Bu satırlar, “Samsun’a çıktım” cümlesiyle başlayan, 19 Mayıs’ı da anlattığı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hatıra defterinden... Atatürk’ü sevmek ve saymak kadar, belki de ondan da önemlisi, Atatürk’ün fikirlerini anlamak. Dünya ve Türkiye zor bir dönemden geçerken siyasetin içine düştüğü kısır çekişmelerden, birbirimizi sürekli ötekileştirmekten, kutupların birbirine kötülük etmesinden kurtulmanın yolu, hem o fikirleri anlamak hem de Kurtuluş Savaşı’ndaki birlik ve beraberlik ruhunu diriltmektir. Bu 19 Mayıs’ı herkesin biraz daha durup düşünmesi umuduyla kutluyorum. Umarım gençlerimize daha iyi bir dünya, kavgasız, ötekisiz daha mutlu bir Türkiye bırakabiliriz.
SICAKLIK DEĞİL TEDBİRLER ÖNEMLİ
SICAKLIK ve virüs arasında bir bağlantı var mı? Sıcaklık arttıkça virüs etkisini mi kaybediyor? Bu tartışma bir süredir gündemde. Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ile sohbet ettik. Harvard ve MIT’nin bu konuda sadece gözlem yaptığına dikkat çeken Mehmet Hoca, nüfus yoğunluğu ve alınan ya da alınmayan tedbirler gibi faktörlerin önemli olduğunu vurguladı:
“Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 40’tan fazla ülkede vaka sayıları azalmaya başladı. Bu ülkeler önce vaka artış dönemini yaşadı, sonra vaka azalma dönemini ve hemen bununla birlikte iyileşen hasta sayısının yeni vaka sayısından fazla olduğu güvenli bölge dönemini yaşamaya başladılar. Tedbirleri adım adım kaldırmaya başladılar. Diğer yanda ise henüz birinci aşamada, yani vaka artış döneminde olan ve başını Rusya ile Brezilya’nın çektiği ülkeler var. Bu grupta sıcaklığın 40 derecenin üstünde olduğu Suudi Arabistan, Katar ve Ekvator gibi ülkeler de var. Bir süre sonra bu ülkelerde de vaka sayıları azalacak. Güvenli bölge dönemine geçen ülkelerde vaka artışı olmazsa dünya genelinde yaz aylarında vaka sayılarının azalmaya devam edeceğini göreceğiz. Bu sıcaklıkla ilgili olmayacak, alınan tedbirlerle ve tedbirlere uymakla ilgili olacak.”
VİRÜSLE İLGİLİ SPEKÜLASYONLAR
Son dönemde sosyal medyada dikkat çeken belgeseller, makaleler paylaşılıyor. Kimi Dünya Sağlık Örgütü’nü suçluyor, kimi “Virüs abartılıyor, maskeye gerek yok” diyor, kimi aşıya karşı çıkıyor. Mehmet Hoca’ya bu iddiaları da sordum. “Virüs abartılıyor, maskeye gerek yok” diyenlere Prof. Dr. Mehmet Ceylan, “Bilime aykırı” yanıtını verdi ve şöyle devam etti:
“Bu iddiaların bir kısmı dikkat çekmek için söylenen, bir kısmı ise reklam yapmak için söylenen sözler. Söylenenlerin hiçbirinin bilimsel gerçekle ilgisi yok. Bakın, nerede tedbirlere uyulmuyor, maske takılmıyorsa orada hemen bunun kötü sonuçları görülüyor ve vaka sayısı artıyor. Almanya, Güney Kore bunu yaşadı. Virüsün ciddiye alınmayacak bir durumu yok. Aşı bulunacağının garantisi de yok.”
SALGINLARA NÜKLEER SİLAH GİBİ BAKILMALI
Eskisi gibi yaşamayacağız, daha doğrusu yaşamamalıyız. Salgın bitmedi, aşı bulunmadı, hâlâ tedavi için kesin bir ilaç yok. Tüm bu gerçeklere rağmen maske takmayan da var, yanlış takan da. Sosyal mesafeye uymayan da var, hijyene dikkat etmeyen de. Rahatlık, umursamazlık, kural tanımazlık görüntüsü ekranlarda. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Salgın şu an kontrol altında ama virüse fırsat tanırsak bir ay öncesine dönmek ihtimal dahilindedir” sözleriyle ve kesin bir dille uyardı. Bu uyarıyı, virüsle mücadeleyi ciddiye almak gerekiyor. Bakın, doktorlar diyor ki virüs her bireyde, her vücutta farklı tepki gösterebiliyor. Henüz tam kanıtlanamasa da, araştırmalar halen devam ediyor olsa da COVID-19 ile bağlantılı olduğu düşünülen toksik şoka benzer ya da Kawasaki sendromuna benzer hastalığa yakalanan çocuk sayısı dünya genelinde artıyor. Araştırmalar tamamlanınca COVID-19’un insan kalbini nasıl etkilediği kesin olarak ortaya çıkacak. Peki şu ana kadar neler biliniyor? Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Bünyamin Yavuz ile sohbet ettim.
KALBİNİZE DİKKAT EDİN
Prof. Dr. Yavuz şu ana kadarki seyirden yola çıkarak COVID-19’un kalp üzerindeki olumsuz etkilerini dört maddede sıraladı:
* “Kalp zarı iltihabı/kalp kası iltihabına yol açabiliyor.
* Kalp krizi riskini arttırabiliyor.
* Virüsün tedavisinde kullanılan birtakım ilaç ve antibiyotikler kalpte ritim bozukluklarını tetikleyebiliyor. Bu nedenle tedavi sürecinde kalp de yakından takip ediliyor.
* Hastalarda pıhtılaşma riski artabiliyor.”
Prof. Dr.
Önümüzdeki süreçte yeni normal kapsamında başka adımlar da atılacak. Normalleşmenin gerekçesi olarak vaka ve can kayıplarındaki azalma gösteriliyor. Sadece Türkiye değil, başka ülkeler de kontrollü sosyal hayata geçiyor, geçmeyi deniyor.
Devletlerin virüs varlığını sürdürürken aldıkları bu kararda birçok etken var. Bir yandan halk sağlığını korurken diğer yandan ekonomik ve sosyal hayatın işlemesi ülkeler açısından bir zorunluluk haline geldi. Yönetimlerin kontrollü sosyal hayat ya da yeni normale geçişte koydukları kurallar var. Ancak artık kaçınılmaz olan, her bireyin kendini koruması.
Uzmanlar, Türkiye açısından baktığımızda normalleşme için erken mi değil mi tartışmasını yürütüyor. Erken bir normalleşmenin ya da gevşemenin vaka sayısını yeniden arttırabileceğinden endişe ediliyor. Ancak ekonomik ve sosyal hayatın daha fazla kapalı kalması her ülke açısından zor görünüyor.
AVM BAŞKENTİ ANKARA
Ankara, bir nevi alışveriş merkezlerinin başkenti konumunda. Hem çok sayıda AVM var, hem de ne yazık ki alışveriş merkezinde vakit geçirmek gibi bir kültür var Ankara’da. Henüz tüm alışveriş merkezleri açılmadı Ankara’da. Kontrollü yaşama adım atmışken Hürriyet Ankara muhabirimiz Doğahan Giritlioğlu’nun da gözlemlerinden yola çıkarak şu uyarılarda bulunmak gerek:
* Bölgesel olarak bazı AVM’ler daha kalabalık. Kalabalıkta kural daha kolay bozuluyor.
* Özellikle Ankara’da hâkim olan AVM’de boş boş gezme kültürünün hiç değilse bir süreliğine unutulması gerekiyor.
* Her dakika sizi kontrol eden bir görevli olamaz. Kurallara önce kendiniz, sonra herkes için uyun!
Pazar günü 21 Mart’tan bu yana ilk kez sokağa çıkmaya hazırlanan annem söyledi bu cümleleri. “Heyecanlıyım” dedi. “Keşke yanımda sevdiklerim de olabilse, keşke istediğim yerlere gidip gönlümce hareket edebilsem” diye de ekledi. Olmaz anne, henüz değil... Anneler Günü olmasına rağmen dikkat etmen, dikkat etmemiz gereken kurallar var.
PAZAR GÜNÜ DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
7 haftanın ardından sokağa çıkmaya hazırlanan büyüklerimizin ve ailelerinin nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda Hacettepe Tıp Fakültesi Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Mustafa Cankurtaran’ı aradım. Mustafa Hoca büyüklerimizin sokakta dikkat etmesi gerekenleri şöyle anlattı:
Mutlaka maske taksınlar. Maske zorlayabilir. Özellikle kalp, akciğer hastaları biraz zorlanabilir. Bu nedenle cumartesi günü evde maske takıp biraz alıştırma yapsınlar. Evin içinde maskeyle biraz kalsınlar.
Sokakta sosyal mesafe kuralına mutlaka uysunlar. Genel kuralımız bir metre ama onlar bir buçuk-iki metreden fazla kimseye yaklaşmasınlar.
İki aydır evdeler. Dışarıda bir yere dokunabilirler. Ellerini ağızlarına, burunlarına, gözlerine götürmesinler. Yanlarında dezenfektan ya da kolonya taşıyabilirler.
Yürüyüş mesafesinde kalacaklar. İki aydır evdeler. Ev içinde egzersiz yapmıyorlarsa uzun yürüyüşü doğru bulmuyoruz. Yürüyüş mesafesini kısa tutup bir miktar açık havada oturmalarında fayda var.
BAŞ DÖNMESİNE DİKKAT
Süreçte hem tek tek ülkelerin ekonomisi, hem de dünya ekonomisi darboğazda. Ekonominin canlanması, çarkın dönmesi şart. Bu yüzden bir yandan ekonomi canlandırılacak, bir yandan da halk sağlığı korunmaya devam edilecek. Devletler ince bir ipin üzerinde yürüyecekler. Ne kadar sürecek belli değil. Ancak bazı ülkelerin genelde salgın tehlikesinin önümüzdeki sonbahar ve hatta kış boyunca devam edeceği olasılığına karşı hazırlık yaptıklarını biliyoruz. Bir anlamda salgının varlığıyla zorunlu birlikte yaşama ve bu süreçte ekonomiyi ayakta tutabilmenin çalışmaları yapılıyor.
TRUMP’IN EKONOMİ ENDİŞESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce “Çoktan çok, azdan az gider” demişti. Salgının ABD’ye ekonomik açıdan etkisi tam da böyle oldu. ABD Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmelerinde de ekonomik kaygılarını sıraladığını ve normalleşmenin bir an önce gerçekleşmesini beklediği yönündeki isteğini anlattığını öğrendim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise yanıtının “Piyasaların normale dönmesi çok önemli ancak önceliğimizin salgın ile mücadele ve insan hayatının kurtarılması olması gerekiyor” olduğu bilgisini edindim.
S-400’LER NE ZAMANA KADAR ÖTELENDİ?
ABD demişken, en merak edilen konuların başında iki ülke ilişkilerinde tansiyonu daha önce yükselten ve CAATSA yaptırımları ile daha da yükseltme potansiyeli taşıyan S-400 konusu geliyor. S-400’lerin aktivasyonunun ötelenmesiyle sorun şimdilik rafa kalkmış görünüyor. Yetkililer aktivasyonun ötelenmesinin nedenini Rusya’dan virüs sebebiyle gönderilmeyen teknik ekipman ve eğitimin hâlâ tamamlanamamış olması gerekçeleriyle açıklıyor. Ancak tarafların pozisyonlarını koruduklarının da altı çiziliyor. ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen son telefon görüşmelerinde S-400 konusunun gündeme gelmediği bilgisi var. S-400’ler ve Patriot’lar konusunda ABD ile yürütülen görüşmelerde yeni bir durum yok. Konu, Türkiye’nin “Patriot alımını ön koşulsuz konuşmaya hazırız”, Amerika’nın ise “S-400’ler gündemdeyken Patriot konuşmayız, S-400’ler aktive edilmemeli” açıklamalarında kalmış durumda. Peki S-400’lerin aktivasyonu ne zamana kadar ötelendi? Yetkililer bu konunun şimdilik doğrudan virüsle ilgili olduğuna dikkat çekiyorlar. Aktivasyonun gerçekleşmemesi gerekçesinden hareketle, aktivasyonun yeniden gündeme gelebilmesi için hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın normale ya da yeni normale dönmesi gerekecektir. Rusya’dan teknik ekipman ve eğitim ekibinin gelebilmesi iki ülke için de bu durum geçerli. Taraflar prensipte pozisyonlarını koruduklarını beyan etseler de yeni normalin getireceği yeni koşullara göre yeni değerlendirme yapılacaktır.
Neden yeni normal diyorum? Çünkü bu yol haritası ile eskiye dönmeyeceğiz. Yol haritası çalışmasının başındaki isim Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, yaptığımız telefon konuşmasında açık açık söyledi ve yeni normali şöyle tarif etti:
“Maskeli, hijyenli, sosyal mesafeli hayat...”
Peki bu ne kadar sürecek? Telefona sarıldım ve değerli hoca Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ı aradım. İşte bu konuda çok merak edilen açıklamaları...
KONTROLSÜZ YAŞAM İÇİN GEREKENLER
İyi haber, sonsuza kadar maskeli yaşamayacağımız ve dünya üzerinde iki seneden fazla süren salgın olmadığı. Eski hayatımıza dönüş ya da Mehmet Hoca’nın ifadesiyle “kontrolsüz yaşam” şu şekillerde olabilir:
1. Aşı bulunması.
2. Virüsün iyi anlamda mutasyona uğraması, takatinin tükenmesi, bulaşıcılığını kaybetmesi.
3. Toplumsal bağışıklığın sağlanması.
ZİNİ VERTE MESELESİ
Terör örgütü PKK’nın üslendiği Kandil’e yakın Erbil ve Süleymaniye arasındaki Zini Verte bölgesinin, Irak’ta hâkim 2 parti Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasında tartışmaya neden olduğunu yapılan açıklamalardan da biliyoruz. Türkiye’nin bölgede PKK’ya yönelik operasyon da düzenlediği meselede neler yaşandığına bakacağız. Kaynaklarım, yaklaşık 10 gün önce KYB’nin, Zini Verte bölgesini COVID-19 önlemleri nedeniyle virüsün İran’dan girmesini engellemek için kapattığını ve bölgeye peşmerge konuşlandırdığını anlattı.
Terör örgütü, özellikle ikmal yolları açısından stratejik gördüğü bölgenin kapatılmasını tepkiyle karşıladı. Militanlarını bölgeye gönderdi. Üst üste iki gün bölgeye operasyon düzenleyen Türkiye, ilk gün 18, ikinci gün 5 terör örgütü üyesini etkisiz hale getirdi. Bu arada KDP de KYB’ye tepki gösterdi. KDP, KYB’yi, “Türkiye’ye terör örgütünün istihbaratını vermekle” suçladı. Gözden kaçıranlar için hatırlatayım: Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani’nin, “PKK’ya o bölgeleri terk etmelerini, aksi takdirde kendilerini koruyamayacağımızı ilettik. Türkiye’nin teknolojisi, Kürdistan hükümeti, KDP ve KYB’nin bilgi göndermesine gereksinim duymuyor. (Türkiye’nin) Teknolojisi oldukça gelişmiş ve hedefleri çok kolay bir şekilde tespit edebiliyorlar” açıklaması tam da bu suçlamanın ardından yapılmıştı.
Zini Verte bölgesi halen kapalı. Kaynaklarıma, virüs sürecinde terör örgütünün sahada alan kazanmaya, güçlenmeye çalışıp çalışmadığını da sordum. Kaynaklarım, “Hayır, bir güçlenme söz konusu değil” diyor. Türkiye, tüm bu süreç boyunca da gelişmeleri anbean takip etti. Üst düzey örgüt üyelerinin rutin işlerini yapmayarak, virüsle mücadele kapsamında kendilerini karantinaya aldıklarının bilgisi de anında edinildi.
İDLİB SORUNU
İdlib’deki çatışmalar sürüyor. Ankara, rejimin hareketlerini de yakından takip ediyor. Virüs sürecinde rejimin fırsattan yararlanarak tahkimatını arttırdığı gözlemlendi. Araya virüs girdiği için İdlib konusunda sizlerle paylaşamadığım gelişmelere de yer vermek istiyorum. Yaklaşık 1.5 ay önce sorun, Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşma ile bir noktaya getirilmişti. Türkiye’nin o günlerde aldığı karar, Rusya’nın anlaşmaya sadık kalmaması durumunda kesin tavır konulmasıydı. Virüsten önce Ankara, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Ruslara ortaklık teklifinde bulunduğu bilgisini edinmişti. Rusya’nın bu teklife o dönem BAE’nin yardımda bulunmasını sağlamak için sıcak baktığı belirtiliyordu. Virüsten önce İdlib denklemine girmek isteyen Birleşik Arap Emirlikleri virüs sonrası ne yapar bilinmiyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa, bu yeteri kadar karışık olan İdlib için de geçerli olacaktır.
S-400’LER
Siyasetin gündemindeki soru şu: S-400’ler aktive edilecek mi? Yine yaklaşık iki ay önce İdlib krizi tırmanmışken Türkiye’nin elinde bu kart vardı. Ankara, o gerginlik sırasında S-400’leri rafa kaldırabilirdi. Ancak böyle bir yöntem tercih edilmedi. Kriz çözüldükten sonra da kararın teknik değil siyasi olacağı yönünde hava hâkimdi.
- Mustafa.
- Bu koyunlar kimin?
- Ağanın.
- Peki kaç paraya çalışıyorsun?
- Üç liraya.
- Sana daha fazla para versem benim çiftliğime gelir misin?
- Ağa razı olursa gelirim.
- Senin anan baban yok mu?