Hakan Ünsal

3 puandan fazlası

31 Ekim 2010
HER takım 11 kişi oynar ama 3 oyuncu vardır ki, hem önemli pozisyonda oynarlar hem de takımın çehresini değiştirirler. Galatasaray’da bunlar Ayhan, Arda ve Baros. Ayhan, defanstan top alır, yüzünü rakip alana döner ve oyunu başlatır. Arda, rakip alanda top alır, adam geçer ve pozisyon hazırlar. Baros, gelen pozisyonları genelde gol yapar ve maç kazandırır. Galatasaray, bu üç oyuncudan yoksun sahaya çıktı.
İster takımın omurgası, ister zincirin halkaları. Gerçek olan şu ki; Antalyaspor karşısında bu oyuncuların yokluğu G.Saray’ı sıradan bir takım haline getirdi. Mekanizmanın olmadığı ortamlarda yapılacak en iyi iş mücadele etmektir. Antalyaspor’un maçta iyi oynadığı ve Galatasaray alanında çok adamla olduğu anlar, G.Saray’ı en tehlikeli hale getirdiği dakikalardı. Derbidekine benzer kontra pozisyonlar bu sefer daha etkiliydi. Ayhan Akman’ın G.Saray için öneminin ne olduğu Antalyaspor karşısında daha belli oldu. Ayhan’sız Galatasaray, pas yapamayan ve oyuna hakim olamayan takımdı. Çok önemli eksiklere, sakatlara, takımın durumuna ve fikstüre bakınca, rakiplerin puan kaybettiği haftada bu galibiyetin değeri 3 puandan fazla. Hagi’nin takımı 4 hafta içinde ne kadar az puan kaybı yaparsa, o kadar çok şampiyonluk şansı olur.

Hagi ile beraber

G.Saray önce savunmayı düşünen, nasılsa gol atan bir takım olur.
Elano, Pino ve bitik Misimovic’ten bile faydalanan bir takım olur.
Defansif denilebilir ama bir sistemi ve futbol anlayışı olan bir takım olur.
Ali Sami Yen’de zor kaybeder, kaybettiğinde de rakibin gerçekten hak ettiği maçlar oynayan bir takım olur.

Kötü oyunun sebebi

Pas yapacak, sorumluluk alacak oyuncu eksikliği.
Eldeki tek etkili isim Pino’nun oyunun erken çıkması.
Misimovic’in oyundan çok sakızına konsantre olması.
Puan kaybetme korkusuyla panik yapma ve sakin kalamama.

Misimovic’i anlayamıyorum

BİR futbolcu sakız çiğneyebilir. Ama nasıl oluyor da maç devam ederken sakız şişirip, balon yapacak zamanı bulur anlaşılır gibi değil.

BEĞENDİM
Hagi’den sonra her geçen gün daha iyiye giden Pino.

BEĞENMEDİM
Ali Sami Yen’de panikleyen ve mahcup oynayan Galatasaray.

DİKKAT
Galatasaray’ın fikstürü yarıştaki varlığını çok zorlayacak.
Yazının Devamını Oku

Hagi değişti sıra G.Saray'da

26 Ekim 2010
Son teknik adamlık tecrübesinde çabuk reaksiyon göstiyordu ve sinirliydi. Şimdi ise ne yaptığını, hatalarını bilen, kendinden emin ve sorunlarını çözmüş bir Hagi var. G.Saray’ın değerlerini, isteklerini ve sorunlarını biliyor.

ARTIK daha tecrübeli, daha sakin ve daha olgun. Son teknik adamlık tecrübesinde çabuk reaksiyon gösteriyordu ve sinirliydi. Şimdi ise ne yaptığını, hatalarını bilen, kendinden emin ve sorunlarını çözmüş bir Hagi var. Galatasaray’ın değerlerini, isteklerini ve sorunlarını biliyor. Hagi’nin bazı özellikleri Galatasaray ve Türk futbolu ile örtüştüğü için başarılı olması muhtemel.

Detaycıdır. Bu belki Lucescu ile de çalışmış olmasından gelen bir özellik olabilir ama rakibi iyi inceler ve anlatır. Önem verir ve önem verdiğini hissettirir.
Ciddidir. İşini yaparken hatta dışarıda bile çok ciddidir. Bu ciddiyet, soğuk bir insan olarak algılanmasına bile sebep olur.
Disiplinlidir. Oyuncu iken bile antreman bitiminde ekstra çalışmalar yapacak kadar iş disiplini olan biridir.
Hırslıdır. Bırakın kaybetmeyi,  kabullenme düşüncesi bile onu delirtmeye yeter.

Bunlar Hagi’nin kendine artıları idi. Bir de bu dönemden sonra G.Saray’a katacağı artılar olacaktır.

Mücadelesi ön planda olan bir G.Saray olacak.

Yazının Devamını Oku

İşi bilirsen

25 Ekim 2010
BİR gerçek var. Derbiden önce Galatasaray’ın, Saracoğlu’ndan puan alabileceğini düşünen tek kişi takımın başına geçen Hagi’ydi. Risk ne kadarsa, dönüşü de o kadar büyük olur. Hagi, Fenerbahçe maçlarının havası ile kendi takımının durumunu birleştirince, akıllı ve mantıklı bir kadroyla sahaya çıktı.
Eldeki kadroyla olabilecek ancak buydu. İşte fark burada. Derbide Rijkaard olsa bambaşka bir dizilişle ve oyuncularla oynar, Galatasaray ne bu kadar mücadele eder; ne de bu kadar pozisyona girerdi. Günün şartlarına ve durumuna uygun kadro çıkarmak ancak akıllı ve işi bilen teknik adamlara mahsustur.
Bu maçtan şu sonuç çıktı. Derbilerde takımların durumuna, oyuncularına, sıralamasına bakmadığı ve kim daha çok isterse, maç ona gider. Galatasaray’ın maçı daha çok istediği ve bunun için sahada çok iyi mücadele ettiğini, hatta galibiyeti hak ettiğini de söyleyeyim.

Hagi ne yaptı?
Eldeki kadrodan en savaşçı, en diri ve tecrübeli olanları tercih edip sahaya sürdü.

Hagi ne amaçladı?
Orta sahada kalabalık olup, oyunu kontrol edip, Pino ile kontratağa kalkıp, orta sahadan sürpriz adamlara gol aramayı.

Peki ne oldu?
Özellikle ilk yarıda F.Bahçe’ye pozisyon verilmedi. Girilen net gol pozisyonlarıyla da oyunun hakimiyeti ele geçirildi.

G.Saray’ın artıları
1- Üst düzey mücadele.
2- Pozisyon vermeme
3- Net pozisyonlara girmek.
4- Oyunu kontrol etmek.

G.Saray’ın eksileri
1- Fazla pozisyona rağmen gol atamamak.
2- Kazanılan topları öne yanlış ve kötü kullanmak.
3- İkinci yarının ortalarında yorularak, oyundan düşmek.

BEĞENDİM
İlk kez forvet oynayan Pino’nun etkileyici oyununu.

BEĞENMEDİM
Alex’in oyunda kaldığı süre içindeki yürüyen halini.

DİKKAT
Galatasaray Hagi’yle daha iyi bir takım olacak.
Yazının Devamını Oku

Galatasaray’ın sorunu psikolojik

23 Ekim 2010
G.SARAY’ın içinde bulunduğu durumdan en fazla etkilenen oyuncular olacak. Hafta boyunca yaşananların yansımaları “agresiflik”, “kırılganlık” ve “korku” şeklinde tezahür edilebilir.

Bu belirsizlik ortamı sonucu mecburen getirilmiş bir teknik heyet ne kadar istese de oyuncular maçta agresif olacaktır. Bu agresifliğin derecesi kolaylıkla kırmızı karta dönecek seviyeye çıkabilir. Derbilerde G.Saraylı oyuncuların daha kolay kırmızı kart gördüğü gerçeğini de gözardı etmemek gerekir.
Oyuncuları olumsuz etkileyen faktör, F.Bahçe’nin Saracoğlu’nda uzun zamandır kazanıyor olması. Bu akıllardan çıkmayan düşünce oyuncuların özgüvenini kaybetmesine ve daha kırılganlaşmalarına sebep olur. Bilinçaltlarında bu hafta yaşananlar olacaktır ve “zaten bütün hafta boyunca moralimiz bozuktu, hazırlanamadık’’ mazeretinin devreye girmesiyle maçtan erken kopma yaşanabilir.  “F.Bahçe’nin zaten Saracoğlu’nda bir üstünlüğü var. Biz de en kötü dönemimizde yakalandık” korkusuna kapılıp panik yapabilirler.
Yönetim topu attı
 Yönetimin hataları sonucu yaşanan süreç şimdi tamamen futbolcuların omzuna yüklendi. Şimdi çıkıp iyi oynayıp kazanmaları bekleniyor. Yönetim işin sonunda ‘’sahaya çıkıp biz mi oynayalım?’’ anlayışına dönecek bir ortam oluşturdu. Futbolcular bunun farkında ama yapacakları bir şey yok.
Olumlu anlamda olabilecek gelişme ise mücadelede olur. Her zaman “yeni hoca” etkisi vardır ve olumlu olur. Ama Hagi bilinmeyen bir hoca değil ve takımın psikolojisi kötü. G.Saray gol yemediği ve bu süreyi uzattığı sürece maçtaki varlığını sürdürecektir. Hagi’nin en önemli etkisi, sahaya süreceği 11’in özelliğine bağlı olacaktır. Yani Misimovic ve Pino gibi iki etkisiz eleman yerine daha fazla koşan ve mücadele eden iki oyuncu tercih etmek takımın direncini artırır.
Kısaca G.Saray’ı etkileyecek faktörleri sıralarsak...
- ìSaracoğlu’nda maç kazanamama.

Yazının Devamını Oku

Yerli Hoca da marka olmalı

20 Ekim 2010
G.Saray’ın ihtiyacı ‘bizden’ bir teknik adam. Yani Terim, Hagi, Lucescu hatta Şota gibi. Eğer Şükür, sportif direktör olacaksa, hoca da en az onun kadar isim biri olmalı. Yoksa ezilir.

GALATASARAY’da Hikmet Karaman’ın teknik adam, Hakan Şükür‘ün de ‘sportif direktör’ olarak göreve geleceği konuşuluyor. Yani Adnan Sezgin’in yerine Hakan Şükür, Rijkaard’ın yerine de Hikmet Karaman.
Burada bir mantık hatası var. İsimlere baktığınızda ön plana çıkan ve bu durumu etki etmesi beklenen isim doğal olarak Hakan Şükür. Fakat etkisi olması gereken adam olan Hakan nasıl olacak da dışarıdayken asıl problemin yaşandığı saha içine etkide bulunacak? Bu durum Galatasaray’ın şu anki pozisyonuna çok benzemiyor mu?
Sezgin bir ‘emir kulu’ idi
Herkes, Adnan Sezgin’in sorumlu olduğunu söylüyor ama Adnan Sezgin’in sonuçta ‘emir kulu’ olduğunu unutmayalım. Sezgin’e, “yap” derler yapar ama kendi kafasına göre iş yapamaz. Dolayısıyla asıl problem Adnan Sezgin’e bu yetkiyi veren makamdadır. Diğer taraftan Adnan Sezgin’in saha içine etkisi direkt olamaz. Hakan Şükür gelirse bu durumdan çok farklı olmayacaktır. O zaman ortaya şu çıkıyor; Hakan Şükür’ün etkisi kısa vadede düşünülüyor, ama asıl değişim uzun vadede olacak. Yani burada asıl tartışılması gereken isim Hikmet Karaman. Hakan Şükür’ün isminin altında daha şimdiden tabir belki doğru olmayacak ama ezildiği bir gerçek.
Vural, Kurtar, Karaman...
Türkiye’de büyük takımlarda çalışıp başarılı olabileceğini iddia eden ve bu büyüklere gelme ihtimali çok az olan hocalar var. Bunların başında Yılmaz Vural, Güvenç Kurtar ve Hikmet Karaman geliyor. Bu teknik adamlar G.Saray’ın şu durumunda gelen teklifi rahatlıkla kabul edecek isimler. Çünkü bu takımlara gelme ihtimalleri az olduğundan ileride daha sağlam gelebilme ihtimallerini bu zamanlarda rahatlıkla riske atabilirler.
Yazık oldu Şükür’e!

Yazının Devamını Oku

Yolun sonu

18 Ekim 2010
G.SARAY maça iyi başladı derken, gelen tartışmalı gol işin seyrini değiştirdi. Pozisyonun tartışmalı tarafı, ofsayt olup olmadığı değil; hatanın nerede olduğudur. Yenilen golde ilk olarak topun sahibine ulaşmadan bayrağı kaldıran yardımcı hakemin hatısı. İkincisi ise yardımcının bayrağının tuzağına düşüp; düdüğü duymadan duran defansın hatasıydı.

Takımın bu kadar kolay gol yemesi ve yırtınmasına rağmen sadece Baros’un çabasıyla goller bulması; artık sabırları taşırdı
Kredisi kalmadı
Rijkaard’ın yaklaşık bir yıldır yaptığı yanlışlar, bu maçta tahammülleri bitirdi. Eğer G.Saray seyircisi istifa istiyorsa Hollandalı için yolun sonu gelmiştir.

Bu maçtaki eksikler

Daha iyi stoper oyanyabilecek Ali Turan yerine Hakan Balta tercihi.
Kenar oyuncularının rakip bekleri geçememesi ve oyunun içeri sıkışması.
Rakip alanda gözükmesine rağmen, etkisiz toplar oynayan orta saha.

Yazının Devamını Oku

Bizi değil parayı düşünüyorlar

15 Ekim 2010
Şimdiye kadar yabancı hocaların çoğuna ülkemize gelirlerken paramızı, sevgimizi ve ümidimizi verdik. Ama onlar giderken yine paramızı ve hayallerimizi alıp götürdüler. Umarım Hiddink de bunlardan olmaz. BİZ onlara hak ettikleri, istedikleri saygı, para ve krediyi verirken, onlar neden bize aynı saygı ve devamında başarıyı veremiyor? Bunu son milli maçlardan da hayal kırıklığı ile ayrılmamız sonucunda diğer yabancı hocalarla birlikte Hiddink’e sormak istiyorum. Mesele Almanya’ya yenilmek değil, mesele Almanya’ya farklı yenilmek de değil. Sorun yabancı hocaların ve Hiddink’in de beklenilen yerine beklenilmeyeni vermesi.

Hiddink ve diğer yabancı hocalar tabii ki sihirbaz değil. Ama bu kadar taviz alabilmelerinin sebebi olan edindikleri tecrübe, kariyer ve bilgi nihayetinde bunları aktarmadıklarını görmek sorunun başlangıcı. Biz Hiddink’ten bir oyun karakteri vermesi, tecrübesini aktarması, yani işini ciddi yaptığını göstermesini istiyoruz. Biz maçları seyretmeyen, şaşırtıcı oyuncu seçimleri yapan ve hayal kırıklığına uğratan oyun oynatan bir Hiddink görmek istemiyoruz.

Zaten grupta milli takıma seçimden başlayıp oyuna kadar olan süreçte en az hatayı yapması gereken bir rakip var o da Almanya. Bu hataları bir Belçika’ya, bir Avusturya’ya ya da Azerbaycan’a yapsa çok etkilemez. Ama en ciddi olacağımız, en dikkatli davranmamız gereken ve herkesin beklentisi olan bir maçta sonucu etkileyen üzücü seçimleri herkesi kızdırıyor.

Kaale almıyorlar

Anlamadığım bir konu da bu kadar kariyerli isimlerin rahat ve önem vermeyen hali. Kariyerlerine laf ettirmemek, bu hocalar için önemli değil mi acaba? Örneğin Hiddink gibi bir isim, ‘’Kadro seçimini Oğuz Çetin mi yapıyor?’’ sorusuna muhatap olacak maç seyretmeme ve ilgisiz davranma ile kendine zarar verdiğinin farkında değil mı? Milli Takım’a oyuncu seçimi bir ülkenin kaderi kadar kendi kariyeri ile de oynamak değil mi?

Aslında şöyle biraz geri çekilip büyük resme bakınca ortaya bir gerçek çıkıyor.”Kaale alınmamak.” Son yıllarda yabancı hocalara bakınca bizi basit ve sıradan bir futbol ülkesi olarak gördüklerini söylemek yanlış olmaz. Çünkü hiçbir yabancı hoca için Türkiye’den gönderilmenin, ister milli takım olsun ister kulüp takımı olsun prestij kaybı gibi bir anlamı yok. Bu hocalar kariyerinde böyle bir başarısızlık yokmuş gibi rahatlıkla ve hemen iş bulabiliyor.

Lucescu istisnaydı

Şimdiye kadar ülkemize gelmiş yabancı teknik direktörlerin çoğunun birinci tercihinin para olması ve kendilerine her bakımdan iyi şartlar sunulması zaten işin başından teslim olmak demek. Zaten bu hocaların açıklamalarına bakınca aslında bilinçaltında düşündüklerini açığa vurduklarını görürüz.

Ben şimdiye kadar gördüğüm ve çalıştığım hocalar içinde Lucescu kadar rakibi ciddiye alan, rakip kim olursa olsun en ince ayrıntılarına kadar analiz eden bir teknik adam görmedim. Bunun ne artısı var demeyin.

En azından uğraşmalılar

En basitinden hocasının çok ciddiye aldığı rakibi şaşırsa bile futbolcusu ciddiye almaya başlıyor. Sadece tek başına bile bu anlayış, futbolcuna kazandırabileceğin bir özellik. Bu işini iyi yapmakla, karşındakine saygı duymakla alakalı. Verilen parada gösterilen saygıda ve tanınan kredide gözümüz yok. Ama en azından bütün bunların karşılığında bu ülkenin futboluna ve futbolcusuna bir şeyler verebilmenin uğraşında olmalılar. Ya da çalıştıklarını ve uğraştıklarını hissettirmeliler.
Şimdiye kadar yabancı hocaların çoğuna ülkemize gelirlerken paramızı, sevgimizi ve ümidimizi verdik. Ama onlar giderken yine paramızı, hayallerimizi ve umutlarımızı alıp götürdüler. Umarım Hiddink de bunlardan olmaz.

Acı ama hayırlı yenilgi

ALMANYA ve Azerbaycan karşısında aldığımız iki yenilgi bir anlamda gerçeklerle yüzleşmemizi sağladı. Bunlar acı ama hayırlı yenilgiler. Peki sorun nerede ya da kimde?
Yöneticiler: Bu kesime göre sorun futbolcular. Yeteri kadar yerli oyuncu çıkmaması ve çıkanların kalitesinin yetersizliği en büyük problem.
Teknik heyet: Teknik adamlara göre ise problem, hem futbolcularda hem yöneticilerde. Zaman zaman yönetenlerin sadece saha dışındaki sorunları çözmeye uğraşmasını bırakıp saha içine de dahil olma çabaları en büyük sıkıntı.
Futbolcular: Bu kesimin de sıkıntıları var. Problemi bazıları hocalarda bazıları yönetimlerde görür. Hocaların kendilerine şans vermediğini ya da sevmediğini düşünür.Yöneticilerin görevlerini iyi yapmadıkları ise zaten aşikar bir durum.
Sonuç: Belirsizlik. Yukarıda belirttiğim sebepler üç aşağı beş yukarı bu 3 kesimin sıkıntıları. Yani hepsinin kendilerine göre haklı sebepleri var. Hepsine göre sorun başkalarında ama hiçbiri kendileri ile alakalı özeleştiri yapmaz. Halbuki bu insanların çıkıp “Ben hata yaptım, ben yanlış yaptım” demeleri ve özür dilemeleri birçok şeyin önüne geçer. Hatayı kabul edebilemek ve özür dileyebilmek zor ama büyük bir erdemdir.

Hiddink’ten sonra Ertuğrul Sağlam gelir

ERTUĞRUL Sağlam şampiyonluğu, duruşu ve en önemlisi takımına ezberlettiği sistemi ile geleceğin banko milli takım hocası olmuştur. Tek eksiği kredisi idi, onu da şampiyon olarak tamamladı. Bundan sonraki dönem Ertuğrul Hoca’nın adım adım A Milli Takım’ın başına geçeceği bir süreç olacaktır. Bizim Hiddink’ten beklediğimiz oyun karakteri ve anlayışını kazandırabilecek tek teknik adam Ertuğrul’dur. Şampiyonlar Ligi’nde kazanacağı tecrübe de üstüne artı değer katacaktır. Hiddink ile bu geçiş dönemini yaşayıp Ertuğrul Sağlam ile yepyeni bir başlangıç yapmak doğru karar. O yüzden Ertuğrul Hoca şimdiden çalışmaya başlasan iyi olur...
Yazının Devamını Oku

Ne değişti

13 Ekim 2010
ALMANYA maçından 3 gün sonra Hakan Balta hazır hale mi geldi? O karşılaşmayı Ömer mi kaybettirdi? Özer Almanya maçında iyi mi oynadı? Bu maça ilişkin benzer onlarca soru akıllara gelebilir. Bunlar aslında Hiddink’in kampa oyuncu seçimlerinden başlayan ve Almanya mağlubiyeti ile devam eden hatalar zincirinin soruları. Bu kadar deneyimi olan bir teknik adamın, ismine göre basit diyebileceğimiz hatalar yapması ister istemez kafalarda soru işareti oluşturuyor.

“Yığma Kamanda”

Azerbaycan maçları ezelden beri tek kale oynanır. Mümkün değil Azerbaycan’ı çıkaramazsın kendi sahasından. Vatan toprağını korur gibi savaşırlar kaleleri için. O yüzdendir galiba “Yığma Kamanda” derler takımlarına. Göğüs gögüse çarpışmak yanlış tercih olur. Tek çare uzaktan şutla hattı zayıflatmak ve kenardan akınlarla kaleyi ele geçirmektir. Hele bir de geri düşmüşsen, vay haline...

Atamayana atarlar

Esasında oyuncularımız üzerlerindeki Almanya bozgununun etkisine rağmen girdikleri pozisyonlar yeterli seviyede idi. Azeri futbolcular kendi sahalarındaki ilk maçta ne varsa sahaya koyarken bizim oyuncularımız kalanı vermeye çalıştı. İlk yarıda Emre, Hamit ve Gökhan ile kalanla bile rahatlıkla kazanabileceğimizi gösterdik.Ama yazılı olmayan futbol kuralı işledi ve atamayana attılar.

NEYİ İYİ YAPTIK?

Uzaktan etkili şutlar attık.
Emre’yi daha etkili kullandık.
Net pozisyonlara girdik.
Maçın ilk yarısında oyunda vardık.

NEYİ KÖTÜ YAPTIK.....

Yine duran toptan kalemizde golü gördük.
Öylesine vurulan uzun toplardan tehlike yedik.
Sert oynayan rakibe aynı sertlikle cevap veremedik.
Kontrataklarda çaresiz kaldık.
Golü yedik maçtan koptuk.

BEĞENDİM
Azerbaycan takımının haddini bilerek yürekten oynamasını.

BEĞENMEDİM
İkinci yarıdaki disiplinsiz ve kötü oyunumuzu.

DİKKAT
Almanya şampiyonaya gitti, bizim ise ikinciliğimiz bile tehlikede.
Yazının Devamını Oku