İbrahim Irmak

Çevrecilerden mektup var

18 Şubat 2011
YILLARDIR yazıyorum, “Şehirlerin çöpleri şehrin rantıdır. Ayrı ayrı toplayalım ve bunları dönüştürelim. Elde edilecek gelirleri de şehrin projelerinde kullanalım” diye.

Bunları dikkate alan var mı? Evet var ancak uygulamalar maalesef çok yetersiz. Herkes aynı şeyi düşünüyor ama Türkiye’de uygulama kaplumbağa hızıyla bile ilerlemiyor. Çevreye olan saygı bir türlü istenen düzeye çıkmıyor.
Her gün çevrecilerden iletiler alıyorum. Kimi naylon poşet kullanımının azaltılmasını isterken, kimi de cam şişe toplama kutularının sayılarının artırılması için belediyelere çağrıda bulunuyor. Ağaçların budandığı şu günlerde yanlışlara da dikkat çeken çevreciler, “Budama adı altında ağaçları kütüğe çeviriyorlar. İğne yapraklılarla akasyaları aynı şekilde buduyorlar. Ağaçları kötürüm yapıp, gelişip büyümesini engelliyorlar” diyor.
İzmir’de hava kirliliğinden de yakınan çevreciler, “Karşıyaka’nın isi, dumanı kuzey rüzgarları nedeniyle Konak’a, Mithatpaşa’ya, oradan da Hatay’a, Yeşilyurt’a, Karabağlar’a gidiyor” diye konuşuyor. İşte okuyucu mektupları.

Her sokakta cam şişe toplama kutusu olsun

Sayın İbrahim Irmak, merhabalar...
Ülkemizde cam şişe kullanımı inanılmaz derecede arttı. İçki şişeleri, gazlı- gazsız meşrubatlar ve en önemlisi soda-mineralli içecek şişeleri... Yüzbinlerce şişeyi üretenin toplamasına ilişkin kanun maddesi yürürlükte. Şişe Cam Şirketi de bu sorumluluğu kendinde hissediyor. Ancak uygulama istediği gibi yürümüyor. (Şişe toplama işini Çevko vasıtasıyla ancak kontrol ederek yapıyor.)
Cam kumbaralarına atılması gereken cam şişelerin (bu kumbaraları Şişe Cam yaptırıyor, yerlerine koyuyor ve içini boşaltıyor) yüzde 10’u bile bu şekilde toplanamıyor.

Yazının Devamını Oku

Yerli tohumuna sahip çık

10 Şubat 2011
Hükümet bir yasa çıkardı ve yerli ırk tohumların alım-satımı yasaklandı. Tohumlarımız maalesef eroin muamelesi görmeye başladı.

Oysa o tohumlar bizim köklerimizdi. Bulunduğu iklime, yere uyum sağlayan bu tohumlar hastalıklarla kendi kendine mücadele ediyordu. Şimdi bazı firmalar çıktı ve tohumlarımızın genleriyle oynayıp onları başkalaştırdı. Tohumu alıyorsunuz, ekiyorsunuz ama maalesef tohumluk olarak ayıramıyorsunuz. Ayırdığınız tohumlardan üretim yapamıyorsunuz. Nasıl bir çarktır ki üretim için tohum firmalarına bağımlı kalıyorsunuz.
“Bir milleti yok etmek istiyorsanız tohumlarını yok edin yeter” diyor Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya. Evet, Prof. Özkaya’nın tespitleri çok doğru. Çünkü genetiğiyle oynanmış bu tohumlardan (hibrit) yetiştirdiğiniz ürünlerden siz tekrar ekim yapamıyorsunuz. Ürün elde edemiyorsunuz.


* * *

Yağcılar ve Demircili Köyleri Çevre Derneği ve Karaot Köyü Tohum Derneği, üreticilere yalvarıyor, “Yerli tohuma sahip çıkın” diye feryat ediyor. “Tohumlarınızı takas edin ve atalarımızdan gelen elimizdeki ırkların kaybolması önleyin” diyor. Onların 10 bin yıllık bir geçmişi olduğunu, topraklarımıza uyum sağladını söyleyen vatanseverler, “Atadan gelen tohumlarımız mücevherden daha değerli. Onlar yok olursa ömür boyu tohum tacirlerine bağımlı kalırsınız” diyor.
 

***

Yazının Devamını Oku

Sevgi projesi böyle olur

3 Şubat 2011
İnsan, acı ve merhamet hissetme yetisini yitirmişse geriye insanlığından ne kalır?

Lütfen bir düşünür müsünüz bu sorunun cevabını.
Siz düşünürken, ben size gerçek bir olay anlatayım. Geçen hafta bir kedi fotoğrafı yolladı hayvanseverler. Burada o resmi yayınlarsak inanın şok olursunuz. Zira ben hala şoktayım. Ağzı parçalanmış, kafatası adeta ikiye ayrılmış hayvancağıza şimdi Bornova’da bir veteriner kendi imkanlarıyla bakmaya çalışıyor. Hayvanseverler, daha iyi şartlara sahip bir kliniğe hatta hayvan hastanesine gitmesi gerekir diye yalvarıyor. “Gitmeyecekse bu kedi bir an önce uyutulsun yoksa yüreğimiz dayanmıyor” diyor.


¡¡¡
“Dilerim, yukarıdaki kötü örnek bir daha yaşanmaz” dileğinde bulunup ben size bugün süper bir haber vereceğim.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirilen bir çalışma modülünden bahsedeceğim. Prof. Dr. Ramazan İnci’nin 2H2G projesini anlatacağım. Benim “İnsanlık Projesi”, Prof. Dr. İnci’nin  “Hayvan Hayatı Güvenliği Gönüllülüğü” dediği çalışmaları aktaracağım sizlere.
Prof. Dr. Ramazan İnci, öğrencilerine her çarşamba günü 2-3 saat sokaktaki dostlarımızın güvenliğini anlatıyor. Öğrencilerini işin uzmanlarıyla buluşturuyor. İki ay süren gönüllülük eğitimlerinde uzmanlar, sokaktaki hayvanlar için belediyelerin, çevre müdürlüğünün, veteriner hekimlerin çalışmaları anlatılıyor. Görsel sunular eşliğinde yapılan bu eğitimlerde öğrenciler şehirde hayvanlar için nelerin yapıldığını, nelerin yapılması gerektiğini tek tek öğreniyor. Benim de katıldığım eğitimde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden veteriner hekim H. Gökhan Özdemir konuşmacıydı. Özdemir, mikroçipin nasıl takıldığını, mesken dışında hayvanların nasıl dolaştırılması gerektiğini, evlerde köpeklerimiz için yapılması gereken ses yalıtımını ve köpek eğitimlerini anlattı. İzmir’de kurulması planlanan hayvan mezarlığından, barınaklardan, hayvan damlarından söz etti. Özdemir, “Yeni yetişen nesil hayvansever ama bilinçsiz” diye sözlerini bitirdi.


Yazının Devamını Oku

Ödemiş’e kıydırmam

20 Ocak 2011
BEN İzmir Ödemişliyim.

Hem de Mesçitli Köyü’nden.
Üniversite yıllarına kadar tüm zamanım oralarda geçti.
Ata yadigarı topraklarda çok çapa, kürek salladım.
Ürünlerimizi yetiştirmek için avuçlarım patladı.
Tarlalarda bahçelerde çok ter döktüm. Hala gençliğimin izleri var benim oralarda.
Suyu görünce yağız delikanlı, genç kız gibi çiçekler açan, ürünleriyle bolluk bereket saçan o topraklar benim için, memleketim için çok çok önemli.
Bire bin veren Küçük Menderes Havzası’nın dağında, bayırında madencilerin gözü olduğu biliyorum.

Yazının Devamını Oku

Körfez yeni bir kanal projesiyle temizlenecek

6 Ocak 2011
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Hollanda’dan alacağı dev makinayla körfezdeki çamurları emip, deşarj hattıyla Hekim Adası önündeki derinliğe gömecek.

GEÇEN hafta yazdığımız “Ankara duy sesimizi” ve “Gediz kurtulmadan Körfez kurtulmaz” yazılarımız müthiş ses getirdi. Onlarca telefon aldık. Çevreciler alkışlıyordu, ama “Yetkili ve etkililer yazılarımızı okuyor muydu?”
Mesajlar yerine ulaşıyor muydu? İşte tam bunları düşünürken, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu aradı.
Körfezin iç körfez, orta körfez ve dış körfez olarak üçe ayrıldığını söyleyen Başkan Kocaoğlu, sorunun iç körfezde olduğunu belirtti. 2011’in ilk mesai günü Başkan Aziz Kocaoğlu ile buluştuk ve İzmir’in çevre sorunlarını konuştuk. İzmir’e dökülen 16 dereden her yıl 2.5 milyon metreküp toprağın körfeze geldiğini belirten Kocaoğlu, “Bunların her yıl temizlenmesi gerekiyor. Su sirkülasyonun olabilmesi için Ragıppaşa Dalyanı’nda kanal açılması gerekiyor. Akıntı hızlanınca körfezdeki kirlilik de azalacak. Körfezi kendi haline bırakırsak kara parçası olacak” dedi. İzmir Limanı’nın da sığlaştığını üçüncü nesil gemilerin yanaşamadığını belirten Başkan Kocaoğlu, “Bu gemiler için 250 metre genişlikte, 16 metre derinlikte 3 kilometre uzunluğunda bir kanalın da açılması gerekiyor. Tabii, bunu limanın sahibi Ulaştırma Bakanlığı yapacak” diye konuştu. Körfez’de dip taramasının yapılabilmesi için ÇED Raporu alınması gerektiğini de vurgulayan Kocaoğlu, Çevre ve Orman Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi koordineli çalışırsa körfezin temizlenebileceğini bunun için de Hollanda’dan dev tarama gemisi getirteceklerini söyledi.

Agora’da  define mi bulundu?

İZMİR’de körfez temizlenecek, çıkan çamurlar için yeni bir kanal projesi yapılacak. Gaziemir’deki fuar alanı ihaleye çıkılacak, Kültürpark’taki holler kongre merkezi olacak. Çöp sorununun çözümü için sadece Taşkesik’te değil, güneyde ve kuzeyde de çöpü enerjiye dönüştürecek, kokuyu dahi dışarıya vermeyecek kapalı tesisler kurulacak. Bunlar; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun heyecanla anlattığı projeler. İyi de bu kadar kaynak var mı İzmir’de? Bu sorumuzu Başkan Kocaoğlu’na yönelttik, “Sayın Başkan, projelere aktaracağınız kaynak var mı? Yoksa define mi buldunuz?” Kocaoğlu gülerek, “Agora’yı boşuna mı kazdık” dedi, “İzmir’in vadesi gelmiş kimseye borçu yok. Yıllık 300 milyon lira borç ödüyoruz. 2014’te bu rakam 143’e, 2015 yılında da 49 milyon TL’ye düşüyor” diyen Kocaoğlu, “İki yıl sonra ödeyeceğimiz borç miktarı 100 milyon TL azalıyor. Biz istersek İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak 4 yılı ödemesiz 15 yıl vadeli 1 trilyon TL kredi alabiliz. Borçlanıp yatırımları sürdürebiliriz. Çok iyi bir finans dengemiz var” diye sözlerini tamamladı.
Not: Aziz Kocaoğlu ile yaptığımız röportajın tüm detaylarını www.haberhurriyeti.com İnternet Gazetesi’nde okuyabilirsiniz.

İnciraltı yeni kent merkezi olacak

İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, yeni kent merkezinin İnciraltı olacağını açıkladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan bölgenin planlamasını beklediklerini belirten Başkan Kocaoğlu, Balçova ve Narlıdere’de açılan kuyulardan İnciraltı’nda yapılacak tesislere jeotermal su vereceğiz. O bölge sağlık turizminin ivme kazandığı alan haline gelecek. İnciraltı’nda termal oteller, SPA’lar, gediatri merkezleri, hastaneler, sağlık merkezleri olmasını istiyoruz. Planlama biterse hızlı bir şekilde yol alınacağını umuyoruz. Bölgede yatırım yapmak isteyen birçok grup var” dedi.

Yazının Devamını Oku

İzmir’in çöpleri enerjiye dönüşsün

16 Aralık 2010
İZMİR’e büyük dert olan çöplerin çevreye zarar vermesi önlenebilir mi?

Kapasitesi dolan Harmandalı’da çöplerden elektrik üretilebilir mi? Aslında Harmandalı projesinde bu da vardı. Sonra ne oldu, nasıl oldu bilemiyorum, ama orada ne dönüşüm sağlandı, ne de enerji üretildi. Hala kafamda çöplerin doğaya zarar vermesini önleyen ve Avrupa’da şehrin göbeğine kurulan dönüşüm tesislerinin Türkiye’de neden kurulup işletilemediği. Her şeyi özelleştiren hükümetin neden çöpleri de özelleştirmediği. Kafamızdaki bu tür sorulara cevap ararken geçtiğimiz haftalarda Hürriyet Ege’de yayınladığımız, “Çöpte servet yatıyor, uyumayalım” yazımız fırtına kopardı. Çevreciler ayaklanırken, Ankaralı bir firma, “İzmir’in çöplerini işleyip enerjiye dönüştürmeye hazırız” dedi.
Pojemiz hazır
Nevkade Çöp Germany Şirketi’nden Mehmet Gediz, kurdukları 143 x 63 metrelik tek bir tesiste çöpleri yakıp, yıllık 2 x 20.000 MW enerji ürettiklerini belirten ileti gönderdi. “Çevremizi daha iyi bir gelecek için korumaktayız. Doğaya ve yasalarına uymaktayız. Ekolojik dengeyi stabilize etmekteyiz. Atık değerlendirme ve enerji geri kazanımında ortağınızız” sloganını kullanan şirket, enerji tasarruflu sistemlerinin işletme giderlerinin de çok az olduğunu belirtiyor. Single sistem için 8 ila 10 ay, ikiz sistem için 10 ila 12 ayda tesisi kurup personeli eğittikten sonra firmaya teslim ettiklerini de belirten Nevkade Çöp Germany Şirketi, en az 25 yıl ömrü olan tesisin 8-10 kişilik vardiyalarla 24 saat çalıştığını, günde 48 ton ev çöpünü işleyip 2.5 MWh elektrik üretildiğini açıklıyor.
¡¡¡
Nevkade şirketi, sistemi anlatan çok uzun bir bilgi dosyası göndermiş. Ben sizlere onları özetleyerek yazdım. (İsteyenlere tüm bilgileri gönderebilirim) söylemek istediğim şu. A şirket, B şirketi hiç önemli değil. Adamlar yapmış olmuş. Çöplerden şakır şakır elektrik üretiyorlar. Biz ise hala şehrin çöplerini depolayıp çevreye zarar veriyoruz. İşte sözün bittiği yer burası.

TABİATIN KOYNUNDA YAŞAM

Ağaçlar arkadaşım, çiçekler yoldaşım.

Çevre konusunda her türlü ihbarı, duyarsız çalışmaları ve resimleri bize iletebilirsiniz. Tabii güzellikleri de. İbrahim Irmak Tel: 0533 414 24 57

Yazının Devamını Oku

Sahiplendir ve kısırlaştır

9 Aralık 2010
KEDİLER, köpekler bizim dostlarımız. Onlarla bir hayatı paylaşıyoruz. Ama bazılarımız sonra bunlardan bıkıyor ve çöp gibi sokağa atıyor.

Ya da çocuğumuza karne hediyesi aldığımız dostlarımızı yaz sonunda önüne birkaç parça yiyecek koyup sayfiyede bırakıyoruz. Onların birer canlı olduğunu ve bir zaman bizimle yaşadığını unutup mahzun bakışlarına aldırmadan çekip gidiyoruz. Sonunda bunlar sığınacak birer yer arıyorlar. Kendileri gibi terk edilmişlerle aile olup sokakları mesken ediniyor ve kontrolsüzce çoğalıyorlar. Kediden, köpekten korkanlar, bunlara “çete” deyip belediyeye şikayet ediyor. Hayvanseverler de bu insanlardan şikayetçi olup, “Bunların yüreğinde sevgi yok” diye isyan ediyorlar. Türkiye’deki manzara bu maalesef.
İzmir’deki isyanın nedeni
Son günlerde İzmir’deki hayvanseverler ayaklandı. İsyanları ise, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun ilçelere, “Bakamadığınız sokak hayvanlarını bize gönderin” sözüyle başladı. Öfkenin fitili Sığacık’taki köpeklerin Seyrek Bakımevi’ne gönderilmesiyle ateşlendi. Hayvanseverler, sokak hayvanları sorununun çözümünün onları toplu olarak bir yere kapatmak olmadığını söyledi. Hayvanları büyük bir yerde toplayıp bakmanın hem ekonomik, hem de uygulanabilir olmadığını da söyleyen veteriner hekimler, “Çözüm yerelde. Bin hayvanlık barınak büyük sıkıntı yaratır. İdeali 500 hayvanlık tesisler. İtlaf etmek de asla çözüm değil” dedi. Sadece İzmir’in değil, tüm Türkiye’nin yakındığı sokaklardaki kedi ve köpeklerin sorunu için uzmanlarla görüştük. Hayvan Hakları İçin Veteriner Hekimler Derneği (HAYHAVADER) kurucu üyesi Veteriner Hekim Ebru Tong’a ve yıllarını bu konuya adamış İzmir Valiliği İl Hayvan Koruma Kurul Üyesi Semra Çetinsoy’a, “Sokak hayvanları sorunu nasıl çözülür” diye sorduk.

Kedi ve köpekleri sahiplendirelim

Hayvan Hakları İçin Veteriner Hekimler Derneği kurucu üyesi Veteriner Ebru Tong’un görüşlere şöyle:
“Hayvan hakları kapsamında en temel sorun aslında sahipsizlik. Hayvanları Koruma Kanununda “sahipsiz hayvan” tanımını koymakla aslında baştan yanlış yapmış oluyoruz. Ne yazık ki, sokakta yaşamak zorunda bırakılan dostlarımız kanunda adları geçtiği gibi sahipsiz kalıyor. Gönüllüler olarak ne kadar sahip çıkmaya çalışsak da kayıt altına almayı başaramadığımız hayvanlarımızın en temel ve basit gereksinimlerini bile karşılayamıyoruz. Bugün bir mahallede görüp kısırlaştırdığımız hayvanı sonra düzenli olarak görme şansımız ne kadar var tartışılır. Bu durumda işaretlenmiş bile olsalar paraziter tedavilerini ve aşılamalarını sürekli takip edebilmemiz de mümkün olmuyor. Bir gün bir belediyenin bir gün başka belediyenin sınırında gezinirken farklı uygulamalara maruz kalabiliyorlar. Ya da bir şekilde mahallemizin köpeği, kedisi olmalarını başardık, ortam uygun kapımızın önünden ayırmıyoruz diyelim, bir şikayete maruz kalıp uzaklaştırılmaları ya da zehirlenmeleri hatta trafik kazası geçirmeleri an meselesi.”
Sorumlulukları bilmek

Yazının Devamını Oku

Taşkesik’e kıymayın

2 Aralık 2010
GEÇEN perşembe sabahı telefonun sesiyle uyandım.

“Siz nasıl çevrecisiniz. Taşkesik’te çöp deponi alanı kurulmasına nasıl destek çıkarsınız. Bu bölgeyi biliyor musunuz? Burayı gördüğünüzde size bunu; binlerce kök zeytin ağacı, genç ormanlık alanları, Küçük Menderes havzasını bir ana tanrıça gibi emziren yeraltı su kaynakları, kovanlarının arasında dans eden arılar ve kuşlar anlatacaklardır” diyordu karşımdaki öfkeli ses.
Sözler çok vurucuydu. Mavi-Yeşil köşemizde geçen hafta yazdığımız, “Çöpte servet yatıyor, uyanın” yazımıza tepki gösteriyordu.
“Siz yazımı iyice okuyunuz, lütfen öyle konuşalım” dedim.
Bir karış yeşil alanın talan edilmesine karşı çıkan, çöplerin şehrin rantı olduğunu ve onların dönüştürülmesini savunan üstelik çözüm yolunu gösteren birine karşı sert tepkiydi.
“Kiminle görüşüyorum” dedim.
“Torbalı Taşkesik’de çöp deponi alanı kurulmasına karşı oluşturulan platformun sözcüsü Mehmet Ergün ben” dedi. Ve devam etti:
“Sayın İbrahim Irmak, çöple ilgili yazınızı okudum. Özellikle çöp ayrıştırma ve bertaraf etme konularındaki yaklaşım ve önerilerinize katılmamak elde değil. Ancak... Harmandalı gerçeğinden yeterince ders almayıp, benzer bir tabloyu Torbalı’nın Taşkesik Köyüne uygun gören yönetim anlayışının mazur gösterilmeye çalışılmasına, ‘Ne yapsınlar bu çöpleri’ kabilinden sonuçlar çıkartılmasına katılmak, mümkün değil. Kent çöpü; ulaşım gibi, kültürel faaliyet gibi, doğal yaşam parkları gibi son derece önemli bir konudur. Bugüne kadar bu önemi gündemlerinde yeterince değerlendirmeyip; kentin çok uzağındaki bir doğa cennetini kurban etmeye kimsenin hakkı olmamalı. Sizin de bu girişime, duyarlı bir çevreci olarak karşı çıkacağınızı umuyorum.”

Yazının Devamını Oku