Ceza ile bir araya gelince elbette son senelerde Türkiye’de yükselen Rap / hip & hop dünyasını konuşmamak olmazdı. Rap müzikte 15 senedir çok iyi işlerin yayımlandığını belirten sanatçı, internetin esas devrimi yaratan mecra olduğunu söyledi. 15 sene önce internet, sosyal medya, dijital müzik platformları hayatımızda bu denli olmadığı için bu zenginliğe erişmek de dolaylı olarak kısıtlı olduğunu ekledi. Günümüzde Rap müziğin dinlemelerine bakınca Türkiye’deki kitlenin neredeyse dünya standartlarına yakın dinlemelerde olduğunu belirten Ceza, Rap türünün de kendi içinde zenginleştiğini, farklı tür ve tarzlarda üreten sanatçıların olmasının önemli payı olduğunu vurguladı. Ceza bu konuda dinleyicinin de bilinçli olması gerektiğini, rap müzik yapan kişilerin kendi dinlediği sanatçılar haricinde de var olan rapçileri desteklemesinin gerektiğini belirtti. Saygının her daim bu kültürde var olmasının en önemli kurallardan biri olduğunu söyleyip, önümüzdeki dönemin şimdikinden de daha iyi olacağını düşündüğünü belirtirken, bir şarkıyı dinlerken ya da bir rapçiyle ilgili konuşurken sanatçının magazinsel yönüne değil, flowlarına, flexlerine, ritimlerine bakan dinleyicinin bu oyunu daha da değiştireceğini belirtti.
Hepimiz gibi Ceza da pandemi döneminde zorlanmış ve sıkılmış. Adapte olmak ona da herkes gibi zor gelmiş. Belirsizliğin genel anlamda plan yapma ve ileriye dair bir şeyler söylemek için durumu zorlaştırdığını belirtti. Ruhsal anlamda hepimizin bu dönemden etkilendiğini söyleyen Ceza, bu süreçte üretkenliğinin devam ettiğini, yeni şarkıların yolda olduğunun müjdesini verdi.
Geçen yıl yayımlanan ‘Yeni Mesaj’ şarkısı üzerine konuşmadan edemezdim. Melih Kibar’ın bestesi ‘Mesaj’ın üzerine yazdığı sözlerle şarkının yeni yapısıyla ilgili duygularını kendisinden duymak istedim. Bu projede yer aldığı için onur ve şeref duyduğunu belirten Ceza, şarkıyı 2016-2017 yılında kaydettiğini söyledi. Projeyi duyduğunda, ‘Mesaj’ şarkısını bildiğini, özellikle Körfez Savaşı, İkiz Kuleler zamanındaki kullanımlarının onu nasıl etkilediğinden bahsetti. Bunu düşünerek o duyguyla sözleri Melih Kibar’a ithafen yazmış. Şarkıda bahsettiği üstadın Melih Kibar olduğunu söylerken özellikle genç dinleyiciler için gelecekte barışın hakim olmasını ve geleceğe ekilecek iyi tohumlardan bahsetmek istediğini söyledi.
Konu konuyu açtı tabi ki, tüm merak ettiklerimi Ceza’yı bulmuşken sormak istedim. Sezen Aksu ile 15 sene önce yaptığı düet çalışması ‘Gelsin Hayat Bildiği Kadar’ı da bu söyleşide konuştuk. Müzik kariyerinde yaptığı en önemli işlerden biri olarak gördüğü bu şarkının kendisinde de yeri çok özel. Şarkının sözlerini yazdığı dönem aynı zamanda annesini de kaybettiği hayatının çok zor zamanları olduğunu söyledi. Sezen Aksu’ya şarkı için düet teklifi gittikten sonra hiç düşünmeden kabul etmiş olmasının kendisi için inanılmaz bir sevinç olduğunu, haberi aldıktan sonra uyuyamadığını hatırladığını aktardı. Şarkının stüdyo sürecinde Sezen Aksu ile geçirdiği zamanların, yapım aşamasında, onun duygularına dokunabilmiş olmasının ve kendisine verdiği yorumların hala çok özel olduğunu belirtti.
Geçmişteki başarılarının müziğindeki gelişimine katkısından da bahsetmek istedim. Her zaman özel işler ve projeler yapmak istediğini söyledi Ceza. MTV ödülü almış olmasının hem bireysel olarak, hem bir müzisyen olarak, hem de Türkiye için, Türkçe rap müziğinin arşa değdiği noktalardan biri olarak gördüğünü söyledi. ‘Worldwide Choppers’ şarkısının kendisi için Türkçe rap müziğinin geldiği en yüksek noktalardan birisi olduğunun da altını çizdi. Kendi çocukluğundan, gençliğinden beri dinlediği isimlerle bir şarkı yapmış olmasının ve bu şarkının Guiness Dünya rekorlarına girmesi, dünya çapında platin almış olması, Sziget Festival’de European Stage’de Headliner olarak sahne almasını Türkçe rap müziğinin başarısı olarak gördüğünü aktardı. Bu başarıların kendisine vesile olmasının elbette onun için de gurur verici olduğunu söyledi. Şu anda birçok yeni nesil rap sanatçısının dünya çapında işler yaptığını, önemli isimlerle çalıştıklarını ve dünya listelerine girdiklerini gördüğünü, bunun da Türkçe rap müziğinin geldiği son nokta olarak önemli olduğunu belirtti.
Tanıtım filmlerinden nasıl bir film ile karşılaşacağımı az çok kafamda kurmuştum ama izlediğim yapım tahminlerimin ötesinde çıktığını söylemeliyim. Her şeyden önce film 2 saat 20 dakika uzunluğunda. Yani gerçek bir Billie Eilish hayranıysanız, film sonunda sanatçının hayatına dair birçok detay hakkında bilgi edineceğinizi garanti edebilirim. R.J. Cutler’ın yönetmenliğini üstlendiği Billie belgeseli filmin başından sonuna aslında bize bildiğimizin ya da tahmin ettiğimizin ötesinde bir Billie Eilish izletiyor.
Eilish’in ailesi ağabeyi ile birlikte kendisini evde eğitim ile büyütmüşler. Yani okula gitmeden evde anne ve babasının desteğiyle eğitimlerini tamamlayan kardeşler, özellikle de sanatçı anne babanın yönlendirmesiyle, ama hiçbir zorlaması olmadan, doğal bir şekilde sanat içinde yetişmişler.
Her şeyin temelinde Billie Eilish’in müzik ve sanatla harmanlanmış organik bir hayata doğması filmin ana karakteri olarak karşımızda. Ağabeyi Finneas evin esas müzik dehası bence. Haliyle yaşça büyük olması ve daha aklı başında hali Billie için de iyi bir rol model olmuş. Ağabeyinin müzik aşkı, seneler içinde Billie için de vazgeçilmez bir durum olmuş. Dans sevdalısı olan Billie’nin yaşadığı sakatlık sonrası bu çok sevdiği hobisini bırakması ve müziğe daha büyük bir hevesle sarılması birbirini takip ediyor.
‘The World’s a Little Blurry’ esasen de Eilish’in müzik yolculuğunun ilk günlerinden çekilen videolarla harmanlanarak bizi ilk albümü olan ‘When We All Fall Asleep, Where Do We Go?’nun üretim günlerine götürüyor. Ağabeyi Finneas ile evlerindeki yatak odalarında yaptıkları şarkılarının ortaya çıkışı, o andaki naif halleri gerçekten de filmin belki de en etkileyici anları. Enteresan bir şekilde o naif halleri iki kardeşten de hiç gitmemiş. Şöhret büyük bir hızla hayatlarına girse de, Coachella festivalinde Katy Perry ve nişanlısıyla tanışan Billie, o tanıştığı kişinin Orlando Bloom olduğunu kendisine söylediklerinde şok olacak kadar naif kalabilmiş.
Justin Bieber hayranlığı, küçük yaşlarda şarkılarını dinleyip ağlayan bir kız iken, artık ünlü Billie olduktan sonra kendisiyle ilk karşılaşmasındaki duygu patlamasına da tüm doğallığıyla tanık oluyoruz. Yetmiyor üzerine Eilish’in ilk albümündeki ‘Bad Guy’a Justin Bieber ile remix yapacak bir rüyaya erişmesini yine benzer bir duygu seliyle karşılıyoruz.
The World’s a Little Blurry’ bize bir başka gerçeği daha gösteriyor o da Billie’nin etrafında inanılmaz bir sevgi ve koruma çemberi var. Şöhreti devleştikçe, herkes ondan bir parça isterken, o çoğu zaman bu sevgi karşısında şaşırıp kalsa da, doğallığını kaybetmiyor. Tüm bu doğallık konusu, daha doğrusu mütevazı olma halinin temelinde ise annesi, babası ve ağabeyi duruyor. Billie’nin psikolojik sorunlarına göğüs geren, yakaladığı bu büyük şöhretin onu şaşırtmasından ve hatta yoldan çıkartmasından aşırı endişe duyan, onu sürekli koruyup kollayan annesinin varlığı filmin birçok yerinde yüreğimize su serpiyor.
Grammy ödüllerini birer ikişer alan iki kardeşin kısa süre içinde yakaladıkları, evlerinde yaptıkları bir albümün tüm dünyada bir numara olmasının hikayesi çok güzel işlenmiş. Film bittiğinde genç yaşta bütün bu başarı ve şöhretin omuzlarına yüklenmiş küçük bir kızın bundan sonrasını nasıl kaldıracağı endişesi şu an bende net olarak duruyor. Billie Eilish mutlu mu? 2.5 saatin sonunda buna çok emin olamıyorum ama ailesi yanında olduğu sürece daha büyük başarılara koşacağına eminim.
Yeni Çıkış
Albümü sizlerden birkaç gün önce dinleme şansım vardı, tabi ki bu fırsatı kaçırmadım. 10 şarkılık albüm gerçekten uzun zamandır yaşanan albüm heyecanını sonuna kadar hakeden derinlikte ve zenginlikte olduğunu söyleyerek sözlerime başlamak isterim.
Merhem’in açılışını ‘Serim’ yapıyor. Sözleri ve bestesi Melike Şahin’e ait şarkının düzenlemesi Sabi Saltiel, Elif Dikeç, Emre Malikler ve Can Güngör’ün imzasıyla resmen yıldızlar karması gibi. ‘Serim’i o kadar çok sevdim ki, albümün geneline erişmeden önce çok sefer dinleyerek daha ilk şarkıda takıldım. ‘Hepsi Geçti’ sözleri Melike Şahin, bestesi Can Kandaz ve Melike Şahin’in ortak imzası olan, düzenlemesi Sabi Saltiel’den çıkan bir çalışma. Perşembe gecesini Cuma’ya bağlayan ilk dakikalarda ‘Merhem’in ilk klipleri geliyor. Bir değil iki şarkıya birden hem de. Melih Kun yönetmenliğinde ‘Serim’ ve ‘Hepsi Geçti’ klipleri bizleri yeni albüme taşıyacak. 3. şarkı ‘Nasır’ Mabel Matiz ve Melike Şahin’in birlikte sözlerini yazdığı, bestesi Mabel Matiz’e ait albümün bir başka incisi. Şarkının öyle güzel bir introsu var ki, sar başa dinle dur. Düzenleme de ise yine Sabi Saltiel var. İlk 3 şarkıyla yükseklere çıkan dinleyici ‘Gönlüm Durur Orda’nın sakin akustik kollarına bırakıyor kendisini. Sözleri ve bestesi Melike Şahin’e ait bu şarkının düzenlemesi Melike Şahin ve Emre Malikler’in ellerinden çıkmış. ‘Samatya’da İlk Rakı’ ile albümü yarılıyoruz. Fasıla göz kırpan bu nefis şarkının söz ve bestesi Melike Şahin’e, düzenlemesi ise Uri Brauner Kinrot’a ait. Şarkıda Ahmet Ali Arslan, Alican İpek, Atacan Aksoy, Emre Malikler ve Ozan Sarohan’dan oluşan koro Melike Şahin’e eşlik etmiş. ‘Öpmem Lazım’ ile sakinleyen nabızlar yine hareketleniyor. Sözleri Melike Şahin’e, bestesi Melike Şahin ve Can Güngör’e, düzenlemesi Can Güngör ve Emre Malikler’e ait şarkı tam bir neşe bombası. Muhtemelen bu yaz bu şarkı ile hop oturup hop kalkılacak, hatta bence yazı beklemeden şimdiden evde provası yapılacaktır. Sıra geliyor albümün yedinci şarkısı ‘Uykumun Boynunu Bükme’ye. Kendisi albümün çıkış şarkısı, mesaj elçisi, son bir aydır kulağımızın küpesi oldu. Hemen sonra gelen sözleri Melike Şahin, bestesi ve düzenlemesi Emre Malikler’e ait ‘Sardunya Kırmızısı’ albümün kapanışına doğru buram buram melankoliye yatırıyor sizi. Son iki şarkı albümü öyle kuvvetli kapatıyor ki ‘Merhem’in şifası belli ki kapanışa doğru etkisini gösteriyor. Dokuzuncu şarkı ‘Hançer’ sözleri Melike Şahin’e, bestesi ise Dijf Sanders ve Melike Şahin’in ortak çalışmasından ortaya çıkmış. Düzenleme ise yine Dijf Sanders’e ait. ‘Hançer’de Gülinler de şarkıya back vokal yapmış ve bu nefisliğe o da katkıda bulunmuş. Kapanış belki de albümün en sevdiğim şarkısı olabilir. ‘Bedelini Ödedim’ in sözleri, düzenlemesi çok hoşuma gitti. Zaten albümün kapanış şarkısı olduğu için ek bir önem vermek gerekiyor. Sözleri Melike Şahin’e, bestesi Melike Şahin ve Elif Dikeç’e ait olan şarkının düzenlemesi de Elif Dikeç imzasıyla bize ulaşıyor.
‘Merhem’ dinledikçe katlarını açan, derinleştikçe bir önceki favorinizi başka bir favoriyle yarıştırırken bulacağınız çok başka bir albüm olmuş. Hikayesi adından belli, dinledikçe hepimize, geçirdiğimiz bu zor günlere merhem olsun dilerim.
Yıldızlar: Öpmem Lazım, Hançer, Uykumun Boynumun Bükme
Oscar’ımı Verdim Gitti: Serim, Hepsi Geçti, Nasır, Bedelini Ödedim
Daft Punk’ın Son sözü
28 yıllık birliktelik sona erdi. Daft Punk geçtiğimiz gün ‘Epilogue’ adıyla yayınladığı videoyla dağıldıklarını açıkladılar. Videonun sakinliği ve şok ediciliği o kadar iç içe ki, grubun dağılmasını yüzünüze tek bir kareyle vuruyor. Dans müziğine kendilerine has dokunuşlarıyla şekillendiren ikili ayrılıklarına dair herhangi bir açıklama yapmazlarken haliyle tüm dünya bu sona hiç de mutlu olmadı.
Thomas Bangelter ve Guy-Maneul de Homem-Christo’nun 1993 senesinde kurdukları Daft Punk ilk albümleri ‘Homework’ten yakın geleceğe kadar yaptıkları her işle hep özel bir yerde kalmayı başardılar. Daft Punk, birçok müzisyenin ilham kaynağı, milyonlarca müzikseverin daha önce keşfetmediği dünyaların kapılarını aralayan büyülü ve çok özel bir gruptu. Yaptıkları her iş gibi grubun son söz olarak adlandırdığı bitişi de kendilerine yakışır bir efsane olarak akıllarda yer edecek.
Mart ayında dünyada artan Covid-19 vakaları sonrasında turnelerinin tümden iptal olması, aynı dönemde üzerinde çalıştıkları ikinci albümün stüdyo çalışmalarını da etkilemiş. Grubun bir kısmı Los Angles’ta kalırken, bir kısmı evlerine Manchester’a dönmüş. Grubun vokali Barton Gracie ilk albümleri ‘My Mind Makes Noises’u yazarken daha çok 80’ler temasından beslendiklerini, yeni albümün ise daha çok 90’lar rock ve punk havasına yakın olduğunu belirtmiş. Özellikle bu albüme Alanis Morissette’nin şarkılarının ve şarkıcı kimliğinin büyük ilham olduğunu belirten Barton Gracie, tıpkı onun albümleri gibi etkileyici bir iş yapmak istediklerini belirtmiş.
Albümden yayınlanan ilk single ‘Change’i ‘Who Am I?’ın en iddialı şarkılarından biri olan ‘She is My Religion’ ikinci single olarak takip etmişti. Geçtiğimiz Ocak ayında ‘Easy’ albümden çıkan üçüncü single olurken, albümün yayınlanmasına kısa bir süre kala son single olarak ‘You Don’t Own Me’ çıkmıştı. Grubu SXSW’da 3 sene önce canlı izlediğimden beri enerjileri, performansları aklımdan çıkmıyor. İlk albümlerindeki yakaladıkları başarı, ‘Who Am I?’ ile katlanarak artacağına inanıyorum. Özellikle ilk albümde duygularını ve hayata bakışını daha dolaylı aktardığını söyleyen Barton Gracie, yeni şarkılarda çok daha samimi bir dille kendisini anlatmış.
Yıldızlar: Change, Easy, Who Am I?, Fall To Pieces, You Don’t Own Me
Oscar’ımı Verdim Gitti: She’s My Religion
Ruhu besleyen besteler: Hania Rani
19 Şubat’ta PSM Online’da Hania Rani dinleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Genç sanatçı ile bu özel konser öncesi bir araya geldik. Yeni dönemde online konserlerin hayatımıza girmesiyle, bu durumun etkinlik sektörüne yansımasını sorduğumda, daha önceleri kimi dinleyicinin konserlere mesafeler sebebiyle katılamamasının bu sayede ortadan kalktığına sevindiğini belirtti. Covid’in hayatımıza kattığı bu yeni durum, tüm bu zor koşullar bittiğinde de hayatımızda kalacağını düşündüğünü belirtirken, hayatın özellikle de eğlence sektörünün bu değişimi net bir şekilde işleyişine katacağını düşündüğünü söyledi.
Hania Rani, 7 yaşında piyano çalarak başladığı bu yolculukta ailesinin her zaman desteğini yanında hissetmiş. Her ne kadar ailesi müzik okulundaki bu hevesinin geçici olacağını düşünse de, o hayatının en temeline yerleşmiş bir tutkuyu çok küçük yaştan keşfetmiş.
Covid önlemleri sebebiyle şovun birçok kısıtlamaya tabi olduğunu geçtiğimiz haftalarda belirtilmişti. Büyük ihtimal ile bu önlemler sebebiyle The Weeknd’in şovunun büyük bölümü sahne üzerindeydi. Bu da maalesef gösteriyi bir konser sahnesinden öteye götürmedi. Sahnede The Weeknd’in yanında konuk başka bir sanatçının olamaması da önlemler sebebiyle olduğu söylentiler arasında. Sanırım benim en çok da beklentim konuk performanslar üzerineydi.
Performansın büyük bölümü sahnede olan şovda, The Weeknd’in arkasındaki dekor ve üzerindeki koro ve müzisyenler ara ara ekrana gelse de, bence bu dekor şovun genel konseptinden biraz kopuktu. Sanatçının 8 şarkı seslendirdiği bu performansta, saha üzerindeki ‘After Hours’ temalı yüzü sargılı dansçılarla olan bölümde ilk albümünden ‘House Of Balloons’un bir kuplesini seslendirmesi benim için bu gecenin en güzel anıydı diyebilirim. Kapanış tahmin edileceği gibi ‘Blinding Lights’ ile havai fişekleri eşliğinde dev bir coşkuyla oldu. Normal prodüksiyon maliyetlerine ek olarak Weeknd’in kendi cebinden de 7 Milyon dolar para harcaması bu senenin şovu açısından bir diğer enteresan detaydı.
Yeni Çıkış
Perdenin Ardındakiler – Uzaklara Savrulalım
Yaklaşık 1 ay önce Perdenin Ardındakiler ile All Access Youtube kanalımda detaylı nefis bir söyleşi yapmıştık. O söyleşide grup yeni albümlerinin hazır olduğunu yakın zaman içinde yayınlamak için heyecanlı olduklarını belirtmişlerdi.
Albümden önce birkaç hafta içinde yeni bir single yayımlayacaklarını ve bu şarkıda kendilerine bir başka sanatçının da eşlik edeceğini belirtmişlerdi. Geçen hafta grubun yeni şarkısı ‘Uzaklara Savrulalım’ yayımlandı ve şarkıda gruba Mark Eliyahu’nın eşlik ettiğini öğrenmiş olduk. Söyleşide bu düet hakkında neden bu kadar heyecanlı olduklarını şarkı yayımlandıktan sonra daha iyi anladım. ‘Uzaklara Savrulalım’ da Perdenin Ardındakiler’in güçlü sözlerine Mark Eliyahu’nun kemençe performansı çok yakışmış. Grubun kendilerine has tarzlarında ortaya koydukları güçlü melankoli yeni şarkılarında Mark Eliyahu’nun da eşlik etmesiyle daha da etkisini hissettiriyor. Şarkının sözleri Doruk Ereşter’e, müziği Direnç’e düzenlemesi ise Mark Eliyahu ile Doruk Ereşter’e ait şarkının nefis kapak tasarımı da Ece Gauer imzası taşıyor.
Güliz Ayla – Evdekilere Söyle
Yeni bir şarkı yayımlasın diye merakla beklediğim sanatçılardan biri de
9 yaşında babasının aldığı org ile başlayan müzik yolculuğu, yaklaşık 10 sene büyük bir azimle ve ailesinin desteğiyle devam etmiş. Piyano dersleri için bol bol klasik müzik dinlese de, discman’inde Cranberries-Everybody Else Is Doing, So Why Can’t We?, No Doubt- Tragic Kingdom ve RHCP – By The Way albümleri tekrar tekrar döner dururmuş.
Mimarlık fakültesinden mezun olduktan sonra müzik ile profesyonel bir buluşma yaşayan Kayıkçı, klasik repertuarı çalarken onu esas heyecanlandıranın yaptığı müziği modifiye ederken yaşadığını anlatıyor. Mikrofonlara yaptığı manipülasyonlar, tasarladığı yeni sesler giderek başka bir ilgi odağı olmaya başlamış. Müzik geçmişiyle tasarımcı kimliğinin birleştiği alanda yaptığı şarkılarla yeniden doğmuş.
‘Doğum/Birth’ sanatçının yayımladığı ilk şarkı olarak kariyerinde özel bir yere sahip. Hayatındaki kırılma noktasına tanıklık eden bu şarkı, tüm rutinlerinin ve dinamiklerinin baştan aşağı değiştiği bir döneme ayna tutuyormuş. Bu değişim sanatçının zihninde ve ruhunda kendini yeniden doğurma olarak yankı bulduğu için eserine ‘Doğum’ adını vermiş. ‘Doğumlar sancısız olmaz’ diyen sanatçı, parçanın girişinde sancıya dair bir tarif olduğunu ve devamında doğum mucizesiyle gelen bir rahatlama olduğunu belirtiyor.
Büşra Kayıkçı’nın müziğinde ve yaptığı resimlerinde esasen hayatındaki sadelik başrolde. Sade olmaya bakışını sorduğumda ‘fazlalık olarak algıladığım hiçbir şeye tahammülüm yok’ diyor. Kendisini sadeliğe götüren esas kanalın bu olduğunu belirten sanatçı, işlevi yoksa veya onsuz da hayat devam ediyorsa, hemen görsel ve işitsel alanından çıkarttığını söylüyor. Sadece sanat özelinde değil, evinde, ilişkilerinde, yiyip içtiğinde, giydiğinde yani kısacası her anında onunla olan bir refleks olduğunun altını çiziyor.
Sadeliğe olan vurguyu düşünce ilk albümü ‘Eskizler’deki şarkıların hikayelerini merak ediyorum. Son derece sıradan, günlük rutinlerden, baktığı her şeyden beslenerek ortaya çıkan eserler olduğunu belirtiyor. Örneğin ‘Melez Lavanta’ aromaterapik yağın onda bıraktığı etkiyi, ‘Yeşil’ piyanosunun yanındaki pencereden izlediği çınar ağacını anlattığını söylüyor. ‘Gölgeler’, her gün akşam güneşinde ofisine vuran ışığın ve gölgelerin duvardaki eşsiz dansını, ‘Bir Rüya Gördüm’ ise her sabah bambaşka bir senaryoyla uyandığı uzun rüyalarını, ‘Polaroid’ kızıyla lunaparkta çok eğlendikleri bir gün çektirdikleri ilk polaroid fotoğrafı anlattığını aktarıyor.
Çalarken onu mutlu eden, hüzünlendiren, motive eden eserleri sorduğumda, kendisinin genelde ritmik ve bol tekrarlı motifler çalmaktan keyif aldığını söylüyor. Bir modern sanat müzesinde sürekli aynı yönde dönen bir objeyi izlerken, tekrar eden şeylerin verdiği güven duygusunu fark ettiğini, aynı şeyi tekrar ettiği için bir sonraki adımı bilmenin, hayal kırıklığına veya şüpheye yer olmadığını, bu durumun müzikteki karşılığını bu kadar benimsemiş olmanın altında benzer hisler yattığını belirtiyor. Neredeyse tüm çalışmaları bu stilde olduğu için hepsinden aynı keyfi aldığını ekliyor.
Film müziği yapmayı çok istediğini belirten Büşra Kayıkçı, genelde Alexandre Desplat’ın tüm çalışmalarını çok beğendiğini, ‘Atonement’ filminin giriş sahnesindeki müzikten çok etkilendiğini söylüyor. Bu sahnenin kendisinin bizzat müziğin öğelerini oluşturduğunu, daktilo sesiyle başlayan müziğin sonrasında Marianelli’nin çarşaf serme, kapı çarpma seslerini kullanmasının kendisinin müzik dışında özel olarak dinlediği sesler olduğunu söylerken, belki de bu yüzden çok etkilendiğini ekliyor.
Büşra Kayıkçı’nın TEDX konuşmasını belki izleyenleriniz olmuştur. Müzisyen bir anne olarak çocukların müziğe ilgisi hakkında düşüncelerini sorduğumda, kendi kızına eğitim vermek için özel bir program takip etmediğini belirtiyor. Günün çoğunluğunda kendisi çalışırken onun yanında olduğu için zaten birçok şeyi duyduğunu ve zihnine kazındığını söylüyor. Esas talebin çocuğun kendisinden gelmesinin her şeyden daha önemli olduğunu belirtirken, müziğin özünde sezgisel bir mesele olmasının da altını çiziyor.
Söz ve bestesi Melike Şahin’e ait ‘Uykumun Boynunu Bükme’nin düzenlemesi Boom Pam’in kurucusu Uri Brauner Kintor’a ait. Özellikle şarkının 2:25 ile başlayan bölümüne öyle bir sardım ki, bir tur dinliyorum bitiyor. Sonra şarkıyı o bölüme sarıyorum o kısmı tekrar tekrar dinleyip daha da bir mutlu oluyorum.
Son üç yıldır yayımladığı single çalışmalarıyla dinleyicisini adım adım ilk albümüne hazırlayan Melike Şahin, herkesten daha da heyecanla ‘Merhem’in çıkışına kitlenmiş durumda. Ah! Kosmos ile birlikte yayımladığı ‘Ukde’ için geçtiğimiz sene yaptığımız All Access Youtube söyleşisinde, Melike pandemi döneminde albümünü tamamladığını söylediğindeki heyecanını şimdi çok daha iyi anlıyorum. ‘Merhem’den yayımlanan ilk şarkının etkisi böyle olunca, devamını merakla beklemek insanda sabırsızlık damarlarını daha da çok çalıştırıyor. Bunda elbette şarkının klibinin de payı büyük. Melih Kun’un yönetmenliğini üstlendiği ‘Uykumun Boynunu Bükme’nin video klibinde Melike Şahin’in hem bu şarkının stüdyo kayıtlarından görüntüler var, hem de ‘Merhem’in diğer şarkılarının hazırlıklarına ve vokal kayıtlarına dair çalıştığı ekip arkadaşlarıyla görüntüleri yer alıyor. Klibi izleyip de daha neler var bu albümde diye merak etmemek gerçekten de çok zor.
Sosyal medyada Melike Şahin severler ‘Uykumun Boynunu Bükme’ yarışmasıyla viral olma yolundalar. Şarkıdaki özellikle adının geçtiği ‘Uykumun Boynunu Bükme’ bölümünün söylemesi biraz beceri gerektiriyor. Hal böyle olunca hayranları şu sıralar sosyal medyada bu bölümü özellikle story’lerinde söyleyerek hem kendi seslerinin gücünü gösteriyorlar, hem de şarkıya her seferinde ayrı bir anlam katıyorlar. 26 Şubat’ta Diva Bebe Records ve Gülbaba Record etiketiyle ‘Merhem’ yayımlanıyor. O zamana kadar şimdilik ‘Uykumun Boynunu Bükme’nin duygu seliyle akıp gideceğiz.
Yeni Çıkış
Erkin Arslan – Yarım Kalan
Erkin Arslan söz ve bestesi kendisine ait ‘Yarım Kalan’ şarkısını geçtiğimiz hafta yayımladı. Düzenlemesi Sarp Özdemiroğlu’na ait olan ‘Yarım Kalan’ yeni bir aşk şarkısı. Yarım kalan aşklara adanmış şarkıda Erkin Arslan aslında herkese aşk diliyor. Şarkının aşk dolu hikayesinin yanı sıra klibi bir başka özel. Olgu Baran’ın yönetmenliğinde Erkin Arslan bu sefer ‘Yarım Kalan’ın videosundaki hikâye ile herkese empati kurdurmayı başarmak istemiş.
Şile civarındaki yapılan çekimler nefis görüntülerle dolu. Doğa ve hava harika, ancak esas olay şarkının başladığı andan itibaren Erkin kadar klipte rol alan iki işitme engelli tercümanın şarkıyı işaret diliyle anlatmasında gizli. Klibin sağ alt köşesinde başlayan işaret dili anlatımı, video klibin ilerleyen dakikalarında tüm ekrana yansıdığında o küçük karenin aslında ne kadar çok şey anlattığını daha iyi anlıyorsunuz. Şarkının sözleriyle aktardığı olumlu duygulara ek olarak, klibinin bu denli önemli bir sosyal mesajı aktarmasının, hepimizin hayatındaki farkındalığını arttırmak adına çok değerli olduğunu düşünüyorum.
Kısa Kısa
Canozan ile pandemi döneminde All Access Youtube söyleşisi yaparken, evde müzik üretirken sesi açıp daha rahat çalışmak istiyorum ama şehir içindeki yaşamda bu konu o kadar da kolay olmuyor dediğini çok iyi hatırlıyorum. ‘Evde’ albümünün fikir tohumları bu konudan ortaya çıkmış. Ses sorunu yaşamadan, aklına uyan, birlikte müzik yapabileceği müzisyenlerle bir eve kapanıp rahat rahat müzik yapmak fikri giderek daha da güçlenmiş. Pandeminin konserlere imkân vermemesi, bu zamanı en azından daha yaratıcı bir şekilde değerlendirme fikri bir eve kapanıp albüm yapma fikrine evrilmiş. Nova Norda, Birkan Nasuhoğlu ve Sedef Sebüktekin ile 21 gün Sapanca’da bir evde ortak bir albüm yapma fikri hepsine büyük bir heyecan aşılamış ve sonunda hedeflerine ulaşmışlar.
21 gün sonunda ortaya çıkan 8 şarkılık bu albüm benim için tür anlamında büyük bir ters köşe oldu. Daha akustik temalı bir albüm beklerken, ekibin ortaya çıkarttığı şarkılar hem çok yenilikçi, hem de tahminimden daha enerjik şarkılardan oluşuyor. Pandemi gündemi, karamsarlık, bilinmezlik bir yana, Nova Norda, Birkan Nasuhoğlu, Canozan, Sedef Sebüktekin karanlık ve negatif duyguları bu albüme hiç yaklaştırmamışlar. Chill, upbeat, elektro akustik türlerin etrafında ama en önemlisi dinleyeni iyi hissettirecek modların temelde olduğu nefis bir albüm olmuş.
Albümün çıkış şarkısı benim de favorilerimden olan ‘Bir Yol Buldum’ ile oldu. Şarkının Can Özen yönetimindeki klibi de nefis olmuş. Dilerim devamında albümden bir sürü klip gelmeye devam eder. En çok da ‘Vazgeçtim’in de bir video ile taçlanmasını çok istiyorum.
Yıldızlar: Keyfim Yerinde, Bize Göre Değil, Olacak Elbet
Oscar’ımı Verdim Gitti: Şehrin Işıkları, Vazgeçtim, Bir Yol Buldum, Keyfim Yerinde
2021’in İlk Festivali: Milyonfest Online
14-18 Ocak tarihleri arasında online etkinlik ve gösteri platform Sosyo’da yılın ilk festivali Milyonfest Online gerçekleşti. 5 günlük canlı yayın maratonunda 15 sanatçı sahne aldı. Pandemi döneminde konser ve festivaller eski normal düzenine gelene kadar online etkinlikler tek çıkış noktamız.
Sertab Erener, Ceza, Can Bonomo