Hakan Ünsal

Büyük takım

30 Ağustos 2010
GALATASARAY’ı anlamak mümkün değil. Son maçlarda öne geçip gol yiyen ve sonucu aleyhine çeviren bir takım oldu, çıktı. Büyük takım öne geçtiği zaman bütün avantajları lehine çeviren ve işi bitiren takımdır. Ama bu seneki Galatasaray bu anlamda büyüklüğünü sorgulatır hale geldi.

Bireysel hatalardan maçlar kaybeden Galatasaray tam rakibin hatasından maç kazanacaktı ki devreye bu sefer Ufuk girdi. Nazire yaparcasına yaptığı hata zaten kırılgan ve dağılmaya müsait Galatasaray’ı salladı. Herşeye önlem alırsın ama bireysel hataya asla.

Solbek laneti

BU sezon kim oynadıysa hata yaptı ve rakip Galatasaray’ın sol tarafını çok fazla kullandı. Solbeke alınan oyuncular sakatlandı. En son Hakan Balta yaptığı hatalardan dolayı kesik yedi. Ama yerine oynayan Serkan’da çare olamadı ve o da kötü oynadı. Sebebi ne bilmem ama vallahi benden kaynaklanmıyor.

Koşmak yetmez

AYHAN, Barış, Mustafa, Ali, Servet ve Lucas Neill. Hepsi mücadelesi üst düzey koşan oyuncular. Peki yetiyor mu? Sadece mücadele ile sıradan takım olursun. Takımları büyük yapan ekstra oyunculardır. Arda gibi Keita gibi Kewell gibi. Sahaya bakın Arda kafa olarak Galatasaray ve Türkiye’de değil. Keita satıldı, Kewell sakat. Yani sen iyi oyuncular almazsan ya da elinde tutmazsan sıradan takım olursun zor maç kazanırsın.

Arda Turan

TÜRKİYE’nin tartışmasız en yetenekli oyuncusu. Takımına gönülden bağlı ve gerçek Galatasaraylı. Fakat geçen sezon seyircinin protestosu ve Avrupa’da oynama isteğine bu sene Galatasaray’ın kötü başlangıcını da ekleyince bütün gözler ona çevrildi. Maçın kazanılmasında katkısı büyük ama Arda hala oynayabileceğinin çok altında oynuyor.

Kim kazandı?

Yazının Devamını Oku

Büyük oyuncular

27 Ağustos 2010
GALATASARAY’ın sezona başlangıcı, Karpaty maçını UEFA Avrupa Ligi’ne kalma maçından çıkarıp krizden çıkma maçı haline getirmişti.

Zordur böyle ortamlarda top oynamak... Sorumluluk almanın, sahada iyi işler yapabilmenin ve futboldan zevk almanın unutulduğu zamanlardır bunlar. Futbolun aslında çok zor bir oyun olduğunun futbolcu
tarafından anlaşıldığı dönemlerdir. Ama büyük oyuncu ve büyük takımların da ortaya çıktığı zamanlardır aynı anda.Karpaty maça sert başladı. Galatasaray da aynı karşılığı verince oyunun ilk bölümü kavga-dövüş şeklinde mücadele ile geçti. Merak ettiğim oyunun başında yüksek tempo ile rakibe cevap veren fizik gücü iyi olmayan Galatasaray’ın maçın son bölümünde ne yapacağı idi. Tam Galatasaray’ın düşmeye başladığı anlarda gelen kırmızı kart her şeyi değiştirdi. Galatasaraylı oyuncuların hatası sezon başındaki kupa maçındaki yönetimi tepki çeken hakem ile uğraşmaları oldu. İkili mücadelenin çok olduğu maçta hakeme antipatik gözükmek, kararları rakibin lehine çevirir.

Sadece Arda...

İKİ takım ilk çeyrekte birbirlerinin gazını aldıktan sonra oyun oynama niyetleri ortaya çıktı. Fakat Galatasaray’ın daha tecrübeli olduğu halde sakin kalamaması ve kontrolü eline alamaması eksiklikti. Galatasaraylı oyuncular ne yaptığını bilmeyen, panik halinde bir takım görüntüsü verdiler. Ana sebep takımı bu durumdan çıkarabilecek tek oyuncunun Arda olması. Arda zaten sıkıntılı bir dönem geçirirken takımda sorumluluk alacak başka bir oyuncu olmaması Galatasaray’ı eli kolu bağlı hale getiriyor. Ki bu sıkıntı Arda’da ‘sinir’ olarak ortaya çıkıyor.

BEĞENDİM

Çabukluğu, rahat adam geçmesi ve etkili oyunu ile Zenhov’u.

BEĞENMEDİM

Galatasaray’ın kontrolsüz oyununu, organizasyon bozukluğunu ve 10 kişilik rakipten gol yemesini.

Yazının Devamını Oku

Seyirci gazı

23 Ağustos 2010
GALATASARAY uzun zamandır unuttuğu maça etkili başlama düşüncesini uygulamak istedi. Ama bu seyirci zoruyla olunca etkisiz ve kısa oluyor. ‘Seyirci gazı’ ile başlayan oyun Ergiç’in golüyle bitti. Taraftarın geçen sezonun şampiyonunu yenme isteği ile stadı oldurması da Galatasaray için itici güç olmadı.
Yenilen golde yine bir dizi hatalar vardı. Bu sene Galatasaray’da bu tarz zincirleme hataları çok göreceğiz... Göreceğiz çünkü Frank Rijkaard’ın bunları görmesi ve müdahele etmesini çok bekledik. Galatasaray için bu sezon zor geçecek. ‘Eksikler döndükten sonra işler yoluna girecek’ diye düşünülebilir ama unutmayalım. Artık eskisi gibi kolay mağlup edilen takımlar yok. Bütün takımlar ciddi takviye yaptılar ve herkes daha iyi oynuyor.
İlk yarıda en dikkat çeken oyuncu Ayhan’dı.Fakat enteresan şekilde oldu bu. Bursa’nın pozisyonlarının hepsinde son adam ne hikmetse hep Ayhan’dı. Stoperler Lucas-Servet miydi yoksa Ayhan mı, anlamadım.

Zindan gibi

GALATASARAY’da bazı oyuncular için de çok zor bir ortam var. Seyirci baskısını direkt üzerinde hisseden oyuncuların daha fazla hata yapması saha içi ile tribünleri iyice geriyor. Taraftar iki sezondur kötü gidişten doğal olarak memnun değil. Fakat bunu futbolcularını yuhlayarak ya da protesto ederek göstermeye çalışırsa bilsinler ki işler daha da kötü olacak. Ali Sami Yen artık Galatasaraylı oyuncular için zindan olacak.

Bariz farklar

GALATASARAY golü yedikten sonra Bursa’nın da çekilmesi ile daha baskın oynamaya başladı. Kewell ve Baros yine bu dönemde öne çıkan oyunculardı. Fakat mağlup oynamak ve kötü başlayan sezon oyuncuları haddinden fazla sinirli hale getirdi. Sarı kırmızılı ekip, karşısında bu sezon ilk defa sistemi ve oyun anlayışı olan bir ekip buldu. Kaldı ki Bursaspor geçen sezonki havasından ve oyunundan uzak. Fakat buna rağmen iki takım arasında bariz farklar gözüktü.
Birincisi sistem... Bursa takımına bakın; bütün oyuncular disiplinli ve oyun anlayışına sadık kalıyor. Bir kargaşa ve ne yaptığını bilmeme durumu yok.

DİKKAT

Arda’daki durgunluk. G.Saray Kaptanı mutsuz ve kırgın biçimde oynuyor.

BEĞENDİM
Volkan Şen. Bursaspor’un her atağında onun ayakları vardı.

BEĞENMEDİM
Ozan İpek. Geçen sezonun flaş oyuncusu adeta sahada yoktu.
Yazının Devamını Oku

Hesap günü

20 Ağustos 2010
SAHADA kum rengi formalı bir takım var. Maça çıkmış ama ne için sahada, kendisi de bilmiyor. Oyunculara bakıyorum, bir isteksizlik, bir bıkkınlık ve moralsizlik.

Daha sezonun başında en hırslı, en arzulu ve futbol oynama isteğinin tavan yapması gereken dönemde herkesin başı önde. Ama asıl başı önde olanlar seyirciler. Bunun birkaç sebebi olabilir.
Kısa vadedeki etkenler;
1- Sivas maçının moral bozukluğu...
2- Hafta içi yapılmışsa toplantıda atılan fırçalar.
Daha geniş bakarsak...
1- Kampta sezona iyi hazırlanmama.
2- Geçen senenin başarısızığının bu yıla etkisi.

Yazının Devamını Oku

Keita'yı satarsan

15 Ağustos 2010
GEÇEN sezonun startına çok benzeyen bir kadro ve başlangıç.

En dikkat çeken ise sezona iyi başlamış ama birden Rijkaard’ın rotasyon sopası ile ne olduğunu anlamayan Ayhan ve en formda olduğu dönemde yedek kulübesine mahkum olan Mustafa Sarp. Yani Rijkaard yine aynı oyuncularla başladı. Garip çelişki aslında. Bu kadro yetersiz deyip aynı oyuncularla başlamak ve bu oyunculardan Mustafa Sarp ile gol bulmak.
Galatasaray’da ilk yarıda göze batan 2 önemli eksiklik vardı.
1-Cana’nın oyundaki yokluğu.
2-Sağ kenarda beraber oynamamış iki oyuncunun uyumsuzluğu ve etkisizliği.
3-Baros.
Bu 3 önemli eksikten Cana’yı orta alanda erittiler. Aslında idare ettiler. Ben ilk yarı boyunca Cana’yı neredeyse hiç görmedim. Ama sağ kenar için yapılacak birşey yoktu. Ali Turan’ın acemilik ve heyecan karışımı durumuna ona yardım etmeyen topu seven genç Emre katkı yapınca ortaya Hayrettin çıktı.
Galatasaray’ın, Sivasspor’un baskı yaptığı zamanlarda bir kontraya bile çıkamaması düşündürücü. Sebebi ise yavaş oyun ve top tutma sevdası. Galatasaray’ın öne çabuk oynamasını Arda varken Emre’nin de ayağında top tutma düşüncesi engellerken önde Baros gibi çabuk kaleye giden forvet eksikliği bir başka nedendi. Peki görünmeyen neden neydi? Takımı rakip yarı alana çok çabuk taşıyan adam geçen ve asist yapan Keita’nın olmaması. Satarsan en iyi adamını, arasın 3 puanı.

BEĞENDiM

Yazının Devamını Oku

Problem forvette

12 Ağustos 2010
MİLLİ takımı yorumlamadan önce bazı şeyleri bilmemiz lazım. Birincisi, bu dönem takımların ve oyuncuların yoğun kamp çalışmalarından çıktıkları ve daha toparlanamadıkları bir dönemdir. İkincisi, oyuncuların form durumları vasat seviyededir ve iyi değildir. Üçüncüsü, yeni teknik adam etkisi. Yani hocanın isteklerini anlama, yerine getirme dönemi. Dördüncüsü, hazırlık maçı olması.

Yani kısaca demek istediğim milli takımımızın bu dönemde iyi oynamasını ve belli bir sistemi göstermesini beklemek hayalcilik olur. Sadece oyuncuların son durumunu görme ve Hiddink’in kafasındaki futbola yakın isimleri belirleme şansının olduğu bir maç. Bu anlamda ilk dikkat çeken isim Mevlüt Erdinç.

Mevlüt Fransa’da etkili oynayıp goller atıyor. PSG ile milli takımdaki performansına bakınca en fark edilir ayrıntı rahatlık. Mevlüt, Fransa’da kendine güvenen ve rahat oynayan bir oyuncuyken, milli takımda sanki futbola yeni başlamış gibi heyecanlı ve acemi. Futbolculuk kalitesi iyi olmasına rağmen performansı milli takımda bir türlü aynı seviyeye gelmedi.

Geri pasla kazanamayız

Diğer dikkat çeken ise en iyi yaptığımız şeyin geride pas yapmak olduğu. Futbol, defansta yapılan paslarla kazanılıyor olsa en çok biz kazanırız. Savunma oyuncuları risk almadan geride mahalle pasları yapıp topu orta sahaya veriyor ve işi bitiyor. Futbolda önlem alınamayan tek şey sürpriz isimlerdir. Fakat bizde bırakın bir sürpriz ismi, beklenen isimler bile ortaya çıkmıyor. “Bu tabloda nasıl maç kazanırız?” derseniz, cevabı Sırphakemde. Ancak böyle bir penaltıyla kazanırdık.
Milli takımımızın sorunu bana göre ne defansta ne de orta sahada. Problem yıllardır tek forvet oynayabilecek bir hücumcu bulamamamız. Çünkü milli takımımızda çok iyi top taşıyan, asist yapan ve en önemlisi topu arkası dönük alacak forvet arayan kaliteli ayaklar var.

Hiddink’ten beklediklerimiz

AVRUPA Şampiyonası elemelerinde oynayacağımız ilk maçta da bunun benzeri bir oyun ortaya çıkacaktır. Aradaki farkı
rakibin zayıflığı belirleyecek. Asıl oyunumuzu ondan sonraki maçlarda ortaya koyarız. Zaten o dönem oyuncularımızın da form olarak zirve yaptığı haftalara denk geleceği için daha iyi bir milli takım seyrederiz. Şu anda oynanan oyunun tolere edilir tarafı var. Fakat eleme maçlarının ortalarında hala bir oyun anlayışı, bir sistem yoksa o zaman Hiddink’in nerede olduğu sorulur. Hiddink’ten beklenen ne?

Çabuk ve öne doğru oynayan bir milli takım.
Bir futbol anlayışı olan milli takım.
Agresif ve istekli bir milli takım.
Avrupa Şampiyonası’na giden bir milli takım
Yazının Devamını Oku

En havalı takım Beşiktaş

31 Temmuz 2010
Yıllardır Galatasaray ve F.Bahçe’nin yaptığı yıldız transferlerini uzaktan seyretmek zorunda kalan Beşiktaşlılar, artık en havalı takım taraftarı konumunda. Taraftarlar sırf Quaresma ve Guti’yi izlemek için bile stada gidecek. BEŞİKTAŞ bu yıl hiç olmadığı kadar farklı bir transfer anlayışı içinde. Tarihinde bu kadar büyük bir değişim içinde hiç olmadı. Bu aynı zamanda bir o kadar büyük bir vizyon değişiminin eseri. Bunun arkasında kim var bilmem ama kim veya kimler ise tarihe geçecekleri kesin. İyi de gitse kötü de gitse bu yılın transferlerini yapanlar Beşiktaş tarihinde farklı yer alacaklar. Beşiktaş, Schuster’den Quaresma’ya, Hilbert’ten, Guti’ye kadar uzanan önemli isim transferleri ile sanki uzun yılların patlamasını yapıyor. Olayın iki yönü var:

TARAFTAR: Rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe yıllardır benzeri transferler yaparken uzaktan seyretmek zorunda kalan Beşiktaş seyircisinin bu tür oyunculara olan açlığı, havalimanındaki karşılamalarından belli. Bir kere bu isimler taraftarı fazlasıyla memnun edecek ve zaten stada devamlı giden seyirciyi başka amaçlar için de stada gelmeye mecbur edecek. Sadece Beşiktaş için değil, artık Quaresma ve Guti için de özel olarak maçlara gidilecek. Artık Beşiktaşlı taraftarlar en havalı takım taraftarı konumunda.

SCHUSTER: Alman teknik adamın elinde gerçekten iyi bir kadro var. Şimdi hem hocalık yeteneğini görme hem de bir karşılaştırma yapma şansımız var. Kiminle? Rijkaard’la.
Çünkü şu anda Schuster’in elinde, geçtiğimiz yıl Rijkaard’ın elinde olan çok ofansif ve önemli oyunculardan oluşan bir ekibin benzeri var. Hem isim hem de yetenek olarak dünya çapında tanınan bu oyuncuları Rijkaard kötü kullanmış hatta takım için “Yetersiz” demişti. Bakalım Schuster geçen yıl Rijkaard’ın yanlışlarına düşüp başarısız mı olacak, yoksa çok etkili bir takım mı ortaya çıkaracak? Önümüzde güzel bir sezon ve cevap bekleyen güzel sorular var.

F.BAHÇE
Young Boys


SON yıllarda gördüğüm en ofansif takımdı. Bazı takımlar vardır sayı olarak fazla ofansif oyuncuyla oynar ama zevk vermez. Bazı takımlar vardır bütün olarak hücumu düşünür ve izleyen taraflı tarafsız herkese zevk verir.Young Boys, ikinci tarife uyan bir takım. O kadar hücumu düşünen bir takım ki, iki kenar beki maçın büyük bölümünü rakip alanda geçiriyor. Bu aynı zamanda çokta riskli bir oyun. Fakat seyredenlere zevk vermesinin sebebi de bu zaten. Futbolcular oynadıklarından zevk alıyor. Önce gol yememeyi değil gol atmayı düşünen, bunun için bütün akılcı riskleri alan ve günümüzde çokta alışık olmadığımız bir takım. Dünyada futbolun daha mücadeleci ve savunmaya döndüğü bir dönemde farklı tarzıyla farklı bir takım. Ülkemizde de bir gün böyle cesur ve heyecan veren bir takım çıkar umarım.

KASIMPAŞA
Vefaya bak...


KASIMPAŞA, geçen sezon takımı sırtlayanları kadro dışı bıraktı. Bunu yaparken de hiç hoş olmayan bir yöntem seçti. Transferin son gününde Kasımpaşa’ya gelen Murat Erdoğan, Koray Avcı, Cenk İşler ve Emre Toraman’a, takımla iki ayrı kampa gittikten sonra, “Kendinize kulüp bulun” denildi.
Takımlarda ayrılıklar her zaman olur. Fakat seni geçen sezon ligde tutan, Yılmaz Vural’ı ligimizin en renkli teknik direktörü ilan ettiren oyunculara böyle davranılmaz. Bu futbolcular sana iyi hizmet etmiş. Kaldı ki bu isimler geçen sezon iyi oynadıkları için takım bulurlar fakat Kasımpaşa, geçen sezon kazandığı sempatiyi kaybeder ve zor durumlara düşer. Ne demişler? Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.

G.SARAY
Olağanüstü yıl


BİR söz vardır. Yaşanan bir şey ‘birinci’de kaza olur, ikinci defa oluyorsa ‘tesadüf’ denir, ama üçüncü kez tekrarlanıyorsa artık istikrar olur.
Bunu niye yazdım; Galatasaray’ın bugünkü ve gelecekteki durumunu anlatmak için. Hatta bunu Galatasaray’ın yetkili ağızlarından duyduklarımızla birleştirelim. Ne dedi Adnan Sezgin ilk yıl: “Bu takım tez konusu olur.”
Ne oldu? Takım ligi beşinci bitirdi.
Sonra Başkan Polat ne dedi?
“Bu bir devrimdir.”
İkinci yıl takım üçüncü oldu.
Hadi bu da tesadüf...
Şimdi üçüncü yılda söylenen bir şey yok. Geçen iki çok kötü yıldan sonra bu seneye bir isim bulmaya çekiniyorlar.
O zaman ben yardımcı olayım:
İlk yıl tez, ikinci yıl devrim, üçüncü yıl olağanüstü kongre olur.
G.Saray, tarihinde ilk kez olağanüstü kongreye giderse hiç şaşmam.
Çünkü bu yönetim hem vizyonunu hem inandırıcılığını hem de sakinliğini kaybetti.
Hani bazen takımlarda hoca değişikliği olur; işe yarar ve ondan sonra “Bu kan değişikliği iyi oldu” şeklinde değerlendirme yapılır...
Galatasaray’ın ufkunda hiç alışık olmasa da seçim gözüküyor.

2000 ile 2010 arasındaki 7 fark

ASLINDA bu yazıyı geçen sezon yazmıştım ama bir türlü sizlerle paylaşma fırsatım olmadı. Daha fazla geçmeden paylaşmak istiyorum...
Son yıllarda bir ‘ruh araması’dır gidiyor. Herkes futbola özlemini eskiye dönük aramaya devam eder hale geldi. Özellikle Galatasaray taraftarları oynanan kötü oyunları gördükçe eski takımını daha fazla arar hale geliyor.
Galatasaray 2000 ruhunu, Fenerbahçe 1988 ruhunu, Beşiktaş 2003 ruhunu,Trabzonspor ise 1983 ruhunu arıyor. Arıyor da bulan var mı? Çok zor.
Bu bir özlem olarak kalacak. Diğerlerini bilmem ama Galatasaray’ın bu arayışına cevap verebilirim.
2000 yerli oyuncularıyla, 2010 yabancıyla;
2000 takımında iyi oyun her zaman, 2010’da zaman zaman;
2000 taraftarı maçın sonucundan emin, 2010’da şüpheci;
2000 ekibinde baskı ve pres, 2010’da bireysel yetenek;
2000 takımı sahadaki oyunla mutlu eder, 2010 transferlerle;
2000 sistem takımı, 2010 ünlüler;
2000 takımı ruhu ile, 2010 parası ile.
Yazının Devamını Oku

İsteksiz ve yorgun

30 Temmuz 2010
NORMALDE her sezon başında takımlar çok istekli olur. Fakat Galatasaraylı oyuncular Rijkaard’lı ilk sezon maçlarına göre istekli değillerdi.

Sanki ligin 25’inci haftasındaymış gibi kafa olarak yorgun bir görüntüleri vardı. Kaldı ki, rakipte akılda kalacak bir oyuncu bile yoktu. Ama haddini bilen, oyundan kopmayan bir takım olarak oynadılar ve istediklerini aldılar.
Problem ve çözüm
Galatasaray bu yıl Arda-Pino-Kewell-Baros forvet hattıyla oynayacak gibi gözüküyor. Dolayısıyla yine iyi bir forvet hattına sahip. Fakat durdurulursa tamamen kilitlenen de bir Galatasaray ortaya çıkıyor. Problem; Galatasaray’ın sadece bu dört oyuncunun etkinliğine ve gününde olmalarına bağlı bir takım olması. Çözüm ise; bütün takımın oyunda olduğu bir sistem. Geçen sezon bu sıkıntı çok yaşandı. Rijkaard bu problemi bile bile hala çözüm bulamazsa teknik adamlığıyla ilgili soru işaretleri ayyuka çıkar.

Tecrübesizlik

BU maç da gösterdi ki Galatasaray, Baros olmadığı zaman gol atmada ve pozisyon üretmede sıkıntı çeken bir takım. Maç esasen tam da Mehmet Batdal’ın oyun stiline uygun ve istediği bir tarzda oynandı. Kenarlardan bir hayli fazla sayıda etkili orta yapıldı. Fakat Mehmet’in heyecanı ve tecrübesizliği strese girmesine sebep oldu. İş bu kadarla da bitmiyor. Her maç böyle oynanmaz. Dolayısıyla Mehmet’in sırtı dönük daha çok top istemesi ve bu şekilde pas alışverişine girmesi lazım.
Bu maçta Hakan Balta’yı çok beğendim. Uzun süre sonra ilk kez iyi oynadı. Arda’yı iyi kullandı. Etkili olması için gereken doğruların hepsini ilk yarıda yaptı.

İki cambaz

SERDAR Özkan’ın bu sene işi zor. Keita’dan sonraki beklentiler, üzerinde çok büyük baskı oluşturacak. Bunun yanında topu çok sevmesi ayrı bir dezavantaj. Kötü bir Beşiktaş macerasının ardından Galatasaray’a gelen Serdar’ın topla vedalaşması gereken zamanları çok iyi ayarlaması lazım. Zira takımda zaten topu ayağında tutan, etkili bir Arda var. Yani, nasıl bir ipte iki cambaz olmazsa, Galatasaray’da da bu kadar çok ayağında top tutan iki oyuncu bir arada olmaz.

Yazının Devamını Oku