Semih ve Ayhan bu mecburiyet içindeki sürpriz isimlerdi. Semih oynadığı pozisyon itibariyle belki alternatifsizdi ama Ayhan formayı, beklemiyordu.
Fakat geçirilen kötü dönem ve sürpriz isimlerin olduğu kadroya rağmen bu sezonki en iyi Galatasaray’ı gördüm dün. Pas yapma özelliği zaten var olan bir özellikti ama Kayseri gibi topu rakibe az veren bir takım karşısında topa ve oyuna hakim olmak yapılan başlıca iyi işti. Sonucu, Kayserili oyunculara fazlaca sarı kart çıkmasıyla döndü. Galatasaray’ın özellikle maçın ilk yarısında rakibine gol şansı vermeden pozisyonlar ve gol bulması yapılan birçok doğru işin sonucu. Ve doğrular fazla olunca, yanlışlar da silindi, gitti.
Ayhan faktörü
1-Eboue’nin kendisinden beklenen oyunu ilk defa oynaması ile rakibin tek silahı Amrabat’ı sahadan silmesi ve diğer kanata gitmek zorunda bırakması.
2-Semih’in gençliği ve çabukluğunu kullanarak formda Gökhan Ünal’a şans tanımaması tamam ama ayağındaki topları olumlu kullanması daha önemli.
3-Galatasaray’ın bugüne kadarki en büyük eksiği ceza sahasına adam sokma işini belkide ilk defa bu kadar fazla sayıda oyuncu ile her hücumda yapması.
4-Riera’nın bundan önceki maçlarda ayağındaki topları olumlu kullanmada kalan oyununu ilk defa kanat etkinliğine ve asistlere çevirmesi.
İlk yarıda gol olmadı belki ama, böyle oynanan golsüz maçlara can kurban... Öyle gol olan maçlar izliyoruz ki, golsüz olsun ama böyle zevkli olsun.
Gelelim maçın neden bu kadar heyecanlı ve zevkli olduğu konusuna... Bunun karşılıklı olarak birer sebebi var. Daha doğrusu karşılıklı olarak takımlarının el freni olan iki oyuncusunun olmayışı bu güzel oyunun ana nedeniydi. Bunlar;
1-Trabzonspor’da tecrübeli ama oyunu yavaşlatan Zokora.
2-Gaziantepspor’un yetenekli ama öne ağır 10 numarası Wagner.
Top ayaklarına geldiğinde oyunu yavaşlatan, ayağında fazla top tutan ve tempoyu direkt etkileyen oyuncular olmayınca kendini tutamayan, kaleler arasındaki mesafeyi kısaltan iki takım ortaya çıktı.
Bu bağlamda Aykut’un sade, çabuk ve tempolu oyunu Trabzonspor’un hızını artırırken, Gaziantepspor’un süratli oyuncusu Sosa, takımını çok çabuk rakip alana taşıyarak oyuna artı kattı.
TABİİ Kİ İYİ OLUR...
MAÇIN seviyesinin ‘iyi’ olarak nitelenmesini sağlayacak olan unsurlar şöyle:
Gaziantep karşısında da iyi başlangıç rakibe hata yaptırdı ve gol geldi. Fakat G.Saray golü atınca işi bitmiş ve maçı kazanmışcasına bir rahatlıkla oynamaya başladı. Bu rahatlamanın artısı da Gaziantep hücumlarında ortaya çıktı. Aslında aradaki farkı oluşturan da bu hücumdaki farklar oldu. G.Saray kendi sahasında oynamasına rağmen ataklarındaki oyuncu sayısı ile Gaziantep atakları arasındaki oyuncu sayısındaki fark maçı anlatan resimdi.
RİSK ALINCA...
G.Saray’ın takım olarak içinde bulunduğu durumlara verdiği tepkiler enteresan. İki maç var ki, ikisinde de kırmızı kart görerek eksik kalmış. Karabük ve Gaziantep maçları. İşi ilginç kılan durum da burada başlıyor. 10 kişi kalan G.Saray, rakibine baskı yapmaya ve daha fazla adamla hücum yapmaya başlıyor. Eksik değilken yapmadığı, yapsa daha etkili olacağı işi yapıp risk alıyor.
FERNANDO MUSLERA....
G.Saray iyi oynamamış olabilir, hakem ve yardımcısı çok kötü maç yönetmiş olabilir, arkadaşların hata yapmış olabilir ama kariyerli ve iyi bir kaleci isen o golleri yemeyeceksin. Yenilen 4 golün bence tamamında Muslera’nın bir hatası var. Kredisi yüksek bir kaleci ama bu kadar fazlaca hatayı bu kadar kısa sürede yaparsan kredi erken biter.
KAYBIN SEBEPLERİ....
1-) Muslera’nın hataları.
ADA’daki muhteşem Manchester derbisinin başlangıcının ve ilk bölümünün United ile alakalı bana anlattığı, golü ancak ya duran toptan ya da uzaktan şutla atabileceğiydi. Çünkü her iki kanadı ve ceza sahası çevresini kullanıyor olmasına rağmen City’de Kompany-Lescott ikilisi adeta kuş uçurtmadı.
United’ın evi Old Trafford’da oynuyordu. Topla oynamaya çalışsa da bunu ceza sahası içi etkinliğine çevirememiş olması normaldi. İki sebepten dolayı topa sahip ama maça hakim değildi.
1-City’nin son birkaç yılda hem transfer, hem de mantalite değişimi ile zirve takımı olması.
2-Premier Lig için en önemli mevki olan defansa çok yerinde oyuncular almış olmaları.
Hem kaliteli, hem de iddialı
United’ın son yıllarda oynadığı derbilerde rakibinin üzerine bu kadar gelip de eli kolu bağlı kaldığı çok az maç vardır. Kendi organizasyonlarını her şekilde denemiş olmalarına rağmen sonuç alamamış olmalarının sebebi, United’ın kalitesinin dışında, City’nin artık hem kalite olarak hem de iddia olarak rakibini yakalamış olması yüzündendi. Bir tarafın kulübesinde Dzeko, Nasri, De Jong gibi oyuncular, diğer tarafta bu kalitenin altında kalan United. İşte aradaki fark.
City derbiyi neden kazandı
CİTY maçın ilk bölümünde rakibine topu verdi ama pozisyon vermedi. Sonrasında ise hem oyuna hakim oldu hem de maçı kazandı. Kazandı çünkü;
Hatta birbirlerinin ceza sahasına girmek için neredeyse izin isteyecek kadar sakin oldukları bir oyun vardı. İki ekibin sahadaki amacı neydi, ne yapmak istiyorlardı, anlamak zordu. Maçın anlatmak için ‘eziyet’ tabirini kullanmak yanlış olmaz herhalde.
KİLİTLEDİLER
MAÇIN ilk yarısı temposu, mücadelesi ve isteği göz önünde bulundurulduğunda çok sıkıcıydı. Ceza sahası içine girmeden dışardan atılan karşılıklı birer zayıf şut ve kafa vuruşu haricinde kayda değer hiçbir şey yoktu. Sebep mi?
1-Galatasaray’ın topa sahip olmasına ve rahat pas yapmasına Antalyaspor’un baskı yapmayarak izin vermesi.
2-Antalyaspor’un, kaybetmemek adına tedbirli oynaması ve oyunu kendi alanında kabullenip maçı kilitlemesi.
3-İki takım oyuncularının maçın heyecanını artıracak bir faul, ikili mücadele, hatta pozisyona bile girememesi.
4-Galatasaray’ın oyunun hakimi olması sonucu fazla riske girmemesi ve oyunu rakip alana yığamaması.
Bunun sebebi Beşiktaş’ın Avrupa Ligi ve Türkiye Ligi’nde gösterdiği performans farklılıkları. Türkiye’de oyun ve sonuçları şaşırtıcı olan Beşiktaş, Avrupa sahnesine çıkınca çok değişken bir kimliğe bürünüyor. Bunun sebebini iki başlıkta toplayabiliriz.
1-Avrupa Ligi’ndeki takımların Beşiktaş’ı çok iyi tanımaması ve isimli oyuncularından çekinmesi.
2-Futbolcuların Avrupa Ligi’ni bambaşka konsantrasyon ve istekle oynaması ya da maç seçmesi.
YAZIK OLDU
Beşiktaş’ın bu maçtaki oyun-sonuç denklemine bakınca bir beraberliğin çıkması gerekirdi. Siyah beyazlılar yine farklı bir görüntü sundu bize. Kaybetmeyi hak etmediği bir mücadele vardı ortada. Maçta göze çarpan ve ön plana çıkan isimler ve etkenler vardı...
CENK: Ön plana çıkan oyuncuydu. Beşiktaş’ın son maçlarında en iyi oynayanlarının başında ya Rüştü var ya Egemen ya da Cenk.
ŞANS: Rakip takım oyuncularının beceriksizliği kadar Beşiktaş’ın maç şansı da oyunun son dakikalara kadar kopmamasının sebebiydi.
Kulübün kollardan başlayan bu değişim vücudu olan futbol takımında tamamlandığında istenen Galatsaray ortaya çıkacak. Fakat futboldaki değişim bu kadar çabuk ve hızlı olmaz ama şuda var ki G.Saray bu geçiş dönemini normale göre daha hızlı yaşıyor.
Takım ruhu
UZAKLAŞTIRDIĞI duran toptan sonra bile gol çıkarmış gibi hırs yapan, ikili mücadelelerde kaybetmeyi bırakın rakibini korkutan, ayağındaki topları hep olumlu hatta bazen Fantastik hareketlerle kullanan, geldiği günden beri üzerine koyarak ve takımına kazandırarak oynayan Felipe Melo taraftarın ve camianın gözünde canlanmaya başlayan Ruhun yol göstericiliğini yapıyor.
Sıkıntı belli
G.SARAY’ın bugüne kadar oynadığı maçlarda ortaya çıkan net tablosunda hallolmayan ya da eksik olan tek bir problemi var. Pozisyon sayısını artırma ya da daha klasik tabirle forvet problemi. Dafansındaki problemi Ujfalusi ile, orta sahayı Selçuk-Melo ile halleden Galatasaray önde yaşanan daha fazla gol pozisyonuna girme yada fazla gol atıp maçları koparabilme işini istenilen düzeye çekebilmiş değil.
Fatih Hoca’nın önde Elmander ile tek oynamasının sebebi;
1-Takımın özgüveni yerine gelene kadar orta sahada kalabalık oynayıp maçları kontrol altında tutmak.