Dünya çapında sosyal medya influencer’ları ve ünlüleri, sokak modasıyla herkesi meşgul ediyorken, son derece radikal bir karar aldım.
Moda haftalarından uzak bir lokasyona gidip, havaalanına girdiğim andan itibaren sosyal medya detoksuna soktum kendimi. Uzun zamandır moda haftalarının geri dönmesini beklerken böyle bir hamle düşündürücü.
Bir yandan küresel iklim krizi ve moda sektörünün buna olan etkisinin büyüklüğü, sosyal medyanın aşırı görgüsüzlük içeren içerikleri, düşüncesizce paylaşılan fotoğrafların gereksizliği ve elimdeki ekrana bağımlı olmamın farkındalığıyla “hayatı kaçırıyor muyum” sorusu hep aklımda çünkü. Artık buna bir “dur” deme zamanımın geldiği bir noktaydı belki de.
İlk gün kolay değil, insanın eli ayağı titriyor, sanki eksik bir şeyler var hissi doğuyor. Bir yerlerde önemli bir şeyini unutmuşsun gibi ama sonra anlıyorsunuz ne kadar uzun zamandır detayları görmezden geldiğinizi. Sadece kültür, sanat ve vizyonumu besleyen Instagram’sız koca bir hafta bile “biz hangi ara bu kadar bağımlı olduk” dedirmeye yetti.
Düşünsenize, interneti ilk defa 1993 yılında kullanmaya başladık. Daha o zaman Google bile yoktu hayatımızda. Google 1998 yılında, Instagram ise 2010 yılında var olmaya başladı. Toplamda 10-11 senelik aydınlanmanın hayatımızdan götürdüklerine bakınca ciddi tehlike çanları ile baş başa olduğumuzu düşünüyorum.
Çok yakında sosyal medyada her adımını, her alışverişini, her aldığını koyan yani aşırı aktif kullanan kişilerin psikolojik terimlerle adlandırılacağını duyuyorum.
Outdoor denilince bu kıyafetlerin sadece doğada giyilmesi gerektiğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Özellikle son iki yıldır gerek zorunluktan, gerek yaşam şeklini değiştirip daha doğayla iç içe olmaya karar vermemizden dolayı outdoor konusunda çok ciddi aydınlanmalar yaşanmaya başlandı.
Bu aydınlanmayla birlikte “urban outdoor” yani “şehirli outdoor” terimi hayatımızın merkezine doğru hızlı adımlarla oturmaya başladı.
Bunu sakın pandemi ile gardırobumuzun merkezi haline gelen eşofman ve spor ayakkabı odaklı “athleisure” modası gibi gelip geçici bir trend olarak algılamayın.
Trendler gelip geçici moda akımını belirler. Ama bir kere insanlar aydınlanma yaşadı mı tekrar eskiye dönmesi imkansızdır.
Nasıl sağlıklı beslenme konusunda aydınlama yaşayıp bir daha eski, sağlıksız ve bize zarar veren yeme alışkanlıklarımıza geri dönemiyorsak, teknolojik, giyilebilir ve şık ekipmanların dünyasına adım attıktan ve bunları şehirde kendi kıyafetlerimizle stilize etmenin tadına vardıktan sonra, sadece trend diye ürün tercih etmemiz de mümkün olmayacak.
Özellikle günümüz şartlarında her şeyden çabuk sıkılan, boşanma rekorları kıran ve hiçbir şeye konsantrasyon sağlayamayan yeni kuşak olarak bizlerin, hayatımızın sonuna kadar sürecek eski usul ilişki yürütebilmemiz mümkün mü?
Bir ilişkinin ömrü neye göre belli oluyor?
Tüm bu konuların konuşulduğu podcast’te Gottman çifti, bizlere ömür boyu aşkın mimarisini çizdiler.
Mesela, “pozitif/negatif oranı” bir ilişkinin sürüp sürmeyeceği konusunda çok yakın tahminlerde bulunabildiğini gösteriyormuş.
Çiftin yıllarca süren araştırmalarının sonucuna göre, tartışmalı bir dönemde çift, her 1 negatif etkileşime karşın 5 pozitif tonda sohbete giriyor. Bu oran çiftin sorunsuz bir döneminde her 1 negatif etkileşime karşın 20 pozitif iletişime çıkıyor.
Yani çok sık kavga eden bir çift hâlâ pozitif iletişimlerini koruyabiliyorlarsa sağlıklı, hiç kavga etmeyen bir çift ise sağlıksız bir ilişkiye sahip olabiliyor.
Dünya çapındaki özel koleksiyonlarda yeri olan Seçkin Pirim, mağazanın cephesini Louis Vuitton’un ikonik “damier” deseninden ilham alarak, heykel niteliğinde bir yapıt haline dönüştürmüş.
Tasarımın tamamında kullandığı Türk limra taşını amorf ve kıvrımlı bir form haline getirerek ortaya çıkarttığı cephe görenleri kendine hayran bırakıyor.
Birçok ödülün sahibi olan Pirim’in, dünyanın en geleneksel ve köklü markasını bir Türk olarak kendine hayran bırakması, projeyi tamamen kendi fikirleri doğrultusunda hayata geçirmesi ve özellikle bunu Fransız bir markaya kabul ettirmesi hiç kolay olmasa gerek.
Ortaya çıkan sonuç o kadar güzel ki, gelecek Louis Vuitton kitaplarının birinde Seçkin Pirim tarafından ortaya çıkan bu sanatı tüm detaylarıyla okuyacağımızdan hiç şüphem yok.
Marka her yeni ikonik mağazasının kapılarını “mirasına duyduğu saygıyla” açmaya devam ediyor.
Tamamen kadın giyim dünyasına ayrılmış mağazada dünyadaki tüm Louis Vuitton mağazaları ile aynı anda koleksiyona ulaşma imkanına sahip olacaksınız.
Kendisi, “Stil, kendini ifade etme ve her şeyden önce tavır ile alakalıdır” diye ikonikleşmiş cümlenin sahibi. Meşhur “neden sıkıcı olalım?” tavrıyla parlak kıyafetleri, çok katmanlı eğlenceli aksesuvarları, kalın, yuvarlak ve büyük boy gözlükleri imzası haline getirmiş, sadece kendisi için süslenmenin simgesi, koca bir çağa ilham vermiş bir kadından bahsediyorum.
“Stil çok para harcamak değildir. Önemli olan ne ya da neler giydiğiniz değil, bir şey giyerken nasıl hissettiğinizdir. Stil, kendini ifade etme ve her şeyden önce tavırla ilgilidir” diyen, stilin fiyatı ne olursa olsun her yerden gelebileceği fikrini temsil eden Apfel, H&M ile işbirliğine imza attı.
Koleksiyonda Iris Apfel’in simgesi haline gelen eklektik giysiler ve şatafatlı aksesuvarlar her yaş ve bedene hitap edecek.
Canlı renkler, gösterişli kumaşlar ve eğlenceli elbiseleri abartılı mücevherlerle taçlandırarak klasikleşmiş gardırobunuza renkli bir dokunuş yapabilirsiniz.
Bunu nasıl yapacağınızı bilemiyorsanız gerçek bir ilham kaynağı olan Iris Apfel’i araştırıp, stilinden esinlenmenizi tavsiye ederim.
Koleksiyon 2022 başlarında satışta olacak. O zamana kadar hayat hikayesinden, nasıl dünyanın en iyi giyinen 50 kadınından biri olduğuna kadar okuyabileceğiniz birçok içerikle onun gözünden bakmayı başarabilirsiniz.
Kendisini tanıdıkça koleksiyonun değerini daha iyi anlayacaksınız.
Anadolu’dan ilhamla başladığı ve tüm dünyayı aydınlatmayı hedeflediği yolculuğu gerçekleşmeye başlayalı çok oldu.
Madonna’dan Kate Winslet’e kadar birçok hayranlık duyduğumuz kadın Bee Goddess ile ışıldıyor artık.
Marka “Hayallerinin peşinden git” mesajını verdiği sembol koleksiyonu ve Bee Goddess & Amazon Prime Video işbirliği ile bu sene birçok ödül toplaması öngörülen “Cinderella” filminde ışıldıyor.
Burada asıl önemli olan bu projenin hikayesi. Emmy ödüllü kostüm tasarımcısı Ellen Mirojnick, Londra’da sokakta yürürken Bee Goddess vitrininin önünden geçiyor ve gördüğü tılsım mücevherlere hayran kalıyor.
Bunun üzerine marka ile irtibata geçen Sony Pictures ekibi ile uzun süren görüşmeler sonunda anlaşmaya varılıyor ve Ece Şirin tüm ana karakaterlere uygun, film için özel olarak tasarladığı koleksiyonunu Ellen Mirojnick’e sergiliyor. Bir filmde bırakın ana karakterleri, herhangi bir karakter üzerinde gözükmek için yüzbinlerce dolarlar ödemeniz gerekir.
Ekibin size özel olarak gelip, tasarım talebinde bulunmalarının gururunu düşünsenize.
O yüzden sezon trendleri hep dikkatinizi çeker.
Her mevsim geçişinde kendinizi sıfırdan gardırop yenileme hissiyle baş başa bulursunuz. Çünkü moda sektörü, sunduğu trend raporlarıyla, sezon açılmadan ürün gönderimi yaptığı influencer’lar ve seçkin kişiler aracılığıyla ortaya arzu nesneleri çıkarır. Bu sayede “giyecek hiçbir şeyim yok” veya “bu üründen kesinlikle bende de olmalı” düşüncesi içinde buluyoruz kendimizi.
Bu kısır döngü stiliniz oturuncaya kadar devam ediyor.
Mesela 2022 trend raporuna göz atalım.
Geçtiğimiz yılların acısını çıkartırcasına pullu payetli parti elbiseleri bu sezon ekstra gösterişli olacak. Ama bunun için gidip yeni bir elbise almanıza gerek yok.
Artık tüketim alışkanlığınızı minimalize etmenizin zamanı.
Herkesin evinde giymekten sıkıldığı, dolabın köşesine attığı payetli bir elbisesi vardır. Bunlara yeni gözle bakmaya başlamanın tam zamanı.
Buna rağmen karbon ayak izi pastasında büyük bir yüzdeye sahip olan bu dev sektörün bir yerlerden iklim krizine karşı dönüşüme başlaması, tünelin sonunda o ışığı görebilme ihtimalini doğuruyor.
Dünyanın bize elindeki tüm kaynaklarını sonsuz bir cömertlikle sunmasına karşılık, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana o kaynakları har vurup harman savuran bizler, bireysel ve toplumsal olarak “hemen bugün” değiştirmek zorundayız.
Bu değişim başlangıcının en güzel örneklerinden biri Zeynep Tosun ve Türkiye pazarında sürdürülebilir moda üzerinde çalışmalar yapan Perwoll’den geldi.
İki isim birlikte #ModasıGeçmez mottosu ile Anadolu’daki kadın emektarları da dahil ederek geri dönüştürülmüş tekstil ürünlerinden ortaya çıkan tasarımlarla modayı sürdürülebilir kılmayı amaçlıyorlar.
Kullanmadığınız kıyafetler ve her türlü tekstil ürünlerini modasıgecmez.net adresi ve İstanbul’un dört farklı noktasındaki giysi toplama kumbaralarına teslim ederek bu sosyal sorumluluk projesine katkıda bulunabiliriz.
Toplanan kıyafetler Zeynep Tosun ve Anadolu’nun eli öpülesi emektar kadınlarının öncülüğünde yöresel geri dönüşüm teknikleri kullanılarak yeniden tasarlanan bir koleksiyona dönüştürülecek.