Hakan Ünsal

Servet

22 Mart 2010
İKİ takım da maça öyle bir başladılar ki, harika bir karşılaşma olacağı ilk anlarda belli oldu. 10 dakikalık Galatasaray fırtınasından sonra dengeyi kuran Trabzonspor daha rahat oynamaya ve iyi çıkmaya başladı.

Zaten bu iyi başlangıçta iki takımın orta alanı çok rahat geçmelerinin etkisi büyük. Yine de işler Galatasaray’ın istediği gibi giderken Emre’nin inanılmaz hatası her şeyi değiştirdi. Rakibe önlem alırsın ama bireysel hataya yapabileceğin hiçbir şey yok. Emre Güngör’ü, Servet’e göre ‘topla daha iyi’ diye tercih edersen cevabını sahada böyle alırsın.
Elano Galatasaray’a geldiğinden beri inişli çıkışlı oyunlar oynadı. Oyunları bir tarafa bıraktım, ama bu duran topları neden hala Elano’ya kullandırdıklarını anlamam. Güya Brezilya Milli Takımı’nın duran topçusu. İyi de Galatasaray’da ve Türkiye’de daha bir tane iyi ortasını görmedim. Hatta Sabri bile bu topları daha iyi kullanır. Böyle bir avantajı Elano bile olsa, bu kadar ucuz harcamaya kimsenin hakkı yok.

Keita büyük maçlarda yok

GALATASARAY’ın Ali Sami Yen takımı olduğu biliniyordu; ama Keita’nın da buna ayak uydurduğu bu maçta tescillendi. Bir oyuncu 3 haftada bu kadar mı farklı oynar? Eskişehir’de sahada yok, A.Gücü’ne karşı tek başına maç alıyor. Trabzon’da kendini bitiriyor, yine sahada yok. Trabzonlu oyuncular Keita’dan korkuyor iken daha maçın başında yerden sekip ayağına gelen suyu bahane edip kendini yere bırakması ile maçtan koptu. Futbol oynamayı düşünse inanılmaz işler yapan Keita, dikkat edin büyük maçlarda yok. Ya sinirlenmiş ya da sinmiş. Biz Cale karşısında şov yapacak derken işin açıkçası Cale’nin şovunu izledik.

Arda’nın değeri iyi bilinmeli

GALATASARAY’da Arda’nın ne kadar farklı bir oyuncu olduğu sahada gezinen oyuncuları görünce daha net belli oldu. Soğukkanlılığı, rahatlığı ve kalitesiyle varlığı her zaman takım için büyük güç olan kaptanın değerini iyi bilmek lazım. Trabzon takımında kötü diyebileceğimiz bir oyuncu yok iken ve beklenenden iyi oynayanların sayısı fazlayken. Galatasaray’da iyi diyebileceğimiz oyuncu sayısı yok gibi. Bu durum zaten maçı kimin hakettiğini ortaya koyuyor.

Maç neden güzeldi?

1-Galatasaray’ın derbiye kayıpsız girme düşüncesi. Bu düşünce Trabzon’u da iyi oynattı.

Yazının Devamını Oku

31. hafta

16 Mart 2010
KAYSERİSPOR’un ligin son bölümüne kadar yarışta olması, Eskişehirspor’un beklenenin üzerinde aldığı puan, Belediye’nin çıkışı ve tabii ki Bursaspor’un şampiyonluk yarışında iddialı konumda olması ile 4 büyüklerin yanında alışık olmadığımız, ama alışmaya başlasak iyi olacak, bir tablo ile karşı karşıyayız. Uzun dönemdir bu kadar ince hesapların yapıldığı ve ligin kaderini etkileyecek son bölüme kalmış maçların oynanacağı lig yaşamadık. Sivasspor’dan bayrağı alan Bursaspor ve diğerleri ile artık büyüklerin işleri eskisi kadar kolay olmayacak. Bütün bu heyecan ve hesaplar içinde ligin 31. haftasında oynanacak olan Galatasaray-Bursaspor maçından sonra lig şekillenir. Her takımın kendine göre avantajı var. Bursaspor’un avantajı, rakiplerinin birbiri ile oynayacak olması. Galatasaray’ın avantajı, kadrosu. Beşiktaş’ın avantajı, Mustafa Denizli. Fenerbahçe’nin avantajı, rakipleri ile maçı olması.

2010 benim yılım...

BİRAZ bencillik yapıp 2010 yılını kendi yılım olarak görüyorum. Sebebi ise Karabükspor ve Galatasaray. Biri profesyonel olarak ilk maçlarımı oynadığım futbola adım attığım ilk takımım, diğeri ise büyük işler yaptığımız ve tarihe geçtiğimiz son takımım. Karabükspor bir aksilik olmazsa Süper Lig’e geldi. Galatasaray ise şampiyonluk için en iddialı takım konumunda. Oynadığım iki takımın birden şampiyon olması benim için mutluluk verici olur. Karabükspor’un lige geri dönmesi önemli. Asıl şimdi iyi organizasyon ve transferler ile ligde kalıcı olma zamanı. Zira Karabükspor’un mali anlamda iyi olması büyük avantaj. İlk tavsiyem hemen yeni bir stat çalışması yapılması. Şimdiden tebrikler.

Aziz Yıldırım ve transfer

AZİZ Yıldırım yaklaşık 1 ay önce Galatasaray’ın transferlerinin yanlış olduğu ile ilgili bir değerlendirme yapmıştı. Orada dikkat çeken nokta, “Golcüsü olmayan şampiyon olamaz” demeci idi. Galatasaray o dönemde Kewell da sakatlanınca gerçekten golcüsü olmayan bir takım oldu ve puan kayıpları yaşandı. Bu açıklama yapıldığında Spor Servisi’nden arayıp düşüncemizi sordular. Ben Aziz Yıldırım’ın marta kadar haklı olduğunu ama sonrasında Baros-Kewell dönünce işin değişeceğini söyledim. Şimdi gelinen noktaya bakınca şunu söyleyebiliriz. Galatasaray’ın transferleri değil ama Aziz Yıldırım’ın transfer yapmaması hata...

Teknik adam ve istikrar

LİGİMİZİN kalitesine en büyük darbeyi vuran çok fazla teknik adam değişikliği. Kulüplerin canı sıkıldıkça hoca değiştirme hakkına sahip olması ülkemizde iyi teknik adam yetişmesine ve istikara en büyük engel. Güya istikrarlı ve örnek olması gereken 4 büyükler bu konuda en sabıkalı durumdalar. Son 10 yılda Trabzonspor 14, Fenerbahçe 12, Galatasaray 10 ve Beşiktaş 10 teknik adam değiştirmiş. Bunlar ligimizin lokomotifi takımlar. Diğerlerini zaten yazmaya gerek yok. İyi örnekler de yok değil. Kayserispor ve Belediyespor takımı yönetimleri bu konuda takdir edilmeleri gerekiyor. Fakat bu iş yönetimlerin elinde olduğu sürece çok şey değişmez. Çözüm belli. Nasıl ki bir teknik adam bir sezonda iki takımdan fazlasını çalıştıramazsa kulüpler de bir sezonda en fazla 2 hoca ile çalışabilmeli. Yoksa daha çok hocalar gelir gider. Kaybeden Türk futbolu olur.

Tugay Kerimoğlu

G.SARAY Yönetimi altyapının başına Hollandalı Jan Derks’i getirerek ne kadar yanlış iş yaptıysa Tugay’ı göreve getirerek bir o kadar doğru yaptı. Ben Tugay’ın İngiltere’den sedece altyapının başına geçsin diye gelmediğini düşünüyorum. Zaten Blackburn’de bu pozisyona yakındı ve Premier Lig’de takım çalıştırmaya gidebilecek kadar sevilen bir oyuncuydu. Bunları bırakıp gelmesi bana Galatasaray’da benzer bir geleceğin hazırlığı olduğunu düşündürüyor.

Kalede yabancı...

BEŞİKTAŞ’ta Rüştü-Hakan, Fenerbahçe’de Volkan’lar ve Tranzonspor’da Onur-Tolga. 3 büyükte kalede tercihini yerliden yana kullanıyor. Bu konuda tek kalan takım Galatasaray. Aykut ve Ufuk gibi hem genç hem de yetenekli iki kaleci varken yabancı oyuncu hakkını Leo Franco’dan kullanmak doğru değil. Önümüzdeki sezon bu yanlıştan dönülüp, bu hakkı ihtiyaç olan bölgeye kullanmak akılcı olur.
Yazının Devamını Oku

Toplama takım

15 Mart 2010
ALİ Sami Yen Stadı’nda dünün en çok merak edilen, “Galatasaray mı toplama takım, Ankagücü mü?” sorusu daha maçın 3. dakikasında cevabını buldu.

Ankaragücü, karşılaşmaya Galatasaray’ı iyi alan kapatıp kilitleyen takımları taklit ederek durdurmaya çalıştı. Ama erken gelen gol ne yapacağını bilmeyen bir takım ortaya çıkardı. Ankaragücü defansının nasıl az gol yediği ve bu takımın nasıl 2010’da maç kaybetmediğini anlamak zor. Daha maçın ilk 10 dakikasında bariz hatalardan Galatasaray skoru 3-0 yapardı.
Ya bu Ankaragücü çakma ya da bugüne kadar karşılaştığı rakipler çok kötü oynadı. Düşünün Leo Franco, Türkiye’ye geldiğinden beri en rahat maçını oynadı. Neredeyse yere yatmadan maçı bitiren bir kaleci rakibin durumunu net anlatır.
Galatasaray baskı ile golü buldu fakat sonra işi serdi. Sarı kırmızılıların problemi Kasımpaşa maçında olduğu gibi öne geçene kadar çok istekli oyun ve pozisyon üreterek öne geçmek ve sonrasında oyun bitmiş ya da rakip yenilgiyi kabul etmiş gibi skoru koruma pozisyonuna geçmek... Halbuki Ankaragücü çok bariz hatalar yapan, baskıda şaşıran bir defansa sahipti. G.Saray yine de maçı kazanmasını bildi.

DOĞRU İŞLER

BİR musibet, bin nasihattan iyidir derler, Eskişehir mağlubiyeti bu anlamda Galatasaray için hayırlı olmuş. Deplasmanda eli kolu bağlı biçimde mağlubiyeti beklediği maçtan ders almış. Dün doğru işler yaptığı bir maç oynadı. Birincisi, kenarları kullandılar; oyunu göbeğe yığmayıp kenar adamlarına oynayarak maçı geniş alanda oynadılar. Dolayısıyla rakibin kucağında kalmadan takımı oynattılar.
İkincisi Ankaragücü orta sahasının kalabalık ve baskı yapmasına izin vermeyecek şekilde, orta sahada vıdı vıdı yapmadan direkt etkili alana uzun oynadılar. Ve orta saha oyuncuları da atılan topa arkadan destek vererek top kayıplarını azalttılar.
Eskişehir maçının üçüncü faydası da mücadeleye ve isteğe olmuş. Galatasaray bu sefer ikili mücadelerde ayağını çeken, vücudunu koymayan oyuncu yoktu. Bir de buna istekli oyun da eklenince Galatasaray pozisyon vermeden farklı galibiyet aldı.

Yazının Devamını Oku

Taktiğin zaferi

11 Mart 2010
ZORDUR Belediye defansını aşmak. Sabır ister, disiplin ister, akıl ister..

Maçın başında bu akıl sahada gözükmeyince kenarda tecrübeli akıl devreye girdi. Maçın seyrini değiştirecek hamlelere sahip taraf olan Mustafa Denizli, yanlış başlangıcını erken farkına varıp, oyunu lehine çevirdi. 25. dakikada sistem ve oyuncuların pozisyonlarındaki değişim, oyuna ve sonuca direkt etki etti.
Toraman’ı beke çekip, Ekrem’i sol öne alan Mustafa Hoca’nın takımı o dakikadan sonra pozisyonlar ve goller buldu. Kenarda Mustafa Hoca, içeride Beşiktaşlı oyuncular çok arzuluydu. Genç Necip, iyi mücadelesiyle Ernst’in partneri olacağını gösterdi.
Belediye bu sefer karşısında kendinden daha fazla mücadele eden bir takım bulunca tamamen etkisiz kaldı. Büyük maçların yıldızı İskender’in geniş alan bulamaması ile Belediye’nin elinde tek koz olan kontra da yapılamaz oldu.

NELERi BEĞENDiM?

1- Beşiktaş’ın iştahı ve mücadelesi.
2- Necip.
3- Mustafa Hoca’nın taktik zekası.

Avcı takım değiştirsin

Yazının Devamını Oku

Fıtık ameliyatı

9 Mart 2010
FRANK Rijkaard’ın Dos Santos ile başlamama tercihini doğru buluyorum. Bir oyuncuyu kazanmak için oynatmak ne kadar önemliyse, ne zaman oynatmayacağını bilmek de o kadar önemlidir. Oyunun başlangıcı ve devamı ile Santos’un girdikten sonra yaptıkları bu kararın doğruluğunu teyit etti.
Oyun demişken Eskişehir ligde orta sahayı kullanmayan ve kullandırmayan nadir takımlardan. Rıza Hoca iyi savunma ve uzun top stratejisini Galatasaray’a kabul ettirdi. Kendileri az hata yapıp Galatasaray’a hata yaptırmayı başardılar. Eskişehir böyle oynamaya alışık ama Galatasaray’ın bu soruna çare bulamaması ve uzun top oynaması kendi ayağına kurşun sıkmakla eş değer.
Eskişehir’in kapanan savunmasına ara pas atmak fıtık ameliyatı yapmaktan daha zordur. Maçta bir defa Elano’ya bu pası atma şansını verdiler ama o değerlendiremedi.
Galatasaray önde top alamayan oyuncularından dolayı pozisyon üretemedi. Orta sahada baskıyı yiyince uzun top oynamak zorunda kaldılar. Burada ‘G.Saray’ın yeni Popescu’su’ yakıştırması yapılan Neill’ın devreye girmesi ve topla oyuna çıkması gerekiyordu. Neill, maç boyunca bunu sadece bir sefer denedi. Popecsu olmak kolay değildir ama böyle bir ismi devralacaksan da bu maç en büyük fırsattır.

Yine el’ler

GALATASARAY bu el’lerden çok çekti. Kasımpaşalı Ali Güneş’in elinden sonra Madrid maçındaki el ve üstüne Eskişehirsporlu Koray’ın elleri... Rakibin bu ellerine yapılacak bir şey yok. Hakem Bülent Yıldırım çok kötü maç yönetti. Verdiği karardaki yanlışlıklar maçın sonucuna direkt etki etti. Hakemlerin şampiyonluk yarışının direkt etkileneceği haftalarda bu kadar bariz hatalar yapmaları önümüzdeki haftalar için çok düşündürücü, fakat şunu da belirtmeden geçmeyelim; Galatasaray hakem hata yapmasına rağmen maçı kazanmak adına yapabileceği herşeyi yapmadı.

Hepsi kötüydü

G.SARAY’da vasat diyebileceğim oyuncu yoktu. Bütün takımın kötü olduğu bir maçı kazanmak imkansızdı. Sadece sonradan giren Dos Santos iyiydi. Galatasaray’ın Bursa deplasmanında pozisyona girmediği maçtan sonra oynadığı en kötü maçtı. Hadi o maçta forvetsiz oynadı ve kaybetti. Fakat Eskişehir’de bol forvete rağmen tek pozisyona girip maçı kaybetmek çok daha kötüydü.
Yazının Devamını Oku

Oldu mu şimdi?

7 Mart 2010
HAFTA içi Diyarbakır’dan kulağımıza gelenler korkutucuydu. Söylenenler gerçekleşirse sahada futbol olmayacaktı. Her şeyi göze almış bir taraftar vardı. Başkanların açıklamaları ve ortamı yumuşatma çabaları bizi umutlandırdı ama bütün bu çalışmaların boşuna olduğu maç başlamadan ortaya çıktı.
Daha başlama düdüğü çalmadan kale arkasında yaşanan gerginlik kenarlara yansıdı. Oyunun sık sık durması ve hakemin devamlı zor durumda kalması futbol oynamak isteyen Diyarbakırlı oyuncuları da etkiledi. Bu olumsuz etki kendisini en çok kendini hemen yere bırakma ve hakemden yardım bekleme şeklinde gözüktü. Diyarbakırsporlu oyuncuların bu ortamdan dolayı strese girdiği ve oyun oynayamadıkları sadece küçük bir ayrıntı olarak kaldı.
Diyarbakırsporluların futbol oynamak için anons yapmaya ve yalvarmaya kadar giden girişimleri de sonuç vermedi. Sivas’tan gelen Sivasspor’un İstanbul Büyükşehir Belediyesi karşısında 1-0 mağlup olduğu haberinin bile taraftarlar için hiçbir anlamının olmadığı ortadaydı.
Takıma zarar verdiler
Diyarbakıspor taraftarı belki öfkesini çıkardı, belki düşündüğünün bir bölümünü yaptı ama asıl yaptığının takımına büyük zarar vermek olduğunu anlamak zorundadır. Bu takımın Süper Lig’e çıkmak için harcadığı çaba ve emekler bu kadar kolay harcanmamalı.
Sivas, Manisa ve Denizli ligde kalmak için sahada mücadele ederken Diyarbakırlı oyuncuların bu hakka sahip olamamaları yazık. Asıl soru şu:
“Diyarbakırlı taraftarlar maçın tatil edilmesini sağlayarak, istediklerini elde ettiler mi? Dahası bu erteleme ve gelecek ceza kime yarayacak?”
İnsan ister istemez düşünüyor; Acaba Diyarbakırlılar takımlarını ligde istemiyor mu?
Yazının Devamını Oku

Özlemişiz

4 Mart 2010
İNÖNÜ’de dün gece bir şeyi fark ettim. Milli Takım’ı ve bazı oyuncuları özlemişiz. Aurelio’yu, Mevlüt’ü ve yeni formalı ay yıldızlı takımımızı görmek için seyirci tribünlere gelmişti. Anlaşılan, Milli Takım’a duyulan özlem herkeste vardı.

Maçta ilk dikkatimi çeken forma ve oyuncular değildi. Uzun zamandır, hem maç yapmamış, hem de birbirleriyle oynamamış oyuncuların sahadaki uyumsuzluğu en önemli ve en göze çarpan ayrıntıydı. Oyunun da iyi olmamasında iki faktör  vardı.
- 1-Hazırlık maçı olması.
- 2- Yoğun maç temposu.
Özellikle dönem itibariyle, oyuncularımızın maça ciddi hazırlandığını ve ciddi oynadığını söyleyemeyiz. Bizim bu tür maçlara bakışımız da her zaman sıkıntı olmuştur. Bunun yanında yoğun maç oynayan Arda ve Emre Belözoğlu gibi önemli oyuncuların yorgun oluşları da bir başka etkendi. Kaldı ki, bu iki oyuncu sahada oldukları sürece yüzde 50’nin üzerine çıkmadılar.
Oğuz hoca ilk defa tek sorumlu olarak çıktığı maçı doğaldır ki kazanmak istedi. Ama en azından ay yıldızlı formayı giymeyi çok isteyen yeni oyunculara şans vererek daha istekli ve daha iyi bir Milli Takım izlettirebilirdi.

Umut Bulut lazım

OFANSİF anlamda kısırlığımız Mevlüt’ten kaynaklandı. İki kenarda Arda ve Volkan top ayağında etkili oyuncular. Bu iki oyuncu, kendilerine gelip duvar olacak ya da devamlı defans arası koşular yapacak forvetle iyi anlaşır. Mevlüt, bu ikisini de yapamadığı için ilk yarıdaki oyun da iyi olmadı. Trabzonsporlu Umut, bu formatta daha çok iş yapar.

İdman ve ziyaret

Yazının Devamını Oku

Christoph Daum’un inadı

2 Mart 2010
FENERBAHÇE bugün şampiyonluk yarışında problemlerle boğuşuyorsa, seyirci oyuncularını protesto ediyorsa, iyi oyun oynanmıyorsa bunun tek sebebi var o da Daum. Fenerbahçe’nin geriye doğru gidişinde en büyük pay sahibi Alman hoca dört önemli hata yapıyor.

Guiza ısrarıHer hocanın çok beğendiği ve daha toleranslı olduğu oyuncular vardır. Güiza böyle bir oyuncu. İyi futbolcu ama Fenerbahçe’de olmadı. Formu iyi olmayan futbolcu kendini bilir ve formayı hak etmediğini hisseder. Daum burada ısrar ötesi bir durumla Güiza’ya şans vererek hem İspanyol oyuncuyu ateşe attı hem de Semih-Gökhan Ünal ikilisini zor durumda bıraktı. Güiza’nın bu durumu Semih-Gökhan Ünal ikilisinden beklentileri daha yükseklere çekti. Girip her maçta gol atıp takımı kurtarmaları beklenmeye başlandı. Halbuki Güiza’yı dinlendirip bu oyunculara şans verse ne taraftar bu kadar gerilir ne de takım bu kadar çaresiz olurdu. Daum, artık bu inadından vazgeçip Semih’e formayı vermek zorundadır.
Santos’un yeri  
Bana göre kesinlikle sol bek değil. Daum’un yanlışı defansif özelliği olmayan Santos’u arkada, ofansif özelliği iyi olmayan Vederson’u önde oynatması. Aslında basit bir yer değişikliği ile bu durum sorun olmaktan çıkıp Fenerbahçe adına daha işlevsel bir sol
kanat ortaya çıkarır. Santos’un kendi kafasına göre takılan disiplinsiz oyun tarzı, iş defans yapmaya geldiğinde ortaya çıkıyor. Santos’a bakın bazen orta saha, bazen forvet ama sol bek değil.
Fenerbahçe’nin yediği gollere bakın hep iki kenar bek öndeyken problem yaşanıyor. Bek oynayan oyuncuların birinci işi defans yapmak. Örneğin, İstanbul BŞB’nin attığı ilk golde iyi bir solbek İskender’i takip edip kademe yapardı. Fakat Santos’un ilk düşüncesi defans değil gol atmak. Daum burada Santos’u ya önde oynatmalı ya da oynatmamalı.
Kocaman’ın konumu
Daum’un, Aykut Kocaman’dan memnun olmadığını açıkça beyan etmesi takımın içindeki bir başka problem. Bu ikilinin arasında Daum kaynaklı problemin rahatsızlık boyutunun birçok şeyi etkilemiş olması ilerisi için de sıkıntı. Daum’un tek adam olma isteğine Aykut Kocaman’ın yetkilerinin engel olması oyuncu seçiminden, sisteme kadar birçok konuda yanlış kararlar alınmasına sebep olur.

Yazının Devamını Oku