana çıkarmaya çalışırken ve üstelik bu konuda hazırladığımız proje ödül alırken, Çevre ve Orman Bakanlığıyle, Tarım Bakanlığı bizi hançerliyor” diyor Başkan Soyer.
¡
Geçen gün çevre, özellikle de su ürünleri konusunda ihtisas yapmış bir bilimadamıyla bu konuyu konuştum. “Hocam, Sığacık Körfezi’ne Orkinos çiftliği kurulacakmış ve bakanlıklardan da sanırım izin almışlar. Türkiye’de balık çiftliklerinin kurulacağı yerlere izin verenler bu konuları bilmiyorlar mı?” dedim.
Hocamız çok öfkelendi. Elbette biliyorlar. Yeni yerlere, ölçülüp biçilerek izin verildi. Yalnız her balık çiftliği için tahsis edilen alanda Orkinos yetiştirilemez. Orkinos çok özel bir balık. Çipura, Levrek yetiştirilmesi farklı birşey, Orkinos yetiştirilmesi farklı bir şey. Mesela Sığacık Körfezi’nde Orkinos Çiftliği’ne izin verirseniz tarihi bir hata yapmış olursunuz. Çünki Çipura ve levreğin dışkısı kuşlarınki gibi küçükken, Orkinos mandanınki gibi büyük dışkı atar. Deniz bunu kolay kolay temizleyemez. Gel gitler sorunu çözemez. Bir süre sonra o antik kendin sahilleri foseptik çukuruna döner” dedi.
¡
Bilim adamının söylediklerini dinledikten sonra, bakanlıkların verdiği izinlere söyleyecek söz bulamıyorum.
Özellikle su kuşlarının yaşama ve üreme alanları için büyük öneme sahip olan sulak alanların korunmasını öngören sözleşme bir tarafta duruyor, ama Türkiye’deki sulak alanlar da maalesef, bir bir kuruyor. Bunların yok olmasını sadece küresel ısınmaya bağlamak bence saflık olur. O kadar yanlış tarım politikaları uyguluyoruz ki, ürün yetiştirmek için yeraltında suları gece gündüz çekiyoruz. Yarısını buharlaştırıp yarısını da “GDO’lu ürün yetiştireceğiz” diye 40 takla atıyoruz. O yetiştirdiğimiz ürünlerle hem sağlığımızı bozuyoruz, hem de israf ettiğimiz sularla doğayı tahrip ediyoruz.
¡¡¡
Ülkemizin en önemli sulak alanlarından Bafa Gölü maalesef şu günlerde plakton patlaması yaşıyor. Göle hayat veren Büyük Menderes’in suları tarımsal sulamada kullanılıyor.
Göle yaz aylarında su giriş çıkışı olmadığı için de tuzluluk artıp, canlı türleri her geçen gün azalıyor. Balıkçılık yok oluyor. Eskiden 700 balıkçıya ekmek kapısı olan göl, şu günlerde karın doyurmuyor.
7 bin hektarlık sulak alanda yetişen ürünler maalesef göz göre göre yok oluyor. Oysa, bu bölge göl sayesinde müthiş bir çekim merkezi olabilir. Göle su giriş çıkışı sağlanarak müthiş bir doğal su ürünleri üretim merkezine dönüştürülebilir. Bodrum’a gelen turistin alternatif gezi parkuruna eklenebilir. Belediye, üniversite, DSİ, turizmciler ve işletmecilerle el ele göl kıyısında dünyaca ünlü VİP lezzet durakları yaratılabilir.
¡¡¡
Un var. Yağ var. Şeker var, ama biz helva yapmayı bilmiyoruz.
Aksüyek, “Pazar günü seni Aliağa’ya bekliyoruz abi. İhracatçı Birlikleri temmuz ayı rakamlarını Petkim Konferans Salonu’nda açıklayacak. Sonra da Petkim işletmelerinin fabrika turu yapılacak. Özellikle çevreci gazeteci olarak, senin fabrikalarımızı görmeni istiyoruz” dedi.
Dört aydır bel fıtığı ızdırabı çektiğimi söylememe rağmen Aksüyek ısrarla, Türkiye’de sadece iki tane olan Tehlikeli Atık Yakma Tesisi’ni görmemi, fabrikaların baca gazı durumunu incelememi istiyordu.
¡¡¡
Pazar günü, İzmir Aliağa’da kurulu Türkiye’nin en büyük Petrokimya tesislerine doğru yola koyuldum. Önce İhracatçı Birlikleri’nin temmuz rakamlarını, sonra da en çok ihracat yapan Petkim, İzmir Demir Çelik ve Pergamon firmalarının ödül törenini izledim. Ödül alanlar arasında dağlarından yağ, ovalarından bal damlayan Ege’den niye bir tarım şirketinin olmadığını kendi kendime sorguladım. Sonra da Petkim yetkilileriyle fabrika turuna çıktık.
¡¡¡
Gezdiğimiz 10 fabrika ve 7 işletmenin bacalarında üç yıl önce fotoğraflayıp Hürriyet EGE’de manşete taşıdığımız kirlilikten açıkça söyleyeyim o gün eser yoktu. Petkim Genel Müdürü Hayati Öztürk, işletmelerinin en çevreci petrokimya tesisi olduğunu söylüyordu. Her şeyin bilgisayar sistemiyle kontrol edildiğini, en küçük bir sapmada üretimin durdurulduğunu söylüyordu. Hayati Öztürk, “Bizim tüm yönetici kadromuz tesislerimizin içindeki evlerde kalıyorlar. Kirliliğin çoluk çocuğumuza zehirlemesine izin vermeyiz” diyordu.
¡¡¡
En son uzandıkları nokta Üçkuyular.
Hani şu metro çalışmaları nedeniyle yol güzergâhlarının allak bullak olduğu Fahrettin Altay Meydanı’nın bulunduğu Üçkuyular.
Meydana çıkan tüm sokaklar darmadağın.
Çalışmalar bir facia.
Günlerdir evlerin içinde toz bulutları dolaşıyor.
Güvenlik önlemleri ise, Türkiye’nin Batı’ya Açılan Kapısı İzmir’e hiç yakışmayacak cinsten.
Çöp kutularını 1.5 metre kazdıkları çukurun kenarlarına 60-70 metre arayla koyup güya uyarıyorlar.
İstanbul Güneşli’de Hürriyet Bölge Gazeteleri’nin tüm Türkiye’ye yayılması için birlikte gece gündüz çalıştığım Seçen Ağabeyime “Seve seve yazarım” dedim. Umarım, yazılarım insan ve doğa düşmanlarının uykusunu kaçırıp, çevreye faydalı olur.
VE İŞTE İLK YAZI
MAVİ huzurun ve sakinliğin de rengi. Doktorlarımız ne diyor? “Uykunuz kaçtığında, sinirleriniz gerginleştiğinde denizi düşünün. Gürül gürül akan suları, içinde balıkların oynaştığı dereleri, ırmakları, nilüfer çiçeklerinin açtığı gölleri hayal edin.”
YEŞİL ise doğayı temsil ediyor. Renk bilimciler, “Yeşil, yaşamı, gençliği, yenilenmeyi, ümitleri ve dinçliği simgeler” diyor.
Ben de bu yüzden, “Mavi-Yeşil bak bana” diyorum.
Kirlenmemiş denizler, üstü yağ tabakası kaplanmamış dereler, göller, insana huzur versin istiyorum.
Ağaçları kesilmeyen, yakılıp, yıkılmayan, dağları ovaları yemyeşil kaplayacak ormanlarımızın, insana yaşam kaynağı olmasını arzu ediyorum.