PKK ile uzun bir süredir içeride ve dışarıda mücadele yürütülüyor. Geçen sonbahar aylarında, yani yaklaşık altı ay önce, mücadelenin geldiği nokta devletin en üst düzey kurullarında ayrıntılı biçimde değerlendirildi. İlgili kurumlar sunumlarını yaptılar. PKK ile mücadelede önemli bir aşamaya gelindiği tespiti yapıldı. Örgütün gövdesinin kırıldığı belirtildi. Ancak örgütün özellikle aldığı dış destek göz önünde bulundurulursa gövdesini tamir etme imkânı olduğunun altı çizildi. Terör örgütünün halihazırda Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, son aylarda büyük düşüş kaydedilse de Türkiye’den adam aldığına dikkat çekildi. Yeri gelmişken rakamlarla son durumu da aktaralım.
TERÖR ÖRGÜTÜ PKK’YA KATILIM
2016: 701 kişi
2017: 161 kişi
2018: 136 kişi
2019: 25 kişi (ocak ayından itibaren)
Örgüte katılımın 2010’lu yılların başında pik yaptığının da altını çizelim. Örneğin 2013 yılında 2 bin 597, 2014 yılında 5 bin 556, 2015 yılında ise 3 bin 882. Kısacası özellikle son iki yılda Türkiye’den katılım en düşük seviyeye inmiş durumda. Bunda hem terörle mücadelenin hem de yürütülen politikaların büyük rolü olduğu malum.
Toplantılara dönecek olursak,
Yerel seçimlerin hemen ertesinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2 Nisan’da ABD’ye gidiyor. Gözler ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile yapacağı görüşmede olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 8 Nisan’da Rusya’da olacak. Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşecekleri kritik maddeler var. Her iki görüşmenin de belki de seçim sonrasında bir numaralı gündem maddesi tahmin edebileceğiniz gibi S-400’ler olacak.
S-400’leri ulusal ve NATO açısından güvenlik sorunu olarak gören ABD’nin önşartını yazmıştık: Türkiye S-400 almasın. Trafik her ne kadar yerel seçimlerin ardından hızlanacak olsa da yeni edindiğim bilgileri sizlerle paylaşacağım.
ÖNŞART KABUL EDİLEMEZ
Amerikalıların “Hiçbir NATO üyesi ülkeye böyle iyi bir teklif götürmedik” iddiasıyla Türkiye’nin önüne koydukları Patriot teklifi, hem S-400’lerin bir buçuk katıydı, hem de peşinat olarak 1 milyar dolar istiyorlardı. Erken teslimat için ise buldukları formül bir başka ülke için hazırlanan bataryayı ekim ayında Türkiye’ye kaydırmaktı. Şimdi gelelim son duruma... Bu teklifin süresi doldu. Amerikalılar, “18 Şubat’a kadar kabul ederseniz, ekim ayına kadar göndeririz” diyerek sürenin 18 Şubat olduğunu belirtmiş. Ancak Ankara, “Patriot’ları almaya hazırız ancak müzakere edilmesi gereken maddeler var, S-400 almama önşartını ise kabul edemeyiz” dedi. Müzakerelerin sürmesine karar verilmişti. Bu süreçte Amerikalılar hem yaptıkları açıklamalarla tonu yükselttiler, hem de Ankara’da ve İstanbul’da iş dünyası ya da STK’larla yaptıkları görüşmelerde kendi tezlerini, olası sonuçlarını anlattılar. Bir anlamda bundan sonrası için kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Şimdi başkentte yeni bir kulis bilgisi var. Amerikalıların Patriot’lar için teklifi revize ettikleri, ancak henüz Türk tarafına sunmadığı belirtiliyor.
ABD TEKLİFİ REVİZE EDİYOR
Kaynaklarım “Revize tekliften bahsediliyor, henüz bize gelmedi” diyor. Yeni teklif için de seçim sonrası işaret ediliyor. Ancak konuştuğum isimler, sorunlar halledilse bile “Patriot’ların ekim ayındaki teslim tarihi masadan kalktı. 18 Şubat teklifi geçti. Dolayısıyla bundan sonraki teslimat ancak 2024 yılında mümkün olur” yorumunu yapıyor.
Yerel seçim sonrasında Amerikalılarla yapılacak görüşmelerde Ankara açısından kilit konu “önşart” meselesi. Kaynaklarım, “Amerikalılar S-400 almama önşartını masaya koymaya devam ederse, müzakerelerde yol alamayız” diyor. ABD’nin bu meselede yine kullandığı tehdit ve şantaj dili de tepki ile karşılanıyor.
Tehdit ve şantajdan kastımıza gelince... ABD’nin S-400’lerin konuşlanması durumunda F-35 programından Türkiye’yi çıkartma ve uçakları teslim etmeme olasılığı. Türkiye bu konuda hukuki yollara başvurabileceğini düşünüyor. Diğer mesele ise ‘ABD’nin Düşmanlarına Dönük Yaptırımlar Yasası’ (CAATSA) yaptırımları. ABD’nin CAATSA’ya göre savunma sanayisinden ekonomiye 12 ayrı yaptırım alanı var. Yasa, bir ülke için en az 5 yaptırımın hayata geçirileceğini söylüyor. 12 madde arasında en az 5 olmak kaydıyla kaç tane uygulanacağına ve hangileri olacağına önce ABD Başkanı karar veriyor. Ancak bu kararı kongre değiştirebiliyor. Olumsuz senaryo açısından bakacak olursak, Türkiye yapılacak görüşmeler neticesinde bu kararların göğüslenebilecek kararlar olacağını düşünüyor. Ne şekilde gelişeceğini seçimlerden sonra göreceğiz. Ancak süreçte ABD Başkanı
Yeni Zelanda, toplantıya “özel konuk” sıfatıyla iki bakanla katılıyor; hem dışişleri bakanı hem de etnik gruplardan sorumlu bakanı toplantıda olacak.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile telefonda konuştuk. Çavuşoğlu, “Yeni Zelanda’nın iki bakanla toplantıya katılmasını önemsiyoruz. Yeni Zelanda Başbakanı ve hükümeti terör saldırısının ardından açıklamaları ile, tutumları ile dünyaya örnek oldu. Hoşgörü ve birlikte yaşama konusunda verdikleri mesajlar çok önemli” dedi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısının ardından 2 Nisan’da konunun BM Genel Kurulu’nda da ele alınacağını belirterek, “İslam İşbirliği Toplantısı’nda artık sadece kınamakla kalmayacağız. İslam düşmanlarının ve radikallerin karşısında neler yapabileceğimizi konuşacağız. Uluslararası örgütlere ve ülkelere somut çağrı yapılması gerekiyor. Yeni bir kanuna ihtiyaç var mı? Kanunların içeriği ne olmalı? Bunları konuşmalıyız. Somut kararlar alıp, takibini yapacağız” bilgisini verdi.
BM 2 NİSAN’DA SALDIRIYI ELE ALACAK
Çavuşoğlu’nun açıklamaları ile birlikte Yeni Zelanda’daki saldırının üzerinden neredeyse bir hafta geçmişken, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısının önemine ve neler yapması gerektiğine kaynaklarımla yaptığım görüşmeler çerçevesinde bakmakta fayda var.
Türkiye ve teşkilat Batı dünyasındaki Müslümanların sahipsiz olmadığı mesajını tüm uluslararası kamuoyuna gösteriyor.
Türkiye ve teşkilat Yeni Zelanda’yı özel konuk sıfatıyla davet ederek, Yeni Zelanda hükümetine desteğini ortaya koyuyor. “Dayanışma içindeyiz” mesajını veriyor.
İstihbarat çalışmalarına, uluslararası örgütlerin çabalarına rağmen yaşananlar, istatistikler İslam karşıtı ve ırkçı terör saldırılarının arttığını gösteriyor. Bu yayılmanın önüne geçmek için alınabilecek tedbirleri görüşmek, tüm dünyaya çağrıda bulunmak gerekiyor.
Rusya’dan alınmasına karar verilen hava savunma sistemi S-400’ler konusuna bakmaya devam edeceğiz. Geçen hafta “Türkiye’nin S-400 almasını istemiyoruz” temel yaklaşımında olan ABD’nin Patriot teklifinin ulaşabildiğimiz ayrıntılarını yazmıştık. Hatırlayacak olursak:
Patriot’un fiyatı S-400’ün fiyatının bir buçuk katı.
Daha önce teklif ettikleri fiyatı yükselttiler.
ABD peşinat olarak önümüzdeki iki ayda yaklaşık 1 milyar dolar istiyor.
Erken teslimat için buldukları formül ise bir başka ülke için hazırlanan bataryayı ekim ayında Türkiye’ye yönlendirmek.
Teknoloji transferi yok.
Türkiye önşart kabul etmese de ABD’nin bir de önşartı var. Amerikalılar “S-400’ü alırsanız Patriot teklifi masadan kalkar” diyor. Yani Amerikalılara göre Türkiye önce S-400 almayacağını, konuşlandırmayacağını söylemeli.
Henüz Türkiye Amerikalıların Patriot teklifine resmi bir yanıt vermiş değil. Ancak yerel seçimden hemen sonra nisan ayında bu konunun gündeme gelmesi bekleniyor. Bu süreçte ABD Başkanı
Yazımın yayımlanmasının ardından ekonomi politikalarını oluşturan ekiplerde yer alan isimler aradı. Genel çerçeve hakkında bilgilendirme yaptılar. Onların açısından durumu özetlemekte fayda var. Öncelikle yabancıların “Merkez Bankası bağımsız mı, seçimlerden sonra pozisyonu koruyabilecek mi?” sorusuna verilen yanıtla başlayalım. Politika oluşturanlar, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile ilgili kaygının artık geride kaldığını düşünüyor. Bankanın faiz kararları konusunda bağımsız bir şekilde hareket ettiğine dikkat çekiyor. Bir kaynağım, “Son toplantıda faiz indirimi gelmeli diye düşünenlerimiz vardı. Ama banka gayet bağımsız kendi kararını uyguladı” dedi. “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı çok güçlü ve bu şekilde devam edecek” diyen bir diğer kaynağım yabancıların kamu bankaları konusundaki endişelerine de yanıt verdi. Kamu bankalarının nitelikli kredi verdiğini, bilançolarını bozmayacak şekilde hareket ettiklerini söyledi. Gelelim seçim sonrası ne olacağı sorusunun yanıtına... İlgili bakanlıkların, politika kurullarının seçimin hemen sonrasında açıklanmak üzere üretim ve piyasa yanlısı güçlü bir reform paketi üzerinde çalışmaya başladıkları bilgisi paylaşıldı. Konuştuğum isimlerden biri “Ağustos krizi ders oldu, bir yenilenmeye ihtiyaç var. Bunun için çalışıyoruz” dedi. Yerel seçim sonrası Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri ekonomi olacak diyerek, bu bölümü bitirelim.
‘PATRIOT’LAR
SEÇİM sonrası ile başladık, bu konuyla devam edelim. Ekonomi kadar önemli bir diğer başlık artık “S-400” başlığında toplanan ABD ile Türkiye arasındaki sorunlar yumağı. Önceki yazılarımda ABD’nin S-400’lere, FETÖ ve YPG terör örgütlerine bakış açısını özetlemiştim. Artık iki ülke arasındaki sorunların hepsi Amerika tarafından S-400 başlığı altına alınmış durumda. Amerikalılar:
- S-400 ile Patriot’un birlikte alınamayacağını, S-400 alma kararlılığı sürerse Patriot teklifinin masadan kalkacağını,
- Tercihin sadece hava savunma sistemi tercihi olmadığını, bunun aynı zamanda ABD ve Rusya arasında bir tercih olduğunu,
- Türkiye S-400’ü konuşlandırdığı an bunun bazı sonuçlarının olacağını,
- Türkiye’ye sunulan Patriot teklifinin bugüne kadar verilmiş en iyi teklif olduğunu, hiçbir NATO üyesi ülkeye böyle bir teklif verilmediği açıklamalarıyla, görüşmelerde ifade ettikleri sözleriyle, bilgilendirmeleriyle açık bir şekilde ortaya koyuyor. Seçim sonrası Türkiye-ABD ilişkileri açısından bir anlamda kilit rolü oynayacak olan bu mesele, 1 Nisan gününden itibaren en önemli gündem başlıklarından biri olacak. Gelelim Amerikalıların bu tezlerine Türkiye ne dediğine...
ANKARA: ÖNŞART İSTEMİYORUZ
Yerel seçimlerin ardından, olağanüstü gelişmeler olmazsa Türkiye seçimsiz bir döneme girecek. 2023’e kadar Türkiye’nin çok çalışması gerekecek. Çok çalışacağı alanların başında ise ekonomi geliyor. Gelişmelere geçmeden önce, Katar Büyükelçisi ve Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ile yaptığım mülakat sonrasında çok sayıda mesaj aldım. Katar’ın 15 milyar dolarlık yatırımının Ağustos 2018’den beri konuşulmasına rağmen neden adım atılmadığı soruluyor. Aslında ilk adım atıldı. Katar’ın 3 milyar doları Merkez Bankası’nın hesaplarına girdi. Geriye 12 milyar dolar kaldı. 12 milyar dolar için iki ülke arasında komisyonlar oluşturuldu. Edindiğim bilgilere göre Katar Devleti 12 milyar doları kendileri için kârlı gördükleri alanlarda yatırıma dönüştürmek istiyor. İki ülke arasında çalışmalarda sona yaklaşıldı.
Şimdi gelelim Ankara’da ekonomi çevrelerinden ve yabancı yatırımcılarla büyükelçilerden edindiğim bilgilere...
YABANCILAR ANKARA’DA TURDA
Liderler sahada. Ankara’da ise dikkat çeken bir trafik var. Büyükelçiler, yabancı yatırımcılar, diplomatlar, yerel seçim öncesinde kapı kapı dolaşıyorlar. En çok ekonomi çevrelerinin kapısını çalıyorlar. Hem siyasetin nereye evrileceğini merak ediyorlar, hem de Türkiye’nin seçim sonrası özellikle ekonomi alanında ne yapacağını... Olası seçim sonuçlarını öngörmeye çalışıyorlar. Diğer yandan olası gelişmelerin yeni bir erken seçim riskini beraberinde getirip getirmeyeceğini sorguluyorlar. Seçimlerden hemen sonra yeni bir ekonomi programının açıklanıp açıklanmayacağı özellikle üzerinde durdukları konu. Görüşmelerde bunun sebebini, “Seçim öncesi sıradışı ekonomik tedbirler alıyorsunuz. Biz de bunları yakından takip ediyoruz. Ancak seçim sonrası bu işlerin nereye evrileceği önemli” şeklinde açıklıyorlar.
IMF’nin Türkiye’nin ajandasında olup olmadığı yöneltilen bir diğer soru. Dikkat çektikleri, hassasiyet gösterdikleri diğer başlık Merkez Bankası’nın bağımsızlığı. Merkez Bankası’nın önemine dikkat çekiyorlar ve “Seçim sonrası olası seçimsiz bir dönemde bu bağımsızlık sürecek mi?” sorusunun yanıtının çok önemli olduğunu söylüyorlar. Bir diğer başlık ise kamu bankaları. Özellikle ekonomi çevreleri ile yaptıkları toplantılarda sorunlu kredileri ve bilançoyu merak ettiklerini belirtiyorlar.
HANGİ ADIMLAR BEKLENİYOR?
Bunlar yabancıların, diplomatların, yabancı sermaye temsilcilerinin Ankara’da sessiz sedasız yaptıkları görüşmelerde gündeme getirdikleri sorular. Şimdi gelelim beklentilere... Hem yabancı sermaye temsilcileri ve büyükelçilerle hem de ekonomi çevreleri ile yaptığım görüşmelerde, beklentiye ilişkin bazı bilgiler edindim. Ekonominin dış politika ve siyaset ayağının da önemli olduğunu hatırlatıp beklentilere geçelim.
Ekonomide yeni bir modelin, yeni bir yol haritasının seçimlerden hemen sonra açıklanması üzerinde duruluyor. Bu yapılırken içinden geçilmekte olan dönemin ve sorunların şeffaf bir şekilde tanımının yapılmasının önemli olduğu belirtiliyor. 2013’te başlayan sarmaldan çıkış için bunun gerekli olduğu vurgulanıyor.
ABD’NİN FETÖ KOMEDİSİ
İki ülke arasında suçluların iade anlaşmasına dikkat çeken ABD, Türkiye’nin bu anlaşmanın koşullarını yerine getirmesini bekliyor. Konunun mahkemelerle ilgili olduğunu hatırlatıp, “net delilleri” beklediklerini söylüyorlar. Yanlış okumadınız. Net delil bekliyorlar. Oysa 80 küsur koli delil ABD Adalet Bakanlığı’nda bekliyor. Garip bir şekilde “Mesele kolilerin sayısı, ağırlığı değil, içeriği” diyorlar. Türkiye’de suç teşkil eden unsurların ABD’de de suç olması gerektiğine işaret ediyorlar. Şimdi sıkı durun: İki ülke açısından ortak suç teşkil başlıklarını kara para aklama, vergi kaçırma ve darbe girişimi olarak sayıyorlar. Net delilden kastın ne olduğu sorusuna, “Türkiye’nin iyi avukatları var. Onlar bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorlar” yanıtını veriyorlar.
Şimdi kafanızı daha da karıştıracağım. Amerikalılara “15 Temmuz’da ne oldu?” sorusunu yönelttiğinizde, aldığınız cevap ise şu oluyor:
“15 Temmuz ABD’nin müttefiki, demokratik seçilmiş bir hükümete karşı darbe girişimidir. Yanlış bir olaydır. Sorumluları açısından ceza gerektirici bir olaydır. Kimin sorumlu olduğu hususuna gelince, elimizde Türk hükümetinin verdiği bilgileri kabul etmeyecek bir neden yok.”
Nasıl? Çok acayip değil mi?
Darbe girişimi iki ülkede de suç kabul ediliyor.
15 Temmuz hükümete karşı darbe.
Sorumluları konusunda Türk hükümetiyle aynı fikirdeler.
O günden bugüne “anketlerin manipülasyona dönük olduğu” iddiaları da gündeme geliyor. Peki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu anketlerle ilgili ne düşünüyor? Merak ettim, kendisini aradım ve sorularımı yönelttim.
SOKAĞA GÜVENİYORUZ
CHP Genel Başkanı, anketleri takip ettiklerini, sonuçlara, sordukları sorulara ve verilen yanıtlara baktıklarını belirterek, “Biz aslında ankete değil, sokağa güveniyoruz. Şöyle: Bir yere toplantıya giderken, sokaktaki insanların, esnafın gösterdiği ilgiye bakıyoruz. İlgi eskiye göre çok daha fazla, daha güzel bir ilgi var. Anketçiler çalışıyorlar. Kendi görevlerini yapıyorlar” dedi. Kılıçdaroğlu, vatandaşlardan “başıma bir şey gelir korkusu” ile yüreğindeki yanıtları vermeyenler olduğunu da iddia etti: “Anketler bu haliyle bile Erdoğan’ı mutlu etmiyor, ‘korku’ ortadan kalksa anketler çok daha fazla mutsuz edecek kendisini” dedi.
ERDOĞAN ANKET SONUÇLARINDAN RAHATSIZ
Kılıçdaroğlu’na Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Partili kurmayların anketlere ilişkin açıklamalarını hatırlattım. AK Parti’nin eskiden anketlere güvendiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Anketçiler aynı anketçiler. Şimdi o insanlara güven duymadığını ifade ediyor. Niye güven duymadığını ifade ediyor? Çünkü sonuçları kendisini tatmin etmiyor, rahatsız o sonuçlardan. Ama asıl düşünmesi gereken, Türkiye bu hale neden geldi? 17 yıldır ülkeyi yöneten bir insan nasıl olur da böyle bir olumsuz tabloyu Türkiye’de yaratır, asıl bunu sorgulaması lazım. Anketçileri sorgulamanın bir mantığı yok ki” yanıtını verdi.
Peki CHP anket yaptırıyor mu, sonuçlar nasıl? CHP Genel Başkanı, Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, Antalya ve Bursa’da durumun gayet iyi olduğunu söyledi.
ANKARA TARTIŞMASI
Anketlerle ilgili tartışma Ankara sonuçları özelinde başlamıştı. Ben de CHP Genel Başkanı’na Ankara’yı ayrı bir başlık olarak sordum.