Hakan Ünsal

Enteresan işler

9 Ekim 2010
SAHA dizilişimiz, sakatlık ve hoca seçimlerinden dolayı enteresandı. Bu enteresanlık Almanları da şaşırttı ama sonraki dakikalarda pozisyon bulan hep onlardı.

Aurelio’nun sakatlığıyla yaptığımız mecburi Tuncay değişikliği kaleye gidemeyen takımımız için bir adamla daha önde oynama umudu verdi. Fakat bu değişiklik de makus talihimizi değiştirmedi; Almanya Milli Takımı’nın ilk yarıda defalarca yaptığı sağ kenar ataklarından gol geldi.

Milli takımımız ilk yarı boyunca sadece golü geciktirmeyi düşündü. Gol yiyeceğimiz o kadar belliydi ki, sadece ne zaman olacak diye bekliyorduk. Bu devrede nasıl oynadığımızı Alman kaleci Neuer’in hiç yere yatmamasından daha iyi bir durum anlatamaz.

İkinci yarı başında girdiğimiz tek gol pozisyonumuz cesaretimizi sadece 10 dakika diri tuttu. Bu bölümde bizim için en kötü durum geriye çok adamla yaslandığımız ve en kalabalık olduğumuz anlarda verdiğimiz pozisyonlardı. Bunlar kontra ve çabuk atak olmamasına rağmen dört tane pozisyon verdik, iki tane de gol yedik.

Bizde Nuri ve Özer en çok sırıtan oyunculardı.

Milli takımımızda iki tane enteresan oyuncu var; kendi kulüplerinde oynayan milli takımlarda tanınmayacak kadar kötü olan Mevlüt ve Nuri. Bu oyuncular her zaman sürpriz yapar ve şaşırtır.

NEDEN KAYBETTİK?

1-) Almanların bizim sol kenarımızı rahat ve etkili kullanmasını seyrettik.

2-) Korkak başlayıp, oyunu çok geride kabul ettik.

Yazının Devamını Oku

Değişim olacaksa adres Terim

6 Ekim 2010
Fatih Terim, Ersun Yanal ve Abdullah Avcı’nın ortak özellikleri hepsinin Türk ve G.Saray’ı tanıyor olması. Aralarındaki farkları oluşturan otorite, tecrübe, kariyer ve karizma.

GALATASARAY geçen sezonun ortalarından beri bir sorunun cevabını arıyor. “Rijkaard nasıl hoca?” Kimilerine göre kariyeri tartışılmaz. Dolayısıyla iyi hoca ama kimilerine göre de Türkiye’de kariyeri ile ters orantılı şeyler yaptığı için başarısız bir hoca.
Bu sorunun cevabı tartışıladursun asıl tartışma artık “Rijkaard’ın yerine kim gelsin”e doğru gidiyor.
Şimdi kritik döneme girildi. Galatasaray Rijkaard’la devam mı etmeli, yoksa şampiyonluk yarışı devam ediyorken yolları ayırmalı mı?
Aslında burada en zor durumda olan Başkan Adnan Polat. Çok kritik bir karar vermek zorunda. Belki kararını vermiştir ama uygulamakla ilgili çekinceleri olabilir. Bu çekinceler;
- Rijkaard’la mutlaka devam edeceğini devamlı sözlü ve yazılı olarak beyan ettiği için sözünü yemek istemeyebilir.
- îYüksek tazminat ve ayrıca ayrılmanın Avrupa’daki negatif yansımalarını düşünebilir.
- Gerets, Feldkamp, Skibbe, Ümit Davala ve Bülent Korkmaz’dan sonra Rijkaard’la da ayrılık, problemin sadece hoca göndermekle çözülmeyeceğini ortaya koyup yönetimi hedef yapacağı için istemeyebilir.

Yazının Devamını Oku

Mustafa'nın maçı

5 Ekim 2010
Ligin iki tane savaşan, koşan ve isteyen takımından, sahada kavga eden yani Trabzonspor kazandı. Her maçın olduğu gibi bu maçın kahramanı da genç Mustafa oldu.

LİGİN iki tane savaşan, koşan ve isteyen takımından, sahada kavga eden kazandı. Trabzonspor geçtiğimiz yıllara göre önemli rakiplerini yenerken zayıflara karşı zaaflı oluyor. Bu aslında Anadolu takımı zaafiyeti. Şenol Hoca’nın kırması gereken anlayış bu. Anadolu takımları İstanbul ekiplerine müthiş konsantre olup çok iyi mücadele ederken kendi aralarındaki maçlar sıkıntıdan uyku getirir. Şenol Hoca, Trabzonsporlu oyuncuların mantalitesini değiştirmek zorunda. Yoksa Belediye gibi bir takım olur.
Şimdi başka bir diyardadır
Her maçın kahramanı vardır. Bu maçınki Mustafa oldu. Takım maçı kaybetse Mustafa’nın kaybedeceği hiç bir şey yoktu. Çünkü eleştiri tercihi yapan Şenol Hoca’ya gelecekti. Ama Mustafa üstüne maçı kazandıran golü attı. Mustafa’nın maç gecesi ve bugünlerde başka bir diyardadır şimdi...

HAFTANIN ÖNE ÇIKANLARI

- Aykut Kocaman: Disiplini ile.
- Niang: Golleri ile.
- Rijkaard: Servet’i ile.

Yazının Devamını Oku

Sistemin lideri

4 Ekim 2010
BURSASPOR ilk yarıda net pozisyonlara girdi ama problemin devam vardı. Kazanılan topları çabuk oynayan ama son paslarda hep yanlış tercihler yapan Bursalı oyuncular, maçı rahat götürme şansını da kaybettiler. Bursaspor, yenilgisiz gidiyor ama bir gerçek var; iyi oynamıyor.


Bursaspor’un her maçında en çok göze batan oyuncu Volkan Şen. Ve Volkan, anormal iyi de oynamıyor ayrıca. Fakat, takımda iyi durumda oyuncu olmadığı için Volkan herkesin en beğendiği oyuncu oluyor. Peki bir tek oyuncunun oyunu ile Bursaspor, nasıl oluyor da hala lider, hala yenilgisiz? İşte onun cevabı da Ertuğrul Hoca’nın ezberlettiği sistem. Bursaspor, takım olarak geçen yıldan çok değişmedi ama oyuncu çok değişti.
Duran toplar koz değil
Değişikliğin sebebi ön tarafta. Bursaspor’un orta alanı zaten önce savunmayı düşünen yapıda, bu sene de aynı şekilde devam ediyor. Fakat önde işler iyi gitmiyor. Ozan İpek’in formsuzluğu, forvet oynayan Sercan, Turgay ve Nunez’in etkisizliği ile forvet arkasındaki Insua ile Batalla’nın pozisyon hazırlamadaki yetersizliği, sorunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Üstelik, geçen sezon çok maç ve puan kazandıran duran toplar, koz değil. Ertuğrul Hoca’nın ikinci yarıda yaptığı değişiklikler, biraz olsun etkisini gösterip, Bursaspor’un kıpırdanıp, net pozisyonlara girmesini sağladı. Bursaspor, kazanacak kadar pozisyonlara girdi ama işin gerçeği iyi oynamıyor ve bu puan kaybı da gayet normal.

Olimpiyat avantaj

GEÇEN yıl futbolcuların akıllarında iz bırakan iki maçın ardından bu karşılaşmanın sıkıntılı olması beklenen bir durumdu. Buna hakem Abitoğlu’nun maçın başındaki tutarsız kararları da eklenince sıkıntı sertliğe ve kavgaya dönüştü. Belediye takımının G.Saray’dan sonra Bursaspor’a karşı ortaya koyduğu oyununun iyi olmamasının iki sebebi olabilir.
- Başta defansın göbeğinde sakat oyuncular.

Yazının Devamını Oku

Hediye

2 Ekim 2010
MAÇIN sonucu kadar en çok merak ettiğim konu; ligin en formda ve en güçlü forvetlerinden Emenike ile Lucas-Servet ikilisinin mücadelesi idi. Fakat Rijkaard’ın Servet’le ilgilli kafasındaki planı erken uygulamaya koyması olayı farklı boyuta taşıdı. Bu sefer uzun zamandır oynamamış Gökhan’ın ile Emenike ile ne yapacağını merak etmeye başladım.
Yürüyen tekere çomak sokma ustası Rijkaard’ın geçen sene Ayhan ile başlayıp Mustafa ile devam eden çarkı bozma hamlelerinin devamı olan Servet operasyonunun sonucu mağlubiyet oldu. Gökhan Zan zaman zaman zorlansa da fena oynamadı. Kötü oynasa da uzun zamandır oynamayan bir oyuncu için özrü vardı.
Galatasaray, Arda olmayınca zaten etkinliği düşen bir takım iken, Baros gibi bir golcünün yokluğu Galatasaray’ı “korkulan” olmaktan da çıkarıyor. Nasıl bir mantıktır ki ofansif gücün büyük darbe yemişken seni ayakta tutacak defansını da kendi elinle zayıflatırsın. Bu mağlubiyetin tek bir açıklaması var o da Rijkaard’dan hediye.
Bu arada dikkatle izlediğim bir başka konu da Karabükspor ve Emenike ile ilgili idi. İki hafta önce idmanda yaşanan bir olay sonucu Emenike’ye Konya deplasmanında bilerek pas atmama düşüncesinin Galatasaray karşısında da olup olmayacağına dikkat ettim. İddia buydu ve sahada bunu doğrulayacak bir durum pek yoktu.

Misimoviç farkı!

MAÇ Cana’nın kontra pası ile başladı ve sonucu penaltı oldu. Bana göre penaltı değildi. Fakat Galatasaray o kadar dağınık ve şaşkın halde idi ki, ikinci golü yemesi pek şaşırtmadı.
Misimoviç, kalitesi ispatlı bir oyuncu ama bunu sahada tekrar göstermesi gerekiyor. Almanya’daki oyunu ile Galatasaray’daki arasında dağlar var. Koşmaması bir yere kadar tamam, ama o zaman diri kaldığı için iyi işler yapaması lazım. Misimoviç için söylenecek tek şey Galatasaray’ı 10 kişi oynattığıdır!

Neden kaybedersin?

Hiç gerek yok iken problem çıkarıp formda oyuncunu kadro dışı bırakarak takımı olumsuz etkilersen.
Rakibin kadar koşmaz ve mücadele etmezsen.
Yabancıların sahada etkisiz ve silik olursa.
Bir oyun anlayışın ve sistemin olmazsa.
İkili mücadeleleri hep kaybeden olursan.
Rakibe çok fazla pozisyon verip az pozisyona girersen.
Fizik gücün seni 60 dakika ayakta tutabiliyorsa.

BEĞENDİM
Ligin yeni ama eskisi gibi oynayan Karabük ve Emenike.

BEĞENMEDİM
Geldiğinden beri sahada sadece düz koşu yapan Misimoviç’i

DİKKAT
Galatasaray’ın bireysel oyunculara bağlı oyunu şampiyonluk şansını zora sokuyor..
Yazının Devamını Oku

Rijkaard gibi yaparsan...

1 Ekim 2010
BU yıl Beşiktaş’ın başına geçen Schuster kısa zamanda farkını gösterdi ve siyah beyazlıları bambaşka bir takım yaptı. Tabii ki gelen oyuncuların kalitesi de bunda etken. Ama en az Beşiktaş kadrosu kadar iyi kadrolara sahip başka teknik adamların takımlarına hiçbir katkılarının olmadığını da gördük. Dolayısı ile Schuster’in Beşiktaş’ı ‘rakip alan’ takımı yapma düşüncesi etkilerini gösteriyor. Zaten elinizde eğer Quaresma gibi sonuca çabuk giden, Guti gibi oyun zekası müthiş ve kale gibi bir Ernst varsa; üstüne büyük takımsanız maçın çoğunluğunu rakip alanda oynamayı düşünmek doğal bir durum olmalı.
En büyük sorun defans
Fakat bunu yaparken en büyük sorun defanstır. Defans burada hayati bir önem taşıyor. Önde oynayan takımına eşlik etmeyip rakibi geride karşılayan ya da geri kaçan defans herşeyi batırır. Yani bir risk de arkada oynayan oyuncular almak zorunda. Defansın önde oynaması için ya çabuk ya da zeki oyunculara ihtiyaç var. Bu oyuncuların baskısının 3 tane önemi var:
Rakibi döndürmeyen defans 60 metre geri koşmak zorunda olmayan olan orta saha ve forvete sahip olur.
Rakibi döndürmeyen defans rakip alanda daha fazla kalan daha rahat pozisyon bulan forvete sahip olur.
Rakibi döndürmeyen defans mesafe kısaldığı için daha diri ve fizik gücü yüksek takım ortaya çıkarır.
Bunlar artılar ve kazandıkça daha iyiye gitme ihtimali yüksektir. Bunları bir tek şey bozar; rotasyon. Rotasyon, zamanında ve ayarında yapıldığı zaman iyidir. Ama fazlası zararlıdır. Fazla rotasyontakımın iskelet yapısının oluşumunu engelleyen, sistemin oturma süresini uzatan bir durum. Hatta takımın yapısını bozduğunu da gördük.
Beşiktaş çok gol atar ama...
Bunun en çarpıcı örneği Galatasaray. Eğer Schuster rotasyonu Rijkaard gibi, formda oyuncularına yapar ve gereksiz derecede buna başvurursa oturtmaya çalıştığı sistem ve düşünce çöker. Bunu bize zaman gösterecek. Ama büyüklerimiz ne demiş; tecrübeyi tecrübe etmek ahmaklıktır. Beşiktaş için önemli olan fazla pozisyon veriyor olması değil fazla pozisyona giriyor olmasıdır. Bu sistem oturana kadar aksaklıklar hatta mağlubiyetler olacaktır. Ama bu devamlı gol arama düşüncesi sayesinde son dakikalarda bile çok gol bulur Beşiktaş.

Atanlar yabancı yiyenler Türk

BİR tarafta Niang, Simpson, Bobo, Baros, Teofilo, Emenike ve Alex’ten oluşan gol krallığı sıralaması. Diğer tarafta Onur, Hakan, Volkan, Ufuk’tan oluşan kaleciler sıralaması. Yani atanlar ile yiyenler.
Yiyenlerin grubu futbolumuz için sevindirici. Çünkü isimlere ve yaşlarına bakarsak daha 10 yıl kaleci aramayız. 5 yıl önce kaleci bulamazken şimdi adeta kaleci patlaması oldu.
Fakat gol krallığı sıralaması can sıkıcı. Listede bir tane bile Türk oyuncu yok. Hatta tepedekilere yaklaşma ihtimali olan Türk bile yok.
Sercan, kaliteli ama kafası futbolla dolu değil.
Umut, çok istekli ama o kalitede değil.
Batdal, o görüntüde ama yeterli değil.
Nihat, tecrübeli ama formda değil.
Tuncay, yırtıcı ama bitirici değil.
Semih, olmaya aday ama sahada değil.
Kulüpler yabancı oyuncuları ile gol sorununu çözerken en büyük sıkıntıyı milli takım çekiyor. Zaten oynadığımız son 10 maçta attığımız 18 golün sadece 3 tanesini forvet oyuncularının atmış olması problemi daha net ortaya koyuyor.

G.Saray ve F.Bahçe’siz ligin zevki olmaz

TÜRK futbolunda geçen yıldan beri müthiş bir değişim yaşanıyor.
Bursaspor’un şampiyon olması, ligin değeri inanılmaz rakamlara çıkması, şampiyonluğa oynayan takım sayısının artması ve yayınların daha kaliteli hale gelmesi, olumlu anlamda ciddi değişimler.
Fakat bakıyorum lig hala beklediğimiz heyecan ve zevkten uzak. Bana göre bunun bir tek sebebi var;

Ezeli rakip değil ruh ikizi

Beşiktaş’ın yeni transferlerini ve takımı beğeniyorum, Bursaspor’un şampiyonluğuna ve liderliğine saygı duyuyorum, Trabzonspor’un iyi futbol oynama düşüncesini alkışlıyorum, diğer takımlara da saygısızlık yapmak istemiyorum ama
Galatasaray ile Fenerbahçe’nin iyi ve iddialı olmadığı ligin zevki yok.
Ezeli rakipten öte ruh ikizi olacak kadar yakın olan bu iki büyük ne zaman yarışta beraber olsalar müthiş heyecanlı ve zevkli bir lig yaşanıyor. Diğer takımların bu yarışa ortak olması ve çıtayı yükseltmesi tamam ama ligimizin olmazsa olmazı Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ikisinin birden yarışın içinde olması..
Yazının Devamını Oku

Kazancımız

30 Eylül 2010
BURSASPOR’u farklı mağlup olduğu Valencia maçından dersler çıkarmış ve Rangers karşısında bunları uygularken gördük.

Bu çıkarımlardan biri pas yapmak ve topa sahip olmaktı. Ki Bursaspor maçın başlamasından itibaren ve golü yedikten sonraki bölümde bile hep çok pas yapmayı düşündü. Düşünce doğruydu, çünkü karşımızdaki rakip rahat pas yapıp pozisyona girebileceğimiz kadar dişimize göreydi. Yani Valencia’nın bize yaptığının bir benzerini biz Rangers’a yaptık. Tabi değişmeyen yine golü yiyen bizim oluşumuzdu.
İkinci öğrenilen önemli nokta panik yapmadan ve acele tercih yapmadan oynamaktı. Bursaspor rakip alanda da sakin kalıp bol pas yaparak acele etmeden doğru seçenekleri bulmaya çalıştı. Bunu yaptığımız anlarda etkili olduk. Fakat final pası ve vuruşlarındaki eksiklik aynı zamanda gol eksikliği oldu.
Kazanımı özgüven
Bir de öğrenilemeyen ve yaşayarak kazanılan eksik vardı; tecrübe. Bursaspor oyunu kontrol altında tuttuğu ve iyi oynadığı bölümde, yani rakibe konsantrasyonunun en alt seviyede olduğu bölümde gol yedi. Hem de bizim yıllardır yediğimiz klasik kolay gollerimizden.
Maçın geneline bakınca tam orta alan oyunu oldu diyebiliriz. İki takımın da pozisyona girmekte sıkıntı çektiği mücadelesi daha fazla bir maç oldu. Bursaspor’un bu maçtan tek kazanımı özgüven olur.
ARTILARPas yaptık ve oyunu kontrol ettik.
Topa daha fazla sahip olmamız defansta da az hata yapmamıza sebep oldu.

Yazının Devamını Oku

Fark yaratan etkenler

27 Eylül 2010
HER şeyden önce Alpaslan Dikmen’e “Mekanın cennet olsun” demek borcumuz.

Zaten statta da bu duygusallığın etkilerini gördük. Önceki gün Beşiktaş seyircisinin Şifo Mehmet’e gösterdiği sevginin bir benzerini G.Saray seyircisinin Arif’e göstermesi benim için maç kadar önemliydi.
Uzun zamandır maça bu kadar iyi başlayan, hatta iyi başlamanın da ötesinde etkili başlayan bir G.Saray görmemiştim. G.Saray, Belediye’nin üzerine çok rahat giderken, aynı zamanda çok da rahat pozisyon buldu. Maçın başında F.Bahçe ve Beşiktaş’a karın ağrısı olan Belediye’nin G.Saray’a ilaç olacağı belli oldu.
Daha oyunun ilk çeyreği dolmadan maçın kopmasının 3 sebebi vardı:
- Ekrem’i tek yakalayan Serkan- Pino ikilisinin etkili atakları
- Yine yeni yeniden Ayhan
- Baros’un gol atma isteğinin tavan yapması.

G.Saray’da neler değişti?

Peki G.Saray’da ligin başına göre son haftalarda değişen ne?

Yazının Devamını Oku