Şimdiye kadar yabancı hocaların çoğuna ülkemize gelirlerken paramızı, sevgimizi ve ümidimizi verdik. Ama onlar giderken yine paramızı ve hayallerimizi alıp götürdüler. Umarım Hiddink de bunlardan olmaz.
BİZ onlara hak ettikleri, istedikleri saygı, para ve krediyi verirken, onlar neden bize aynı saygı ve devamında başarıyı veremiyor? Bunu son milli maçlardan da hayal kırıklığı ile ayrılmamız sonucunda diğer yabancı hocalarla birlikte Hiddink’e sormak istiyorum. Mesele Almanya’ya yenilmek değil, mesele Almanya’ya farklı yenilmek de değil. Sorun yabancı hocaların ve Hiddink’in de beklenilen yerine beklenilmeyeni vermesi.
Hiddink ve diğer yabancı hocalar tabii ki sihirbaz değil. Ama bu kadar taviz alabilmelerinin sebebi olan edindikleri tecrübe, kariyer ve bilgi nihayetinde bunları aktarmadıklarını görmek sorunun başlangıcı. Biz Hiddink’ten bir oyun karakteri vermesi, tecrübesini aktarması, yani işini ciddi yaptığını göstermesini istiyoruz. Biz maçları seyretmeyen, şaşırtıcı oyuncu seçimleri yapan ve hayal kırıklığına uğratan oyun oynatan bir Hiddink görmek istemiyoruz.
Zaten grupta milli takıma seçimden başlayıp oyuna kadar olan süreçte en az hatayı yapması gereken bir rakip var o da Almanya. Bu hataları bir Belçika’ya, bir Avusturya’ya ya da Azerbaycan’a yapsa çok etkilemez. Ama en ciddi olacağımız, en dikkatli davranmamız gereken ve herkesin beklentisi olan bir maçta sonucu etkileyen üzücü seçimleri herkesi kızdırıyor.
Kaale almıyorlar
Anlamadığım bir konu da bu kadar kariyerli isimlerin rahat ve önem vermeyen hali. Kariyerlerine laf ettirmemek, bu hocalar için önemli değil mi acaba? Örneğin Hiddink gibi bir isim, ‘’Kadro seçimini Oğuz Çetin mi yapıyor?’’ sorusuna muhatap olacak maç seyretmeme ve ilgisiz davranma ile kendine zarar verdiğinin farkında değil mı? Milli Takım’a oyuncu seçimi bir ülkenin kaderi kadar kendi kariyeri ile de oynamak değil mi?
Aslında şöyle biraz geri çekilip büyük resme bakınca ortaya bir gerçek çıkıyor.”Kaale alınmamak.” Son yıllarda yabancı hocalara bakınca bizi basit ve sıradan bir futbol ülkesi olarak gördüklerini söylemek yanlış olmaz. Çünkü hiçbir yabancı hoca için Türkiye’den gönderilmenin, ister milli takım olsun ister kulüp takımı olsun prestij kaybı gibi bir anlamı yok. Bu hocalar kariyerinde böyle bir başarısızlık yokmuş gibi rahatlıkla ve hemen iş bulabiliyor.
Lucescu istisnaydı
Şimdiye kadar ülkemize gelmiş yabancı teknik direktörlerin çoğunun birinci tercihinin para olması ve kendilerine her bakımdan iyi şartlar sunulması zaten işin başından teslim olmak demek. Zaten bu hocaların açıklamalarına bakınca aslında bilinçaltında düşündüklerini açığa vurduklarını görürüz.
Ben şimdiye kadar gördüğüm ve çalıştığım hocalar içinde Lucescu kadar rakibi ciddiye alan, rakip kim olursa olsun en ince ayrıntılarına kadar analiz eden bir teknik adam görmedim. Bunun ne artısı var demeyin.
En azından uğraşmalılar
En basitinden hocasının çok ciddiye aldığı rakibi şaşırsa bile futbolcusu ciddiye almaya başlıyor. Sadece tek başına bile bu anlayış, futbolcuna kazandırabileceğin bir özellik. Bu işini iyi yapmakla, karşındakine saygı duymakla alakalı. Verilen parada gösterilen saygıda ve tanınan kredide gözümüz yok. Ama en azından bütün bunların karşılığında bu ülkenin futboluna ve futbolcusuna bir şeyler verebilmenin uğraşında olmalılar. Ya da çalıştıklarını ve uğraştıklarını hissettirmeliler. Şimdiye kadar yabancı hocaların çoğuna ülkemize gelirlerken paramızı, sevgimizi ve ümidimizi verdik. Ama onlar giderken yine paramızı, hayallerimizi ve umutlarımızı alıp götürdüler. Umarım Hiddink de bunlardan olmaz.
Acı ama hayırlı yenilgi
ALMANYA ve Azerbaycan karşısında aldığımız iki yenilgi bir anlamda gerçeklerle yüzleşmemizi sağladı. Bunlar acı ama hayırlı yenilgiler. Peki sorun nerede ya da kimde? Yöneticiler: Bu kesime göre sorun futbolcular. Yeteri kadar yerli oyuncu çıkmaması ve çıkanların kalitesinin yetersizliği en büyük problem. Teknik heyet: Teknik adamlara göre ise problem, hem futbolcularda hem yöneticilerde. Zaman zaman yönetenlerin sadece saha dışındaki sorunları çözmeye uğraşmasını bırakıp saha içine de dahil olma çabaları en büyük sıkıntı. Futbolcular: Bu kesimin de sıkıntıları var. Problemi bazıları hocalarda bazıları yönetimlerde görür. Hocaların kendilerine şans vermediğini ya da sevmediğini düşünür.Yöneticilerin görevlerini iyi yapmadıkları ise zaten aşikar bir durum. Sonuç: Belirsizlik. Yukarıda belirttiğim sebepler üç aşağı beş yukarı bu 3 kesimin sıkıntıları. Yani hepsinin kendilerine göre haklı sebepleri var. Hepsine göre sorun başkalarında ama hiçbiri kendileri ile alakalı özeleştiri yapmaz. Halbuki bu insanların çıkıp “Ben hata yaptım, ben yanlış yaptım” demeleri ve özür dilemeleri birçok şeyin önüne geçer. Hatayı kabul edebilemek ve özür dileyebilmek zor ama büyük bir erdemdir.
Hiddink’ten sonra Ertuğrul Sağlam gelir
ERTUĞRUL Sağlam şampiyonluğu, duruşu ve en önemlisi takımına ezberlettiği sistemi ile geleceğin banko milli takım hocası olmuştur. Tek eksiği kredisi idi, onu da şampiyon olarak tamamladı. Bundan sonraki dönem Ertuğrul Hoca’nın adım adım A Milli Takım’ın başına geçeceği bir süreç olacaktır. Bizim Hiddink’ten beklediğimiz oyun karakteri ve anlayışını kazandırabilecek tek teknik adam Ertuğrul’dur. Şampiyonlar Ligi’nde kazanacağı tecrübe de üstüne artı değer katacaktır. Hiddink ile bu geçiş dönemini yaşayıp Ertuğrul Sağlam ile yepyeni bir başlangıç yapmak doğru karar. O yüzden Ertuğrul Hoca şimdiden çalışmaya başlasan iyi olur...