Dünyada tek seferde yapılan en büyük geçici işten çıkarma, bunun en somut örneği. ABD’li eğlence devi Walt Disney’den bahsediyorum. Şirket 100 binden fazla işçisini bu haftadan itibaren ücretsiz izne çıkardı. Ekonomideki yıkıcı etkisini yaşamaya başladık. İyimser ve kötümser tüm senaryolara rağmen belli ki dünya ekonomik, sosyolojik, politik ve teknolojik değişimler yaşayacak. Üstelik bu değişimler virüsün varlık süresine, aşı ya da tedavinin bulunma zamanına, yeni dalgalar ya da mutasyonlar yaşanıp yaşanmayacağına göre de farklılaşacak.
Süreç insanların bileklerine gerçekten çip takılmasıyla mı sonuçlanacak?
Uluslararası sistemde büyük değişiklikler mi olacak?
Dünyanın patronu ya da patronları değişecek mi?
Kırılgan ülkeler daha kötü sonuçlar mı yaşayacak?
Virüsle mücadeleyi iyi yönetemeyen ülkelerde iktidarlar mı değişecek?
Zengin ve güçlü ülkeler daha da zengin ve güçlü mü olacaklar?
Radikal değişimler olmadan hasarla atlatılacak mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun T24’te yaptığı “Eline bıçak alan çıkıyor, kalem alan hapiste olacak. Bunu hiçbir ahlak ve vicdan kabul etmez” açıklamasıyla başlayacağız. Kılıçdaroğlu’nun gazetecileri işaret eden haklı açıklamasını kaynaklarıma sordum. Kaynaklarım, “Söz konusu yargılamalar gazetecilikten ya da düşünce açıklamasından değil; terör, terör örgütü üyeliği, yardım gibi suçlardan yapılıyor. Bu suçlar TBMM’deki görüşmelerde kapsam dışı bırakıldı” yorumunu yaptılar.
TCK’YA YENİ ÇALIŞMA
Yine de ortada vicdanen sorunlu bir durum yok mu? Bu soruma ise yeni bir çalışmanın başlatıldığı açıklamasıyla yanıt verdiler. Buna göre Adalet Bakanı Abdulhamit Gül bir önceki gün, TCK ile ilgili suç ve yaptırım dengesi başta olmak üzere yeni bir çalışma yapılması talimatı verdi. Bu çalışmada kamuoyunda rahatsızlığa neden olan konular masaya yatırılacak. Bakanlık yetkilileri, akademisyenler, ilgili sivil toplum örgütleri hızla çalışmalara başlayacak.
Kamuoyunda rahatsızlığa neden olan konular ele alınacak.
İNFAZ PAKETİ NEDEN AF DEĞİL?
Gelelim infaz paketine... Şartlı tahliye oranlarının aşağıya çekilmesi, denetimli serbestliğin geçici olarak üç yıla çıkarılması ve açık cezaevindekilere izin verilmesine bağlı olarak 100 bine yakın hükümlünün cezaevlerinden çıkacağı anlaşılıyor. Hükümet 100 bin mahkûma af mı getirdi? Bakanlık kaynaklarıma soruyu açık açık sordum. İşte yanıtları:
Belli sınırlar içerisinde ceza almış mahkûmların izin, hafta sonu ve geceleyin infaz, infazın ertelenmesi gibi hakları zaten bulunuyor. Bunlar hükümlülerin dışarıyla irtibatını sürdüren yasal haklar ve bunlara “af” denilmiyor.
COVID-19 izni, açık cezaevlerindeki hükümlülere verilen geçici ve ilave bir izin. İnfaz devam ediyor, suçun cezası ortadan kaldırılmış değil.
10 Nisan günü 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta gece saat 24.00’ten sonra sokağa çıkma yasağının açıklanması karmaşa yaratmış, özellikle açıklamanın yöntemi, açıklamayla genelge arasındaki saat farkı tartışma yaratmıştı. Edindiğim bilgiye göre, cumartesi günü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca arasında telefonda ciddi bir tartışma oldu. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’a verdiği demeçte “Eleştirileri aldım, kabul ettim” diyen Süleyman Soylu’nun süreçte eleştiri ve hakaretlere karşı kabine içinden destek alamaması kendisini kırdı.
Benzer süreci, yani “yalnız kalma” sürecini CHP’li belediyelerin yardımlarına el konulması kararında da yaşamıştı. Pazar sabahı kendisine çok yakın bazı isimlerle istifa kararını paylaştı. Bir kaynağım, “Oflu ve fevri bir damarı var. Ancak birkaç gündür bir anlamda travma yaşıyordu, kendisini suçluyor, yalnız bırakıldığını düşünüyordu” dedi. Pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradı ve istifa düşüncesini iletti. Erdoğan, “İşine bak” diyerek konuyu kapatmak istedi. Soylu sosyal medyaya istifa açıklamasını koyunca ortalık karıştı.
KRİTİK 2.5 SAAT
Süleyman Soylu cep telefonlarını kapattı, İstanbul’a doğru yola çıktı. Kendisine bir ara Cumhurbaşkanlığı ekibi dahi ulaşamadı. Sonrasında temas kuruldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tanıyoruz. Normal koşullarda gitmek isteyene, üstelik kendisi ona telefonda “Kal” demiş olmasına rağmen sosyal medya yoluyla açıklama yapana bir kez daha “Kal” demesi mümkün değildir. Ancak hem geçilen özel süreç, hem sürece dair tek sorumluluğun Soylu’da olmaması, hem de Soylu’ya sosyal medyadaki yoğun destek Cumhurbaşkanı’nın kararında etkili oldu. Aslına bakarsanız destek karşısında istifayı kabul etseydi belki de kimi çevreler Erdoğan’ı sorumlu tutacaktı.
BAHÇELİ YAKIN TAKİPTE, DESTİCİ TELEFONDA
MHP Genel Başkanı, kendisi ya da kendisinin görevlendirmesi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ya da kurmaylarını aramadı, aratmadı. Ancak bazı MHP’li vekiller, Erdoğan’ın kurmaylarıyla “Neler oluyor” diye sormak ve fikirlerini söylemek için harekete geçti. Bahçeli titizlikle izledi, bekledi. Aramama ya da önden açıklama yapmama sebebi, başka bir partinin içişlerine karışmamak. Açıklama yapmak için İletişim Başkanlığı’nın mesajını bilerek bekledi. Peki gerçekte ne düşünüyor? Bir kaynağım Bahçeli’nin düşüncelerini şöyle anlattı:
“İstifanın zamanı, yeri ve zemini yok. İnfaz yasası çıkıyor, sonrasındaki takip önemli olacak. Virüsle mücadele sürüyor. Terörle mücadelede belli bir noktaya gelindi, o noktaya zarar gelmemeli. Ancak böyle hassas bir dönemde ‘Milletime, devletime zararlı olur’ diyerek istifa etmemeliydi.”
BBP Genel Başkanı
İSTANBUL İÇİN ÖNERİ
Türkiye’nin virüsün girişini engelleme ve geciktirme çabasını “takdire şayan” sözüyle niteleyen Dr. Demirbağ, “Hastalığın geç girişi büyük avantaj sağladı. Ülkeleri birbirleriyle kıyaslamak doğru olmaz. Hepsinin koşulları farklı. Ancak Türkiye’nin ciddi yatak ve yoğun bakım kapasitesi var” dedi. Peki sorun ne? Dr. Ali Demirbağ’a göre sorun alınan tedbirlere ve kurallara tam uyulmamasında ve İstanbul’daki artışta:
“İstanbul özelinde Türkiye’nin ciddi bir hassasiyet göstermesi doğrudur. Rakamlar da zaten sıkıntıyı gösteriyor. İstanbul’u bir şehir değil bir ülke gibi, ilçelerini de ayrı ayrı şehirler gibi düşünmek ve izolasyonla karantina kararlarını ona göre almak gerekebilir. Çok iç içe ve aynı zamanda üretimin yapıldığı şehir. Bireylere çok ciddi sorumluluklar düşüyor. Herkes kendini izole etmeli.”
İNGİLTERE’NİN SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI DENEMESİ
Salgın İngiltere’ye sıçradığında hükümetin attığı ilk adım “sürü bağışıklığı kazandırma” stratejisini izleme olmuştu. Toplumun en az yüzde 60’ının virüse karşı bağışıklık kazanması için salgının kontrollü bir şekilde yayılması amaçlandı. Ancak mart ayının ortasından itibaren hükümet bu stratejiyi terk ederek yeni bir strateji izlemeye mecbur kalmıştı. Dr. Ali Demirbağ sürü bağışıklığı stratejisinin siyasi bir karar olmadığına dikkat çekti:
“İngiltere’de başbakanın halk sağlığı uzmanı ve enfeksiyon uzmanı olmak üzere iki danışmanı bulunmaktadır. Böyle bir yöntem var. Kısa sürede normale dönmek istemişlerdir. Ben kişisel olarak böyle bir kararı tercih etmezdim. Çünkü İngiltere’nin yatak kapasitesini düşünürdüm. Bu kararı alırken sağlık sisteminin kapasitesi ve ekonomik güç mutlaka göz önünde bulundurulmalıydı. İngiltere’de yatak ve yoğun bakım, yoğun bakım personeli sıkıntısı var. Üstelik hastalığı ötelediğiniz, yayılmasını geciktirdiğiniz sürede denkleme girecek ilaçlardan yararlanma ihtimaliniz olur. Yine de baştaki sürü bağışıklığı tercihinin doğru ya da yanlış olduğunu bir yıl sonra değerlendirebiliriz.”
1 YIL SONRA BÜYÜK DEĞERLENDİRME
Dr.
ProFosör Dr. Halil Kurt ile 80 yaşındaki hastası arasında geçen konuşma bu. Kendisi 80, eşi 89 yaşında. 25 Mart günü Ankara’daki TOBB ETÜ Hastanesi’ne koronavirüse bağlı bilinen şikâyetlerle gittiler. Testleri yapıldı, kontrollerine başlandı. 89 yaşındaki erkek hastanın iki akciğerinde yaygın zatürre tespit edildi. Her ikisine birden Sağlık Bakanlığı’nın standart tedavisi başlandı. 80 yaşındaki kadın hastanın standart tedavisine devam edildi, 89 yaşındaki erkek hasta, tedavinin üçüncü gününde solunum yetmezliği yaşadı. Bir süre yoğun bakıma alındı, bir gece kaldı. Bu arada Çin’den gelen ilaca başlandı. Sağlık Bakanlığı’nın Çin’den getirdiği ilaç 7 gün boyunca hastaya verildi. Geçen sürede hem erkek hastanın hem de kadın hastanın tedavileri tamamlandı. Kontrolleri yapıldı, koronavirüs testleri negatif çıktı. Benim Prof. Dr. Halil Kurt ile telefonda konuştuğum dakikalarda her ikisi de normal serviste dinleniyorlardı.
Biri 89, diğeri 80 yaşında evli çift koronavirüsü atlattılar. 89 yaşındaki erkek hastanın aynı zamanda hipertansiyon rahatsızlığı var. 80 yaşındaki eşinin ikinci bir hastalığı yok.
ÇÖZÜM GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
89 yaşındaki erkek, hipertansiyon en yüksek riskler arasında sayılmasına rağmen iyileşti. Peki ama nasıl? Doktorları, hastanenin enfeksiyon hastalıkları bölüm başkanı Prof. Dr. Halil Kurt’a sordum. İşte Prof. Dr. Kurt’un yanıtları:
“Bağışıklık sisteminin kişiye özgü olarak değişen bilmediğimiz farklılıkları var.
İki hastanın da bağışıklık sistemleri güçlü. Dengeli ve düzenli beslenme kurallarına uyulmuş.
Sigara yıllar önce kullanılmış, yıllar önce bırakılmış.”
Prof. Dr.
Dünya altı ay önce insanların evlerinden rahat rahat izledikleri bir bilimkurgu-korku filminin seti haline geldi. Ve izleyici kalmadı, herkes o filmde oynuyor. Filmin süresi ya da dizinin kaç sezon süreceği belli değil. Üstelik dünyanın ekonomisi de çöküyor; herkes iş, para, geçim, ekmek korkusunda, derdinde.
YER X ÜLKESİ
X ülkesine geç giren virüs, geç kalmasından öç alırcasına hızla yayılmaktadır. X ülkesinin vatandaşları da dünyanın geri kalanı gibi hem endişeli hem de sevdiklerinin, hayatının, işinin, geleceğinin derdindedir.
X ÜLKESİNDE VİRÜSE KARŞI BİRLİKTELİK
X ülkesinin içişleri bakanının telefonu çalar. Arayan rakip partiden, ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanıdır. Belediye başkanı, bakana “Zor günlerden geçiyoruz, ekonomideki zorlukların farkındayız. Biz yardım kampanyası başlatalım diyoruz. Ne dersiniz?” diye sorar.
YA DA
X ülkesinin içişleri bakanı, rakip partinin ve ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanını arar ve biraz sitem ederek şöyle der:
“Yardım kampanyası başlatmışsınız, keşke arasaydınız. Zaman birlik zamanı. Ayrı gayri olmaz, bu işi tek çatı altında yapalım.”
HIZLI ARTIŞI GÖSTEREN ŞEMA
Mehmet Hoca’ya sordum: “Şemada vaka sayısının en hızlı arttığı ülke olarak görünüyoruz. Yani diğer ülkeleri geçecek miyiz? Ne demek bu?”
Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Şemaya göre hız açısından ilk sıradayız. İtalya, İspanya, ABD’den daha hızlı artış olduğunu gösteriyor. Olayın henüz başındayız. Ama bu, hep böyle gideceğiz demek değil. Son iki günde uygulanan tedbirlere bakıyorum, halkımız biraz daha iyi uyum sağlamaya başladı. Unutmayalım, bu uyumun etkisini kuluçka süresi nedeniyle bir hafta sonra göreceğiz. Tedbirlere aynı şekilde uyarsak artış hızında azalma görebiliriz” dedi.
Mehmet Hoca şemada önemli bir konuya dikkat çekti. Grafikte ABD, İspanya, İtalya’nın sağa yatıyormuş, yani sanki azalma varmış gibi bir görüntüsü olduğunu söyledi ve ekledi:
“Bu yanıltıcı olabilir. Örneğin mevcut hızla gidersek 10 günde vaka sayımız 300 bini bulur. Bunun için altı testten birinin pozitif çıkması gerek. 300 bin rakamı için de bir buçuk milyon test yapmak gerekir. Dünyada hiçbir ülke bunu yapamaz. Tüm ülkeler bu sorunu yaşıyor. O nedenle bir süre sonra artık test sonucu pozitif mi negatif mi aranmayacak. Klinik bulgularla hareket edilecek. Virüsün klinik bulguları hastada varsa tedaviye başlanacak.”
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞINA GEREK VAR MI?
Peki alınan tedbirler yeterli mi? Daha radikal tedbirlere gerek var mı? Mehmet Hoca’ya özellikle sosyal medyadaki çağrıyı hatırlatarak sordum: “Sokağa çıkma yasağı gerekiyor mu?”
Prof. Dr.
AK Parti, infaz düzenlemesiyle ilgili tartışmalar başlamadan da önce bu konuda bir düzenleme yapılması gereği üzerinde duruyordu.
Virüs yasakları başlamadan önceki son grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına üç çocuğuyla gelen bir kadın, bu konu nedeniyle yaşadığı mağduriyeti anlatmış. Cumhurbaşkanı, grup başkanvekillerini bir kere daha görevlendirmiş.
Erdoğan başkanlığında yapılan son toplantıya katılan üst düzey bir isim, “Evlenmişler bitmiş. Zaten getirdiğimiz cezalarla artık erken evlilik olmaz. Ancak ortada bir mağduriyet var, özellikle çocuklar açısından” dedi.
Düzenleme yasalaşırsa yaklaşık 300 kişinin yararlanacağı belirtiliyor. Yüzde 80’inin Roman olduğu bilgisi var. Romanların hem AK Parti hem CHP milletvekillerinden düzenli olarak bu konuyla alakalı talepte bulundukları ifade ediliyor.
Düzenlemede çiftler arasında 15 yaş olmasının göz önünde bulundurulabileceği, cezaevinden çıkan kişinin kusuru nedeniyle beş yıl içinde bir boşanma yaşanırsa kişinin cezasının geri kalanını tamamlamak üzere yeniden cezaevine gönderilmesi üzerinde duruluyor.
Maddelerin yazımının partiler arası uzlaşı çerçevesinde yapılması planlanıyor.
Ancak burada hassasiyeti dile getirmek lazım. Tecavüzcüsüyle evlenen ya da zorla evlendirilenlerin bu kapsamda olmayacağının kamuoyuna açık bir şekilde duyurulması lazım.
İNFAZ DÜZENLEMESİ